#2 “Ya …” | Ya Tim Duncan, 2000’de Orlando Magic’le imzalasaydı? - Son Dakika
Spor

#2 “Ya …” | Ya Tim Duncan, 2000’de Orlando Magic’le imzalasaydı?

#2 “Ya …” | Ya Tim Duncan, 2000’de Orlando Magic’le imzalasaydı?

“Gregg Popovich, Tim Duncan’ın durumu hakkında fazla endişeli değildi.

11.04.2020 00:05
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

“Gregg Popovich, Tim Duncan’ın durumu hakkında fazla endişeli değildi. Tim serbest oyuncu olduğunda Orlando’ya gitmeye çok sıcak bakıyordu, Doc Rivers orada koştu. Fakat Tim, Orlando’ya görüşmeye gittiğinde, ‘Ailem uçakla maçlara gelebilir mi?’ sorusuna Doc’tan olumsuz yanıt alınca Spurs’te kalmayı seçti.”






#1 "Ya ..." | Svetislav Pesic& Sarunas Jasikevicius: Ya anlaşabilselerdi?




David Beckham ile moda anlayışı, şirketleri, futbol hatıraları ve aile yaşantısı üzerine



Sporda koronavirüs raporu




Yukarıdaki cümleler sekiz yıl boyunca Duncan’ın takım arkadaşı olan Bruce Bowen’a ait. Bowen, üç yıl önce Phoenix Suns ile Los Angeles Clippers maçı sırasında bu cümleleri söylüyor ve uzun süredir raflara kalkan bir konuyu yeniden gündeme getiriyordu: Ya Tim Duncan, 2000’de Orlando Magic’le imzalasaydı?

Tim Duncan bir Spurs efsanesi olarak emekli oldu. Forması kirişlerdeki yerini çoktan aldı bile. Hatta sonralarda takım elbiseleri çekip Gregg Popovich’in yardımcılığına getirildi. Beş yüzük kazanıp sayısız kez NBA tarihine geçen Duncan, bunları yalnızca bir takımda başarmasıyla yıldız seviyesi açısından biraz daha ayrı bir konumda, tıpkı Kobe Bryant gibi.

Haziran 2000. Beş yüzüğünün birincisini iki sezon önce kazanmış bir şekilde, 24 yaşındaki Duncan’ın çaylak kontratı sona ermiş durumda. Çıkan haberler ve birçok NBA menajerinin demeçlerine göre yıldız pivot için iki yol var: Spurs’te kalmak veya Magic’le imzalamak.

Çoğu kişi ilk başlarda Duncan’ın Magic’le imzalayacağını düşünüyordu. Zira o dönemler Tracy McGrady, Grant Hill ve Darrell Armstrong gibi kalburüstü isimler Magic’in kadrosundaydılar. Spurs ise yaşlanmış bir David Robinson, ortalama sezonlar geçiren Avery Johnson ve Terry Porter’la birlikte yeni bir sayfa açmaya hazırlanıyordu. Yani çaylak kontratı biten ve yetenek tavanının fazlasıyla yüksek olduğu görülen bir oyuncunun, sezonun güçlü ekibiyle imzalaması birçok kişi tarafından kabul görecekti.

Aslında 2000’lerin yaz aylarında ilk başlarda durum tam da böyleydi. Hatta Duncan’ın Orlando’ya görüşmeye gittiği sıralarda bazı yerlerden ev bile baktığı söyleniyor. Fakat…


Ne oldu?


Fakat Duncan, Orlando’daki görüşmesinin son aşamasında “Ailem deplasman maçlarına takım uçağıyla birlikte gelebilir mi?” sorusuna direk Koç Rivers’tan olumsuz yanıt alınca işler değişti. İlk başlarda medyaya net bir haber yansımasa da yeni sezonda Spurs’te kalacağı hemen hemen netleşmişti. Ve görüşmeden birkaç hafta sonra Duncan, Spurs’le kontratını yeniledi.


Sonrasında neler oldu?


Duncan, Spurs’le sözleşme yeniledikten sonraki ilk sezonunda takımını Konferans Finalleri’ne kadar taşıyordu. 22,2 sayı ortalamasının yanı sıra ligin en verimli hücum eden oyuncusuydu. Tabii yine destekçisi yoktu.

Tim Duncan’ı alamayıp hayalindeki üçlüyü, Duncan-Hill-McGrady, oluşturamayan Magic ise sezonun ilk dönemlerinde berbat bir hadiseyle daha karşılaşıyordu: Grant Hill, 12 Aralık’ta Seattle SuperSonics’e karşı oynadığı maçın ardından sezonu kapatıyordu. Takım o sezon play-off ilk turunda eleniyordu.

2001-2002’de Spurs, bu sefer yarı finalde eleniyordu fakat Duncan, bildiğimiz gibi büyülemeye devam ediyor ve başarıların tabanını hazırlıyordu. Magic ise yine Grant Hill’i sakatlığa kurban veriyor ve sezonu ilk turda elenmeyle kapatıyordu.

2002-2003 ise bu, “Ya” sorumuzun en kritik sezonu. Zira Spurs’te takıma yeni dâhil olan Manu Ginobili ile ikinci yılını geçiren Tony Parker, sezonda geride kalan her maçın ardından Tim Duncan’ın yanına biraz daha iyi uyum sağlıyorlardı. Ve Spurs sezon sonunda NBA yüzüğüne ulaşıyordu. Magic ise Hill’den yalnızca 29 maç yararlanırken ne iyi bir hamle yapabiliyordu ne de konferans ilk turunu geçebiliyordu.

Sonrası hepimizin malumu… Spurs, aralıksız olarak play-off’lara kalır ve üç şampiyonluk daha kazanır. Duncan, NBA’in en iyi oyuncuları arasına girerken Ginobili ve Parker’la birlikte fırtına estirir. Gregg Popovich, hem oyuncularının yetenek tavanı hem de kendi dâhiyane basketbol zekâsıyla birlikte tarihin en iyi baş antrenörleri arasına girer. Bütün bunların toplanması sonucu Spurs; hızın iyice arttığı, teknolojiyle kaynaşan ve kendi değerlerini az da olsa yitirmeye başlayan NBA’de “kültür” kavramının ne kadar vazgeçilmez olduğunu gösterir ve bunun sonucunda birçok takım, mesela Golden State Warriors, kendi kültürlerini sabırla inşa ederek zirveye doğru ilerler.

Bu sıralarda Magic’te ise işler turnusol kâğıdının diğer yüzü kadar ters gelişiyordu. Takım 2003’ten sonra yalnızca yedi defa daha play-off’lara kalıyor, Dwight Howard dışında pek de süper yıldız kalibresinde olan bir oyuncu şehre gelmiyor, Magic’in basketbol tavanı, “Play-off’u yedinci sıradan kovalayan takım” etiketine kadar düşüyordu.


Peki Duncan, Magic’le anlaşsaydı neler olabilirdi?



Orlando Magic cephesi


Eğer Duncan, Magic’le anlaşsaydı T-Mac, Hill ve Duncan üçlüsü yaratılabilecekti. Bu bağlamda ortalama üstü şut atabilen, inanılmaz zeki, hızlı, atletik ve çift yönlü özelliklere sahip olan üç süper yıldız bir arada olacaktı.

2001 yılında Doğu Konferansı finalini kazanan Philadelphia 76ers’ta Allen Iverson, Aaron McKie ve Dikembe Mutombo dışında takımı sırtlayabilen bir oyuncu bulunmuyordu. T-Mac gibi elleri hızlı bir oyuncuyu Hill’le birlikte seri boyunca Iverson’ın savunmasına vermeniz durumunda onu tam olarak olmasa da belirli bir şekilde durdurabilirdiniz. Keza Duncan’ın Mutombo karşısındaki caydırıcılığı da cabası.

2002 yılında Doğu Konferansı finalini kazanan New Jersey Nets’e baktığımızda ise belki işler biraz daha zor olabilirdi. Zira Jason Kidd gibi usta bir pasör, Kerry Kittles, Lucious Harris gibi nokta şutörler ve Kenyon Martin ile Keith Van Horn gibi tamamlayıcılar sorun yaratabilirdi. Fakat Nets’in uzun savunmasında Jason Collins, Brian Scalabrine gibi isimleri gördüğümüz zaman Magic’in olası bir seride Nets’i elemesi işten bile olmayabilirdi. Keza yine ertesi sezon hemen hemen bu şekilde Doğu Konferansı finalini kazanan Nets’i yine eleyebilirdi.

Tabii 2004’te Konferansı ve NBA şampiyonluğunu kazanan Detroit Pistons’la oynayacakları serinin akıbeti biraz daha dengeli olabilirdi. Zira Richard Hamilton, Tayshaun Prince, Mehmet Okur, Ben Wallace, Chauncey Billups gibi isimler Duncan-McGrady-Hill üçlüsünü durdurabilirlerdi. Fakat yine de McGrady ile Duncan’ın her eşleşmeyi karşılayabilecekleri pick&roll silahı, bu ihtimalin geçersiz tarafını biraz daha öne çıkarıyor.

O dönemlerde iki yüzük kazanan ve bir kez da finale çıkan Los Angeles Lakers eşleşmesine baktığımızda işin en kritik sorusuyla karşılaşıyoruz: Duncan&Shaq ve McGrady&Kobe eşleşmesinden kim galip ayrılırdı? Her ne kadar Shaq, NBA tarihinin en dominant uzunu olarak kabul görse de Duncan, tarihin en zeki savunmacıları arasında yer alıyor. Keza T-Mac ile Kobe’nin sayı düellosu da buna benzer bir dengeyle gidecekti. Hatta belki de Magic, 2001’de Lakers’la finalde karşılaşıp onları eleyecek, Shaq’in takımdan daha erken ayrılmasına veya hiç ayrılmamasına sebep olacak, Kobe’nin kariyer çizgisinin biraz daha farklı bir yöne kaymasında rol alacaktı. Kim bilir? Belki de bu dönemlerde DJ Augustin, Evan Fournier ve Aaron Gordon’la oynayıp Nikola Vucevic’e maksimum kontrat veren takım yerine yetenek tavanları çok daha yüksek olacaktı. Kim bilir?


Spurs cephesi


Spurs’te büyük bir ihtimalle pek de dramatik değişimler yaşanmayacaktı. Zira Ginobili ve Parker’ın gelişi, Duncan’ın ayrılmasından ziyade net draft sıralarıyla ilgili. Yani Gregg Popovich gibi zekâ kavramının basketboldaki somut hâli olan bir insanın, ortalama üstü uzunu sistemine dâhil etmesi pek de zor olmayabilirdi.

Tabii Duncan’la birlikte 2000’den sonra kazandıkları dört yüzük yerine iki veya hiç yüzük olmayabilirdi. 2004’te Detroit Pistons taraftarlarının hafızalarına Stranger Things’teki MindFlayer gibi girip onların yıldız çekim gücünün düşmelerine neden olmayabilirlerdi. 2013’teki malum Miami Heat serisinin altıncı maçında o son şut atılmayabilir, LeBron James en büyük nemesisini Gregg Popovich’in Spurs’u olarak değil de başka bir şey olarak belirleyebilir ve belki onun da kariyeri bambaşka bir çizgide devam edebilirdi.

Kim bilir?

Kaynak: EuroSport.com

Son Dakika Spor #2 “Ya …” | Ya Tim Duncan, 2000’de Orlando Magic’le imzalasaydı? - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement