Akdoğan, Aa Editör Masası'na Konuk Oldu - Son Dakika
Güncel

Akdoğan, Aa Editör Masası'na Konuk Oldu

Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Dolmabahçe açıklamasıyla ilgili "O gün her ayrıntıyı Cumhurbaşkanı biliyordu, sürekli irtibat halindeydiler" denildiğini belirterek, "Bu, külliyen yalan bir durum.

29.07.2015 14:27
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Dolmabahçe açıklamasıyla ilgili "O gün her ayrıntıyı Cumhurbaşkanı biliyordu, sürekli irtibat halindeydiler" denildiğini belirterek, "Bu, külliyen yalan bir durum. O gün kesinlikle Cumhurbaşkanımız ile hiçbir irtibatımız olmadı. Bunlar, o kadar çok yalan söylüyorlar ki... Yani bir yalan makinesine dönüştüler. Ben de bunları yalanlamaktan yoruldum" dedi.

AA Editör Masası'nın konuğu olan Akdoğan, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Akdoğan, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın, Çözüm Süreci konusunda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı hedef alan açıklamalarına dair, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Sayın Cumhurbaşkanımız ile ilgili yalan yanlış birçok ifadede bulunuyor Sayın Demirtaş ve HDP yetkilileri. 'İlk gün Dolmabahçe'ye olumlu bakıyordu. Sonradan karşı çıktı' falan diyor. Peki, Sayın Cumhurbaşkanımız niçin tepki gösterdi? Madem olumluydu, niçin olumsuz bir tepki gösterdi, bunu kendilerine de sormaları lazım. Öncelikle şunu söyleyebiliriz. Terör örgütü, HDP, Öcalan'ın silahları bırakma çağrısına hep ayak diremiştir ve Öcalan'ın şubat başında verdiği 'Silahları bırakmak için kongre toplayın' çağrısını üç hafta geciktirmiştir. Öcalan sözlü, yazılı, imzalı her türlü mesajını vermiştir, ancak HDP bunu açıklamaktan imtina etmiştir.

Demirtaş'ın bir grup toplantısı oldu, iki dakika süren. Bunun içerisinde üç cümle, 'Seni başkan seçtirmeyeceğiz, Erdoğan'ı başkan seçtirmeyeceğiz' dedi. Bu konuşma 17 Mart'ta oldu ve 'Erdoğan'ı başkan seçtirmeyeceğiz' aslında bir tahrikti. Adeta seçim kampanyasını Erdoğan'a karşıtlık üzerine o gün başlatmış oldu. Seçimde rakipleri Sayın Cumhurbaşkanımız mı? Değil. Siz niçin bir şahsı, Cumhurbaşkanını, yani siyasi parti başkanı olmayan bir kişiyi hedef alarak bir kampanya başlatırsınız? Bu büyük bir tahrikti. Arkasından, asıl gerilimi başlatan Demirtaş'ın bu şeyiydi, siyasi hamlesi, kalkışması, Cumhurbaşkanını hedefe koyması. Bu başkanlık seçimi de değil. Sayın Cumhurbaşkanımız 21 Mart günü Ukrayna'ya giderken, 'İzleme heyetini doğru bulmadığına' dair bir açıklamada bulundu. Yani Demirtaş 17 Mart'ta açıklama yaptı. 21 Mart günü Sayın Cumhurbaşkanımızın açıklaması oldu. Aynı gün hatırlarsanız, Öcalan'ın mesajı Diyarbakır'a götürüldü. Nevruz mesajı. Bu mesaj sanki bizimle bir şekilde mutabakata varılmış bir mesaj gibi oraya götürüldü ve okundu. Burada tabi bu bizim üzerinde anlaştığımız bir çerçeve falan da değildi. Bizim böyle bir anlaşma gibi durumumuz yok. Ama neticede Öcalan'ın cezaevinden örgütü yönetmesine de devlet elbette izin veremez. Oradan çıkanların, topluma verilen mesajların da bir çerçeve içerisinde olması gerek. O bağlamda söylüyorum. Böyle bir şey olmamasına rağmen onlar orada verilen bütün mesajları sanki devletin kabulüymüş gibi, devletin kabul ettiği hususlarmış gibi topluma bu şekilde beyan ettiler. Oysa onlar dediğim gibi sadece Öcalan'ın beyanlarından ibaret bir metindi."

Akdoğan, "Bundan sonra yani nevruz konuşmasında da beklenen olmayınca, o uyum halinde olan çerçevenin ötesinde bir takım ileri laflar edilince, ondan sonra Sayın Cumhurbaşkanımız, Dolmabahçe ile ilgili bir açıklama yaptı. Yani buradaki bu takvimi doğru okumak lazım" değerlendirmesinde bulundu.

-"O gün Dolmabahçe, özel olarak kurgulanmış bir yer de değildi"

"Dolmabahçe, özel olarak kurgulanan bir yer değil miydi normalde? O gün, her ayrıntıyı Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın takip ettiği, sürekli bilgi aldığı, oturma sorununu bile çözdüğü söyleniyor. Neler söyleyeceksiniz?" sorusu üzerine Akdoğan, "Şimdi burada tabi Dolmabahçe'de okunan ortak bir metin veya bir mutabakat bildirisi falan değildi. Onlar, Öcalan'ın çağrısını okudular. Ben de Hükümetin duruşunu orada ifade ettim" dedi.

Akdoğan, "Buna bir mutabakat değil, belki sonucu silah bırakma olan, süreçte bir irade beyanı veya bir bu çerçevede yol yürüme iradesi denebilir. Ortada muhtevası kabul edilmiş maddeler yoktu. Siyaset kurumunun tartışması gereken kavramlar vardı" ifadesini kullandı.

Başbakan Yardımcısı Akdoğan, şöyle devam etti:

"Yani burada ben de o gün konuşmamda ifade ettim. Gök kubbe altında söylenmedik hiçbir söz yoktur. Bütün bu konuları konuşma, tartışma kapasitesine Türk demokrasisi ulaşmıştır. Siyaset kurumu, bu başlıkları da tartışır, başka başlıkları da tartışır. Buradaki genel çerçeve, bunların konuşulabilir olduğu ve siyaset kurumunun bir bütün olarak bunları tartışması gerektiği, toplumun da bunlara nasıl bir tepki göstereceğinin, bütün siyaset kurumunun gözlemlenmesi gerektiğiydi. Yani burada ortak bir metin okunmadığı gibi bu bir mutabakat çerçevesi de değildi. Ama Öcalan'ın silah bırakma çağrısı önemli bir çağrıydı. Bu çerçevede, artık silahların susması halinde, siyaset kurumunun her türlü konuyu konuşabileceği, tartışabileceği bir çerçeveyi ifade ediyordu. Bunu birbirine karıştırmamak lazım. O gün Dolmabahçe, özel olarak kurgulanmış bir yer de değildi."

Daha önceden, bu görüşmelerin Ankara'daki makamında gerçekleştirildiğini anımsatan Akdoğan, "Normalde beni, heyet ziyarete geliyordu. Orada görüşüyorduk. ya çıkışta açıklama yapıyorlardı veya benimle birlikte oturdukları yerde yapılabiliyordu bu açıklamalar" diye konuştu.

-"Kesinlikle Cumhurbaşkanımızla hiçbir irtibatımız olmadı"

"Neden bu Dolmabahçe'de oldu?" sorusu üzerine Akdoğan, "Şimdi o gün şöyle oldu. Yani bu, Dolmabahçe, önceden kurgulanmış, planlanmış, özel bir anlam yüklenen bir yer değildi" dedi. Yalçın Akdoğan, şunları kaydetti:

"O gün heyet, cuma günü adadan döndü. Cumartesi günü bu açıklamayı yapmamız lazım. Cumartesi günü de biz Cumhurbaşkanımız ile Suudi Arabistan'a gidecektik. Hepimiz İstanbul'da olduğumuz ve vakit olmadığı için Başbakanlık Dolmabahçe Ofisi'nde yapalım, orada da bizim makamlarımız var. Aynı Ankara'daki makam orada tekrar kurgulandı ve beni ziyarete geldiklerinde bu açıklama yapılmış oldu. Format buydu. Ama Dolmabahçe olunca bu başka bir şeymiş gibi algılandı, başka bir format gibi lanse edildi. Bunun ötesinde bir anlamı yoktu Dolmabahçe'nin. Burada tabi 'O gün işte sürekli Cumhurbaşkanına bilgi verdiler, bilgisi vardı her şeyden' vesaire. O gün Cumhurbaşkanımız ile benim hiçbir görüşmem olmadı. Yüz yüze veya telefonla. Ta ki işte akşamüstü beraber yurt dışına gidene kadar. Ondan sonraki gelişmeleri zaten bütün basın takip etti. Yani 'O gün her ayrıntıyı Cumhurbaşkanı biliyordu, sürekli irtibat halindeydiler'. Bu, külliyen yalan bir durum. O gün kesinlikle Cumhurbaşkanımız ile hiçbir irtibatımız olmadı. Bir de arkadaşlar, bunlar, o kadar çok yalan söylüyorlar ki... Yani bir yalan makinesine dönüştüler. Ben de bunları yalanlamaktan yoruldum. Yani her verdikleri ayrıntı yalan, tamamen uydurma. Kafadan bir takım şeyler uyduruyorlar. Yani bu izleme heyetiyle ilgili de sayılar verdiler, isimler verdiler, 'şöyle olacak' dediler, 'böyle olacak' dediler. O gün de ben açıkladım, 'Külliyen yalan' diye. Gerçekten de konuşulan isimlerden sayılara kadar o gün de bunların hiçbiri doğru değildi. Bu meseleyi tamamen izleme heyetine getirip dayandırmaları da doğru değil, anlamsız. Çünkü Öcalan neticede bir çağrı yapacaktı, yaptı ve en geniş şekilde bu kamuoyuna yansıdı. Yani basına yansıdı, uluslararası camiaya yansıdı, herkes tartıştı. Yani bunu başka bir heyete tekrardan aktarmasına bir ihtiyaç yoktu. Burada, bunun da ötesinde İmralı, bir talk-show alanı da değil. Yani 'sürekli heyetler oraya turlar yapsınlar ve bunlara aynı mesajı tekrar etsin'. Bu mesaj zaten verilmiştir. Bunun ötesinde çok bir anlamın da kalmadığını düşünüyorum ben bunun."

Oturma meselesiyle ilgili de bir takım yakışıksız söylemlerin olduğunu anımsatan Akdoğan, "Orada ben kendilerine gereken tepkiyi gösterdim ve bu sorun çözüldü. Burada ne Başbakanımız ne Cumhurbaşkanımız o gün herhangi bir temas da olmamıştır, sürece dönük bir müdahaleleri de olmamıştır" açıklamasında bulundu.

Akdoğan, "Bana geldiklerinde bir açıklama yapılmış olacaktı. Ama tabi o yapılmış açıklama, diğerlerine göre farklı bir anlamı var. Ama bu da bir ortak metin ve mutabakat anlamına gelmiyor" görüşünü dile getirdi.

-"Bizim bulunduğumuz ortamda herhangi bir heyet, toplumu tahrik eden ifadelerde bulunamaz"

"HDP heyetinin, Dolmabahçe'de okuduğu metnin bazı bölümlerini sizin kabul etmediğinize dair de iddiaları var. Bu doğru mu? Eğer doğruysa nedir bunlar acaba?" sorusuna ise Akdoğan, "Elbette doğru. Yani bizim bulunduğumuz ortamda herhangi bir heyet, bizim hassasiyetlerimize, toplumun hassasiyetlerine ters, aykırı, toplumu tahrik eden ifadelerde bulunamaz" dedi.

Akdoğan, "Şimdi onların ayrı bir literatürü, jargonu var. Bizim farklı bir dilimiz var. Yani diyelim ki 'ateşkes' diyorlar veya işte 'önder Apo' diyorlar, farklı farklı, bir takım ifadeler kullanıyorlar. Bunları, bizim bulunduğumuz yerde kullanamazlar. Çünkü Hükümet üyeleri olarak biz orada bulunuyoruz. Bu bir savaş değil ki ateşkes olsun. Örgüt burada eylemsizlik kararı almıştır. Buna da uymamıştır. Onun ötesinde birtakım ifadeler, yani toplumu ve bizi rencide edecek birtakım ifadeleri kullanmamaları gerektiği yönünde bir müdahalemiz oldu ve yapılan açıklama da o çerçevede yapıldı" diye konuştu.

Demirtaş'ın, "Geri çekilmeyle ilgili yasa çıkacaktı. Çıkmadı. Bundan dolayı çekilme durdu" sözleri anımsatılarak, bunun ne kadar doğru bir ifade olduğu sorusuna da Akdoğan, şu yanıtı verdi:

"Şimdi burada şunu görmemiz lazım. PKK'nın yapması gereken ne idi? Bir eylemsizlik, iki Türkiye'yi terk etme. Yani silah bırakmaktan önceki temel adımlar. Bunların hangisini yaptı? Yani 'eylemsizlik' dedi, yaptı mı? Belki karakol basmadı ama onun ötesinde her türlü illegaliteye başvurdu. Yani adam kaçırma, yol kesme, vesaire her türlü baskı ve şiddeti kullandı. Yani 'eylemsizlik' lafta kaldı. Alternatif bir otorite tesis etmek için her türlü baskı ve şiddeti kullandı. Türkiye'yi de terk etmedi. Yani ilk başta Öcalan'ın çağrısından sonra bir kaç yüz kişilik bir grup terk eder gibi oldu. Türkiye'yi de terk etmedi. Yani hiçbir sözünde örgüt durmadı. Şimdi bunun önce adını doğru koyalım. Burada bir yasadan bahsediliyor. Yani bu son derece anlamsız bir durum. Elbette bu tartışılabilir. Yani HDP bir şey der, biz bir şey deriz. Toplumda herkes farklı yasalardan bahsediyor. Bunun bir anlamı olduğu kanaatinde değilim. Yani Türkiye'de kırsalda elinde silahla birtakım adamlar dolaşırken, bir yasa olduğu için mi dolaşıyorlar? Tam tersine yasa buna karşı olmasına rağmen dolaşıyorlar. Yani sen kırsalda dolanıyorsun, birtakım kamplar kurmuşsun, birtakım yerler kurmuşsun, yasaya rağmen, yasaya karşı olarak oralarda bir faaliyet içerisindesin."

-"Nasıl geldilerse öyle giderler"

Akdoğan, "Şimdi diyorsun ki 'Ben yurt dışına çıkacağım. Bana yasa çıkar da güvenlik güçleri, beni gördüğünde zorlanmasınlar. Ne yapacak adamlar?' Onu düşünmek sana mı kaldı? Yani onu düşünmesi gereken devlettir. 'Güvenlik güçleri ne yapacak?' Bu yüzden bu anlamı olan bir şey değildir" değerlendirmesinde bulundu.

Güvenlik güçlerinin tutumunun ne olacağının, devleti ilgilendiren bir konu olduğunu vurgulayan Akdoğan, "Onun ötesinde bir yasayla 'Biz yurt dışına çıkacağız', bu anlamsız bir şey. Bu nedir biliyor musunuz? Bu, Meclis'te bir şekilde PKK'nın muhatap olarak alınması ve meşrulaşması için bir çabadır. Yani bu kadar anlamsız bir yasa talebi olur mu? Bir şekilde gündeme gelsin, 'PKK muhatap alınsın, meşrulaşsın' için bir zorlama çabasıdır. Elbette Hükümet böyle bir zorlamaya boyun eğmez ve bunu kabul etmez. Nasıl geldilerse öyle giderler. Yani yasa dışı bir şekilde dolaşıyorlar, yasa ile orada cirit atmıyorlar? Aynı şekilde de Türkiye'yi terk ederler" görüşünü dile getirdi.

Başbakan Yardımcısı Akdoğan, şunları kaydetti:

"Burada tabi niçin bu olmadı? Yani bunu işte 'yasa çıkacaktı, çıkmadı'. Bunun üzerine bina etmeye çalışıyorlar. Bir mazeret olarak bunu söylüyorlar. Bu, dediğim gibi bir anlamsız, ikincisi biliyorsunuz, yani mart sonunda nevruzda çağrı yapıldı. Mayıs'ta Gezi olayları meydana geldi. Bu Gezi olayları bir kere örgütün kimyasını bozdu. Örgüt zaten silah bırakmak konusunda ayak diriyor. Bu olay, yani 'Gezi olaylarıyla bir şekilde acaba bu Hükümet gidici mi? Burada bir şey var mı? İktidar boşluğu, zafiyeti oluşur mu?' Hem Gezi olayları, hem sonrasında 17 Aralık vesaire, bunları gören örgüt, bu süreçte atacağı adımları atmaktan geri durdu ve gereken şeyleri yapmadı. Bunu da ortaya koymamız gerekir diye düşünüyorum. Yani burada 'eylemsizlik' dediler yapmadılar, 'Türkiye'yi terk edeceğiz' dediler, etmediler. Bir de utanmadan şimdi devleti suçlayan, faturayı devlete kesmeye çalışan bir tavır içerisindeler."

(Sürecek)

Kaynak: AA

Son Dakika Güncel Akdoğan, Aa Editör Masası'na Konuk Oldu - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement