Beşir Ayvazoğlu Beyazıt'ı Anlattı - Son Dakika
Güncel

Beşir Ayvazoğlu Beyazıt'ı Anlattı

Beşir Ayvazoğlu Beyazıt\'ı Anlattı

Şair, Gazeteci, Yazar Beşir Ayvazoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin katkılarıyla Türkiye Diyanet Vakfı tarafından Beyazıt Meydanı'nda düzenlenen "Türkiye Kitap ve Kültür Fuarı"nda ESKADER tarafından gerçekleştirilen "Ramazan Sohbetleri"nde her yönüyle Beyazıt'ı anlattı.

27.07.2013 13:30  Güncelleme: 13:31
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

"Üçüncü Tepede Hayat/ Beyazıt Meydanı'nın derin tarihi" kitabının da yazarı olan Beşir Ayvazoğlu, sohbetine Beyazıt kahvehanelerini anlatarak başladı.

Beyazıt Meydanı'nın 1930'lu yıllardan başlayarak her türlü ağaç çeşidinin yer aldığı gölgelik bir yer olduğuna işaret eden Beşir Ayvazoğlu, bu gölgeliklerde kurulan kahvehanelerin İstanbul'un en önemli entelektüel mekânları olarak anıldığını kaydetti.

Yahya Kemal'den Necip Fazıl'a, Ahmet Hamdi Tanpınar'dan Peyami Safa'ya, Orhan Veli'den Sait Faik'e kadar Osmanlı'dan intikal ederek ilk eserlerini Cumhuriyet'in ilk dönemlerinde veren entelektüel sohbetler yapan şair ve yazarlarının doldurduğu Küllük ve Çınaraltı kahvehanelerinin önemine vurgu yapan Ayvazoğlu, "Çinaraltı sağcı ve dindar entelektüelleri ağırlarken, Küllük ise solcu entelektüellerin mekânı olmuştu. Küllük mecmuasına karşı, Çınaraltı mecmuası çıkmıştı. Akbaba isimli mizah mecmuası da en bilinen yayınlardandı" dedi.

Abidin Dino'nun kardeşi Arif Dino'nun "Döner kebap dönmez olsun" şiirinin ve "Akbaba Çınaraltı'nda leş yesin" mısrasının karşılıklı hicivlere örnek olduğunu belirten Beşir Ayvazoğlu, bu tür çekişmelerle dolu son derece renkli ortamların olduğunu söyledi.

Beyazıt'ın o yıllarda 60 ve 70'li yıllardaki sağ-sol kavgalarından çok uzak, yan bakışmalardan ve taşlamalardan öteye gitmeyen ve gerektiğinde aynı masayı paylaşan farklı bir dünya ahalisini ağırladığını vurgulayan Ayvazoğlu, "Sonraları sağ ve sol kesim arasında yarılma yaşandı. Şimdi de birtakım odaklar, bu iki grubu birbirine düşman etmek için özel bir gayret sarf ediyor. Aklı başında bir aydının bu tür bölünmelere izin vermemesi lâzımdır. Aynı toprağın ekmeğini yediğimizi düşünerek asgarî müştereklerde buluşmak gerekir. Elbette farklı düşüneceğiz, ama ortak olduğumuz meseleler için bir araya gelip tartışmasını, konuşmasını da bileceğiz. Beyazıt kahveleri de böyle ortamlardı. Marmara Kıraathanesi'ne devam edenler ise ikinci bir üniversite bitirmiş gibi olurdu.''

Beyazıt'ın 1960 yılında mimar Turgut Cansever'in tam uygulanmamış yayalaştırma projesi ile bu hâle getirildiğini anlatan Beşir Ayvazoğlu, meşhur abidevî kapının ardında yer alan İstanbul Üniversitesi binasının da Osmanlı döneminde Harbiye Nezareti olduğunu anlatarak "Üniversite olmasının ardından Beyazıt, kültür hayatımızın nabzının attığı bir merkez hâline geldi. Zaten etrafa bir bakarsanız birçok medrese yapısının olduğunu görürsünüz. Bu civar, esasen medrese muhitiydi. Zaten bitişiğindeki üçüncü tepeyi işgal eden Süleymaniye, ulema semtiydi" dedi.

Geçmişten bu yana üçüncü tepenin, İstanbul'un ilim ve kültür merkezi olduğuna dikkat çeken Ayvazoğlu, bir zamanlar basının kalbi olan Bâbıâli'ye yakınlığının da başka bir önem arz ettiğini, Bâbıâli'yi terk ettikten sonra İstanbul'un herhangi bir semtinin basın merkezi olarak adlandırılamayacak kadar dağıldığını belirtti.

Bu eski basın merkezine yakın gazetecilerin İstanbul Üniversitesi, Sahaflar Çarşısı gibi eski ve yeni kültürle haşır neşir olan Beyazıt'a da komşu olma avantajı yaşadığına işaret eden Ayvazoğlu, Beyazıt'tan Vezneciler'e giden yolun da bir zamanlar Hattatlar Çarşısı olduğunu ve sanatkârların dükkânları bulunduğunu kaydetti.

"Beyazıt'ta Osmanlı devrinde açılan fuarlar Türk resmine konu olmuştur" diyen Beşir Ayvazoğlu, Osmanlı coğrafyasının doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine yöresel tatların ve sanatların sergilendiği bu fuarın Beyazıt'ın geleneği olduğunu ve büyük önem taşıdığını belirtti.

Hemen hemen bütün hatırat kitaplarında bu fuardan uzun uzadıya bahsedildiğini anlatan Ayvazoğlu, "Hatıratında bu fuarı anlatmayan yok gibidir. Beyazıt Camii avlusunda yapılan ve teşhir edilerek satılan ürünlerle devasa imparatorluğun üretimi ve hülâsasının gözler önüne serildiği bir fuardı. Yiyecek, içecek, süs eşyası, kitap, hat eseri gibi aklınıza gelebilecek her şeyin en güzel örnekleri sergileniyordu. Dolayısıyla Beyazıt'ta bir sergi ve fuar geleneği var. O geleneği devam ettirmek ve geleneği yaşatacak bir hüviyet kazandırmak gerekir" diye konuştu.

Kaynak: Bültenler

Son Dakika Güncel Beşir Ayvazoğlu Beyazıt'ı Anlattı - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement