İYİ Parti Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan gündemi değerlendirdi Açıklaması

İYİ Parti Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan, sosyal medyanın, toplumun kısmen nefes aldığı, görüşlerini dile getirdiği tek alan olarak kaldığını öne sürerek, "Bu alanı kontrol altına almak için yapılan her türlü girişim 'Türkiye'yi demokrasi liginden biraz daha uzaklaştırmak' demektir. Böyle bir yasa çıkarmak, Türkiye'yi karanlıklara ve girdaba sürüklemektir." dedi.

Türkkan, Mecliste düzenlediği basın toplantısında, demokrasinin önemi ve Türkiye'deki durumuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank'ın "Ülkemizin demokrasi ve özgürlük kazanımları Cumhurbaşkanımızın 18 yıllık mücadelesiyle elde edildi" şeklindeki sözlerini aktaran Türkkan, bu açıklamalarından dolayı Bakan Varank'ı eleştirdi.

Türkkan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu açıklamanın doğru olmasını en çok biz isterdik. Ama bunun doğru olmadığını gösteren o kadar çok örnek var ki ülkemizde. Yazdıkları yüzünden, söyledikleri yüzünden cezaevlerine atılan gazetecilerin olduğu ülkede mi demokrasi vardır? İktidarın kendinden olmayanların konuşmalarına tahammül edemediği bir ülkede mi demokrasi vardır? Bir muhalefet partisi genel başkanının söylediklerine ekranda yer verilmeyen bir ülkede mi demokrasi vardır? Cumhurbaşkanı konuşurken, 'Çoluğum çocuğum aç' diye bağıran vatandaşın susturularak salondan dışarı çıkarıldığı ülkede mi demokrasi vardır? Sırf muhalif sesler bir daha seslerini çıkaramasınlar diye Meclisinde yasalar çıkarılan ülkede mi demokrasiden bahsedilebilir?"

Düşüncesini dile getiren muhalif gazetecilerin cezalandırıldığını öne süren Türkkan, uluslararası kuruluşların Türkiye'deki demokrasinin durumuna ilişkin raporlarından örnekler sundu.

Londra'daki bir araştırma kuruluşunun rapor ve analizlerine de yer veren Türkkan, "Bu kuruluş, 2006 yılından bu yana ülkelerin demokrasi puanlarını rapor halinde yayınlıyor. Yıllara göre Türkiye'nin performansına bakıldığında, 2006 yılında 5,7 puan ile dünya ortalamasının üstünde ve 88. sırada yer alan Türkiye 2013 yılına kadar stabil bir performans sergiliyor. 2013 yılından 2019 yılına kadar ise demokrasi endeks puanı her yıl düşen Türkiye, demokratik ülkeler listesinde 167 ülke arasında 110. sıraya geriliyor. Bu durum da net olarak gösteriyor ki AK Parti'nin 'Partili Cumhurbaşkanı' ısrarı ve getirilen bu ucube sistem Türkiye'yi üçüncü dünya ülkelerinin arasına soktu." değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye Gazeteciler Sendikasının verilerine göre şu anda Türkiye'de 86 gazetecinin cezaevinde olduğunu dile getiren Türkkan, "Bu mu demokrasi? Bakın, basına mayıs ayında İYİ Parti cezası verildi. RTÜK, Sayın Meral Akşener'in yayın konuğu olduğu Teke Tek programında Fatih Altaylı'nın kullandığı bazı ifadeler nedeni ile Habertürk'e üst sınırdan idari para cezası kesti. Bu cezanın ardından İYİ Parti'nin 19 Mayıs reklam filmi yayınlanmadı. Bu ülkede demokrasi olduğundan bahsedenlerin, 18 yıllık AK Parti iktidarı ile demokrasinin ve özgürlüklerinin kazanıldığını söyleyenlerin bu değerlendirmeleri de dikkate almalarını tavsiye ediyoruz." diye konuştu.

"Sosyal medyanın kontrol altına alınmasını kabul etmiyoruz"

Türkkan, bir gazetecinin sosyal medyanın denetim altına alınmasına yönelik yasal hazırlıkların olduğu yönündeki iddiaları sorması üzerine şunları söyledi:

"Toplumun kısmen nefes aldığı, görüşlerini dile getirdiği tek alan kaldı, o da sosyal medyadır. Bu alanı kontrol altına almak için yapılan her türlü girişim 'Türkiye'yi demokrasi liginden biraz daha uzaklaştırmak' demektir. Böyle bir yasa çıkarmak Türkiye'yi karanlıklara ve girdaba sürüklemektir. Bunu kabul etmiyoruz."

Türkkan, bazı milletvekillerinin üzerinde Atatürk imzası ve Türk bayrağı renginin olduğu maskeleri takmasına ilişkin soruya da, "Bu arkadaşlarımızın tercihidir. Arkadaşlarımız bu maskeyi kendilerine yakıştırmışlarsa benim için sakıncası yok." cevabını verdi.

Lütfü Türkkan, bir başka gazetecinin AK Parti Kocaeli Milletvekili Radiye Sezer Katırcıoğlu, kendisine ait fabrikanın devlet arazisi üzerinde kurulduğuna ilişkin iddialarını sorması üzerine de şunları söyledi:

"Kurucu ortağımız iddialarla ilgili gerekli açıklamayı yaptı. O arazi 126 bin metrekare değil, 24 bin metrekaredir. 25 yıl önce fabrika inşa edildi. Fabrika yapıldığında bölgeye henüz kadastro gelmemişti. Fabrikanın tamamı kendi tapulu arazisi üzerinde inşa edilmiş. 8 bin metrekare kapalı alan var, üretim yapılıyor, 12 bin metrekare de boş alan var. Orman kadastrosu geçince bölgedeki bütün fabrikalarında olduğu gibi bazı orman alanlarında taşmalar olduğu tespit edilmiş. Bunun üzerine Orman Bölge Müdürlüğü oradaki bütün fabrikalarla kira sözleşmesi yapmış. Bizimle de sözleşme yapmış. Daha sonra bölge müdürlüğü yaptığı bu anlaşmayı tek taraflı feshetmiş. Hanımefendinin açıklamasından sonra taşma olduğu söylenen yere ip çekilmiş. Fabrikanın mühürlendiği yok. Fabrika Türk sanayisinde önemli bir yere sahip. 267 milyon dolar ihracat yapan bir fabrika. Sindirmek, yok etmek için bir sürü yol deniyorlar. Bu da bunlardan birisi. Bilmedikleri bir şey var 'demirden korksak trene binmezdik.' Ben Türkiye'de bir sanayici olarak muhalefet yapmanın ne kadar zor olduğunu biliyorum. Onları rahatsız etmeye devam edeceğim. Devletin sırtına yapışmış keneleri ifşa etmeye devam edeceğim. Yaptıkları her türlü hukuksuzlukları ifşa edeceğim."