Yeni Yasama Yılı Başladı - Son Dakika
Politika

Yeni Yasama Yılı Başladı

Yeni Yasama Yılı Başladı

Cumhurbaşkanı Erdoğan: (2) "2015 seçimlerinin hemen ardından Meclis’teki tüm partiler, ön yargılardan uzak şekilde bir araya gelmeli, uzlaşma içinde yeni bir Anayasa'yı yazabilmelidir.

01.10.2014 16:17
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "2015 seçimlerinin hemen ardından, Meclis'teki tüm partiler, ön yargılardan uzak şekilde bir araya gelmeli, uzlaşma içinde yeni bir Anayasa'yı yazabilmelidir. Milletimizin en büyük arzusu, ülkemizin de yegane kalkınma vasıtası olacak yeni Anayasa daha fazla geciktirilmemelidir" dedi.

Erdoğan, TBMM'nin 24. dönem 5. yasama yılının açılışında yaptığı konuşmasında, 23 Nisan 1920 ruhunu, bu kürsü dahil, her platformda müteaddit defalar dile getirdiğini söyledi.

"Esasen Yeni Türkiye, 23 Nisan 1920'nin özünü ve ruhunu yeniden kavramış, o ilk Meclis'te oluşan özgürlüğü, renkliliği ve çeşitliliği yeniden hayata geçirmiş bir Türkiye'dir" ifadesini kullanan Erdoğan, şunları kaydetti:

"Yeni Türkiye, sürekliliği içinde barındıran; geçmiş, bugün ve gelecek arasında sağlam köprüler kurmamıza imkan veren, inşacı, yön gösterici bir kavramdır. Yeni Türkiye, medeniyet köklerimize bağlılık ve tarihsel coğrafyamızla barışma anlamında bir sürekliliğe işaret ederken, topluma ve siyasete bakış anlamında bir kopuşa tekabül etmektedir. Yıllardır bu toplumda ötekileştirilenler, demokratik siyasi süreçlere dahil olmakta, kendi taleplerini siyasete iletebilmektedirler. Bugün bazılarının kutuplaşma olarak gördüğü şey, aslında kimliklerin çoğulcu ifadesinden başka bir şey değildir. Bundan sonra Türkiye, ancak çoğulculukta uzlaşabilir; belli toplumsal talepleri gayrı meşru ilan ederek, meşruluk zemini dışına iterek bir uzlaşma gerçekleştirilemez. Yeni Türkiye, çoğulcu bir Türkiye'dir ve siyaset bu çoğulcu toplumsal yapının temsiliyle mükelleftir. Yeni Türkiye'de makbul ve makbul olmayan vatandaş ayrımı yoktur; bütün vatandaşlar eşittir. Tabiatıyla Yeni Türkiye'ye bir direnç de söz konusudur. Türkiye'nin yeni sosyolojisi karşısında bu direncin bir başarı şansı olmadığı açıktır; ancak siyasetin burada kararlı bir duruş göstermesi gerekiyor. Yeni Türkiye'ye direnç, eski Türkiye'den tevarüs edilen, eski Türkiye'ye dayanak teşkil eden kronik meseleler üzerinden yürütülüyor. Vesayet, eski Türkiye'nin bir hususiyetidir; ancak yeni bir formda, Yeni Türkiye'ye kastetmek arzusundadır.

Paralel devlet yapılanması, siyasi temsil yetkisine ve siyasi meşruiyete sahip olmadan, kamu gücünü kullanarak, meşru-demokratik siyaseti tahrip etmek istemektedir. Paralel yapı, devlet aygıtını kullanarak siyaseti şekillendirmek arzusundadır, bu anlamda tipik bir bürokratik vesayet girişimidir. Siyaset, bu vesayet girişimine taviz veremez, verdiği anda kendi varlığını inkar eder. Devlet içindeki paralel yapı siyaseten mahkum olmuştur. Türkiye'nin yaşadığı son iki seçim, bir anlamda paralel yapının ve destekçilerinin siyaseten tasfiyesidir. Son 2 seçimde ortaya çıkan neticeye rağmen, ortalığa saçılan bütün delil, belge, hukuk ve ahlak dışı teşebbüslere rağmen, paralel yapıya oksijen sağlayacak tavırların içine girilmesi, siyasetimiz adına olduğu kadar, ulusal güvenliğimiz adına da kaygı duyulacak bir durumdur. Herkes bilmelidir ki, ilkesi, kuralı, sınırı, ahlakı olmayan bir yapı, hiç kimseye fayda sağlamaz. Siyasetin önündeki mesele, bu yapıyı hukuken de tasfiye etmektir. Güvenlik kurumlarının ve yargının demokratik meşruiyet temelinde yeniden yapılandırılması, bu bakımdan özel bir önem taşımaktadır.

Yeni Türkiye, devlet içinde otonom yapılara, çetelere, mafyatik örgütlenmelere asla pirim vermeyecektir. Özellikle yargı içinde, bir çetenin, bir karanlık şebekenin güç kazanmasına, önce yargıyı, ardından da tüm toplumu dizayn etmeye kalkışmasına asla göz yumulmayacaktır. İnanıyorum ki, öncelikle yargı mensupları, onurlarına, meslek ilkelerine ve ülke çıkarlarına sımsıkı sahip çıkarak, yargıyı teslim alma girişimlerine dur diyeceklerdir. Hükümetin ve yargı mensuplarının olduğu kadar, TBMM'nin, bu yapının mağduru olan siyasi partilerin ve milletvekillerinin, ulusal güvenliğimizi tehdit eden çeteye karşı kararlı, ilkeli duruş sergilemesi milletin de arzusu ve talebidir. Bu Meclis ve Bu yüce Meclis'in çatısı altındaki hiçbir milletvekili, tehdide, şantaja, tuzaklara inanıyorum ki asla boyun eğmeyecektir. TBMM, inanıyorum ki, gelecek nesillerin de örnek alacağı cesur bir duruş sergileyecek, bu paralel yapının tehdit ve şantajlarını boşa çıkaracaktır. Yeni Türkiye'yi daha güçlü kılacak, esasında Yeni Türkiye'yi sağlam bir temele kavuşturacak olan, takdir edersiniz ki, Yeni Türkiye'ye denk düşecek yeni bir Anayasa'dır."

"Yeni Anayasa daha fazla geciktirilmemelidir" -

Bu Meclis'in, toprakların işgal edildiği en zor zamanda açıldığını belirten Erdoğan, Polatlı'dan top sesleri duyulurken, bu Meclis'in, korkmadan, çekinmeden, cesaretle Kurtuluş Savaşı'nı idare ettiğini, zafer kazandığını, gazi bir Meclis olduğunu anımsattı.

94 yıl boyunca da bu Meclis'in, her türlü sıkıntıya, krize, tehdide karşı ayakta durduğunu, milli iradenin tecelligahı olduğunu ifade eden Erdoğan, bu Meclis'in, yeni bir Anayasa yapacak güce, birikime, iradeye ziyadesiyle sahip olduğunu kaydetti.

Erdoğan, "77 milyonun ortak talebi olan yeni Anayasanın, artık bir an bile geciktirilmeden yapılmalı, Türkiye, eski dönemin, darbe dönemlerinin prangalarından bir an önce kurtarılmalıdır. 24. dönemde, Meclis'te iktidar partisinin Grup Başkanı ve Başbakan olarak, yeni bir Anayasanın yapılabilmesi için yoğun gayret sarf ettim. Ne yazık ki, yeni bir Anayasa yapabilmek bu dönemde mümkün olmadı. 2015 seçimlerinin hemen ardından, Meclis'teki tüm partiler, ön yargılardan uzak şekilde bir araya gelmeli, uzlaşma içinde yeni bir Anayasayı yazabilmelidir. Milletimizin en büyük arzusu, ülkemizin de yegane kalkınma vasıtası olacak yeni Anayasa, daha fazla geciktirilmemelidir" dedi.

"Türkiye, mevcutla yetinen, seyirci bir devlet olamaz" -

"İçinde bulunduğumuz coğrafyada büyük çalkantıların ve dönüşümlerin yaşandığı bir dönemden geçiyoruz" diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Burada en başında belirtmeliyim ki, Türkiye'nin, komşumuz olan ya da bölgemizdeki hiçbir ülkenin iç işlerine müdahale arzusu yoktur, topraklarında da gözü yoktur. Türkiye, komşularına ve bölge ülkelerine, tek taraflı çıkar elde etme zaviyesinden de asla bakmıyor. Öncelikle, bölgenin huzur, istikrar ve güveni, doğrudan doğruya Türkiye'nin huzur, istikrar ve güvenliğini ilgilendirmektedir. İkinci olarak da, bölgemizde yaşanan insanlık dramlarına sessiz kalmak, tarihe, ecdadımıza ve tevarüs ettiğimiz mesuliyete haksızlık olacaktır. Bölgedeki gelişmeler karşısında herkes susabilir ama Türkiye'nin böyle bir seçeneği yoktur. Bölgemizde ve dünyada yaşanan insanlık dramlarına herkes gözünü kapatabilir, ama Türkiye'nin böyle bir seçeneği asla yoktur. Libya'da, Filistin'de, Mısır'da, Somali'de, Myanmar'da, Afganistan'da, Ukrayna, Yemen, Irak, Suriye'de gelişen olaylara karşı sessiz ve tepkisiz kalmak, hem tarihin, hem ecdat mirasının inkarıdır; hem de kendi varlığımızın inkarıdır.

Büyük devlet, sınırlarını dünyaya kapatan, krizlerden ve risklerden kaçan devlet değil; sınırlarının ötesine gönlünü açabilen, krizlerde inisiyatif alabilen, risklerle baş edebilen devlettir. Türkiye, mevcutla yetinen, seyirci bir devlet olamaz. Türkiye, oyun kurucu, inisiyatif alan, mesuliyetinin bilinciyle barış ve dayanışma için mücadele eden bir devlet konumuna yükselmiştir; bunu daha da ileriye taşımak zorundadır. Şunu, ülkem ve aziz milletim adına büyük bir gururla ifade etmek isterim:  Türkiye, 2013 yılında, acil ve insani yardımlarda, tüm ülkeler arasında milli gelire oran olarak dünya birincisi; miktar olarak da Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere'nin ardından Dünya üçüncüsü olmuştur. Alan el Türkiye, artık veren el olmuş, bu alanda da zirveleri yakalamıştır. Ülkemizin ve milletimizin yeniden elde ettiği özgüven sayesinde, Türkiye, kendi tankını, kendi milli savaş gemilerini, ATAK helikopterlerini, insansız hava araçlarını, haberleşme uydularını, milli piyade tüfeklerini, roketatarlarını ve daha bir çok savunma teçhizatını üretir konuma gelmiştir.

Aynı Türkiye, Moğolistan'daki Türk anıtlarından Bosna'daki köprülere, Myanmar'daki şehitliğinden Makedonya'daki camilere kadar ulaşmış, tarihi eserlerimizi tek tek bularak restore ettirmiştir. Filistin'de Cenin Osmanlı Kışlası, Kırım'da Zincirli Medrese, Makedonya'da Mustafa Paşa Camii, Kosova'da Murat Hüdavendigar Külliyesi, Sinan Paşa Camii, Fatih Camii, Bosna Hersek'te Drina Köprüsü, Konyiç Köprüsü ve sayısız Osmanlı eseri Türkiye tarafından onarılmıştır. Kosova'daki Mehmet Akif'in köyüne, Makedonya'daki Gazi Mustafa Kemal'in babasının köyüne ulaşılmış, oradaki hatıralar yeniden canlandırılmıştır. Türkiye, kriz bölgelerinden vatandaşlarını başarıyla tahliye eden, hatta başka ülkelerin yardım taleplerini karşılayarak, o ülkelerin de vatandaşlarını tahliye eden; başka ülkelerin vatandaşlarını, gazetecilerini bulan ve ülkelerine sağ salim ulaştıran bir ülkedir."

Musul'un işgal edilmesinin ardından IŞİD elinde alıkonulan 49 Başkonsolosluk çalışanının da, burunları dahi kanamadan alındığını, bunların vatandaş olan 46'sının ülkesine, sevdiklerine kavuşturulduğunu belirten Erdoğan, "Bu vesileyle bir kez daha Hükümetimize, Milli İstihbarat Teşkilatımıza, Türk Silahlı Kuvvetlerimize, buradaki ve sahadaki tüm görevlilerimize teşekkür ediyorum" diye konuştu.

- TBMM

Kaynak: AA

Son Dakika Politika Yeni Yasama Yılı Başladı - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement