Ekosistem Değişimleri Coğrafi Mirası Tehdit Ediyor - Son Dakika
Güncel

Ekosistem Değişimleri Coğrafi Mirası Tehdit Ediyor

İstanbul Üniversitesi Coğrafya Bölüm Başkanı ve Sosyal Bilimler Enstitüsü İklim Değişikliği Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Barbaros Gönençgil, iklim özelliklerinde görülen ve gelecekte daha da artması beklenen değişimlere bağlı olarak Türkiye'nin önemli coğrafi miras alanlarında ekosistem değişimlerinin de beklenen bir tehlike olduğunu söyledi.

01.02.2016 14:09
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

ÇİĞDEM PALA - İstanbul Üniversitesi Coğrafya Bölüm Başkanı ve Sosyal Bilimler Enstitüsü İklim Değişikliği Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Barbaros Gönençgil, iklim özelliklerinde görülen ve gelecekte daha da artması beklenen değişimlere bağlı olarak Türkiye'nin önemli coğrafi miras alanlarında ekosistem değişimlerinin de beklenen bir tehlike olduğunu söyledi.

Prof. Dr. Gönençgil, AA muhabirine yaptığı açıklamada, küresel iklim değişikliğine bağlı olarak son 100 yıllık bir zaman diliminde ortalama sıcaklıklarda 0.85 derecelik bir artış yaşandığını, bu artışa paralel olarak Türkiye'de de sıcaklıklarda artışlar görüldüğünü belirtti.

Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün kayıtları çerçevesinde son 40 yıllık dönem içerisinde ortalama sıcaklıklarda artış gözlenirken, bazı yıllarda ise sıcaklık anomalisinin, diğer bir ifade ile sıcaklıkların ortalamalardan sapmasının pozitif yönde 2 derecelere kadar çıkabildiğini aktaran Gönençgil, bu sürecin kısa, orta ve uzun vadede küresel ortalamalarda görülecek sıcaklık artışlarına paralel olarak devam etmesinin beklendiğini anlattı.

Yapılan çalışmaların, bu artışların Türkiye'nin özellikle batı bölgelerinde 3-4 dereceye kadar ulaşacağını gösterdiğini ifade eden Gönençgil, 1 derecelik artışın bile önemli ekolojik değişimlere neden olduğu dikkate alındığında bu miktarda olabilecek artışların sonuçlarının da önemli olacağını vurguladı.

Prof. Dr. Gönençgil, "Sıcaklıklarda önümüzdeki dönemlerde görülecek artışlarla, yağış azlığı ya da kuraklık görülen dönemlerin daha da sıklaşacağı, kar yağışlarının giderek azalacağı ve kışların daha ılık geçeceği beklenmelidir. Bununla birlikte ani ve şiddetli yağışların daha da sıklaşacağı ve buna bağlı olarak sel ve taşkın olaylarının daha fazla görüleceği bir dönem beklenmektedir. Yağışın mevsimlere dağılışı olarak ifade ettiğimiz yağış rejimlerinin düzensizleşmesi ve mevsimlerde kaymalar beklenen değişimler arasındadır" diye konuştu.

-"İklim elemanlarında değişim kaçınılmaz olacak"

Küresel iklim değişikliğine bağlı olarak Türkiye'de de başta sıcaklık ve yağış olmak üzere çeşitli iklim elemanlarında da değişimin kaçınılmaz olacağını ifade eden Gönençgil, şu bilgileri verdi:

"Sıcaklıklarda beklenen artışları genel olarak sıcak ve soğuk dönemler bazında ele aldığımızda yaz sıcaklıklarındaki artışın kış sıcaklıklarına göre daha yüksek olacağı beklenmektedir. Başka bir ifade ile genel olarak sıcaklık artışları görülmekle birlikte bu artışların yaz aylarında daha yüksek olacağı beklenmektedir. Yağışlarda ise durum daha farklıdır. Türkiye, makro iklim özellikleri açısından yağışlarının büyük bir kısmını kış ve ilkbahar aylarında almaktadır. Önümüzdeki özellikle 30 yıllık dönemde bu mevsim yağışlarında genel bir artış beklenmektedir. Ancak sonraki dönemde Karadeniz kıyıları haricinde ve büyük ölçüde Güney ve Güneydoğu'da olmak üzere yağışlarda genel bir azalım eğilimi beklenmektedir.

Değişen bu sıcaklık ve yağış koşullarına bağlı olarak kuraklık ve yağış noksanlığının görüleceği yıllar daha da sıklaşacak, kuraklığın şiddetinde artışlar görülecektir. Bununla birlikte İç Anadolu'da olduğu gibi susuzluğun artışına bağlı olarak su kullanımında yaşanacak problemler de hidrolojik kuraklığı güçlendirecektir. Bununla birlikte akarsuların rejimlerinde ve debilerinde değişimlerin yaşanması kaçınılmaz görülmektedir. Ülkemizde genel olarak akarsuların en fazla su taşıdıkları dönem ilkbaharken, yaşanacak bu değişimlerin etkisi altında kış akımlarında da yükselim beklenmektedir. Kar yağışlarında azalımlar, kış sıcaklıklarındaki artışlar bu değişimi kuvvetlendirecek etkenlerdir."

Öte yandan daha ılıman – sıcak ve nemli koşulların, biyolojik çeşitlilik üzerinde de etkili bir süreç olduğuna dikkati çeken Gönençgil, ancak bu değişimlerin biyolojik türlere olan etkilerinin daha göreceli bir geçiş şeklinde olmasının beklenebileceğini anlattı.

Biyolojik türlerdeki azalımın ani bir değişim ya da artışından çok yabancı türlerin daha fazla etkili olmasının beklenebileceğini belirten Gönençgil, "Yani küresel ısınma ile birlikte yabancı tür istilası daha büyük bir tehlike olarak görülmelidir" dedi.

- "Coğrafi miras alanlarında ekosistem değişimleri beklenen bir tehlike"

Prof. Dr. Gönençgil, iklim özelliklerinde görülen ve gelecekte daha da artması beklenen değişimlere bağlı olarak Türkiye'nin önemli coğrafi miras alanlarında ekosistem değişimlerinin de beklenen bir tehlike olduğunu aktardı.

Özellikle sulak alanların kapladıkları alanlarında azalma, yüksek dağ iklimlerinde azalan kar yağışlarına bağlı olarak gerek turizm anlamında ve gerekse akarsu rejimlerinde değişimlerin kaçınılmaz olacağını anlatan Gönençgil, "Göl alanlarının daralmasının yöre ekonomileri açısından bir kayıp oluşturmanın yanında, göl ekosistemlerinin değişimlerine de neden olması beklenmelidir. Akarsular tarafından taşınan su miktarlarındaki değişim delta alanlarında daralma, dolayısıyla sulak alanların ekosistemlerinde değişimleri ve biyolojik çeşitlilik açısından riskleri de beraberinde getirecektir" diye konuştu.

Akarsu ve göllerde var olan suyun kullanımında yaşanan değişimler veya yeraltı suyunun tarımda kullanımı nedeniyle değişen yer altı suyu seviyelerinin orta-uzun vadede, dikkate alınmadığı taktirde tarım faaliyetleri için önemli bir risk olacağını söyleyen Gönençgil, bu açıdan farklı sıcaklık ve yağış istekleri olan tarla ürünlerinde yıldan yıla görülecek rekolte değişimlerinin, tarımsal üretim istikrarı açısından ekonomik bir risk unsuru olduğunu ifade etti.

-"Yeteri kadar farkındalık oluşmadı"

Prof. Dr. Gönençgil, iklim değişikliği konusunda yeteri kadar farkındalığın ya da idrakın oluşmadığını dile getirerek, "Çünkü her şeyden önce iklim ve iklim değişikliğinin ne olduğu, iklim değişikliği ile kısa süreli salınımların nasıl bir fark içerdiği, iklim değişikliğinin temelde doğal bir olay olmasına karşın, tek sebebin insan faaliyetleri olarak algılanmasının getirdiği anlam hatalarından kurtulabilmiş değiliz" dedi.

Bugün herkesin iklim değişikliğini kendi yaşadığı çevre üzerinden yorumladığını anlatan Gönençgil, her ne kadar iklim değişikliğinin kutuplarda yarattığı ya da yaratacağı ekosistem değişimleri önemli olsa da Türkiye'de de bu değişimler neticesinde tehlike altına girecek ekosistemler olduğunun unutulmaması gerektiğini vurguladı.

Bu noktada herkese görevler düştüğünü ifade eden Gönençgil, "Vatandaş olarak bizler, öncelikle karbon ayak izimize dikkat etmek durumundayız. Tarım faaliyetlerinde yöre özelliklerine uygun doğru ürün seçimi önemlidir. Sulama konusu, sanayide ise özellikle fosil yakıt kullanımına dikkat edilmelidir" şeklinde konuştu.

"Kentten kıra toplu bir göçü işaret edecek belirtiler görülmemektedir"

Çevresel şartların olumsuz yönde değişmesi ve yeni ekosistemlerin degradasyonu ile köyden kente yaşanan göçlerin son 50 yılın en önemli gündem maddelerinden biri haline geldiğini anlatan Gönençgil, şunları kaydetti:

"1950'li yıllarda % 75 - % 25 olan kır kent ayrımı bugün % 20 - % 80 gibi dramatik bir değişimi göstermektedir. Hem dünyada hem ülkemizde nüfusun yaklaşık % 70-80'i artık kentlerde yaşamaktadır ki bu başta çevre sorunları olmak üzere birçok sorunun da temel nedenidir. Çevresel şartların değişmesi, kırsalda ekonomik gelirin bir ölçüde artması belli bir cazibe yaratsa da yakın gelecekte kentten kıra toplu bir göçü işaret edecek belirtiler görülmemektedir. Bununla birlikte bugün daha çok yaşlı nüfusun tercihi ile kırsal kesime doğru bir yöneliş olsa da onların tercihi sağlık nedenleri ile şehir çevrelerindeki kırsal alanlar olduğu için, bu durum da ayrı bir sosyal problemi beraberinde getirmektedir."

-"Türkiye kendi kararlarını vermeli"

Prof. Dr. Gönençgil, Türkiye'nin sera gazı emisyon oranlarının, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı verileri ile 2010 yılında 401,9 milyon ton karbondioksite eşdeğer düzeye ulaştığını, bu artışın 2011 verileri olarak yüzde 124 artışa karşılık geldiğini belirtti.

Türkiye'nin toplam emisyon miktarının 2012 yılında ise 439,9 milyon tona çıktığını anlatan Gönençgil, sera gazı emisyonlarında enerji sektörünün % 70,1, sanayinin % 14,3, atığın % 8,2 ve tarımın % 7,2 oranına sahip olduğunu ifade ederek, "En yüksek değer enerjinin üretimi ve tüketimi ile ilgilidir. 2013 yılında toplam sera gazı emisyonu 459,1 milyon ton olarak açıklanmıştır. CO2 eşdeğeri olarak 2013 yılı toplam sera gazı emisyonu 1990 yılına göre % 110,4 artış gösterdi. 1990 yılında kişi başı CO2 eşdeğer emisyonu 3,96 ton/kişi iken, bu değer 2013 yılında 6,04 ton/kişiye çıkmıştır. Bu değer, OECD ortalaması olan 9,83 ton/kişi değerinin altında olmakla birlikte, dünya ortalaması olan 4,29 ton/kişi değerinin üzerindedir" dedi.

Gönençgil, "Türkiye son yıllarda giderek artan şekilde sera gazı emisyonlarının azaltımı ve belli bir seviyeye çekilmesi konusunda kararlar alsa da, bu konuda bazı girişimler olsa da elde edilen neticeler henüz bu konuda arzu edilen bir seviyede olmadığımızı göstermektedir. Sera gazı emisyonları ve dolayısıyla iklim değişikliği konusunda Türkiye, kendi kararlarını vermeli, sürdürülebilir çevre ve kalkınma için koruma-kullanma dengesini sağlayacak bir planlamaya gidilmelidir. Ancak süreç sadece planlama ile kalmamalı, bunun uygulanması ve uygulamanın takibi de önemli bir konudur" şeklinde konuştu.

Kaynak: AA

Son Dakika Güncel Ekosistem Değişimleri Coğrafi Mirası Tehdit Ediyor - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement