Başbakan Davutoğlu - Son Dakika
Güncel

Başbakan Davutoğlu

Başbakan Davutoğlu

"Paralel yapı öylesine bu işi stratejik bir araç olarak gördü ki; bütün bakanlıklarda ve kurumlarda iletişim bölümlerine ve personel bölümlerine sızıldı.

18.10.2014 02:09
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Paralel yapı öylesine bu işi stratejik bir araç olarak gördü ki bütün bakanlıklarda ve kurumlarda iletişim bölümlerine ve personel bölümlerine sızıldı. İletişim bölümleri üzerinden bu yüzden ilk tedbirleri de TİB'de almak durumunda kaldık" dedi.

Davutoğlu, Kanal 7 ve Ülke TV ortak yayınındaki "İskele Sancak" programında, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

"4 ay önce dinlemeleri zorlaştıran bir düzenleme yaptınız, şimdi ondan vazgeçip başka bir şey yapıyorsunuz. Neden, hangi ihtiyaç ortaya çıktı, o yapılan mı hataydı, şartlar mı değişti?" sorusu üzerine Başbakan Davutoğlu, aslında düşünüldüğü gibi büyük bir radikal değişiklik olmadığını söyledi.

Davutoğlu, daha önceki uygulamalara da baktıklarını belirterek, önleyici istihbari dinleme ile adli dinleme şeklinde iki ayrımın olduğunu dile getirdi.

Birkaç ay önce tedbir alınması gereken hususun adli dinlemenin kolay olmasıyla ilgili olduğuna dikkati çeken Başbakan Davutoğlu, "Adli dinleme görüntüsü içinde binlerce vatandaşımızın potansiyel suçlu olarak dinlenmesi ve müteselsil silsileyle birçok alakasız insanın da bir pota içine alınmasıydı. Yani bir suça dönük olarak, o suçu engellemeye dayalı dinleme, istihbari dinlemedir. Fakat bir suçu, bir kişiyi herhangi bir suç unsuru olmadan ve bir kez dinledikten sonra da sürekli takip ederek, onun konuştuğu başka kişileri de takip ederek geniş bir network içinde suçun oluşmasını beklemek ve suçu neredeyse belirlendikçe şekilde dinleme yapmak ayrı bir şey" değerlendirmesinde bulundu.

"Devlet adamları öyle bir geniş network içinde dinlendi ki"

Davutoğlu, kesinlikle bu tarz kapsamı genişleten ve sonuçta adli bir sonuç doğuracak hususlarda dinlemeye herhangi bir kolaylık getirilmediğini ve bir alanın açılmadığını vurgulayarak, şöyle devam etti:

"Şu anlama da gelmiyor. Bir şekilde önleyici istihbarat şeklinde mesela, Türkiye'ye karşı casusluk faaliyeti var. Sizin bu casusluk faaliyetini ortaya çıkartacak doneleriniz var. Burada o sınırla ilgili bir şeyi önlemek için belli bir dinleme yapıyorsunuz ya da bir terör örgütü bir şekilde bir patlayıcıyı bir yerden, bir yere götürüyor. Belli bir aciliyet içinde zaten takip ettiğiniz bir suç unsuru ortada, buna dönük bir dinleme yapıyorsunuz. Bunun sıradan vatandaşla bir ilgisi yok. Fakat Türkiye'de son iki üç yıldır yaşanan şey insanların özel hayatlarını dinleyerek, onların zaafları varsa zaafları üzerinden şantaj yoluyla güç biriktirmek, olan buydu. İşadamları, sanatçılar, gazeteciler, devlet adamları öyle bir geniş network içinde dinlendi ki biz bunları engelledik. Kesinlikle bunlara izin vermeyiz, bugün de vermeyiz yarın da vermeyiz."

"Bir suç ya vardır ya yoktur, niye dinliyorsun?"

İstihbari dinleme konusuna da değinen Davutoğlu, "Mesela, 3 gün vandalizm yaşanıyor. Siz savcıya, hakime gidiyorsunuz işte o yapıların etkisiyle dinleme kararı alamıyorsunuz ama o sırada bir terör grubu, 3-5 kişi bir yerden bir yere hareket ediyor ve bir terörü planlayabiliyor. Siz ise olayı arkadan takip ediyorsunuz. Bu suçu önleyici istihbari dinleme anlamında yine serbest bırakılmayacak tümüyle. Acil uygulama açısından daha etkin, çabuk uygulanabilir hale gelecek. Yoksa gidiyorsunuz izne tabi ertesi gün, suç bittikten sonra izin çıkıyor. Kesinlikle adli dinleme dediğimiz suçu delillendirici veya suçu bir network halinde bütünüyle adli sonuç doğuracak bir dinleme olmayacak" diye konuştu.

Başbakan Davutoğlu, istihbari dinleme ile bir suçlu tespit edildiği takdirde, gidip o suçluyu cezalandırma yetkisinin emniyet müdüründe ve poliste olmadığını belirterek, yakalanması halinde ise hukuka teslim edildiğini aktardı.

Bir suç yoksa da daimi işleyen bir dinleme türü olmadığına işaret eden Davutoğlu, "Bunlar öyle şeyler ki bizi, o kanuni düzenlemeye sevk eden şey de iki, üç yıl bir kişiyi dinliyorsun. Bir suç ya vardır ya yoktur, niye dinliyorsun? 'Bir yıl muhtemelen suç işleyebilir, dolayısıyla dinleyeyim'. O kişinin özel hayatıyla ilgili bir şey de yakalandı, 'bunu da bir kenara koyayım' deniliyor. Bu bizim inancımıza göre de yasaktır. Yani tecessüs biz de yok, ahlaken de doğru değil, hukuken zaten doğru değil. Kimsenin özel hayatıyla ilgili tecessüs etme hakkı sana verilmemiş. Türkiye'de genel başkanlar bu sebeple yerlerinden edildi, siyasilere şantajlar yapıldı. Bu tarz bir dinlemeyi bu hükümet döneminde benim de bu sorumluluğu aldığım şu an ki başbakan olarak kesinlikle böyle bir şeyin bizim dönemimizde yaşanmasına izin vermemiz söz konusu olamaz" ifadelerini kullandı.

"İlk tedbirleri TİB'de almak durumunda kaldık"

Konuyla ilgili eleştirilerin de kendisine sorulması üzerine Davutoğlu, şunları söyledi:

"Bu sadece bizimle ilgili bir konu değil. Dinlemelerle ilgili son dönemde uluslararası krize sebep vermiş onlarca olay sayabilirim. En uzaktakinden başlasam, Avustralya istihbari örgütünün Endonezya'nın first lady'sini dinleme iddiası. Özür dilemeye kadar giden sonuçlar oldu. Her ülke kendisini buna intibak ettirmeye çalışıyor. Paralel yapı öylesine bu işi stratejik bir araç olarak gördü ki bütün bakanlıklarda ve kurumlarda iletişim bölümlerine ve personel bölümlerine sızıldı. İletişim bölümleri üzerinden, bu yüzden ilk tedbirleri de TİB'de almak durumunda kaldık. Bunu elde ettiğinizde sahip olacağınız güç, ahlaksız bir güçtür, bunu devlet yapsa da gayri ahlakidir. Yani insanları tek tek big brother gibi bunu yapmak gayri ahlaki bir şeydir.

Ancak şunu yapmak bizim görevimiz. Muhtemel bir başka insanın hayatını yok edecek başka bir durum varsa, acil bir tedbir alınması gereken noktada alır ve orada biter, devam etmez. Suç işlenmemişse o süreç bitmiştir, yeni bir izin yine gerekir ama suç işlenmişse de işlenilen suçu dinleme suretiyle dinlemenin kendisi delil olmayacak yine. Başka bir yapı bunu istismar ederse aynı ölçüde ceza getirecek, ona da müeyyide gelecek. Fakat bir taraftan düzeni korumak, bir taraftan bu özgürlük alanlarını aynı anda birlikte muhafaza etmek bu hassas dengeyi göz önünde bulundurmayı gerektiriyor."

"Seçim beni rahatlattıysa ortada bir anormallik var demektir"

"HSYK seçimleri yapıldı Pazar günü. Çıkan sonuçlar sizi rahatlattı mı? Artık siyaset üzerinde bir daha hiçbir zaman yargı vesayeti olmayacak, paralel yapı türü yapıların vesayeti olmayacak kanaati edindiniz mi gelinen noktada?" sorusu üzerine Başbakan Davutoğlu, söz konusu sorunun bile rahatsız edici olduğunu dile getirdi.

Davutoğlu, bir insanı yargıdaki bir gelişmenin rahatlatmaması ya da rahatsız etmemesi gerektiğine işaret etti.

Yargının insana sadece sığındığı zaman adaletin gerçekleşeceği konusunda güven duygusu vermesi gerektiğini belirten Başbakan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Eğer bir seçim beni rahatlattıysa ortada bir anormallik var demektir, rahatsız etmiş ise düzensizlik ve kargaşa var demektir. Neden bu HSYK seçimleri önem taşıyor? Ben kongre konuşmasında söylediğimde ertesi gün Yargıtay Başkanı bunu bir müdahale gibi bir kanaatte sergiledi. Yargı mensuplarına seslendim kongre konuşmamda ve dedim ki; 'HSYK seçimleriyle ilgili olarak yargının geleceği, sizin vicdanınıza emanettir. Biz, hakim ve savcıların tek başlarına karar verme ehliyetine sahip olduklarına inandığımız için onlara bu yetkiyi veririz.

Tek başlarına adalet konusunda karar vermeye yetkin olmayan bir hakim olmamalı, seçimini tek başına yapamayan birisi hakim olmamalı. Bir hakim eğer o vicdan terazisini tutacak eli yoksa ve tek başına vicdanıyla hareket edecek ahlaki olgunluğa ya da akli beceriye sahip değilse hükmetmemeli."

Hakimler, dışarıdan birinin talimatıyla hareket etmeye başladılar"

Davutoğlu, bu inançları dolayısıyla Türk yargı tarihinde verilebilecek en radikal kararı verdiklerini vurgulayarak, 2010 referandumunda "hakimler tek tek oy kullansınlar ve kendi idarecilerini seçsinler" dediklerini hatırlatarak, şunları belirtti:

"Ne oldu? O tek tek karar verilmesini beklediğimiz hakimler, dışarıdan birinin talimatıyla hareket etmeye başladılar. Bir kişinin vicdanı, o dosyalara hiç vakıf olmayan bir kişinin vicdanı, burada o dosyayı gören ve olayı yaşayan hakimin vicdanına egemen olmaya başladı. Burada ne kastettiğim anlaşılıyordur. Savcı, 'Bir de şuraya sorayım' demişse, sistem dışına o anda adalete ihanet etmiş demektir. O sorduğu kişi, melek dahi olsa ihanet etmiş demektir ve yetkisini kaybetmiş demektir. Burada önemli olan o yetkiye sahip olması, o yetkinliğe sahip olması, kendisine olan inancını koruyor olması. O zaman 'ben buna yetkin değilim' demiş oluyor, itiraf etmiş oluyor."

En son yapılan HSYK seçimlerinin çok önem taşıdığının altını çizen Başbakan Davutoğlu, "Çünkü yargıyı güç mücadelesinin aracı olarak gördü, vicdanın ve adaletin aracı olarak değil. 'Ben burayı elde edersem, bunun üzerinden şuralara da nüfuz ederim, şu kişilere de baskı uygularım, en sonunda da hükümete de öyle bir baskı kurarım ki kaybettiğim mevzileri geri alırım.' Biz savaş yapmıyoruz, biz kimseyle makam, mevki mücadelesi içinde de değiliz. Her taşın yerine oturması lazım. Adalet, her şeyin hakkını vermek ve her şeyi olması gereken bir yere koymaktır" diye konuştu.

"Yargıda Birlik Platformunu kabul ettiğimde eleştirildim"

"HSYK seçimleri rahatlattı mı? Rahatlattı. Keşke rahatlatmasına gerek kalmasaydı, keşke HSYK seçimleri olduğu gün ne olacak diye düşünmeseydik, çok sıradan bir gün olsaydı" diyen Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Bütün hakimlerimiz tek başlarına karar verseler ve bir örgütlü faaliyet içinde girmeden sonuçlar alınsaydı. Fakat beni rahatlatan husus şu; HSYK seçimleriyle ortaya çıkan tablo, renkli bir tablo, bu güzel bir şey. Ben Yargıda Birlik Platformunu kabul ettiğimde eleştirildim ama görmek, tanımak istedim. Başkaları da benden randevu alsalardı o süreç içerisinde ki Yargıtay, Danıştay, Sayıştay Başkanımızla konuştum; istenmiş olsaydı da düşünebilirdim. Yargıda Birlik bu seçimde, adli yargıyı tam 7 üyeyle alan birliği kastediyorum, baktım ki aralarında Sünni var, Alevi var, Türk var, Kürt var, solcu var, sağcı var. Hatta ben onlara o isimleri vermeyi bile zul addederim, hakim ve savcı bu kimlikleri taşımaz. Hakim oturduğu zaman ideolojisini unutur, dini kimliğini kendi inancı itibarıyla korur ama hüküm verirken unutur, karşındaki insanın 'dinine, mezhebine göre hüküm vereyim' demez. Aklını ve vicdanını kullanır."

"Adalet Bakanı tanımadığı zaman, bu görevi yapamayacağını düşünürüm"

Başbakan Davutoğlu, seçilenlerin hiçbirini tanımadığını da vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Adalet Bakanımız tabii ki Türkiye'deki onları tanıdığı gibi diğerlerini de tanır. Herkesi tanır Adalet Bakanı. Tanımazsa ben Adalet Bakanlığı görevi yani, Bekir Bey'e saygım sonsuz ama tanımadığı zaman bu görevi yapamayacağını düşünürüm. Ben de Dışişleri Bakanıyken Türkiye'deki bütün diplomatları tanırdım. Ancak şu diplomatı bu diplomatın üstünde gördüğüm veya o diplomatı ona karşı desteklediğim sonucu çıkmaz buradan, tabii ki tanır.

Önemli olan burada, benim de görevi aldığımda ilk el attığım hususlardan biri buydu. Bundan sonra da yargı bağımsızlığı ve adalet mefhumunun yerleşmediği bir ülkede kimse kendinden ve geleceğinden emin olamaz. Bunu teminat olarak söylüyorum. Hiçbir şekilde de hükümetin yargı üzerinde baskısı olmaz. Ancak yargıyı hükümet üzerinde baskı aracı olarak kullanmak isteyenlere de izin vermeyeceğimizi de her fırsatta söyledik. Zaten şu anda inşallah böyle bir çaba içine girecek bir çevre çıkmaz."

- Ankara

Kaynak: AA

Son Dakika Güncel Başbakan Davutoğlu - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement