Dink Cinayetinde "Paralel" İzi - Son Dakika
Güncel

Dink Cinayetinde "Paralel" İzi

MURAT KAYA - Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in 19 Ocak 2007'de silahlı saldırıda öldürülmesinin ardından açılan soruşturmada, yaklaşık 7,5 yıl sonra kamu görevlilerinin sürece dahil edilmesi ile soruşturma farklı bir boyut kazandı.

31.05.2015 12:54
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

ENES CAN - MURAT KAYA - Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in 19 Ocak 2007'de silahlı saldırıda öldürülmesinin ardından açılan soruşturmada, yaklaşık 7,5 yıl sonra kamu görevlilerinin sürece dahil edilmesi ile soruşturma farklı bir boyut kazandı. Paralel Devlet Yapılanması soruşturmasında tutuklanan dönemin üst düzey bazı emniyet görevlileri, Dink cinayeti kapsamında tutuklandı.

Hrant Dink, 19 Ocak 2007'de genel yayın yönetmeni olduğu Şişli'deki Agos gazetesinin önünde uğradığı silahlı saldırıda hayatını kaybetti. Cinayetin faili 17 yaşındaki Ogün Samast, 20 Ocak 2007'de Samsun Otogarı'nda yakalandı.

Olaya ilişkin gözaltına alınan Ogün Samast ile Yasin Hayal, Zeynel Abidin Yavuz, Ersin Yolcu ve Ahmet İskender, 24 Ocak 2007'de tutuklandı. Soruşturma kapsamında, farklı tarihlerde Erhan Tuncel, Salih Hacısalihoğlu, Tuncay Uzundal, Veysel Toprak, Osman Alpay, İrfan Özkan ve Mustafa Öztürk de tutuklandı.

Dönemin özel yetkili İstanbul cumhuriyet savcıları Selim Berna Altay ve Fikret Seçen, 20 Nisan 2007'de 12'si tutuklu 18 şüpheli hakkında iddianame hazırladı.

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, "terör örgütü konusundaki delillendirmenin yeterli olmadığı" gerekçesiyle iddianameyi reddetti. Savcılar Seçen ve Altay'ın bu karara itirazı kabul edildi. Bunun üzerine de mahkeme iddianameyi kabul etti.

Davanın ilk duruşması, 2 Temmuz 2007'de yapıldı. Davadaki sanık sayısı da Yasin Hayal'in eniştesi Coşkun İğci ve ağabeyi Osman Hayal hakkında hazırlanan iddianamelerin de birleştirilmesiyle 20 oldu.

Davanın 25 Ekim 2010 tarihli duruşmasında mahkeme heyeti, Samast'ın dosyasını görevsizlikle çocuk mahkemesine gönderdi.

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) 4 Aralık 2010'daki kararıyla İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Erkan Canak, Sakarya'da geçici yetkiyle görevlendirildi. Canak'ın yerine aynı mahkeme üyesi Rüstem Eryılmaz getirildi.

Samast'a 22 yıl 10 ay hapis cezası

İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi, 25 Temmuz 2011'de Samast'ı, "tasarlayarak adam öldürmek" ve "ruhsatsız silah taşımak" suçlarından 22 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırdı. Karar, temyiz incelemesini yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından onandı.

Savcı, Ergenekon'u işaret etti

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın 20. duruşmasında, cumhuriyet savcısı Hikmet Usta, esas hakkındaki görüşünü açıkladı.

Hrant Dink cinayeti ve "Ergenekon" soruşturması kapsamında elde edilen belge, bilgi ve delillerin değerlendirildiği belirtilen mütalaada, "Dink cinayeti Erhan Tuncel ve Yasin Hayal yönetiminde, 'Ergenekon' terör örgütünün Trabzon'da faaliyet gösteren bir hücre yapılanması tarafından işlenmiş olduğu değerlendirilmektedir" denildi.

Mahkeme, "örgütten" beraat verdi

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 17 Ocak 2012'de kararını açıklayarak, "yeterli delil edilemediği" gerekçesiyle sanıklar hakkında "terör örgütü" suçundan beraat kararı verdi.

Sanık Yasin Hayal, "Hrant Dink'i tasarlayarak öldürmeye azmettirmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet, sanık Erhan Tuncel, "patlayıcı madde imal etmek, kullanmak" suçlarından 10 yıl 6 ay hapis, sanıklar Ersin Yolcu ve Ahmet İskender "tasarlayarak adam öldürmeye yardım etmek" suçundan 12 yıl 6'şar ay hapis cezasına mahkum edildi.

Mahkemenin "örgüt yok" şeklindeki kararı kamuoyunda derin yankı uyandırdı. Bunun üzerine Mahkeme Başkanı Rüstem Eryılmaz kararı eleştirenlere "Verdiğimiz karar, 'örgüt yoktur' anlamına gelmez. Elbette bu cinayeti basite indirgeyemeyiz. En doğru kararı verdiğimi düşünüyorum. (Cinayetin) Arkasında kanıtlanmamış örgütler olabilir ama şu an kanıtlanmış bir şey yok. Bize 'terör örgütü davası' diye açılmıştı. Hatta mahkeme, 'hangi örgüt olduğunu belirtin' diyerek, ilk iddianameyi iade etmişti" yanıtını verdi.

Mahkemenin kararı ve ilk iddianamenin reddedilmesi, soruşturmada "örgüt" konusunun iyi araştırılmadığını ortaya koydu.

Kararın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 15 Mayıs 2013'te, sanıkların "silahlı terör örgütü" değil, "suç işlemek amacıyla oluşturulan örgüt" üyesi olduklarına hükmetti. Daire, örgüt yönünden verilen beraat kararlarını bozdu.

Bir kez daha mahkeme başkanı değişti

Yargıtay'ın bozma kararlarının ardından dava, 17 Eylül 2013'te İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yeniden görülmeye başlandı. HSYK, görev yerini değiştirdiği Rüstem Eryılmaz'ı alarak, mahkeme heyeti başkanlığına Hadi Çağdır'ı getirdi.

Avukatın "yeniden araştırın" talebi geldi

Dink ailesinin avukatı Fethiye Çetin, İstanbul merkezli 17-25 Aralık operasyonunun ardından yaşanan tartışmaları hatırlatarak, dosyanın yeniden ele alınmasını istedi.

Özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasının ardından Dink cinayeti dava dosyası İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi.

İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi, 30 Ekim 2014'te Yargıtay'ın bozma kararına uyulmasına hükmetti. Mahkeme, İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi'nde Ogün Samast'ın "terör örgütü üyeliği" suçundan yargılandığı dava dosyası ile bunu birleştirdi.

Dava, İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi'de devam ediyor.

Soruşturma hiç kapanmadı

Hrant Dink cinayeti soruşturması, cinayetin işlendiği günden bu yana, 8 yıl 4 aydır hiç kapanmadı. Bu sürede soruşturmaya sırasıyla Selim Berna Altay, Fikret Seçen ve Cihan Kansız, Muammer Akkaş, Yusuf Hakkı Doğan ve Gökalp Kökçü baktı.

Dink cinayetine ilişkin soruşturma dosyası, bir dönem, 25 Aralık soruşturmasını başlatan Muammer Akkaş'a devredildi. Daha sonra bu soruşturmada usulsüzlük yaptığı gerekçesiyle meslekten ihraç edilecek olan Aktaş döneminde, Dink soruşturmasında "bir arpa boyu yol" katedilemedi. Muammer Aktaş üç yıl boyunca sadece, yargılanan sanıklar ile bir tanığın ifadesini almakla yetindi.

Akkaş gitti, soruşturma hızlandı

Savcı Akkaş, HSYK'nın Şubat 2014'teki kararnamesiyle Tekirdağ Cumhuriyet Savcılığı'na atanınca dosya, İstanbul Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Yusuf Hakkı Doğan'a verildi. Akkaş, daha sonraki dönemde "25 Aralık soruşturmasında usulsüzlükler yaptığı" gerekçesiyle meslekten ihraç edildi.

Bakanlık soruşturmanın önünü açtı

Dink ailesi, cinayette sorumluluğu bulunduğu iddia edilen kamu görevlileri hakkında İstanbul Valiliği'nin soruşturma izni vermemesi üzerine idare mahkemesine itiraz etti. Avukatlar, itirazları reddedilince Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. Yüksek Mahkeme, ayrıca, 17 Temmuz 2014'te ailenin bireysel başvurusu üzerine "etkili soruşturma yapılmadığı" gerekçesiyle ihlal kararı verdi.

Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesi, cinayette ihmali olduğu iddia edilen dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ve İstanbul Vali Yardımcısı Ergun Güngör ile emniyet mensuplarının da aralarında bulunduğu 9 kamu görevlisi hakkındaki soruşturmada verilen takipsizlik kararını, 6 Haziran 2014'te kaldırdı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, bu kararın "kanun yararına bozulması" istemiyle Adalet Bakanlığı'na başvurdu. Adalet Bakanlığı, 22 Ekim 2014'te talebi reddetti. Böylece, kamu görevlilerinin soruşturulmasının önü açılmış oldu.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Birimi, kamu görevlilerine ilişkin soruşturmayı cinayet soruşturmasıyla birleştirdi.

Soruşturma 1 yılda hız kazandı

Cumhuriyet Savcı Yusuf Doğan'ın Yargıtay'da görevlendirilmesiyle dosya, aynı bürodaki görevli savcılardan Gökalp Kökçü'ye devredildi.

Her iki savcının döneminde de soruşturmada çok ciddi yol alındı. Soruşturmada son 1 yılda kamu görevlilerinin ifadelerinin alınması ve tutuklama kararıyla yeni bir sürece geçildi.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliği'nce eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun, eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek, Paralel Devlet Yapılanması soruşturmasında tutuklu bulunan dönemin eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer, dönemin İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler, dönemin İstanbul Vali Yardımcısı Ergun Güngör, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay ve dönemin Trabzon İstihbarat Şube Müdürü Faruk Sarı'nın "şüpheli" sıfatıyla, cinayet davasının sanığı Ogün Samast ve Yasin Hayal'in ifadelerine başvuruldu.

İfadelerle birlikte soruşturma dosyasında yeni deliller de elde edildi.

Ogün Samast'ın itirafları emniyet içindeki Paralel Devlet Yapılanması ile Dink cinayetini bağlantısını gözler önüne serdi.

Samast savcılığa verdiği son ifadede, "Dink cinayeti ile ilgili kamu görevlileri hakkında yürütülen soruşturma nedeni ile Ali Fuat Yılmazer ve Ramazan Akyürek'in etkisi kalmadığı için korkumu yenerek konuşmaya karar verdim. Dink cinayetinden 1 hafta önce Yasin Hayal ile Erhan Tuncel'in evine gittik. Tuncel, burada Dink'in 6-5 fotoğrafı ile adres bilgilerinin bulunduğu dosyayı verdi. Tuncel'in, Yasin Hayal'e 'Ramazan Akyürek ve Fuat müdür arkamızda' dediğini duydum ve konuttan çıktıktan sonra bunu Hayal'e sordum. Hayal de bana 'Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer arkamızda' dedi" şeklinde beyanda bulundu.

Akyürek ve Yılmazer bilgileri sakladı

Soruşturmada ifade veren dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay, "İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler, Trabzon İstihbarat Müdürü Faruk Sarı ile yaptığı görüşmede, 'Bu konularla ilgili emniyet müdürü Altay'ın bilgisi var mı?' diye sorduğunda Faruk Sarı cevaben 'Hayır müdürün haberi yok çünkü Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer bilgi vermemi istemediler' diye beyanda bulunduğunu ifade etmiştir" şeklinde beyanları ile söz konusu cinayete ilişkin bilgilerin saklandığını belirtti.

İfadesi alınan dönemin İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler de, " Trabzon Emniyet Müdürlüğü, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı (EGM-İDB) ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü'ne iki farklı yazı gönderdi. Bize gönderilen yazıda 'ses getirecek eylem', İDB'ye gönderilen yazıda ise 'ne pahasına olursa olsun öldürüleceği' bilgisi gönderildi. Bu ikisi arasında çok büyük fark var. Eğer bize Dink'in öldürüleceği bilgisi verilse idi çok daha üst düzeyde ele alırdık" dedi.

Log kayıtlarını gizleyen Akyürek ve Yılmazer suçlandı

Güler, Ramazan Akyürek'in başlangıçtan beri hem bilgi gizlemek hem de kendisini zor duruma düşürmek için hem de kendilerinin sorumluluğunu ortadan kaldırmak amacıyla kasıtlı olarak bu bilgileri (log kayıtları) müfettişlerden gizlediğini ifade etti.

Soruşturma kapsamında ifadesi alınan Celalettin Cerrah, Sabri Uzun gibi birçok isim de cinayete ilişkin Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer'i suçladı. Ramazan Akyürek de ifadesinde Celalettin Cerrah ile Sabri Uzun'u suçlu olarak gösterdi.

Yapılanma için Dink cinayeti mi kullanıldı

Bu ifadelerin ardından harekete geçen İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliği Terör ve Örgütlü Suçlar Birimi, soruşturmada yeni deliler de elde etti.

Soruşturmayı yürüten savcılığın, hem bazı kişilerin ifadeleri hem de elde edilen bulgular üzerine şüphelilere "Dink cinayetinin, emniyet içindeki yapılanmanın gerçekleşmesi için araç olarak kullanılıp kullanılmadığını" sorması dikkati çekti.

Bu gelişmeler üzerine farklı tarihlerde ifadeye çağrılan polisler Muhittin Zenit, Özkan Mumcu ve Ercan Demir, "cinayette ihmalleri olduğu" gerekçesiyle tutuklandı.

Ramazan Akyürek de tutuklandı

Hakkında gözaltı kararı çıkarılan Ramazan Akyürek de Dink cinayeti soruşturması kapsamında "tasarlayarak öldürmeye yardım etme" suçlarından tutuklandı.

Ramazan Akyürek'in, Dink cinayetine ilişkin hazırlanan ilk iddianameyi kabul etmeyen mahkemenin başkanı Erkan Canak'ı sahte isimle dinlettiği geçen haftalarda Ankara'da usulsüz dinlemeleri konu edinen Paralel Devlet Yapılanması'na yönelik operasyonda ortaya çıktı.

Ankara'daki bu soruşturma kapsamında Ramazan Akyürek'in "şüpheli" sıfatıyla ifadesi alındı. Akyürek, tutuklanması talebiyle sevk edildiği mahkeme tarafından serbest bırakıldı. Savcılık ise mahkemenin bu kararına itiraz etti. Ankara sulh ceza hakimliği bu itirazı değerlendiriyor.

5 kişi tutuklandı

Bu gelişmelerin ardından 28 Mayıs'ta cinayetin işlendiği dönemde eski İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü olan ve Paralel Devlet Yapılanması'nın emniyet uzantısına ilişkin soruşturmada tutuklu bulunan Ali Fuat Yılmazer yeniden ifadesinin alınması için savcılığa getirildi. Soruşturma kapsamında ilk ifadesi 4 Aralık 2014'te alınan Yılmazer, bu kez ifade vermesinin ardından "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak" ve "tasarlayarak öldürmeye yardım etme" suçlarından tutuklandı.

Böylece, Dink cinayeti soruşturması kapsamında, toplam 5 kişi tutuklanmış oldu.

Cinayette "Paralelin" parmak izi

Yılmazer'in tutuklanmasıyla savcılığın cinayetin arkasındaki örgüt ile Paralel Devlet Yapılanması'nın emniyet içindeki üyeleri hakkında büyük bir yol aldığını gözler önüne serdi.

Ali Fuat Yılmazer'in tutuklama kararında şu değerlendirmelere yer verildi:

"Şüpheli Yılmazer, Yasin Hayal grubu tarafından geliştirilen Dink cinayeti tasarısı ile ilgili olarak, Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü'nden kendisine sunulan F4 raporlarından, cinayeti işleyecek kişilerin bilinmesine rağmen, açık ve yakın tehlike altında bulunan Dink'in korunması gerekirken, görevi gereği cinayeti önleme, cinayet hazırlığı yapan örgüte hakem rolü oynayarak operasyon yaptırma, bu grubu etkisiz hale getirme ve Dink'i kanundan kaynaklanan koruma yükümlülüğüne aykırı hareket etmiştir.

Emniyet içindeki bir yapılanmanın gerçekleştirilmesi için Hrant Dink'e şahsi ve mekansal koruma sağlamadığı anlaşılan Yılmazer, emniyet içinde 'cemaat' olarak tanımlanan bir yapılanmayı gerçekleştirerek sonradan kumpas oldukları anlaşılan Ergenekon, Balyoz gibi soruşturmaları başlatmayı amaç edinen suç örgütünün yöneticilerindendir."

Kararda, bu anlamda, amaç suçun gerçekleştirilmesi için Dink'in mutlak suretle öldürüleceği, bunun için hazırlıklar yapıldığı ve (cinayetin) bilinmesi rağmen amaç suçun gerçekleşmesi için araç suç olan Dink cinayetinin gerçekleşmesinin beklendiği kaydedildi.

"C-5 Bürosu"

Yılmazer'in görev alanının "azınlıklar ve dini oluşumlar" olduğu belirtilen kararda, Yılmazer tarafından İstihbarat Daire Başkanlığı'nda "C-5" isimli gizli birimin oluşturulduğu ve başlangıçta sadece komiser ve yardımcılarının yalıtılmış bir ortamda görev yaptıkları anlatılarak, bu odaya girmelerine izin verilmeyen polis memurlarının sadece getir ve götür işlerinde kullanıldıkları kaydedildi.

Dink, Rahip Santaro, Zirve Yayınevi cinayetleri, Ergenekon, Balyoz ve diğer önemli tüm olaylara bu büronun baktığı belirtilen kararda, "C-5" bürosunun İçişleri Bakanlığı'nın oluru ile 23 Kasım 2012'de yasal mevzuata bağlı olarak çalışmaya başladığı aktarıldı.

Kararda, "Burada, daha öncesinde kanun ve mevzuat dışı gizlice oluşturulan bir birim olarak yapılması planlanan Ergenekon, Balyoz ve benzeri operasyonların alt yapısının hazırlandığı tespit edilmiştir" denildi.

Rahip Santaro cinayetindeki "Paralel" parmağı

Sancta Maria Kilisesi Rahibi Andrea Santaro'yu 5 Şubat 2006'da kilisede tabancayla vurularak öldürüldü. Cinayetten iki gün sonra gözaltına alınan Oğuzhan Akdin, 9 Şubat 2006'da tutuklandı.

Trabzon 1. Ağır Ceza Mahkemesi, Akdin'i "tasarlayarak kasten adam öldürmek", "genel güvenliği tehlikeye sokmak" ve "6136 sayılı Ateşli Silahlar Kanunu'na muhalefet etmek" suçlarından 18 yıl 10 ay 20 gün hapis cezasına mahkum etti. Yargıtay, yerel mahkemenin kararını onadı.

Paralel Devlet Yapılanması'nın emniyet uzantısına ilişkin yürütülen soruşturmada tutuklu bulunan dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer'in, Dink cinayeti kapsamında da tutuklanmasına ilişkin kararda, Yılmazer ile Santaro cinayetinin bağlantısı da ortaya konuldu.

Kaynak: AA

Son Dakika Güncel Dink Cinayetinde 'Paralel' İzi - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement