Ahmet Kaya'nın Yakın Arkadaşı: Yemek Yiyerek İntihar Ediyordu - Son Dakika
Güncel

Ahmet Kaya'nın Yakın Arkadaşı: Yemek Yiyerek İntihar Ediyordu

Bugün Ahmet Kaya'nın 14. ölüm yıldönümü. Kaya'nın en yakın arkadaşı Cevat Korkmaz, "Malum, MGD saldırısından sonra çok zorlandı, sanki yiyerek intihar ediyordu." dedi.

16.11.2014 12:08
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Bugün Paris'te hayatını kaybeden Ahmet Kaya'nın 14. ölüm yıldönümü. Magazin Gazetecileri Derneği'nin gecesinde yaşanan saldırıdan sonra neler yaşadığını Kaya'nın en Yakın arkadaşlarından Cevat Korkmaz anlattı.

Korkmaz, "Saldırıdan sonra onu mahkemeye ben götürdüm. Tutukladılar öylece kaldım sonra eve gittim. Beni aradı iç çamaşırı istedi. Evine gittim almaya bir baktım karşımda bana sürpriz yapmış. Olaydan sonra stüdyo bir dairede beraber yaşadık. Ertuğrul Özkök'ün yazısından sonra yıkıldı. 5-6 kez hastaneye götürdüm. Ahmet Kaya sanki yiyerek intihar ediyordu." diye anlattı o dönem Kaya ile yaşadıklarını...

İşte Ahmet Kaya'nın yakın arkadaşı Cevat Korkmaz'ın Habertürk'ten Muhsiz Kızıkkaya'nın sorularına verdiği cevaplar:

"KÜLLİYEN YALAN"

Ahmet'in magazinciler gecesine gideceğini biliyor muydun?

Biliyordum.

Sen niye gitmedin onunla?

O gece benim erteleyemeyeceğim önemli bir işim vardı, gidemedim.

Diyorlar ki: "Ahmet kendisine ayrılan masanın yerini beğenmeyince o fevri konuşmayı yaptı." Bunun gerçeklik payı nedir?

Külliyen yalan. Ahmet öyle biri değildi. Ahmet o tür gecelerden sıkılan birisiydi. Çok heyecanlı biriydi ama bilinçli olarak hiçbir fevri davranışta bulunmazdı. O gece, o lafı söylemesi gerektiğini düşünmüş ve çıkıp söylemiş. Bence o lafın bedelinin bu kadar ağır olacağını hiç tahmin etmedi.

Belli ki bir şeylere tepki duymuştu...

Öyle. O gece okuyacağını söylediği o Kürtçe parça, Suriyeli bir Kürt'ün, Hekim Sefkan'ın bir bestesiydi. Daha önce üzerinde çalışmıştı. Hatta o gece orada görmüş olduğu ilgi, iltifatlar bile onu o lafı söylemeye teşvik etmiş olabilir.

"BANA SÜRPRİZ YAPMIŞ"

Senin olan bitenlerden ne zaman haberin oldu?

Olaydan bir gece sonra... Ben bir yerde yemekteydim. Gece onu aradım, cep telefonu kapalıydı. Hayatım boyunca onun numarasını unutmayacağım, 0532 213... kapalıydı. Yemekteyken telefon geldi bana, ikimizin sık sık kaldığı Rumeli Kavağın'daki evde bekliyordu beni. Başına bir bela geldiğini o anda anladım. Cuma günüydü, hafta sonunu o evde geçirdik. Pazartesi günü arabamla onu DGM'ye götürdüm.

Mahkemede ne oldu?

Hâkim tutuklama kararı verdi. Onu cezaevine götüreceklerdi. İkimiz yalnız gitmiştik, ne eşi, ne çocukları... Ben yıkıldım. Onu orada bıraktım, tek başıma mahkemeden çıkıp gittim, perişandım. İş yerime gittim, akşama doğru telefonum çaldı. Arayan oydu. Dedi ki: "Beni Ümraniye Cezaevi'nde senin hemşerilerin, Diyarbakırlıların koğuşuna aldılar. Beni çok iyi karşıladılar. Gülten çamaşır falan hazırlamış, git onları evden al, cezaevine getir." Koşarak Etiler'deki evine gittim. Kapıyı çaldım, açtılar, bir de baktım ki mükellef bir sofra kurmuş, sofranın başında o, beni bekliyor. Meğerse tutukluluğuna itiraz edilmiş, itiraz kabul edilmiş, serbest bırakmışlar, bana sürpriz yapmış.

ÖZKÖK'ÜN YAZISI: BENİM İPİMİ ÇEKTİLER

Ondan sonra ne oldu?

Bundan sonra yargılama süreci başladı. Etiler'deki evi terk etti, Levent'teki stüdyoya yerleşti. Stüdyoda da bir divan vardı. Demo'larını orada dolduruyor, orada yatıp orada kalkıyordu. İkimiz orada kalıyorduk. Divana o yatınca ben ayakta kalıyordum, ben yatınca o kalıyordu. Ben çekip gidiyordum, ben gitmeyeyim diye gidip bana şişme yatak aldı. Yatağı şişiriyorduk. O divanda, ben yatakta...

Mahkeme süreci uzadıkça uzadı galiba...

Evet, süreç uzadıkça onun psikolojisi bozulmaya başladı. Tam o sırada Ertuğrul Özkök'ün "Ayıp ettin gözüm" yazısı çıktı... Bu yazı onun hayatında dönüm noktası oldu. "Bu yazıdan sonra artık hiçbir şey benim için eskisi gibi olamaz. Benim ipimi çektiler" dedi. O günden itibaren sürekli yurtdışına gitmeyi kurgulamaya başladı.

MAHKEMEDE DOSTLARI YALNIZ BIRAKTI

Nereye gidecekti?

Nereye gideceğini bilmiyordu. Önce Almanya'ya gitmeye karar verdi. Beni de beraberinden götürecekti. 15 bin Mark yatırdı, 1 haftada bana vize aldı. Stüdyoda kaldığı 3-4 aylık süre içinde, hiçbir arkadaşı onu aramadı. Sanki cüzamlı biriymiş gibi herkes ondan kaçıyordu. Yakın arkadaşlarından hiçbiri onu ziyaret etmedi. Sadece bir kez Suavi geldi ziyaretine. Hiçbir sanatçı arkadaşı ona destek ziyaretinde bulunmadı. Cenaze günü onun evinde gördüğüm hiçbir arkadaşı o dar günlerinde yanında olmadı. Öldükten sonra hepsi timsah gözyaşı dökmeye başladı.

Mahkemesine neden dostları gelmiyordu peki?

Herkes "Beni de ilişkilendirirlerse sonum olur" diye düşünmüş olmalı. Yargılamaları sürerken, bir celse hariç bütün duruşmalarına girdim. O yurtdışındaydı, eşi Gülten ile birlikte yalnız başımıza mahkemedeydik.

Gitmeye nasıl karar verdi?

Gideceğini ben de dahil olmak üzere hiç kimseye söylemedi. Eşiyle çok özel bir konuşma yapıp yapmadığını bilmiyorum ama sanırım gidişi eşi için de sürpriz oldu. Çünkü onun kafasında da gidip kalmak yoktu. Planlanmış bir dizi konser vardı. Onları yapıp gelecekti. Yurtdışına gittikten sonra, onu orada kalmaya ikna eden bir şey oldu. Telefonda bana şimdilik dönmeyi düşünmediğini söyledi. Henüz yerleşeceği ülkeyle ilgili kararını vermemişti. Sonra Fransa'yı daha çok yakıştırdı kendisine.

"YİYEREK İNTİHAR EDİYORDU"

Kalp hastalığının geçmişi var mıydı?

Annesi ve babası kalpten gitmişti. Ailede vardı.

Buradayken hiç rahatsızlandı mı?

Sadece ben 5-6 kez onu hastaneye götürmüşüm. En son Ankara'da konser öncesi götürdüm onu. Bütün gün eli nabzında dolaşırdı. Annesi ve babasının akıbeti onda ciddi bir travma yaratmıştı. Rahmetli 1.70 boyundaydı, öldüğünde 120 kiloyu aşmıştı. Zaten sıkıntısını dağıtmak için çok içki içiyordu, günde 2-3 paket sigara bitiriyor, durmadan yemek yiyordu. Yemek yemiyor, intihar ediyordu. Rahmetli hep, "Bir gün bir roman yazalım, romanımızın adı 'Yiyerek Ölenlerin Romanı' olsun" derdi. Genetik kalp rahatsızlığı olmasa bile bu durum onu felakete götürmek için yeterliydi. Böyle bir yaşam biçiminin onu ölüme götüreceğini tahmin etmemesi mümkün değildi.

KAÇIŞ EFSANESİ

Şiirini bestelediği polis şefi Salih Güngör'ün yurtdışına kaçmasına yardım ettiğiyle ilgili bir efsane var. Gerçek mi bu?

Hayır, hayır. O gece beraberdik. Gece boyunca içtik. Sabah bir arkadaşımız onu havaalanına bırakmış, tarifeli Almanya uçağıyla gitti. Yurtdışına çıkma yasağı kaldırılmıştı, kalkınca gitme fikrini kafasında olgunlaştırmıştı.

Yani bu gidişin esrarengiz bir hikâyesi yok.

Hayır yok. Gidişini asıl tetikleyen şeyi söyleyeyim sana. Bir gece stüdyoda otururken birisi pencereye bir kurşun sıktı. Kurşun gelip rafa saplandı. Dışarı çıktık. İş kurşunlamaya vardığına göre bundan sonraki adım ne olur diye kaygılanmış olmalı.

"YİYEREK ÖLENLERİN ROMANI'NI YAZDI"

Gitmeden önce burada günleri nasıl geçiyordu?

Türkiye'de kaldığı dönem içinde kendisini içeri hapsetmiş, dışarı çıkmıyordu. Bir gün ben Kılıç Ali Paşa Hamamı'nı kapattım, onu oraya götürdüm. O meşum geceden sonra Türkiye'de kaldığı süre içinde tek sosyal aktivitesi bu hamam sefası oldu. Stüdyoda yatıp stüdyoda kalkıyordu. Durmadan yemek yapıyordu. Stüdyoda mangaldan bir döner makinesi yapmıştı. İlkeldi, altı pişince üstü pişmiyordu etin. Üstü pişmeyince tavada tekrar kızartıp yiyorduk. Paris'ten kaburga dolması istiyordu. Diyarbakırlı Selim Usta'da yaptırıyor, dondurup Gülten'e teslim ediyor, Gülten Paris'e kaburga dolması götürüyordu. Orada fırına atıyor, aynı seremoni ve aynı zafer narası: "Hahooo, hahooo, ziyafete bak!" Yiyerek Ölenlerin Romanı'nı orada yazmaya devam ediyordu.

"POLİS GECESİNDE ŞARKI SÖYLEMESİ KORUNMA İÇGÜDÜSÜ"

Şu polisle olan ilişkisine dair neler biliyorsun?

"Şarkılarım Dağlara" albümünü yaptığı zamanlar... O sırada faili meçhul cinayetler dönemi. Öldürülecekler listesinde o da var. O sırada polis şefi Salih Güngör'le dost oldu. Mali Şube Müdürü'ydü Güngör. Bir şiiri vardı, bestelemesini istiyordu. Besteledi. En çok satan kasetine koydu. Korunma içgüdüsüyle yapmıştı. Polis gecesine çıkıp şarkı söylemesi de böylesi bir kaygının ürünüydü.

"SOSYETENDEN BİLE BİR SÜRÜ ARKADAŞI VARDI"

Şu son dönemlerindeki Kürtçülüğüne gelince...

Ahmet Kaya Türk - Kürt ayrımı yapmazdı. Sosyeteden bile bir sürü arkadaşı vardı. Aksine daha az Kürt arkadaşı vardı. Mesela Ayşegül Nadir'in yalısında birkaç kez beraber partilere bile gittik. Çok renkli dostları vardı.

Bir sürü komik anınız var birlikte. Muzip ve hınzır bir adamdı benim de tanıdığım kadarıyla. Biraz bu hınzırlıklarından bahsetsene...

Hangisini anlatsam... Ankara'da sendikacı Yaşar Seyman'ın akrabalarının işlettiği bir pavyon vardı. "Hadi sizi oraya götüreyim" dedi Yaşar Abla, kalkıp gittik. Ahmet kafasına bir kasket geçirdi. Bir kadın sahneye çıktı, çok kötü şarkı söylüyor. Mikrofonu da iki de bir Ahmet'e uzatıyor, Ahmet'i tanımıyor. Ahmet şapkasını çıkarmadan bir parça söyledi. Herkes kulak kesildi. Sonra bir tane daha söyledi, kendi kendisinin taklidini yaptı, içtik, gecenin bir saati kalktık, herkes "Bu herifin sesi ne kadar güzel, aynen Ahmet Kaya'ya benziyor" dedi. Bir kitap olabilecek kadar bir sürü komik anımız var, belki bir gün yazarım.

Ferhat Tunç'a da acılı elma yedirmişsiniz

Evet, onu ben yaptım. Ferhat gelecekti bizim büroya. Ben de bütün elmalara Urfa biberi sürdüm. Ferhat geldi, elmayı aldı, ısırdı, bir türlü yutamıyor. Sonra yuttu ve "Ulan bu elma acı" dedi. Ahmet atıldı, "Evet Ferhatcığım, onları yeni Urfa'dan getirttik" dedi.

"Saza Niye Gelmedin" türküsünü sen mi Ahmet Kaya'ya verdin?

O türkünün olduğu CD'nin kapağında bana bir teşekkür var. Türküyü Diyarbakırlı Emin Taşın getirdi. Rahmetli Celal Güzelses'in okuduğu şekliyleydi. Ahmet takla attırdı, sözlerine eklemeler çıkarmalar yaptı, müziğinde değişiklikler yaptı. "Üç gün oldu dört gün oldu... geçen cuma gelecektin" kısımlarını kendisi ekledi. Tarzına uygun olup olmadığına bir türlü karar veremiyordu. Albüme almada tereddüt etti. Albümü bitmek üzereydi. Bir gece yemek yerken beraber söyledik, ısrar ettim, "Hadi kalk gidelim, okuyalım" dedi. Geldik stüdyoya. Okudu ve türkü patladı.

"TATAR RAMAZAN MÜZİĞİ"

"Şu Dağlarda Kar Olsaydım"ın da bir hikâyesi var sanırım.

O şarkıda birçok kişinin emeği var. Bir gece ben, o, Yusuf Hayaloğlu, Ferhat Tunç ve birkaç kişi Yusuf'un Cihangir'deki evinde oturuyoruz. Bir sürü müzik aleti var, herkes bir şey tutturdu, tutturulan şeye Yusuf orada söz yazdı, sonra bir araya getirdiler. Ahmet o müziği Kadir İnanır'ın "Tatar Ramazan" filminde film müziği olarak kullandı. Ama o şarkıyı kimse okumadı. İlk olarak onu Müslüm Gürses okudu. O parça bir halk konseri CD'sinden başka hiçbir albüme girmedi.

Yusuf'un evi dedin de...

Evet, Kolay Apartmanı'ndaki ev... Girişten 2 kat aşağı inilen, dubleks bir evdi. Karşılıklı 2 divan vardı. Ahmet'le ikimiz evden kaçmıştık. Karşılıklı iki divanda yatıyoruz ikimiz, Yusuf ayakta... Evde sabahtan akşama kadar yemek pişiriyoruz, yemek de güveçle pilav... Kocaman kocaman tencereler almışız, Yusuf ise yemekten nefret ediyor, kuş gibi yiyor. O koca tencerelere, biz gittikten sonra rahmetli Yusuf toprak doldurdu, çiçek ekti, saksı olarak kullanmaya başladı.

Ahmet Kaya hâlâ yaşıyor efsanesi nereden geliyor peki?

Rahmetlinin hâlâ kasetleri çıkıyor ya o yüzden. Henüz yayınlanmamış en az 10 demo'su daha olduğunu biliyorum mesela. Sürekli kayıt yapardı. Stüdyoda yatıp kalktığı için bulduğu her fırsatta bir parça okurdu. Bu demo'ların tümü Gülten'de, hepsini sırayla düzenliyor ve yayınlıyor. Bunlar piyasaya çıktıkça insanlar ölmediğine inanıyor. Ölen adam bu kadar yeni şarkı söyler mi?

Ahmet Kaya\'nın Yakın Arkadaşı: Yemek Yiyerek İntihar Ediyordu
Kaynak: Haberler.Com

Son Dakika Güncel Ahmet Kaya'nın Yakın Arkadaşı: Yemek Yiyerek İntihar Ediyordu - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?

    Yorumlar (12)

  • Rize li ibrahim: Biz apoyu ozledik diye sarki yapan bir teroristin ölum yildonumunden bizene vatan hainlerine ölüm. NE MUTLU TÜRKÜM DIYENE 18 37 Yanıtla
  • Arjin: Kürdüz Ölene Kadar Kürdüz sonuna kadar vallahi biz Apo yu özledik..... 27 23 Yanıtla
  • MEHMET66: şerefsiz 8 41 Yanıtla
  • yakamoz: Ona saldıran asiler simdi onun kabuslaryla yatıp kalkyorlar kanser oluyorlar anlayana. 36 10 Yanıtla
  • hsk: allah rahmet eylesin yerin mekanın cennet olsun. sürgüne gitmene ve senin üzerine çatal kaşık atanın yerı ne bu dunyada ne obur dunyada olsun. 31 14 Yanıtla
  • polis: sen bizden bir parçaydın ahmet kaya 27 9 Yanıtla
  • vanlı cane: SENİ SEVMEYEN ÖLSÜN AHMEDOOOOO 20 16 Yanıtla
  • sadi: keşke doğmadan ölseydi 9 20 Yanıtla
  • dervis kurtoglu: ADAM GIBI ADAM DIN SENI UNUTURSAK KALBIMIZ KURUSUN SEN SADECE KURTLER ICIN DEGIL BUTUN HALKLAR ICIN ESITLIK ADALET HUKUK INSANCA YASAM ONURLUCA YASAM ISTEYEN ULKENIN TEK SAHIBI TURKLERIN OLMADIGINI SOYLEYEN BU ULKEDE YASAYAN HERKESIN ULKESI OLDUGUNU SOYLEYEN BARIS VE KARDESLIGI SAVUNAN SESINLE KISILIGINLE DURUSUNLA KONUSMALARINLA SAKALINLA VE INSANLIGINLA KENDINE INSANIM DIYEN HERKESIN KALBINE TAHT KURDUN AHMET KAYA SENI ASLA UNUTMADIK UNUTMAYACAGIZ UNUTTURMAYACAGIZ. . . 19 6 Yanıtla
  • SEA: Sıra serdoda 14 5 Yanıtla
  • Tüm yorumlar için tıklayınız

Advertisement