Geleceğin Ayak İzleri-İlk 1000 Gün Zirvesi - Son Dakika
Güncel

Geleceğin Ayak İzleri-İlk 1000 Gün Zirvesi

Yükseliş İktisadi ve Stratejik Araştırmalar Vakfı (YİSAV) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ferit Saraçoğlu, ilk bin günde çocukları iyi beslemenin, onların beyin gelişimini önemli oranda normalleştirdiğini belirterek, "Beyin gelişiminin yüzde 80'i ilk 2 yılda tamamlanıyor.

11.04.2018 13:30
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Yükseliş İktisadi ve Stratejik Araştırmalar Vakfı (YİSAV) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ferit Saraçoğlu, ilk bin günde çocukları iyi beslemenin, onların beyin gelişimini önemli oranda normalleştirdiğini belirterek, "Beyin gelişiminin yüzde 80'i ilk 2 yılda tamamlanıyor. Burada beslenme hayati bir öneme sahip. Şayet bu dönemde çocuklarımızı iyi besleyememişsek, doğum ağırlıkları düşük olmuşsa, ileride bu bebeklerde kronik hastalıklar daha fazla görülüyor. İlk bin günde iyi beslenen çocuklar, yaşıtlarından 5 sınıf daha fazla eğitim görüyor, daha akıllı çocuklar oluyor, IQ'ları daha yüksek oluyor, daha iyi mesleklerde yetişiyor, daha iyi işler buluyor." dedi.

İnsan yaşamındaki ilk bin günün önemine dikkati çekmek amacıyla Hayaller Fabrikası tarafından her yıl nisan ayında gerçekleştirilen "Geleceğin Ayak İzleri-İlk 1000 Gün Zirvesi"nin üçüncüsü Point Hotel Barbaros'ta düzenlendi.

Saraçoğlu, "İlk 1000 Gün" sunumunda, 2005'teki verilere göre dünyada 159 milyon çocuğun kronik açlık içerisinde olduğunu kaydederek, pek çoğu beslenmeyle ilgili olan hedeflere ulaşıldığında 2025'te dünyada 2,8 milyon çocuğun ölümünün engelleneceğini, 265 milyon kadının anemisinin engelleneceğini ve anne sütü verildiği zaman 105 milyon daha fazla çocuğuna anne sütü alacağını ve böylece 520 bin çocuğun ölümünün engelleneceğini kaydetti.

Türkiye'de yapılan bir araştırmaya göre, 4-6 ay anne sütü alan bebeklerinin oranının yüzde 14'te kaldığına işaret eden Saraçoğlu, şu bilgileri paylaştı:

"Annelerin bebeklerine ilk 3 gün içerisinde anne sütü dışında neler verdiğine baktığımızda, yaklaşık üçte birinin hazır mama aldığını, dörtte birinin sadece su verdiğini, üçte birinin sadece şekerli su verdiğini görüyoruz. İlk 1 ay içerisinde sadece anne sütü verme oranı yüzde 57 iken, 10 kişiden biri ilaveten su veriyor. Yaklaşık dörtte biri ailelerin anne sütüne ek olarak başka sütler veriyor. Halbuki bütün savunduğumuz şey, ilk 6 ay bebeklerin sadece anne sütü almaları. Ortalama emzirme süresine baktığımızda, anne sütü veren annelerin 16-17 ay bebeklerini emzirdiğini görüyoruz. Bu konuda bölgesel farklılık yok. Hiç anne sütü verilmemesinin nedenleri sorulduğunda, yaklaşık yüzde 40'ı anne sütü olmadığı veya az olduğu için verilmediğini, yaklaşık dörtte biri bebek istemediği için verilmediğini söylüyor."

Saraçoğlu, Türkiye'deki çocuklarda zayıflık sorunu daha az görülürken, şişmanlığın oldukça yaygın olduğunu ve çocukluk obezitesinin beşte birlere ulaştığını dile getirerek, "Şayet anne obezse, bebeğin obez olma ihtimali artıyor, baba obezse benzer şekilde artıyor. Sezaryan doğumların bebeklerde obeziteyi 3-4 misli artırdığı pek çok çalışmada gösterilmiş." dedi.

Obezitenin gelecekteki kronik hastalıkların temelinin atılması ve yaşam süresi açısından önemli olduğunu belirten Saraçoğlu, "İlk bin günde çocuklarımızı iyi beslemek, onların beyin gelişimini de önemli oranda normalleştiriyor. Beyin gelişiminin yüzde 80'i ilk 2 yılda tamamlanıyor. Yeni doğan bir bebeğin beyni 250-300 gram civarında, 2 yaşında 1 kilogram 200 gram oluyor, yetişkinlerin 1 kilogram 400 gram civarında. İlk 2 yıldaki beyin gelişimi çok önemli. Burada beslenme hayati bir öneme sahip. Şayet bu dönemde çocuklarımızı iyi besleyememişsek, doğum ağırlıkları düşük olmuşsa, ileride bu bebeklerde kronik hastalıklar daha fazla görülüyor. İlk bin günde iyi beslenen çocuklar, yaşıtlarından 5 sınıf daha fazla eğitim görüyor, daha akıllı çocuklar oluyor, IQ'ları daha yüksek oluyor, daha iyi mesleklerde yetişiyor, daha iyi işler buluyorlar, kazançları artıyor, ömürleri boyunca ortalama yüzde 20-50 daha fazla para kazanıyor." diye konuştu.

"Yeni doğanda ateş ölçümü için en uygun yöntemin koltuk altı"

Çocuk Hastalıkları ve Neonatoloji Uzmanı Prof. Dr. İlknur Kılıç da her 3 çocuktan birinin doktora ateş nedeniyle başvurduğuna değinerek, vücut ısının normalin üzerine çıkması olan ateşin, hastalıkların seyri sırasında ortaya çıkan bir belirti olduğunu anlattı.

Normalde insanların vücut ısısının beyindeki bir merkez aracılığıyla 36-37 dereceye ayarlandığını kaydeden Kılıç, "Enfeksiyonlar sırasında beyindeki ayar noktası değişiyor ve beyin ısı ayarını daha yüksek düzeylere çekiyor. Vücut da beyindeki bu ısı ayarına ulaşmak için çaba gösteriyor. Titriyoruz, damarlarımız daralıyor. Bu nedenle ateşimiz varken ellerimiz ve ayaklarımız soğuk oluyor. Hipertermide ise beyinde merkezi ısı ayarı değişmiyor. Tiroid hormonunun aşırı fazlalığı, aspirin gibi ilaçlarla zehirlenme, güneş çarpması durum, bebeği aşırı giydirme veya odanın aşırı sıcak olması gibi etkenler. Burada beyindeki ayar noktası değişmiyor, dışarıdaki etkenlerden dolayı vücut ısısı artıyor. Eğer ateş, 41,7 veya 42 derecenin üzerine çıkarsa bu durum beyne hasar verip kaslarda yıkım oluşturabiliyor." diye konuştu.

Kılıç, çocukluk çağında ateşin genellikle kısa sürede iyileşen basit virüs enfeksiyonlarından kaynaklandığını, ateşli çocukların çok az kısmında yaşamı tehdit eden, ciddi bakteriyel enfeksiyonlar görüldüğünü belirterek, ateş düşürücülerin ateşi geçici süreyle düşürdüğünü, ateşe neden olan hastalığı tedavi etmediğini söyledi.

Yeni doğanda ateş ölçümü için en uygun yöntemin koltuk altı olduğunu anlatan Kılıç, "Ateş bir hastalık değildir. Ateşi düşürmek, hastalığın seyrini değiştirmez. Ateşin bir kısmı belli bir düzeye kadar vücudumuz, mikropları öldürmek için faydalıdır. Ateş, 41 derecenin üzerine çıkmadıkça beyne zarar vermez ve felce neden olmaz. Ateşin ne kadar yüksek olduğu değil, çocuğun genel durumu önemli. Çünkü basit bir viral enfeksiyon da ateşi 39-40 derece yapabilir, tam tersine çok ciddi bir enfeksiyonda ateş, daha düşük olabilir. Antibiyotikler ateş düşürücü değildir. Antibiyotikler sadece bakteriyel enfeksiyon düşünülüyorsa kullanılmalıdır. Gereksiz antibiyotik kullanımı, bakteriyel direnç gelişimine yol açar." dedi.

Bilinirlik arttı

Bu yıl üçüncü kez yapılan "İlk 1000 Gün Araştırması"nın sonuçları da zirvede açıklandı. Buna göre 2016'dan bu yana yapılan araştırmalarda, ilk bin günün bilinirliğinin 2016'da yüzde 25, 2017'de yüzde 35, 2018'de yüzde 49 olarak gerçekleşmesi, bilinirliğin yaygınlık kazandığını ortaya koydu.

Kaynak: AA

Son Dakika Güncel Geleceğin Ayak İzleri-İlk 1000 Gün Zirvesi - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement