Başbakan Davutoğlu Açıklaması - Son Dakika
Güncel

Başbakan Davutoğlu Açıklaması

Başbakan Davutoğlu Açıklaması

"(Çözüm süreci) Sürecin yarısı geçildi.

13.09.2014 01:25
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Başbakan Ahmet Davutoğlu, çözüm sürecine ilişkin, "Sürecin yarısı geçildi. Çözüm süreciyle ilgili haziranda geçirdiğimiz yasa, yarıyı geçtiğimizin işareti. Artık hiçbir kurum, yetkili, 'sayın Fidan'ın başına gelen şey benim başıma da gelir mi?' diye düşünmeden, 7 Şubat'ı hatırlayın, bu karşıya kadar yüzme iradesini gösterir. Korunmuş, hukuki alt yapısı var. Bu askeri yetklilerimiz için de böyledir, istihbari yetkililerimiz için de... Artık mazeret yok ama karşı tarafın da aynı iradeyi göstermesi lazım" dedi.

Davutoğlu, Kanal 24'te katıldığı canlı yayında, Mecidiyeköy'deki asansör kazasında ölenlerden birisinin babasıyla yaptığı telefon görüşmesinde babanın kendisine tepki gösterdiği şeklinde haberler yer aldığının hatırlatılması üzerine, şunları söyledi:

"Biz o gece bir taraftan işçilerimize yanarken, bir taraftan da 'acaba provakatörler ne yapar?' diye kaygılanıyorduk. Buradan da zikrettiğiniz olayı bütün basın bildiği için, normal şartarda belki zikretmezdim ama basına da bütün sivil toplum kuruluşlarına bu anlamda çağrı, tepki gösterelim ama tepkimiz işin esasına olsun. Yoksa birilerine zarar vermek niyetiyle olmasın. Bizi eleştirebilirsiniz, başka partilere oy verebilirsiniz. Bunlara saygı duyarım ama bizi eleştirmeyi, hükümet üzerinden bir provakasyona yöneltirseniz, o vefat eden işçilere de bundan sonraki işçilere de en büyük zararı vermiş olursunuz. Nitekim bir babayı aradım. İsmini zikretmek istemiyorum. Aramamızdan dolayı memnuniyeti ifade eden çok güzel sözler sarfedildi her telefon görüşmesinde. Bu acılı baba, evladını kaybetmiş, teşekkür etti. 'Bunları takip etmeniz lazım' dedi. 'Hep beraber takip edeceğiz, merak etmeyin' dedim. Böyle dostane. Bu kadar. Teşekkür etti ve kapattık. Daha ben telefonu kapattım. Bir veya 2 saat sonra internete düşen bir haber, 'acılı babadan Başbakan'a tepki.' Önce konuşmak istememiş güya. Sonra demiş ki bana, 'Ben sizi mahkemeye vereceğim. Bunun sorumlusu hükümettir.' İşte vesaire, vesaire. Hiç böyle bir diyalog yok. Biliyorsunuz kriz dönemlerinde hemen açıklama yapmak gerekir, hemen açıklama yapıldı: 'Bu diyalog doğru değil' diye. Ertesi gün de ben teşekkür ediyorum o babaya. O acılı haline rağmen, 'Sayın Başbakanla aramızda böyle bir diyalog geçmemiştir' diye kendisi de açıklama yaptı. Şimdi bu diyalogu kim üretir?"

"Biz telefona sarıldığımızda bu tepkileri de hesaba katarak sarılırız" diyen Davutoğlu, "Hatta Bakanlar Kurulu toplantısında arkadaşlarıma şunu söyledim, 'Bundan sonra herhangi bir yerde bir insani durum yaşandığında, hangi bakan gidecek? diye bana sormayın. Hemen, kimin alanıysa gidecek, madense enerji bakanımız, başkasıysa o.' Eğer bir vatandaşın gözünden tek bir damla yaş düşmüşse, onu ilk biz göreceğiz, provakatörler görmeden veya onun ailesi dahi görmeden. Önce bakanlarımız ya da yetkililerimiz görecek. Çünkü o dert bizim derdimiz. Şimdi burada olmayan bir diyalog üzerinden insanlar tahrik ediliyor. Böyle bir tahrik esnasında, bir gösteri olsa... 'Başbakanı mahkemeye verecekmiş, Başbakan sorumlu' diye insanlar sokağa döküldü. Bir kişiyi daha kaybettik ya da yaralanma oldu. Bunun vebali kimin? Bunun o aileye, iş güvenliğine faydası ne? Bu da ayrı bir alan" diye konuştu.

Başbakan Davutoğlu, "Haber gerçek olmuş olsaydı. Bir daha böyle bir olayda aileleri aramaktan imtina eder misiniz?" sorusu üzerine, bir an dahi tereddüt etmeden yine hemen arayacağını söyledi.

Görevde bulunduğu sürede kendisine en zor gelen şeyin, şehitlerin cenazesine katılmak olduğunu dile getiren Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Desinler ki 'Dünyayı bir buçuk kere dolaş, hiç uyuma.' Hiç yüksünmem ama acılı bir babaya, anaya sarılıp, onun acısını yüreğinizde hissettiğinizde bütün ellerinizin, yüreğinizin boşaldığını hissediyorsunuz ama orada bulunmanız lazım. O acılı anne size sarılacak. Sitem de edecek. Baba gerektiğinde dönüp birşeyler de söyleyecek. Söylediği zaman bir kez daha sarılacaksınız ki devletin merhametini hissetsin. Aksi takdirde biz bu sorumlulukları niye üstleniyoruz? Bugün olsa, tepki de göstermiş olsaydı ben yine arardım, hatta evine giderdim. Bu bizim görevimiz. Bu tepkiler o esnada insani bir tepki. Bir olayda bir şehit babası önce sarıldı, sonra döndü bir tepki gösterdi. Bir daha sarıldım ben ağlayarak. Ardından bir daha sarıldık. Bu normaldir."

"6 günlük bebeğimi kaybettim"

Başbakan Davutoğlu, Malezya'da bulunurken 6 günlük çocuğunu kaybettiğini açıklayarak, "Doğum sonrası olan bir rahatsızlık nedeniyle. Hala onun sızısı içimdedir. Ben bunu yaşayan biri olarak, 6 günlük bir bebek için hissettiğim şey. Malezya'da meftundur. Hala beni oraya bağlayan bir hatıra olarak görürüz eşim de ben de. Onun sızısı hala bendedir. Hatta bazen ben hislendiğimde eşime diyorum ki, 'Allah sana kolaylık versin. Benim için 6 gündü ama sizin için 9 ay 16 gündü.' Halbuki bugün konuştuğumuz bir annenin 21 yaşında oğlu. Normaldir. Sitem etse de hakkıdır ama etmediği bir sitemi provakasyona alet ederseniz, o bu toplumsal düşünce de değil. Nihayet yasal alan yani bu 4. alan olarak, süreç yönetimi, insan faktörü, eğitim, sosyal faktör, bilinçlendirme ve bütün bu ilgili paydaşların yaptığı çalışma yasal zeminde yapılacak olanlar" ifadelerini kullandı.

Başbakanlık Teftiş Kuruluna talimat verdiğini anlatan Davutoğlu, "Talimatım şu: 'Sadece bu olay değil. Onu da içine alın, 2012'de çıkan yasadan sonra olan bütün kazaları alın, hepsini etüt edin. Bu yasada eksik bir şey varsa onu söyleyin. Yasanın uygulanmasında eksiklik varsa tespit edin. Bunu genelge ya da yönetmelikle düzenleyelim. Uygulamanın kendisinde, alanda bir eksiklik varsa onu tespit edin.' Şimdi bu teftiş raporunu bekliyorum" dedi.

Davutoğlu, iş yerlerinde barınılan yerlerin son derece kötü olduğunu kaydederek, buradaki problemin de ana işveren ile taşeronlar arasındaki sorumluluk, yetki gibi konulardaki dağınıklıktan kaynaklandığını söyledi.

Taşeronun dünyanın her yerinde olduğuna dikkati çeken Başbakan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Çünkü büyük bir firma işi alıyor. Elektrik işini, başka işi başka birine veriyor. İstisaslanma bakımından da küçük şirketlerin önün açan birşey. Olumsuz değil ama o ana firmanın, bütün taşeronların bu işi nasıl yaptığını ve iş güvenliğini nasıl yaptıklarını takip etmek onun sorumluluğunda. 'Bunu taşeron yaptı' diye terk edilemez. Taşeronların her birisi de tek tek sorumlu. Yani, eskiden böyle vardı. Bir inşaat yapacaksınız. Bir kalfa çağırırsınız. O kalfa her şeye bakar, eder. Öyle değil artık. Bunun hele hele böyle büyük milyarlarca dolarlık bir projede bunların hepsini tasarlanmış olması lazım."

Başbakan Ahmet Davutloğlu, olaydan sonra bir gazetecinin kendisine, "İLO sözleşmesine niye uyulmuyor?" diye sorduğunu ifade ederek, "Onun üzerine tekrar tetkik ettim. İLO sözleşmesinin öngördüğü bütün hususlar, aslında 2012 yasası ile gerçekleşmiş. Öyle de bir kanaat var ki bizde, hafif bir kompleks, dünyada herşey çok iyi bir biz de problemli. Öyle değil. Tabii dünya standartlarına gelinmesi için yapmamız gereken çok şey var ama İLO'nun birçok unsuru yasa ile gerçekleşti. Son kalan 166. ve 167. maddelerle ilgili de tekrar Meclis'te hazırlık yapılmıştı. Sunulmaya hazırdı ve ekimi bekliyorduk. Şimdi onu da sunduk. Böylece İLO şartlarının hepsi yerine geliyor ama şartları yerine getirmek değil. Kağıt üzerinde şartlar yerine gelir. İnsanımız eğitilmemişse, önemini kavrayamamışsa yine bu problem var" değerlendirmesinde bulundu.

Okullara sosyal iş güvenliği dersi

"Entegre bir statüye ihtiyaç var" diyen Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Herkes elini taşın altına koymalı. Biri diğerini suçlayarak değil, hepimiz, bir daha bu olayların yaşanmaması için kamu görevi olarak bizler, müfettişler, denetçiler gereğini yapacak. Kurallar koyarken, denetlerken gereğini yapacağız ama bunun yanında işveren üzerine düşen sorumluluğu yapacak. İşçi sendikaları, işçileri bilinçlendirecek. Sendikalaşma oranımız hala yüzde 9 ise tabi sıkıntı var. Bunların önünü açmamız lazım. Sendikaların da gerçekten sendikacılık yapması lazım. Gerçek anlamda işçi ile ilgilenmesi lazım. Tabi her STK'nın yasal görüşü olur ama sendikanın birinci şeyi işçiyi, işçinin haklarını korumak. O alanda eğitim yapılmalı. Bütün okullara, özellikle meslek liselerine yani ilgili okullara, teknisyen erbabı yetiştiren yerlere sosyal iş güvenliği dersi koymayı planlıyoruz ki bu bilinç yaygınlaşsın. Daha eğitim esnasında yetişenler bu bilinçle yetişsinler."

Davutoğlu, ölümlü kazalarda Türkiye'nin kötü istatistiğinin olduğunun anımsatılması ve "Teröre sıfır tolerans gibi böyle bir yaklaşım içinde misiniz?" sorusuna, "Kesinlikle. Bir iş güvenliği seferberliği başlatmalıyız. Önümüzdeki 15 gün veya en geç bir ay içinde, bugün oraya katılan sendikalar dışında, bütün çalışma hayatıyla ilgili bütün kurumların, tarafların katılacağı, belki birkaç yüz kişiyle son bir istişare yapıp, bir iş güvenliği seferberliği ilan etmek gerekiyor. Yani bir seferberlik halinde herkesin bu alanda, aynı işkenceye sıfır tolerans gibi, iş kazalarına sıfır tolerans noktasında... İş kazalarını yok etmek mümkün değil. İnsanoğlunun olduğu yerde herşey yaşanabilir ama işkence, sigarayla mücadele gibi alanlarda yaptığımız şekilde, kamu spotlarıyla bilinçlendirmeyle bunun üstesinden gelmemiz lazım" cevabını verdi.

Başbakan Davutoğlu, "Son çıkan torba yasada, DEİK bakanlığa bağlandı. Ulusal güvenlikle ilgili 15 günde bir, çözümle ilgili başka bir toplantı olacak. Kamu yönetimine yeni kurullar, yeni anlayış mı geliyor yoksa, 'Davutoğlu tarzı' dediğimiz yeni bir yöntem mi bu?" sorusu üzerine, "Şimdi doğru tespit ettiniz. Biraz önce kritik bir kavram kullandım 'süreç yönetimi' diye. Yani bazı politika oluşumları, iç politikada da dış politakada da böyledir, gerçekten teamül oluşana kadar ve bir yerleşmiş davranış kalıpları oturuna kadar süreci iyi yönetmek gerekiyor. Yani noktasal yönetim değil. Noktasal yönetimde kriz çıkyor. Yönetiyorsunuz, bırakıyorsunuz. Lisede şöyle derlerdi, benim de pek beğendiğim bir kavram değil ama 'İşe Türk gibi başla, şunlar gibi bitir' derler. Öyle birşey yerleştirmeliyiz ki biz Türk gibi başlamalayız ve zamanla insanlar demeli ki 'Bunlar Türk gibi bitiriyorlar' işe heyecanla başlamak bizim doğamızda var ama bazen çabuk dikkat dağılıyor. Başka işlere yöneliyoruz" diye konuştu.

"Sürecin yarısı geçildi"

"Çözüm sürecini ritmik, dakik bir şekilde takip etmemiz lazım bütün arkadaşlarla birlikte" diyen Davutoğlu, "Söylem birliği oluşması lazım. Sürecin yönetilmesi, operasyonel yönetim bağlamında herkesin birbirinden haberdar olması lazım. Dişler birbirine geçtiğinde birbirini çalıştırması lazım. O bakımdan şimdiye kadar tabi bunlar yapıldı ama çözüm sürecinde öyle bir noktaya gelindi ki artık bundan sonra nihai noktaya varabilmek için çok daha yakın takip gerekiyor. O bakımdan, çözüm sürecini benim başkanlığımda ilgili bakan, müsteşar arkadaşlarımının katılımıyla bir mekanizmaya oturttuk ve ilk neticelerini almaya başladık olumlu anlamda söylüyorum. İnşallah önümüzdeki dönemde çözüm süreci, 2013 martında Diyarbakır'da konuşmamda vurguladığım bir husustu, sonra basınla da paylaştım, çok hızlı akan bir nehirde karşıdan karşıya yürümeye benziyor. Nehir çok hızlı akıyor ve çünkü etrafımızda, Kürt sorunu etrafında Irak'ta, Suriye'de, değişik ülkelerde yaşananları ve dinamik şartları görüyorsunuz. Sürekli değişiyor. Siz de diyorsunuz ki 'Birlikte şu karşıya yürüyelim.' En kritik an yarıya geldiğinizi hissettiğiniz andır. Çünkü ondan sonra kulaçları sıklaştırıp, karşıya geçmeyi düşünürsünüz ama daha yarıya gelmediğinizi düşünürse geriye dönmek hep zihninizdedir. Tarık bin Ziyad'ın gemileri yakması gibi" değerlendirmesini yaptı.

Başbakan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Sürecin yarısı geçildi. Son yasa çözüm süreciyle ilgili haziranda geçirdiğimiz yasa, yarıyı geçtiğimizin işareti. Artık hiçbir kurum, yetkili, 'Sayın Fidan'ın başına gelen şey benim başıma da gelir mi?' diye düşünmeden, 7 Şubat'ı hatırlayın, bu karşıya kadar yüzme iradesini gösterir. Korunmuş, hukuki alt yapısı var. Bu askeri yetkililerimiz için de böyledir, istihbari yetkililerimiz için de. Artık mazeret yok ama karşı tarafın da aynı iradeyi göstermesi lazım. Açık söyleyeyim, bizim devlet olarak görevimiz, bütün vatandaşlara görevimiz, Hakkari'den Edirne'ye kadar, kamu düzenini sağlamaktır. Çözüm süreci, 'kamu düzeni bozulsa bile devlet buna tepki vermeyecek' anlayışı ile sürdürülürse, çözüm süreci olmaktan çıkar. Yani insanlar kaçırılmaya devam ederse. Dün Diyarbakır'da protesto eden ailelerle buluştum. Onlara da söyledim. Hissettiğimi anlatmak için öylesine gözyaşları döküyorlar ki. Masumlar masumu böyle 15 yaşlarında bir kız resmi ile bir anne duruyor. Evlatları dağa çıkarılanlar, kaçırılanlar. Öbür tarafta biri diyor ki, 'Benim oğlum hafıztı. Mümkün değil bunlara katılması. Buna bir takım uyuşturucu vesaire verdiler.' Herkesin bir hikayesi var. Bu bana Kandil'e kadar gitmiş, bunlar afaki olaylar değil, 'Evet senin çocuğun burada' demiş ama 'göstemeyeceğiz' diye cevap aldığı olaylar var."

"Eğer çözüm süreci, ülkeye barış getirmek için yapılıyorsa, önce bu gençlerin kurtarmamız lazım" diyen Davutoğlu, "Şimdi burada HDP ve ilgili taraflara söylüyorum: 'Çözüm süreci devam edecek ama biz gençleri kaçırıp götürmeye devam edeceğiz. İnşaatları, oraya refah götürmeye yönelik yol, baraj inşaatını engellemeye devam edeceğiz' denirse, bunun adı çözüm süreci olmaz. O zaman devlet de kamu düzenini sağlamak için tedbir almak zorunda kalır. En büyük kötülüğü oradaki Kürt kardeşlerimize yapıyorsunuz. Bunları hepsi annelerin bir kısmı Türkçe bilmiyorlardı. Tercüme ile konuştuk. Yazık değil mi bu anneye? Hem çözüm olmuş, ortada şey var. Bu annenin gözyaşına sebebiyet vermek insani bir durum mu?" şeklinde konuştu.

- İstanbul

Kaynak: AA

Son Dakika Güncel Başbakan Davutoğlu Açıklaması - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement