Yerli düşüncenin usta kalemi: Tarık Buğra - Son Dakika
Güncel

Yerli düşüncenin usta kalemi: Tarık Buğra

Yerli düşüncenin usta kalemi: Tarık Buğra

Gazeteci, roman, hikaye, oyun ve fıkra yazarı Tarık Buğra, vefatının 29'uncu yılında anılıyor.

26.02.2023 12:59  Güncelleme: 13:55
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Gazeteci, roman, hikaye, oyun ve fıkra yazarı Tarık Buğra, vefatının 29'uncu yılında anılıyor.

Ağır ceza reisi Erzurumlu Mehmet Nazım Bey ile Akşehirli Nazike Hanım'ın çocuğu olarak 2 Eylül 1918'de Akşehir'de dünyaya gelen Buğra, ilk ve ortaokulu burada tamamladı.

Tam adı Süleyman Tarık Buğra olan ve edebiyata merakı küçük yaşlarda başlayan yazar, ortaokulun ardından 1933'te yatılı öğrenci olarak İstanbul Lisesine girdi.

Lisede okurken Hakkı Süha Gezgin ve Pertev Naili Boratav gibi isimlerin öğrencisi olan Buğra, hocası Gezgin'in teşvikiyle ilk hikayelerini yazmaya başladı.

"Tarık Nazım" takma ismiyle, hikaye ve şiirler kaleme alan yazar, okulun yatılı kısmı kapanınca Konya Lisesine geçerek 1936'da mezun oldu.

Okul masrafları için tezgahtarlık yaptı

İstanbul Üniversitesinin tıp ve hukuk fakültelerinde kısa sürelerle eğitim gören Tarık Buğra, yaklaşık 3 yıl süren askerlik görevinin ardından İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde okurken okul masraflarını çıkarmak için tezgahtarlık ve muallim muavinliği yaptı.

"Oğlumuz" hikayesi Mehmet Kaplan tarafından "Cumhuriyet Gazetesi Yunus Nadi Hikaye Yarışması"na gönderilerek ikincilik ödülü kazanan Buğra, 1949'da Akşehir'de babasıyla Nasreddin Hoca gazetesini çıkarmaya başladı.

Usta yazar, 1952'de babasının vefatı üzerine gazeteyi elden çıkararak İstanbul'a döndü ve Milliyet gazetesi bünyesinde profesyonel gazetecilik hayatına adım attı.

Gazetede Abdi İpekçi, Reşat Ekrem Koçu ve Peyami Safa ile çalışma imkanı bulan Buğra'nın yoksul yaşamını yansıttığı yazıları farklı mecralarda da yayımladı.

Jale Baysal ile 1950'de dünya evine giren Buğra çiftinin 1951'de kızları Ayşe dünyaya geldi. Baysal ile 18 yıl sonra boşanan edebiyatçı, 8 Eylül 1977'de hikaye yazarı Hatice Bilen ile ikinci evliliğini yaptı.

Ankara'da Yenigün gazetesinde genel yayın müdürü olarak görev yapan, aynı yıl Vatan gazetesinde yazı işleri müdürlüğü verilmesine rağmen Milliyet gazetesinin teklifiyle spor sayfalarının başına getirilen Buğra, kısa sürede yaptığı iş değişikliklerine Tercüman, Yeni İstanbul ve Türkiye gazetelerini de ekledi.

Dil, edebiyat ve sanat konularına yazılar kaleme aldı

Tarık Buğra'nın dil, edebiyat ve sanat konularına da yer verdiği yazıları ilgi görürken, gazetelerde düzenlediği sanat sayfalarında tiyatro eleştirileri yaptı. Haftalık Yol dergisini çıkaran tecrübeli yazarın gazeteciliğe ilgisi 1983 sonuna kadar devam etti.

Tercüman'da çalışırken enfarktüs geçirip emekliliğini isteyen, sonrasında ise edebiyat çalışmalarına ağırlık veren Buğra, Çınaraltı ve İstanbul dergilerinde hikayeler yazdı.

Hikayelerinde daha çok yakın çevre, aile hayatı ve sevda ilişkilerine yoğunlaşırken, kasaba hikayelerinin ilk güzel örneklerini verdi.

Olaylardan çok atmosferi anlattığı hikaye ve romanlarında hüzne büyük yer veren Buğra, roman dünyasında Küçük Ağa eseriyle sağlam ve sarsılmaz bir yer edindi.

Romanları Yücel Çakmaklı tarafından televizyona uyarlandı

Yazar, Osmanlı Devleti'nin kuruluş yıllarını anlattığı "Osmancık" romanında devleti kuran irade, şuur ve karakterin tahlilini yaparak doğallığına önem verdi ve roman kahramanlarını idealize etmedi.

Tarık Buğra, büyük bir sanatçının içinde doğduğu toplumun değerlerine bağlı olması ve bu değerleri eserlerinde ele alması gerektiğini düşünerek, insanı anlama konusunda evrensel bakış geliştirdi.

Toplumsal olayların insanlarda sebep olduğu değişmeleri ve tepkileri belirlemeye özen gösterdiği eserleriyle okuyucunun ilgisini çeken Buğra'nın Küçük Ağa eseri 1983'te Yücel Çakmaklı tarafından televizyona uyarlandı ve TRT'de izleyiciyle buluştu. Çakmaklı, 1988'de de "Osmancık" kitabını televizyon dizisi olarak yine TRT'de izleyiciyle buluşturdu.

Devlet Sanatçısı unvanını aldı

Osmanlı'nın kuruluş yıllarını anlattığı Osmancık romanıyla 1985'te Milli Kültür Vakfı Edebiyat Armağanı'nı, Yağmur Beklerken romanıyla da 1989'da Türkiye İş Bankası Büyük Ödülü'nü kazanan Buğra, 1991'de Devlet Sanatçısı unvanını aldı.

Buğra, 1993'te Akçay'da tatildeyken rahatsızlandı, bir ay sonra yazara kanser teşhisi konuldu. Çapa Tıp Fakültesi'nde gerçekleştirilen ameliyatın ardından yaklaşık 4 ay daha yaşayan Tarık Buğra, 26 Şubat 1994'te vefat etti ve cenazesi Karacaahmet Mezarlığı'nda bulunan mefdun olan annesi Nazike Hanım'ın yanına defnedildi.

Tarık Buğra'nın eserlerinden bazıları şöyle:

Roman: "Siyah Kehribar", "Küçük Ağa", "Küçük Ağa Ankara'da", "İbişin Rüyası", "Firavun İmanı", "Gençliğim Eyvah", "Dönemeçte", "Yalnızlar", "Yağmur Beklerken", "Osmancık"

Hikaye: "Oğlumuz", "Yarın Diye Bir Şey Yoktur", "İki Uyku Arasında", "Hikayeler"

Tiyatro: "Ayakta Durmak İstiyorum", "Akümülatörlü Radyo", "Yüzlerce Çiçek Birden Açtı"

Fıkra ve Deneme: "Gençlik Türküsü", "Düşman Kazanmak Sanatı", "Politika Dışı"

Kaynak: AA

Son Dakika Güncel Yerli düşüncenin usta kalemi: Tarık Buğra - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement