Simone de Beauvoir, Albert Camus, Jean-Paul Sartre, Miles Davis, Samuel Beckett, Arthur Koestler vb. ortak yanı neydi? Hepsi de gençliğinde Paris'te bir aradaydı.
Left Bank (Sol Yaka) adlı kitapta, 1940-50 arasında Paris'te yaşamış, sevmiş ve sevilmiş, mücadele etmiş, entelektüel ve sanatçı olarak düşünce, yaşam ve hatta giyim tarzımızı etkilemiş aydın kuşağı anlatılıyor.
Bu insanlar, kendilerini şekillendiren korkunç savaşın ardından, Paris'te bağımsız, kapitalist ve komünist modellere alternatif olacak bir yaşam, sanat ve politika arayışına, 'Üçüncü Yol' arayışına girmişlerdi.
1905-30 yılları arasında dünyaya gelmiş bu genç aydınlar aynı siyasi ve kültürel bakış açısına sahip olmasa da üç ortak yanları vardı: Savaşı görmüş, ölümle burun buruna gelmiş ve Paris'in Nazi işgalinden kurtuluşunun mutluluğunu yaşamışlardı. ve yıkıma uğramış dünyaya yeniden inanç duyma konusunda verilmiş sözleri vardı.
Onların bu hayat değiştiren sinerjisinin hikayesini anlatmak, savaş sonrası Paris'te sanat, edebiyat, tiyatro, antropoloji, felsefe, politika ve sinema alanındaki verimli etkileşimi incelemek istedim.
Dört yıl süren Nazi işgali süresince yaşanan eziyetin ardından Paris'in galerileri, bulvarları, caz kulüpleri, bistroları, kitapçıları ve savaşın son yılı yayına başlayan sayısız günlük gazeteleri ve aylık dergileri hararetli tartışmalar, savaş planları ve manifestolar için birer platform işlevi gördü.
En etkili dergilerden biri Albert Camus'nün editörlüğünü yaptığı Combat dergisi, Jean-Paul Sartre ve Simone de Beavoir'ın Les Temps Modernes ( Charlie Chaplin'in 'Modern Zamanlar' filmine istinaden) dergisiydi. Birkaç yıl sonra ise Paris'teki uluslararası elit askerlere ve şehre akın eden öğrencilere yönelik çıkan İngilizce dergiler de oldu.
Bu yayınların tümü dar bir bölgede çıkarılıyor, ama okurları Paris sınırlarını aşıyordu. Saint Germain Bulvarı'nda çıkan ses Manhattan'a, Cezayir'e, Moskova'ya, Hanoi'ye ve Prag'a ulaşıyordu.
Bu aydın, sanatçı ve yazarlar Paris kaynaklı olmaları nedeniyle Avrupa'da ve dünyanın başka yerlerinde karar verici konumundaki kişiler tarafından izleniyordu.
Paris'teki bu topluluk yeni akımlar oluşturmuş, Seine Nehri'nin Sol Yaka'sındaki dumanlı otel odalarında Yeni Gazetecilik doğmuş, edebiyat ile röportaj arasındaki çizgiler belirsizleşmişti.
Şair ve oyun yazarları Gerçeküstücülüğü yavaşça mezara gömmüş, Uyumsuz Tiyatro'yu icat etmiş, ressamlar Sosyalist Gerçekçiliği bırakıp Geometrik Soyutlamanın sınırlarını zorlamış, Aksiyon Resmini benimsemişti.
Filozoflar Varoluşçuluk gibi yeni bir düşünce akımını, edebiyatçılar Yeni Roman akımını geliştirmişti. Fotoğrafçılar yazarlıklarına da sahip çıkıp fotoğraf gazeteciliğini geliştirerek Magnum gibi ajanslar kurmuştu.
Henry Miller gibi sansürlü Amerikalı yazarlar eserlerini önce Fransızca yayımlıyor, kendi ülkelerinde uygulanan ayrımcılıktan kaçan siyah caz müzisyenleri Paris'in konser salonu ve caz kulüplerinde kutsanıyordu. Katolik Kilisede bazıları Marksizme merak sararken, Christian Dior adlı tasarımcı, moda dünyasına 'Yeni Görünüm"ü taşıyordu.
1944 sonrasında her şey siyasiydi, bundan kaçış yoktu. Sol Yaka'nın dünya vatandaşları bunu biliyor, hem Amerikan politikalarını hem de Komünist Parti düşüncesini sorguluyordu.
Onlar için Paris farklı bir şekilde düşünmek için bir sığınak, bir köprüydü. Üçüncü Yol olanağını araştırıyor, Birleşmiş Milletler'in idealizmine ve daha sonra Avrupa Birliği halini alacak ütopya ışığına kucak açıyordu.
Bu insanlar başkalarıyla ilişkilerini yeniden keşfettiler. Evlilik ve aile kurumunu reddedip çok aşklı bir yaşamı benimsediler. Kürtaj yasallaşmadan 30 yıl önce bu hak için mücadele verirken uyuşturucu, sigara ve alkolü ihtirasla tükettiler.
Abartılı cinsellikleri yarattıkları eserlere ve yaptıkları her şeye damga vurdu. Çoğu ayrıca işkolik derecesinde çok çalışan insanlardı.
'Üçüncü cinsiyet' mi?
Kadınlar temel bir rol oynamaya başlamıştı. Savaş sırasında saklanan Mona Lisa'nın altı yıl sonra Louvre müzesine dönmesi, Elle kadın dergisinin çıkarılması, Bridget Bardot ve Simone de Beauvoir'ın feminimizmin iki yeni yüzü haline gelmesini içeren yeni bir dönemi müjdelemişti.
Erkeklerin egemen olduğu bu ortamda ancak gerçekten güçlü birkaç kadın ayakta kalmayı ve iz bırakmayı başardı.
Sadece eş veya metres olarak kalmayı reddeden, ünlü ve sadık olmayan eşleri tarafından sıkça sömürülen kadınların neredeyse tümü biseksüel ve çapkındı. Bazıları politikada olduğu gibi cinsellikte de bir Üçüncü Yol arayışındaydı.
'Sorumsuz aydınlar'
Kadınlı erkekli tüm bu sanatçı ve düşünürler, kendi alanlarında yeni standartlar belirleyip birçok başarıya imza atmış olsalar da, geride bazı başarısızlıklar da bıraktılar.
1944-56 yılları arasında Fransız aydınlarının durumunu ele alan akademik çalışmasında Tony Judt'ın öfkesini her sayfada hissetmek mümkün. Judt'a göre, koşullar ve kendi zekaları Paris'teki aydınlara dünyayı değiştirmeleri için büyük bir güç yüklemişti.
"Hayranları tarafından Fransız aydınlara yüklenen umutları gerçekleştirmedeki başarısızlıkları, Fransız entelektüel yaşamın diğer Batılı ülkeleri etkileme potansiyeli arasındaki bu zıtlık, savaş sonrası Avrupa tarihinde belirleyici bir rol oynadı."
Kendisi de Fransız düşüncesiyle biçimlenen Tony Judt, Sartre ve diğer aydınları, en çok ihtiyaç duyulan bir zamanda çağdaşlarını hayal kırıklığına uğrattıkları için hiç affetmeyeceğini söylüyor. Öyle ki, yazdığı kitabın alt başlığını "entelektüel sorumsuzluk üzerine bir deneme" yapmıştı.
Onların dünyayı değiştirmesi beklentisi nasıl ortaya çıkmıştı? İşte 'Left Bank' savaş sonrası Paris'teki entelektüel sorumsuzluğu anlattığı kadar siyasal, sanatsal, ahlaki ve cinsel alandaki aydınlatmayı da anlatıyor.
Son Dakika › Kültür Sanat › Paris Düşünce Tarzımızı Nasıl Etkiledi? - Son Dakika
Hüseyin Başkadem'in yönettiği 23. Afyonkarahisar Klasik Müzik Festivali'nin ikinci gününde, Suk Dörtlüsü Quartet sahne aldı. Prag Sahne Sanatları Akademisi'nden gelen sanatçılar, çello, viyola ve keman enstrümanlarıyla seçkin eserlerini seslendirdi. Başkadem, konserde yaptığı konuşmada, dünyada keman ailesinden 4 enstrümanı bir arada çalabilen çok az grubun olduğunu belirtti ve Suk Dörtlüsü Quartet'in festivale üçüncü kez katıldığını söyledi.
Adana'da düzenlenen Uluslararası Portakal Çiçeği Karnavalı'nda şarkıcı Ferhat Göçer, Seyhan Nehri kıyısındaki Merkez Park'ta konser verdi. Katılımcılar, Göçer'in şarkılarına eşlik ederken, dinleyiciler ise performansı cep telefonlarıyla kaydetti ve konser sonunda sanatçıyı alkışladı.
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi'nde gerçekleşen konserde, Sinan Çelik, Erhan Özden, Erhan Tekin, Haydar Tanrıverdi, Murat Toraman, Mustafa Eke ve Adil Bedel'in çaldığı nefesli çalgılarla birçok eser seslendirildi. Programa katılanlar da eşlik etti. Rektör Prof. Dr. Turhan Kaçar da düzenlemeye katkılarından dolayı teşekkür etti.
Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi, 2021'de hayatını kaybeden seramik sanatçısı Melike Abasıyanık Kurtiç'in 'Bir Denizkestanesinin Anıları' isimli sergisini sanatseverlerle buluşturdu. Sergide, Abasıyanık'ın seramikleri, denizkestaneleri, yosun perdeleri, pirinç kağıtları ve gel-git fotoğrafları yer alıyor. Sergi, 19 Nisan-1 Eylül tarihleri arasında ziyaret edilebilir.
Diyarbakır Müzesi ve özel bir okulun ortaklığı ile Dünya Sanat Haftası kapsamında müze bahçesinde yaklaşık 50 eserin yer aldığı resim sergisi sanatseverlerle buluştu. Sergide, dünyaca ünlü ressamların yanı sıra öğrencilerin yaptığı resimler de sergilendi. Sergi, 18-21 Nisan tarihleri arasında ziyaretçilere açık olacak.
Milli şair Mehmet Akif Ersoy, Cümle Dergisi ve Küçükçekmece İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından düzenlenen 'Halkın Gür Sesi: Mehmet Akif' adlı panelle anıldı. Panelde konuşan Küçükçekmece Milli Eğitim Müdürü Murat Gözüdok, Ersoy'un eserlerinin milletin karakterini şekillendirdiğini ve gelecek nesillere yol gösterdiğini belirtti. Ersoy'un torunu Selma Argon da dedesinin vatan, bayrak, ezan ve inanç konularında derin bir hassasiyete sahip olduğunu vurguladı. Yazar Osman Koca ise Ersoy'un mütefekkir bir şahsiyet olduğunu ve Türk düşüncesine önemli katkılar sağladığını ifade etti. Panelde ayrıca Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya ve yazar Fahrettin Gün de Ersoy'un entelektüel birikimi ve karakteri hakkında konuşmalar yaptı.
Mohammed Salem'in çektiği fotoğrafta, Gazze'deki İsrail hava saldırısında ölen beş yaşındaki yeğeninin kefene sarılı cesedine sarılan Inas Abu Maamar yer alıyor. Jüri, fotoğrafın dayanılmaz bir kayba dair tüm hissi yansıttığını belirtti. Ayrıca, diğer dallarda da savaşlar, mülteci krizleri ve iklim değişikliği gibi konulara dair fotoğrafların ödüle layık görüldüğü belirtildi.
İngiliz yazar William Shakespeare'in Romeo ve Juliet oyunu, Türk ve Yunan sanatçıların ortak çalışmasıyla iki ülkede izleyiciyle buluşmaya hazırlanıyor. Devlet Tiyatroları ile Yunanistan Pire Şehir Tiyatrosunun ortak yapımı olan oyun, Ankara Cüneyt Gökçer Sahnesi'nde sahnelenecek. Oyunun provaları tamamlanırken, yönetmen Lefteris Yovanidis, iki ülke sanatçılarının işbirliği yapmasının önemini vurgulayarak, nefret yerine sevgiyle kazanabileceğimizi belirtti. Oyun, Ankara, İstanbul ve Atina'da sahnelenecek.
Amasra Belediye Başkanı Recai Çakır, Ramazan Bayramında ilçenin 9 günlük bayram tatilinde günlük ortalama 80 bin kişi ağırlandığını açıkladı. Amasra, turizmde parlayan yıldızı olarak Karadeniz'in incisi olarak biliniyor.
Sizin düşünceleriniz neler ?