MUSAB TURAN - Gaziantep Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selahattin Bekmez, son dönemde finans kuruluşlarının reel sektör üzerinde büyük hakimiyet kurduğunu belirterek, "İster 'faiz lobisi' isterse 'finans lobisi' denilsin, böyle bir lobinin var olduğu muhakkak. Merkez Bankasının hem nominal hem de reel faizleri ciddi oranda düşürmesi ve döviz kurunun kontrol altına alınması, kolay para kazanmaya alışmış kesimler tarafından yadırgandı" dedi.
AA muhabirinin finans sektörüne ilişkin sorularını yanıtlayan Bekmez, son 12 yılda dünya ve Türkiye'de bankacılık sektörünün "önlenemez bir şekilde" büyüdüğünü dile getirerek, "Finans sektörünün yüzde 90'larına hükmeden bankaların, reel sektöre kaynak sağladıkları ve ekonominin işleyişine yön verebildikleri için, bazen ülke ekonomisini speküle etme haklarının olduğunu düşünüyorlar. Nitekim söz konusu ülke yapısal problemlerle boğuşuyorsa, finans kuruluşları hükümetleri ister istemez kendi istedikleri şekilde hareket etmeye zorlayabilmekte ve hatta reel sektörü hegemonyası altına alabilmektedir" ifadelerini kullandı.
Finans sektörüne yönelik denetimin mevcut konjonktürde hayati bir önem arz ettiğini kaydeden Bekmez, "Sektör, iyi kontrol edilememeleri durumda global düzeyde krizler üretebilmektedir" ifadesini kullandı.
"Kurumlar vergisi rekortmenlerinin ilk 20'si arasında 11 bankanın yer alması tesadüf olabilir mi?"
Finans sektörüne ilişkin Türkiye özelinde değerlendirme yapıldığında, Merkez Bankasının son dönemdeki politikalarına verilen tepkilerin önemli olduğunu belirten Bekmez, "İster 'faiz lobisi' isterse 'finans lobisi' denilsin, böyle bir lobinin var olduğu muhakkak. Merkez Bankasının hem nominal hem de reel faizleri ciddi oranda düşürmesi ve döviz kurunun kontrol altına alınması, kolay para kazanmaya alışmış kesimler tarafından yadırgandı. Sonucunda da Merkez Bankası'na baskılar arttı" değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'de bankaların karlılık oranlarının küresel bankacılık sektörüyle karşılaştırıldığında "kanaat uyandıran" sonuçlar doğurduğuna işaret eden Bekmez, "Türkiye'de kurumlar vergisi rekortmenleri arasında ilk 20 arasında 11 bankanın yer alması tesadüf olabilir mi? Merkez Bankasının faizleri yüksek belirliyor olması nedeniyle, ticari bankaların son 5 yılda gerçekten faiz zengini olduklarını görmekteyiz.
Türkiye'de bankaların parasal büyüklüklerinin GSYİH içindeki payına bakıldığında önemli sonuçlara ulaşıldığını anlatan Bekmez, şunları kaydetti:
"Gerek Avrupa Birliği'nde, gerekse dünya genelinde azalma eğiliminde olan bu oran Türkiye'de 2000 yılında yüzde 26 iken 2012 yılında yüzde 40'lara ulaşmıştır.
Dünya finans piyasası verilerine bakıldığında, bankaların verdikleri kredi hacminin oransal olarak son 12 yılda oldukça arttığını görmekteyiz. Örneğin, bankaların verdikleri kredilerin Milli Gelir'e oranı incelendiğinde, 2000 ile 2012 yılları arasında ABD'de yüzde 190'dan yüzde 230'a, İngiltere'de yüzde 130'dan yüzde 210'a, Fransa'da yüzde 100'den yüzde 140'lara; Türkiye'de ise yüzde 37'den yüzde 72'ye çıktığını görmekteyiz. Dikkat edilirse, bankaların vermiş oldukları kredilerin Milli Gelire oranındaki en büyük artışın Türkiye'de olduğu görülmektedir."
"Türkiye'de bankaların sermaye-varlık oranları son 12 yılda yüzde 6'dan yüzde 12'ye yükseldi"
Türkiye'de faaliyet gösteren bankalarının son 12 yılda sermaye-varlık oranlarında büyük artışların gözlendiğini aktaran Bekmez, "Geçtiğimiz 12 yılda bankaların sermaye-varlık oranlarında dünya genelinde yüzde 8'den yüzde 10'a, Avrupa Birliği'nde yüzde 7'den yüzde 8,6'ya, ABD'de yüzde 8'den yüzde 14'e, Türkiye'de ise yüzde 6'dan yüzde 12'ye yükseliş görüyoruz.
Yani bankaların sermayelerini mal varlıkları ile kıyasladığımızda yine artışlar görmekteyiz. Aynı yıllar için reel sektördeki artışlar daha düşük oranlarda kalmaktadır. Bu da bankaların ülke ekonomisindeki güçlerinin arttığı ve reel sektörün önüne geçme eğiliminde olduğu manasına gelmektedir" diye konuştu.
Paylaştığı rakamların, finans kuruluşlarının günümüzde hayatın ne kadar içinde olduğunu gösteren önemli veriler olduğuna dikkati çeken Bekmez, "Bu veriler bankaların ekonomik kararlarda ne kadar dikkate alınmaları gerektiğini göstermektedir. Ancak bu durumun, bireysel tüketicilerin ve reel sektörün hegemonya altına alınması ve politik olaylara destek vermek suretiyle ülke siyasetine yön verme hakkının elde edilmesi anlamına gelmediğinin de bilinmesi gerekiyor" dedi.
"Finansın, reel sektöre verdiği karşılığın anlamı reel sektörün sömürülmesi olmamalı"
Finans sektörünün, bankaları, sigorta şirketlerini, emeklilik fonlarını ve hisse senedi-tahvil piyasalarını içeren geniş bir kavram olduğuna değinen Bekmez, mal ve emek piyasaları ne kadar önem arz ediyorsa, finans piyasasının da en az o kadar önem arz ettiğini söyledi.
Bekmez üretim anlamına gelen reel sektörün ekonomilerin lokomotifi olduğunun unutulmaması gerektiğini belirterek, şöyle devam etti:
"Büyüme ve kalkınmayı ivmeyi genellikle reel sektördeki gelişmeler hızlandırdığı için reel sektör, ekonominin lokomotifi olarak kabul edilir. Finans sektörü ise bu gelişmeye kaynak aktarmak suretiyle destek verir. Ancak bu desteğin karşılığı hiçbir zaman reel sektörün sömürülmesi olamaz, olmamalıdır. Aksi halde gelir dağılımındaki adaletsizlik finansal sektör lehine artar ve ülkelerin ekonomisinde onarılamaz yaralar açılır." - İstanbul
Son Dakika › Ekonomi › 'Finans Sektörünün Önlenemez Yükselişi' - Son Dakika
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, 2023 yılı faaliyet raporunu İBB Meclisine sundu. İmamoğlu, raporda yapılan yatırımları ve hizmetleri detaylı bir şekilde açıkladı. Ayrıca, İBB'nin iştirak şirketlerinin 2023 yılını karla kapattığını belirtti.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Türkiye-ABD İş Konseyi (TAİK) ve Amerikan Şirketler Derneği (AmCham Türkiye) Yönetim Kurulu üyelerini kabul etti. Yılmaz, Türkiye ve ABD arasındaki ticaret hacminin 100 milyar dolara ulaşması hedefine yönelik istişarelerde bulunduklarını ve kamu-özel sektör işbirliğini güçlendirmeye devam edeceklerini belirtti.
Çin'in güneyindeki Shenzhen metropolünden yerel yetkililer, şehrin dış ticaretinin bu yılın ilk çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 28,8 artışla 1,02 trilyon yuana (yaklaşık 140,8 milyar ABD doları) ulaştığını açıkladı. Shenzhen'in özel işletmelerinin dış ticareti ise geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 45,2 artışla 720,96 milyar yuana ulaştı ve şehrin toplam ticaret hacminin yüzde 70,7'sini oluşturdu.
Çin'in Shanghai limanları üzerinden 2024 yılının ilk çeyreğinde geçen yıla göre yüzde 30,7 artışla 529.000 araç ihraç edildi. Waigaoqiao liman bölgesindeki gümrüklerde ise bir önceki yıla göre yüzde 20'nin üzerinde bir artışla 280.000'den fazla araç ihraç edildi. Yangshan gümrüğü ise yeni enerjili araçların yüzde 70'inden fazlasını işlemden geçirdi.
Yalova Dr. Hülya Kaya başkanlığında gerçekleştirilen İl Koordinasyon Kurulu Toplantısı'nda bir önceki dönemde kentte yapılan yatırımlar değerlendirildi.
Mersin'in Mezitli ilçesinde bulunan kovanlarda üretilen narenciye balının sağımı için hasat etkinliği düzenlendi. Vali Ali Hamza Pehlivan'ın da katıldığı etkinlikte, Mersin'in Türkiye genelinde arı kovanı sayısıyla 4. sırada yer aldığı ve yıllık yaklaşık 115 bin ton bal üretiminin 3 bin 500 tonunun burada gerçekleştirildiği belirtildi.
Tarım ve Orman Bakanlığı'nın talimatnamesi kapsamında Ordu'da ana arı yetiştiriciliği kursu düzenleniyor. Eğitimde, koloni bireyleri tanıma, üretim yöntemleri, kalite kontrolü gibi konular ele alınacak. Başarılı olan kursiyerlere sertifika verilecek.
DSİ tarafından yapılan açıklamaya göre, Kastamonu'da son 21 yılda inşa edilen sulama tesisleri ile 217 bin 740 dekar tarım arazisi sulamaya açıldı. Ayrıca, yapılan yatırımlarla 9 baraj ve 2 gölet inşa edilerek 119,68 milyon metreküp su depolama hacmine ulaşıldı. Kastamonu'da taşkın riskini azaltmak için tamamlanan 80 taşkın koruma tesisi ile şehir merkezi, yerleşim yerleri ve arazilerin taşkın kontrolü sağlandı. Ayrıca, Kastamonu'da 86 bin 710 dekar alanda arazi toplulaştırma tescili yapıldı ve 13 HES tesisi ile yıllık 327,38 gigawatt enerji üretimi sağlandı.
Sizin düşünceleriniz neler ?