Neden Djokovic’e şimdiden GOAT diyebiliriz? - Son Dakika
Spor

Neden Djokovic’e şimdiden GOAT diyebiliriz?

Neden Djokovic’e şimdiden GOAT diyebiliriz?

*Bu yazı Eurosport İngiltere'de Desmond Bane imzasıyla yayımlanmış ve Bengi Yıldırım tarafından çevirilmiştir.

13.06.2020 18:46  Güncelleme: 06:49
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

*Bu yazı Eurosport İngiltere'de Desmond Bane imzasıyla yayımlanmış ve Bengi Yıldırım tarafından çevirilmiştir.


Kimi zaman, gözün görmediğini kalp görür. Roger Federer bütün dünya tarafından seviliyor, onun için herkes ayılıp bayılıyor ve kendisine bir spor azizi gibi tapılıyor. Popülerliğin dar bakış açısından bakıldığı zaman, o tüm zamanların en iyi tenisçisi. Sadece kazandıkları sayesinde değil, onları kazanma şekliyle.

Federer tenise ruhani bir yön verdi, ona homurdanmaların arasında daha büyük bir anlam olduğu hissini kattı. 16 yıl önce Wimbledon Merkez Kort’ta art arda aldığı setlerle Mark Philippoussis’i yendikten sonra kendini yere bırakıp gözyaşı döktüğünden beri, insanların hayal kurmalarını, tenisle duygusal bağ kurmalarını sağladı.

Artık topları kesemeyeceğini hissettiği zaman halk bol miktarda gözyaşı dökecek. O, dünya çapındaki hayranlarının sevgilisi.

Federer tenis sporuna bir hikâye, olağanüstü bir izleme deneyimi ve belki asla yakalanamayacak olan bir mükemmellik devamlılığı kazandırmış olsa da, İsviçreli tenisçinin kariyerini tenisin GOAT’u olarak bitiremeyeceği gerçeğiyle yüzleşmek bazı insanlar için zor olabilir.

Federer’in estetiği onu sevilmesi kolay biri yapıyor. O, küstahlığı ve zarafeti sayesinde muhteşem. Sporunu oynamaktan ziyade icra ediyor.

38 yaşında bir tenisçi olarak, o tüm zamanların en büyük kazananı. Onun mirasının kalanı ancak varsayımlarla, Melbourne Park’taki topların havada kalma süresinden daha uzun süre havada kalacak bir argümanla konuşulacak bir şey. Bu, her Grand Slam’den sonra yeniden hız kazanan akışkan ve hareketli bir konuşma.

Bu noktada, büyük resmi göremeyen GOAT tartışmasıyla ilgili doğru bir analiz sunmaya çalışmak zor. Bu hikayede Banksy’ninkilerden bile daha iyi bir ters köşe olma olasılığı var.

Federer 2018 Avustralya Açık’ta 20. Grand Slam şampiyonluğunu kazandığında, ancak ezeli rakibi Rafael Nadal’ın onu tahtından edebileceği geniş kitlelerce kabul edilmişti. Novak Djokovic Avustralya Açık’ın son 16 turunda Chung Hyeon tarafından devrilmişti ve Fransa Açık’ın aynı etabında Marco Cecchinato’ya beklenmedik bir şekilde yenildiği sırada tenis dirseği sakatlığını iyileştirmek için uğraşıyordu. Belgradlı devin Rod Laver’daki o yıkılmasından sonraki toparlanma dönemi gerçekten dikkat çekiciydi ve tarihin onu yazışını derinden etkileyecek kadar büyük bir hamle oldu.

Son yedi Grand Slam’in beşini kazanarak 17 büyük turnuva kazanmış oldu. Bir anda, yalnızca kendi döneminin değil, tüm zamanların zirvesine oturma şansı olduğunu gördü. 2019’un başında Avustralya Açık finalinde Nadal’ı 6-3 6-2 6-3’le yıkmasıyla büyüklüğünü vahşi bir şekilde göstermiş oldu: 59’da 56 servis puanı, 34 winner ve yalnızca 9 basit hata. Nadal’ın cesaretini paramparça etmiş, parçalarını Rod Laver Arena’ya saçmıştı. 2020’de Dominic Thiem’le de neredeyse aynı şey oldu.




Federer, Nadal’ın Laver’da yaptığına benzer bir şey yapsaydı, klişeler, abartılar, GOAT yakıştırmaları yağdırılırdı. Ama nedense Djokovic hiçbir zaman sevmesi kolay biri gibi görülmedi. Federer kadar olmadığı kesin. Veya tenisi kadar. Profesyonel spor böyledir işte.

Bazı karakterler ve kişiler halk tarafından sevilirler, bazıları da sevilmezler. Eğer Djokovic hem kortta hem de kort dışında stil olarak ikinci sıradaysa, iş gerçekliğe gelince biraz düşündürüyor.

Melbourne’daki 2016 yarı finalinde Djokovic, Federer’i yenerken İsviçreliyi biraz oyuncak eder gibi olduğu düşünülünce, eski İngiliz Davis Kupası oyuncusu ve Eurosport uzmanı Miles Maclagan’ın maçın önemli anlarıyla ilgili konuştuğu an hatırlanıyor. Maclagan’ın tespiti, Djokovic’in zaferlerinin Federer’inkiler kadar artistik olmadığı için yanlış bir bakış açısıyla değerlendirildiği yönünde. İkisi de üst düzey olsalar bile.

Konu tenis olunca, bol miktarda saldırgan takipçi ortaya çıkıyor. Özellikle de iş mantıklı bir tartışma yürütmeye gelince: Djokovic, Federer ve Nadal hayranları kendi gruplarını acayip savunuyorlar.

Djokovic, Federer’in cephanesindeki her vuruşu oynayabiliyor, Federer gibi “clutch” sayılarını alabiliyor ve teniste daha önce görülmemiş bir atletik yapıya sahip. Ayrıca tenis yarışında Roger ve Rafa’yı yakalamak için çok sıkı bir program içinde.

2007 yılında ilk Grand Slam finaline çıkan 20 yaşındaki Djokovic, Amerika Açık finalinde Federer’e 3-0 yenilmişti.

Federer o finalde 12. büyük turnuvasını kazanmıştı ama o andan itibaren büyük finaller kazanması zorlaştı. O zaman daha 26 yaşındaydı, dolayısıyla bunun sebebi art arda Grand Slam’ler kazanan Djokovic, Nadal, Andy Murray ve sonradan Stanislas Wawrinka’nın yükselişiydi, yaşı veya yapamıyor olması değildi.

Marat Safin, Andy Roddick ve Lleyton Hewitt gibi rakiplerinin haklarını vermek lazım ama Federer’in kariyerinin ikinci yarısında karşı karşıya kaldığı vahşetin yanında bu isimler çok sınırlı kalıyorlardı. 2008 yılından sonra 2014 ve 2015 yıllarında Federer Djokovic karşısında üç Grand Slam finali kaybedince aralarındaki rekabet iyice kızıştı: Wimbledon’da iki kez ve ardından 2015 yılında New York’ta taraflı ve uğultu çıkarmaya meraklı bir seyirci grubu Djokovic’in şevkini kırmayı başaramadığında.

Djokovic’in sinir bozucu tavrı olmasaydı, Federer çok rahat bir şekilde GOAT’luk yarışında yer alabilirdi. Bunun olmamasının sebebi de, esnek Djokovic’in esnemeyi reddetmesi.

Son 20 maçlarının 14’ünü kazanan Djokovic’in Federer’le birebir karşılaşmalarında 27-23 galibiyet üstünlüğü bulunuyor. En son altı yıl önce sert zemin dışında mağlup olduğu Nadal’a karşı da 29-26 galibiyet üstünlüğü bulunuyor. Murray’le bu oran 25-11. Yorgun düşmüş bu dörtlünün vahşi, acımasız zamanlarında, diğer üçüne karşı böyle bir üstünlüğü bulunan tek kişi.

Djokovic tarihte üç kez üst üste üç büyük turnuva kazanmış ilk erkek: önce 2011 yılında Wimbledon ve Amerika Açık, sonra 2012 yılında Avustralya Açık. Ardından 2015 yılında Wimbledon ve Amerika Açık’ı, 2016 yılında da Avustralya Açık ve Fransa Açık’ı kazanarak Rod Laver’dan beri dört Grand Slam’i de kazanan ilk erkek oldu.

Sekiz Avustralya Açık, dört Wimbledon, üç Amerika açık ve bir Roland Garros zaferinin üstüne bir de gelecekte alabileceği kupalarla, erkek tenisinin gördüğü en acımasız dönemde çok fazla şey başardı.

Bir takvim yılı içerisindeki bütün turnuvaları kazanması kadar, üç yıl önce olduğu gibi bu spordaki amacını kaybediyor gibi olması da olası. Tarihin işaret ettiği gibi ikinci kez dikkatini kaybetmeyeceği düşünülebilir. Nedeni açık, nasılı kolayken. Eğer sağlığı elverirse, Djokovic’in Federer’in 20’liğini yakalaması onun için bir hedeften ziyade, zamanlama meselesi. 1987 Wimbledon şampiyonu Pat Cash Sırp oyuncu hakkındaki düşüncelerini paylaştı:

“Novak’ın en iyisi olup olmadığını tartışmak popüler bir tartışma değil. Popüler değil. Ama gerçekle yüzleşmek gerekiyor, bu adam en iyisi olabilir. Birinin böyle kolayca şampiyonluk kazandığı her seferde bunu konuşabiliriz, ama bu konuşmak için güzel bir konu.”

Djokovic Federer kadar meşhur olmayabilir, ama bu gerçeği görmemize engel olmamalı. Federer 30 yaşından sonra dört kez büyük turnuva kazanmış olabilir ama Djokovic bu toplamı 33 yaşında yakaladı.

Federer’in tenisteki son hedefleri büyük ihtimalle Olimpiyatlarda altın madalya kazanmak, Grand Slam kazanan en yaşlı oyuncu olmak ve tüm zamanların en büyük Grand Slam şampiyonu olmak. Üçte iki fena değil, ama biri belki onun bile başaramayacağı bir şey olabilir.

Djokovic’in kalan son mücadelesi Federer’i yakalamak ve onu geçmek. Federer kesinlikle tarihte görülmüş en güzel ve büyüleyici oyuncu, ama en iyisi Djokovic’miş gibi görünmeye başlıyor artık.

Kaynak: EuroSport.com

Son Dakika Spor Neden Djokovic’e şimdiden GOAT diyebiliriz? - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement