Başbakan Yardımcısı Arınç, Gündeme İlişkin Soruları Yanıtladı: 5 - Son Dakika
Güncel

Başbakan Yardımcısı Arınç, Gündeme İlişkin Soruları Yanıtladı: 5

Başbakan Yardımcısı Arınç, Gündeme İlişkin Soruları Yanıtladı: 5

Arınç: Ben çok önceden 'milletvekilli veya belediye başkanlığında görev almak istemiyorum' dedim. Bu kararı ailemle birlikte aldım. Ben aktif siyasi hayattan çekilmek istiyorum. en azından bir dön...

08.11.2013 17:22
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, AK Parti'nin kuruluşunda 3 dönem milletvekilliği yapanların sonraki seçimde aday olamayacağı şartı bulunduğunu belirterek, "Ben çok önceden 'milletvekilli veya belediye başkanlığında görev almak istemiyorum' dedim. Bu kararı ailemle birlikte aldım. Ben aktif siyasi hayattan çekilmek istiyorum. en azından bir dönem, sonrasını Allah bilir" dedi.

Belgrad'da bulunan Arınç, TRT Türk'de katıldığı programda gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Arınç, geçmişte zinayı suç kapsamına alan yasal bir düzenleme yapıldığını ancak Anayasa Mahkamesi tarafından reddedildiğini anımsattı. Zina tartışmalarında her iki tarafın da kendine göre gerekçeleri bulunduğunu belirten Arınç, "Zinayı suç olma noktasına getirelim derlerse bu, hükümetin tercihi olur. Şimdi böyle bir tercihle de karşı karşıya değiliz. Altyapı hazırlığı olmadan 'biz şöyle bir yasal düzenleme yapmak istiyoruz' demek, bir Başbakanın ileriye dönük vaadi olabilir ama şu anda hükümet üyesi bir bakan olarak nasıl bir yasal düzenleme yapılması gerekli, bu konuda yeterli bilgiye sahip değilim" dedi.

Arınç, "Bu tartışmaların demokratik reform paketiyle başlayan ve başörtülü vekillerin Meclis'e girmesi süreciyle bir ilgisi var mı?" sorusu üzerine şunları söyledi:  "Bence bir ilgisi yok ama zamanlama beni de düşündürüyor açıkçası. Milletin seçtiği milletvekillerinin kıyafetine karışılmaz, demokrasi bunu gerektiriyor. Bütün milletvekilleri 1999'da yaşanan olayları reddetti. Ben de hükümet adına bir konuşma yaptım, herkes birbirini alkışladı. Belki bazı danışmanlar, bazı mihraklar, bazı unsunlar, AK Parti'ye yönelik bu saygıyı, sevgiyi perdelemek istemiş olabilir ama elimde güçlü bir veri yok 'şu yaptı' diyebileyim" diye konuştu.

Siyasete devam edip etmeyeceğine ilişkin bir soru üzerine Arınç, 29 Mart 2014'te çok önemli bir seçim olduğunu ve AK Parti'nin bu seçimde başarılı olmak zorunda olduğunu söyledi. AK Parti'nin kuruluşunda "3 dönem milletvekilliği" şartı koyduklarını hatırlatan Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bizim önümüzde bir engel var:  3 dönem milletvekillği yapanlar, önümüzdeki seçimde aday olmayacak. Şüphesiz mahalli seçimlerde aday olmaya engel değil bu. Ben çok önceden 'milletvekilli veya belediye başkanlığında görev almak istemiyorum' dedim. Bu kararı ailemle birlikte aldım. Ben aktif siyasi hayattan çekilmek istiyorum. en azından bir dönem, sonrasını Allah bilir. Başkası bir şey söylemiyor hatta bu yasakların kalkmasını bekliyor. Ben buna da saygı duyarım. Anadoluda sokağa çıktığınız zaman yüzlerce insan 'siz giderseniz bu partinin hali ne olur' diyorlar. Ben daha güçlüsü gelecek emin olun diyorum. 10 tane Bülünt Arınç gelir diyorum ama AK Pati ile alakası olmayan insanlar bile bunu söylediği zaman düşünmeye başladım. Bunu Tayyip Bey bilir çünkü Tayyip Bey 'ben, genel başkan olduğu sürece sözüme sadık kalacağım' diyor, ben de onu alkışlıyorum. 'Yaptığın çok doğrudur' diyorum. Dolayısıyla Sayın Başbakan izin verirse ben hiçbir şekilde aday değilim. Ben mesele 2011 seçimlerinde Manisa'dan adaylığımı koymuştum, 'burda siyasete başladım burda bitireceğim' dedim. Ne kadar büyük konuşmuşum."

-"Yanlış yaptığımı düşünmüyorum"-

Hükümet Sözcüsü olarak açıklama yaparken Başbakanı korumak zorunda olduğunu ifade eden Arınç, "Başbakanımın da bütün sözlerini de olması gereken şekilde, madem bu vazife bana verilmiş, tutanak katibi de olmadığıma göre, satır satır söylemek zorunda değilim. O kadar sıkılıyor ve yoruluyorum ki Hükümet Sözcüsü olarak bir yerde konuşurken. Neden, yanlış yapmayım diye. O gün soru soruldu, içerde bu konularda konuşulmuş değil ama dışarıdan haber geldi, o gün zaten birkaç gazetede böyle bir konuşma yapmışım  ben sadece bulunduğum yerde hem Bakanlar Kurulu'nda hem de Kızılcahamam'da ne duymuşsam onu dışarıda söyledim, duymadıklarımdan sorumlu değilim. Bunu böyle söylesek daha iyi olur diye bir tartışma bile olmadı. Bunu ambalaj haline getirmek, bunu faydalı bir unsur haline getirmek benim görevimdir. Duyduklarımı ve bildiklerimi dışarda söylediğim neyse odur. Bundan dolayı üzülmüyorum, bir eksiklik hissetmiyorum. Bundan dolayı bir yanlış yaptığımı da düşünmüyorum" dedi.

Ertesi gün grup toplantısında başbakanın konuşmasına başlarken, kendisinin sözlerini naksetmeden, farklı bir yönüyle, kendi düşündüklerini ifade ettiğini belirten Arınç şunları söyledi:

"O da nedir, 'böyle böyle şeyler de duyuyoruz, biz buna da karşıyız. Muhafazakar demokrat kimlik içinde bekar genç kızların ve erkeklerin aynı evde birlikte kalmaları, hem kendileri açısından mahsurlu hem de apartmanlarda oturuyorlarsa orada bulunanların da şikayetleri olabilir. Bunları biz takip edeceğiz, vatandaşlarımızın şikayetlerine göre de hareket edeceğiz' gibi bir söz söyledi. Şimdi bunun üzerine benim bir gün önce söylediklerimle, Sayın Başbakanın bir gün sonra söyledikleri, gerçekten tezat teşkil etti. Bana göre şöyle:  Ben farklı bir mecrada bildiklerimi söylerken yanlış yapmadım. Sayın Başbakan da 'sen yanlış yaptın' demedi ama farklı bir şey söyledi, 'Ben böyle bir siyasetçiyim, nerede ne konuşursam, onu aynen tekrarlarım' dedi ve arkasından gelen sözlerle benim açıklamalarımla kendi sözleri arasında ilişki olduğunu, belki farkında olmadan ortaya koydu. Ben bunları teeyyül edecek bir noktada değilim. Çünkü öyle şeyler vardır ki teeyyül götürmez.

Siyasetçi olsun, gazeteciler olsun veya toplumdaki pek çok kesim, benim sözlerimle Başbakanı korumak istediğimi, aslında farklı şeyler söylediğimi, Başbakanın da bizi hiçe sayarak, kendi düşüncelerini açıkça ifade ettiğini söyledi. Başbakanın sözlerinden dolayı sorumlu ben değilim, kendisi sorumludur. Bunun getirisi ya da götürüsünü kendisi karşılar. Ben onun bunları bilerek söylediğini, bunu nasıl karşılayacağını da düşündüğünü, bu sözlerinin toplumda nasıl etki bırakacağını da peşinen düşünen bir insanım. O, her zaman yaptığı gibi, sözleriyle de toplumda takdir göreceğini, aslında bir sosyal yaraya parmak bastığını da düşünüyor olabilir. Bunu farklı bir zamanda, farklı bir biçimde dile getirseydi, benim konuşmamla kendi konuşması arasındaki çelişkiye kimse dikkat etmezdi. 'Bu, onun görüşüdür' derdi. Oysa belki aradan 12 saat bile geçmeden benim akşam saatlerinde yaptığım açıklamayı Başbakan, sabah saatlerinde farklı bir açıdan çelişki içerisinde göstermiş oldu. Bunu itiraf etmem lazım, dolayısıyla bu çelişkiye dikkat çeken pek çok yazar, siyasetçi bizi eleştirdi. Bu eleştirilerin bir kısmı haklıdır, saygı duyuyorum. Bir kısmı da haddini aşmaktır, yani 'nasıl olsa bir fırsat geçti elimize, Başbakana da Arınç'a da vuralım, bundan bir rant elde edelim' diye, bundan çok terbiyesizce, çok ahlak dışı ve bizi adeta yok etmeye çalışan eleştiri dışında da bir takım gayretleri oldu. Ona üzüldüğümü itiraf etmeliyim."

-"Biz dava arkadaşıyız, kader birlikteliği yapıyoruz"-

Arınç, "Çok uzun yıllardır siyasi bilrlikteliğiniz var, bu artık birliktelik değil, kader ortaklığı. Az önce hiçe saymak gibi bir ifade kullandınız, bu söylediklerinizin aslında toplumda çok fazla bir şey ifade ediyor mu" sorusuna ise "Öyle bir şey olsa zaten birlikteliğimiz devam etmezdi" ifadeleriyle cevap verdi.

Çok zor günler geçirdikleri dönemler içinde bazı olaylar karşısında farklı tavırlar takındıklarını belirten Arınç,  bu tavırları kendi aralarında da zaman zaman münakaşa ettiklerini olduğunu kaydetti. "Ben bu konularda bir yanlış yapmışsam, sonuçlarına katlanırım" diyen Arınç, bu konuda benim dikkati çekmek istediği noktayı şu sözlerle aktardı:

"Biz dava arkadaşıyız, kader birliği yapıyoruz, hükümetteki sorumluluğum sadece bir bakan olarak bulunduğum anlamına gelmez, güzel bir kitap var, futbol sadece futbol değildir, ben de sadece bakan değilim. Aynı zamanda bir özgül ağırlığım ve bu özgül ağırlığım başkalarından farklıdır. Ben bir yerde bulunuyorsam, sadece bir makam işgal eden bir bakan değilim ben. Ben partinin görüşlerini, geçmişini, bugünü ve geleceğini temsil eden bir insanım. Herkes beni böyle değerlendiriyor. Meclis başkanlığı yapmışım, demokrasİ, özgürlükler noktasında kendimi, ailemi siper etmişim, gençliğimi, aşkımı, hayatımı bu yola vermişim. Ben sadece bir bakan değilim. 'Kırmızı plaka meraklısı, koltuğa oturduğuna herşey bitti diyen' bir insan değilim. Ben çok şeyi temsil ediyorum. Dolayısıyla herkesin bana böyle baktığı bir noktada benim yıpranmamam lazım, benim hiçe sayılmamam lazım. Sayın başbakan buna dikkat eder, bu en azından kul hakkıdır, kul hakkı noktasında da onun ne kadar dirayetli olduğuna ben inanırım. Özel hayatında bunu ne kadar önemsediğini hatırlatırım ama zaman zaman hepimiz hata yapabiliyoruz."

Hükümet etmenin  çok önemli birşey olduğunu ve bir bakanın işinde, davranışlarında, özel hayatında yanlış yapabileceğini ifade eden Arınç, ancak bunun tartışalacağı yerin ekranların önü olmadığını vurguladı. Arınç, şöyle devam etti:

"Başbakan, o arkadaşımızı, bensem beni, değilsem bir başkasını çağırır, ona der ki, şu konuda yanlış yapıyorsun hesabını ver. Hesabını verir ya da vermez. Bu hesap, bir mahkeme bir yargı kurup da gel bakalım demek değildir. Siyasi hesap verirsin. Eğer o davranışımız, o sözümüz hükümetimize partimize zarar vermişse yapılacak şey çok basittir, başbakan gereğini yapar, 'hizmetten ayrıl' der, esasen onu beklemeden de bakan, 'bana müsade der' ve ayrılır. Böyle bir noktaya gelmemek lazım, hiçbir şekilde dünkü açıklamalarınız yanlıştı, aslında biz böyleydik demedikten ve bunu bir ima yoluyla bile söylemedikten sonra, sabah gelip de bundan çok farklı birşeyi, kendi düşüncesi, adeta de facto yani kendiliğinden ortaya koymuş olması, onun bir hakkıdır ama bana karşı malesef bu toplumda yanlış anlaşılmıştır. Dolayısıyla yanlış anlaşmalara meydan vermeyecek bir davranışı beklemek de benim hakkımdır.

Bir özen göstermemiz gerekir çünkü ben akşam konuşmuşum. Benim görevim nedir biliyor musunuz, bu saçlarımı ağırtan, bıyıklarımı beyazlatan, belimi büken şey, bir yanlış yapmamak. Ben başbakanımızın günlük programlarını sabah alırım, bu programları takip ederim. Bazen günde dört yerde konuştuğu olur. Onları takip etmeye çalışırım, fiilen mümkün olmaz, hemen Anadolu Ajansı'ndan konuşmalarının dökümünü alırım. Arkadaşlarla belki görüşmem gerekir. Benim görevim 24 saat başbakanı bu açıdan takip etmek ve onun söylediklerini olumlu olarak topluma yansıtmaktır. Onun da böyle bir görevi olmalı ki hükümet sözcüsü ne konuşuyorsa onu tekzip edecek, onu yalanlayacak, onu açığa düşüerecek bir davranış içinde olmamalıdır. Bunu beklemek de benim bir bakan olarak hakkım. Yani hesaplaşmayı, 'yanlıştı, doğruydu, eksikti, fazlaydı' demeyi ekran önünde değil, bunu özel olarak yapmamız gerekir. Ben şahsen böyle davranıyorum; Başbakanımız da çoğu zaman böyle davranıyor ama buradaki konuşmasıyla biz eleştirilerin hedefi olduk."

-"Özel hayat mahremdir"-

Özel hayat tartışmalarına da değinen Arınç, özel hayatın mahrem olduğunu ve mahrem kalması gerektiğini, başkalarının ilgi alanı içine girmemesi gerektiğini belirtti. Bunun kişilik hakları ile birlikte düşünüldüğünde, kişilik haklarının zedelenmemesi gerektiğine dikkati çeken Arınç, "Kanunların suç saydığı fiiller dışında 11 senedir, iktidarımızın 11. yılını kutladık. 3 Kasım 2002'den bu yana çok şükür 11 yıl geçti. Hiçbir şekilde özel hayata, kişilik haklarına saygısızlık anlamına veya müdehale anlamına gelebilecek, isterseniz telefon dinlemelerden tutunuz bizim emrimizle veya bizim gayretimizle yapılmış şeyler değildir bunlar. Birincisi kötü niyetli insanların teknolojik imkanlardan istifade ederek yaptıkları suç fiilleridir. İkincisi de yargı kararlarıyla yapılan dinlemeler varsa bunlar hukukun gereği olarak yapılmaktadır. Şimdi özel hayata müdehale etmekle ilgili kimse bizi suçlamamalı. Neyle suçlarlar. Zaman zaman gelir içki satışlarındaki bazı yasaklamalar sebebiyle. Zaman zaman gelir, işte biz dindar nesil arzu ediyor istiyoruz. Bunlar hepsi hukuk sistemi içerisinde karşılığı vardır. Yani alkole ulaşma noktasında birtakım engeller çıkarmanın ve özellikle genç yaştaki insanların her elini uzattığında alkol alamamasını temin etmek, Belgrad'da da vardır, Münih'te de vardır, Londra'da da vardır, İspanya'da da vardır. Hatta biz bazı noktalarda onlardan daha da gerideyiz. Şimdi bütün bunları ben size bir saat anlatabilirim" ifadelerini kullandı.

Hükümette Meclis Başkanı olarak daha önce, şimdi bakan olarak yaptıkları düzenlemelerin AB normlarına uygun olduğunu vurgulayan Arınç, şöyle devam etti:

"Birilerinin içine siner veya sinmeyebilir. Biz, AB'nin iki standardını yakalamak istedik; hukuk ve demokrasi anlamında Kopenhag kriterleri, mali anlamda Maasstricth kriteri. Şu anda biz AB'ye girmiş pekçok ülkeden en az on misli daha bu kriterleri yakaladık ama AB'ye alınmayışımızın başka sebepleri var. Dolayısıyla AB normlarında ne varsa Türkiye'de o da var. Şimdi mesela kızlı-erkekli grupların aynı evlerde kalmaları. Eskiden ev sahipleri kiraya bile vermezlerdi. Ben yedek subaylığımı Kırıkkalede yaptım. Buradan hemşerilerime selam göndereyim. Benden önce bazı Asteğmenler ev kiralamışlar. Hoş olmayan şeyler duyulmuş. Doğru veya yanlış Kırıkkaleliler karar almışlar. Bundan sonra bekara ev verilmeyecek. Hele hele asteğmenlere hiç verilmeyecek. Fakat bizi görüp tanıyan bazı insanlar siz güzel insanlarsınız isterseniz size ev kiralayalım dediler ve ben asteğmenliğimi yaparken 1 sene Kırıkkalede 4 arkadaşımla aynı evi paylaştım. Şimdi ev sahibi kiraya vermişse tutacak insanlarda gelmiş tutmuşsa bunu önlüyücek bir engel yok AB normlarında.

Eskiden şu lokantalarda bile aileye mahsus yerler olurdu başka yerler olurdu. Şimdi onlar da kalmadı. Şimdi artık ben yazane Başaran Oteli'nin yanındaydım Manisada. Başaran Oteli'nde gelen müşterilerden evlilik cüzdanı istenirdi. Siz karı-kocamısınız hakkaten? Evlilik cüzdanı olmayanları otele bile kabul etmezlerdi. Şimdi öyle bir şey var mı? Yok. İyi veya kötü, doğru veya yanlış şimdi bizim standardımız artık bu noktaya galdi. Bu noktadan geriye dönüşü uygun görüyor muyuz? Herhalde görmüyoruz. Yani görebileceksek te bunu hukuk içerisinde yapacağız. Bütün bu konularda biz çok ileri bir noktaya geldik. Bundan muhafazakar anlayış zarar görmüş olabilir. Mazbut aile yapısı zarar görmüş olabilir. Mahremiyet, bekaret, şu-bu yani bunlar bizim değerlerimizdir. Bunlar zarar görmüş olabilir. TCK'da zina fiili suç olmaktan çıkarıldı. Ne zaman? Işılay Saygın'ın Devlet Bakanlığı yaptığı zamanda. Işılay Hanım da çok muhafazakar, çok mazbut, çok aile değerlerine bağlı bir hanımefendiydi. Çok iyi bir dostluğumuz var ama ne yapalım ki Anayasa Mahkemesi önce erkeğin zinasını sonra kadının zinasını iptal etmişti. O zaman bile TCK 441-442'dir.

Eski bir avukat olarak hatırımda kalanı söyleyeyim. O zaman bile yerine yeni düzenleme yapılamadığı için zannediyorum 95-96'lı yıllarda zina suç olmaktan çıktı.Şimdi de hala böyle devam ediyor. "Ne kadar kötü. Zina hala suç olsun" diyene saygı duyarım; Bu sistem devam etsin diyene de mecburen sistem böyle hukuk sistemi böyle. Ona karşı da bir şey diyecek noktada değilim ancak Hükümet olarak siyasi bir kararla 'toplum yapısında bozulma var, erozyon var, şu var, bu var, yine zinayı suç olma noktasına getirelim' denirse bu, hükümetin tercihi olur."

- Ankara

Kaynak: AA

Son Dakika Güncel Başbakan Yardımcısı Arınç, Gündeme İlişkin Soruları Yanıtladı: 5 - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?

  • Ünlü Sanatçı Umut Akyürek Hastaneye Kaldırıldı
    05:09 Ünlü Sanatçı Umut Akyürek Hastaneye Kaldırıldı

    Estetik operasyonlar nedeniyle 'Yerli Angelina Jolie' lakabını alan ünlü sanatçı Umut Akyürek, yakalandığı virüs nedeniyle hastaneye kaldırıldı. Hastanede oksijen tüpüyle nefes alan sanatçı, herkese uyarılarda bulunarak kendilerine dikkat etmelerini söyledi. Umut Akyürek'in bir süre daha hastanede kalacağı ve sahne programlarını iptal ettiği öğrenildi.

  • Beylikdüzü'nde Yağmurda Kaza: Sürücü Hayatını Kaybetti
    02:34 Beylikdüzü'nde Yağmurda Kaza: Sürücü Hayatını Kaybetti

    Beylikdüzü'nde yağmur sebebiyle kayganlaşan yolda direksiyon hakimiyetini kaybeden bir otomobil sürücüsü, aydınlatma direğine çarptı. Kazada sürücü hayatını kaybetti. Olay yerine polis ve sağlık ekipleri sevk edildi. Kaza sebebiyle bölgede yoğun trafik oluştu.

  • Akyazı'da annesinden para isteyen şahıs kendini ve annesini yaktı
    02:15 Akyazı'da annesinden para isteyen şahıs kendini ve annesini yaktı

    Sakarya'nın Akyazı ilçesinde para istediği annesinden ret cevabı alan bir şahıs, benzin dökerek kendisini ve annesini ateşe verdi. Olay sonucunda şahıs tutuklandı ve cezaevine gönderildi. Şahsın adliyeye sevk edilirken gazeteciye yönelik tepkisi de dikkat çekti.


Advertisement