DHA İSTANBUL BÜLTENİ - 2

Son Güncelleme:

BAŞAKŞEHİR'DE İŞYERİNDE YANGIN-Müdahale için gelen itfaiye aracı devrildi.

BAŞAKŞEHİR'DE İŞYERİNDE YANGIN

-Müdahale için gelen itfaiye aracı devrildi.

Şahin BOZKURT-Serdar ALTINTEPE-Alper KORKMAZ/ BAŞAKŞEHİR'de bulunan tekstil atölyesinde yangın çıktı. Yoğun duman çıkan yangına, ekiplerin müdahalesi devam ederken, yangına müdahale etmeye gelen bir itfaiye aracı devrildi.

Başakşehir Yaşar Doğu Bulvarı'nda bulunan ve yaklaşık 3 bin 500 metrekare alanda kurulu tekstil atölyesinde saat 10.40 sıralarında henüz bilinmeyen bir nedenle yangın çıktı. Alevler kısa sürede binayı sardı. Çıkan yoğun dumanı görenler durumu itfaiye ekiplerine haber verdi. İhbar üzerine olay yerine çok sayıda itfaiye ekibi sevk edildi. Ekipler yangına müdahale ederken, bir itfaiye aracı devrildi.  İlk bilgilere göre yangında ölen ya da yaralanan olmazken, ekiplerin yangına müdahalesi devam ediyor.

Görüntü Dökümü:

---------------

-Havadan görüntüler

-Yükselen dumanlar

======================

2 - KAYIP BALIKÇILARDAN BİRİNİN CESEDİNE ULAŞILDI

Özgür EREN - İstanbul DHA

Kilyos'ta tankerin çarpması sonucu batan balıkçı teknesinden düşerek kaybolan 3 kişiden birinin cesedine ulaşıldı.

İstanbul Valiliği'nden yapılan açıklamada, "Sahil Güvenlik Komutanlığından alınan bilgiye göre dün batan balıkçı gemisinde bulunan kayıp 3 balıkçıdan 1 balıkçının naaşı yüzeye çıkarıldı" denildi.

Görüntü Dökümü:

---------

-Çalışmalardan görüntüler

=========================

3 -  PROF. DR. CEMAL SAYDAM: (KANAL İSTANBUL)  ERKEKLİĞİ ÖLDÜRÜR

Mertcan ÖZTÜRK - istanbul DHA - İSTANBUL Büyükşehir Belediyesi (İBB)'nin düzenlediği "Kanal İstanbul" toplantısında sunum yapan  Prof. Dr. Cemal Saydam, projeyle ilgili konuşurken "Erkekliği öldürür" dedi.

Çalıştaya, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da katılarak konuşma yaptı.

Konuşmaların ardından oturumlar düzenlendi. Oturumda konuşan Prof. Dr. Cemal Saydam, Kanal İstanbul etkileriyle Marmara denizinde biriken Sülfür Dioksit'in çürük yumurta kokusu ortaya çıkaracağını söyledi.  Sülfür Dioksit'in etkilerine değinen Saydam, "Erkekliği öldürür" dedi.

Görüntü Dökümü:

----------

Saydam'ın konuşması

Detaylar

=====================

4 -   - İSTANBUL'UN HER GEÇEN GÜN ARTAN "DELİLERİ"

- Madde ve alkol bağımlısıyken 2008'de "Deliler kahvehanesini" açan Ali Denizci'nin başlattığı iyilik hareketi gün geçtikçe büyüyor.

- İhtiyaç sahiplerine her şeyin ücretsiz olduğu bu kahvehanede gönüllerin kimi çocuklara eğitimler veriyor  kimi aşevine yemek yapıyor. Kimisi ise butikte ihtiyaç sahiplerine giysi dağıtıyor.

- Her gün onlarca kişinin yardım aldığı  "Deliler kahvehanesi"nin gönülleleri arasında doktorlar, mühendisler, aşçılar veya öğrenciler de yer alıyor.

Esma MURAT - Hüseyin ÇAKMAK- İSTANBUL'da 2008 yılında ihtiyaç sahiplerine destek olmak için "Derviş Baba Deliler, Abdallar, Meczuplar ve Aşıklar" adlı kahvehanede başlatılan iyilik hareketi gün geçtikçe büyüyor. Deliler ve Veliler Derneği çatısı altında kurulan kahvehane, market, pansiyon, kırtasiye derken şimdilerde ise butik ve aşevi ile yardıma muhtaçları umut oluyor. Deliler ve Veliler Derneği Kurucusu Ali Denizci, sokakta kadın ve ihtiyar bırakmayacağını söylüyor.

Balat'ta bulunan bir kahvehane adı "Derviş Baba Deliler, Abdallar, Meczuplar ve Aşıklar Kahvehanesi". İlk bakışta sıradan bir yer gibi görünse de aslında içerisinde birçok hikaye ve yaşanmışlık barındırıyor. 2008 yılında ihtiyaç sahiplerine destek olmak için faaliyete başlayan Derviş Baba Deliler, Abdallar, Meczuplar ve Aşıklar Kahvehanesi'nin gönüllü çalışanları hiç bitmiyor. Kahvehane, pansiyon, market, kırtasiye derken şimdilerde de aşevi, ve butik ile ihtiyaç sahiplerine umut olmaya devam ediyor

"SOKAKTA YATAN İNSAN YAŞAMDAN KOPUK OLUYOR"

Derviş Baba Deliler, Abdallar, Meczuplar ve Aşıklar Kahvehanesi'nin 16 metre karelik bir alanda başladığını söyleyen Ali Denizci, "Bana göre normal fakat mahallenin deli dediği 18 kişiye evimde yemek pişirip, yakaladığımız yerde de alıp hamama götürerek başladık. Hiç unutmuyorum kasım ayında bir gün parkta yürürken naylon poşetler gördüm. Altında köpek yavruları var sandım. Kurtarmak için gittiğimde altından 2 yaşında bir kız çocuğu çıktı. Naylonu tam kaldırınca 6 yaşında başka bir kız çocuğu daha, toplam da altı çocuk bir baba, anneleri yok. Sonra öğrendik ki Sulukule yıkımında sokak da kalan aileler bunlar bizde hemen bu aileleri evlere yerleştirdik. Bu süre zarfında anladık ki uzun süre sokakta yatan insan yaşamdan kopuk oluyor. Bizde yardımlara başladık. İnsanların katılmasıyla büyüdük. Cihangir, Kadıköy, Balat, Eskişehir, Ankara, Bursa, İzmir, Aydın, şimdi buradayız" dedi.

"YOLDA KALANIN YOLA DEVAM ETMESİNİ SAĞLAMAK ZORUNDAYIZ"

"Biz holding kurmuyoruz sadece yardım etmeye çalışıyoruz" diyen Denizci, "Yolda kalanın yola devam etmesini sağlamak zorundayız. İnsanlar çeşitli nedenlerle sokak da kalabiliyor. Mesela kanser hastası bir ablamız var onun tedavisini karşıladık. ve ona ev tuttuk. Bir başkasının psikoloğa ihtiyacı var. Eski bir madde ve alkol bağımlısı olduğum için bu konuda gelenler var. Aşevimiz var her gün 200 kişi karnını doğuruyor. Pansiyonumuz var" dedi.

"SOKAKTAN KADIN VE İHTİYAR BIRAKMAYACAĞIM"

Denizci, "Bir gün sokaklarda evleri dolaşıyorum. Gün sonu eve döndüğümde 'Allah'ım şükürler olsun evimde tuvalet var' dedim. Ben tuvaleti olmayan bir ev hiçbir zaman düşünmemiştim" diye konuştu. Ali Denizci, "O gün gittiğim evlerin çoğunda tuvalet yoktu. Tam o esnada kızın biri yanıma gelip 'erkekler parka gidiyor ama biz camii kapandıktan sonra gidecek yer bulamıyoruz. Sabaha kadar bekliyoruz 'dedi. Bunun için Bir hedefin var sokaktan kadın ve ihtiyar bırakmayacağım. Devlet yapmıyor mu? tabii ki de yapıyor. Ama yeterli değil, klasik insan tabiri belediye yapsın, devlet yapsın, zenginler yapsın. Peki, ben ne yapabiliyorum.  Devlet yapsın çok büyük kolaycılık. Geçen gün Fatih'te bir insan apartmanın girişinde donarak öldü. Bu benim ayıbım, senin ayıbın, bu şehirde yaşayan herkesin ayıbı" diye konuştu.

"İYİLİK HAREKETİ' GÜN GEÇTİKÇE BÜYÜYOR"

İhtiyaç sahiplerine her şeyin ücretsiz olduğu bu kahvehanede gönüllerin kimi çocuklara eğitimler veriyor. Kimi aşevine yemek yapıyor. Kimisi ise butikte ihtiyaç sahiplerine giysi dağıtıyor. Fakat Hepsinin felsefesi 'bir görüyorsan ve duyuyorsan sorumlusun' diyorlar. Aşevi gönüllüsü Onur Yüksel, her gün en az 200 kişiye yemek çıkardıklarını söyleyerek "İçimizde doktor, mühendis, aşçı veya öğrenci arkadaşlarımız da var. Hepimiz gönüllüyüz. Hepimizin amacı bir. Butik gönüllüsü sema Yüksel ise; Burada insanlara ücretsiz kıyafetler veriyoruz. Daha çok ihtiyaç sahibi, sokakta yaşayan insanlara ayakkabı, mont, battaniye veriyoruz" diye konuştu.

"3,5 SENE SOKAKLARDA YAŞADIM. VE HİÇ AÇ KALMADIM"

"Empati kurmak gerekiyor, anlamak gerekiyor, ne kadar çok varlığımız var, ne kadar çok şanslıyız, şükretmemiz gerekiyor bir de bunu paylaşmamız gerekiyor" diyen Denizci, "Bu toprakların haklarına hep çok güvendim çünkü 3,5 yıl sokaklarda yaşadım. Hiç aç kalmadım. Sırtındaki ceketi çıkartıp bana veren adamı biliyorum. Yoksa sarhoşun tekiydim. Bana karşılıksız verileni yine karşılıksız olarak vermeye çalışıyorum. Aslında insan olma görevimi yerine getiriyorum. Açtığımız aşevinde yemek yiyenleri büyük çoğunluğu 24 saat içeresinde sadece o yemeği yiyor ben de onları gördükten sonra günde tek öğün yemeye başladım" dedi.

"İŞLEYEN BİR MEKANİZMA VAR"

"Yahya Efendi Türbesinde sabah ezanlarında ağlayarak ya rabbim seni bulmak istiyorum dua ediyordum" diye hikayesini anlatmaya başlayan Denizci, "Kafamda sorular vardı. Ölünce nereye gideceğim, bir sonsuzluk var mı? Zamanda olmaması  ne demek, Allah var mı? Bu soruların yanıtlarını bulmam gerekiyor dedim. ve her şeyi terk ettim. Sokaklarda yaşamaya başladım. Doktorlar siroz olduğunu söyleyince Aşiyan Mezarlığı'nda bir mezara yerleştim. ve başladım düşünmeye. Bir gün fark ettim ki ben hiç aşağı inmeden karnım aç kalmadan yemek geldi. Nereden geldiğini bilmiyorum. Bir gün Mesnevi den rastgele bir sayfa açtım. ve bir beyit gördüm 'Karanlık gecede karanlık kuyunun dibindeki ayağı kırık kara karıncanın rızkını da biz veririz' işte orada anladım. O kara karınca benim İşte işleyen bir mekanizma var. Ondan sonra tasavvufa doğru bir yolculuğum başladı" diye konuştu

Görüntü Dökümü

------------------

Ali Denizci röportaj

-Muhabir Anonsu (Esma MURAT)

Deliler Kahvehanesinden detay görüntü

Aşevi detay görüntü

pandomin gösterisi detay görüntü

Resim ve müzik atölyesi detay görüntü

butik detay görüntü

-kırtasiye katı detay görüntü

-Genel ve detay görüntüler

Gönüllüler

-Burcu muazzez Akıncı röportaj

Fatma Büşra Okudan röportaj

(Kırtasiye sorumlusu)Zeynep röportaj

-Sema Yüksel röportaj

İhsan Doğan röportaj

Onur Yüksel röportaj

Nur Banu Yılmaz röportaj

=================================

5 - DOWN SENDROMLU KIZI İÇİN KİTAP YAZDI

Sevda SARIKAYA - Ömer HASAR/ İSTANBUL DHA

Down Sendromlu 2,5 yaşındaki kızı Masal için yıllarca hayalini kurduğu bankacılık mesleğini bırakan Huriye Baş, kızına güzel bir gelecek hazırlamak için mücadele ediyor. Anne Baş, bir yandan da çocukluk hayalini gerçekleştirerek kızı Masal'ın hikayesini anlatan bir kitap yazdı.

Hayatını 2015 yılında Selçuk Baş ile birleştiren ve bir yıl sonra kızı Masal'a hamile olduğunu öğrenen anne Huriye Baş, evladını kucağına alma hayaliyle hamilelik sürecinde birçok sıkıntı yaşadı. Doktorlar hamilelik sürecinde anne ve baba Baş'a kürtaj yapmaları için ısrar ettiler zira Masal için ilk olarak down sendromlu teşhisi konulduktan sonra ağır kalp hastası deniliyordu. Ancak anne ve baba Baş, hiçbir zaman kürtajı düşünmediler. Doğuma bir hafta kala ise doktorlar tarafından bağırsakları dışarıda dendi. Masal doğduktan sonra down sedromlu olması dışında hiçbir sağlık sorununun olmadığını gören aile derin bir nefes aldı.

Ağır sağlık problemlerinden sonra kızlarının down sendromlu olması ise, onlar için hiç de önemli değildi. Kızı için "Ne yapabilirim?" düşüncesi üzerinde duran Huriye Baş, ilk olarak aşık olduğu mesleği, bankacılığı bırakmak zorunda kaldı. Bu sürecin ardından sendromla ilgili daha fazla bilgi sahibi olan ve araştırma yapan fedakar anne, kızı sayesinde çocukluk hayalini de gerçekleştirerek bir kitap yazdı. Huriye Baş "Ay'a Tutunan Çocuk" adlı kitabında kızı Masal'dan yola çıkarak down sendromlu bir kızın lösemili çocuklara dokunuşunu ele aldı.

"GÖZÜMÜ AÇTIĞIMDA İLK SORUM KIZIM KİME BENZİYOR DEĞİL DE SEVK EDİLDİ Mİ OLDU"

Eskiden işine aşık bir bankacı olan 34 yaşındaki Huriye Baş, kızı için verdiği mücadeleyi anlattı. Anne Baş yaşadıklarından bahsederek, "11 haftalık hamileydim ikili tarama testinde kızımın down sendromlu olduğunu öğrendim. 26 hafta boyunca aldırmam konusunda çok ısrarcı oldular. Masal'ın biz down sendromlu kısmına çok takılmadık, çünkü eğitimle aşabileceğimizi gördük. Sonuçta bilinçli bir aileyiz, bu bizim için çok ufak bir detay, sırf bu yüzden bir kalbi sonlandırmak bize çok saçma geldi. Ancak bize Masal ağır kalp hastası, bağırsakları dışarıda denildi yani doğuma bir hafta kala bana bağırsakları dışarıda olarak bilgisi verildi, düşünün artık psikolojimi. Gözümü açtığımda ilk sorum 'kızım kime benziyor' değil de 'sevk edildi mi' oldu. 'Çok sağlıklı annesi odasında seni bekliyor' dediler. Bu bana dünyalara bedeldi, tamamıyla down sendromu kısmı benim umurumda değildi" diye konuştu.

"HAYALİMDEKİ MESLEĞİ BIRAKTIM"

Şu anda 2,5 yaşında olan down sendromlu kızı Masal dünyaya gelince, yıllarca hayalini kurduğu mesleğini bırakmak zorunda kalan Huriye Baş, ilk etapta mesleğini bırakmayı düşünmediğini söyleyerek, şöyle devam etti: "Masal'ın devamlı bana daha çok ihtiyacı olduğunu gördüm yani ona ayırdığım süre yeterli değildi. Tamamen hayalimdeki mesleği bırakmış oldum. Yani şöyle söyleyeyim; üniversite tercihlerinde 12 tercihinin hepsini de bankacılık seçen ve mesleğine aşık olan biri için hiç kolay olmadı. Tabii ki, fedakarlığım bu yönde oldu ama pişman mıyım, değilim" dedi.

"BÜYÜDÜĞÜNDE SANA BAKTIĞIM İÇİN BANA TEŞEKKÜR ETME"

Huriye Baş, "Eski bir bankacıyım, kızımın doğumundan sonra yaratıcı drama liderliği eğitimi aldım. Mesleğimi şu anda icra etmiyorum kızımın eğitimine ağırlık verdiğim için ama gönüllü olarak hastanelerde uzun süreli tedavi gören çocuklara bu eğitimle ilgili etkinlikler yaptırıyorum. Masal'a mektuplar yazıyorum. Her mektubumda da 'kesinlikle büyüdüğünde sana baktığım için bana teşekkür etme asıl ben sana teşekkür ederim' diyorum" şeklinde konuştu.

"TELEVİZYONDA GÖRDÜĞÜMÜZ HABER BİZE UMUT OLDU"

Özel çocukların ailelerine de seslenen Huriye Baş, "Çocuk hiçbir şekilde kolunu kımıldatamayabilir, bacağını kaldıramayabilir ama kalbi çalışıyor, gözleri görüyor, belki size ses veremiyor ama her şeyiyle sizinle bir bütün, tıpkı karnınızdaki gibi. Benim eşim de engelli, tek bacağı protez, bir gün ben daha hamileyken bana, 'Ben ne yapacağım, yani ilerde ben de zor durumda kalırsam, kızım da bu durumda nasıl olacak' dediğinde bir haber çıktı karşımıza. Haberlerde, görme engelli bir anneye down sendromlu oğlu bakıyordu. Düşünsenize, belki okuma yazması yoktu o kadının, belki eğitimlere götüremedi, belki iyi bir hayat yaşatamadı ama sevgisini, yüreğini verdi ve karşılığını aldı. Selçuk'a dedim ki, 'yani belki masal bizim kaderimiz, belki başka evladımız da olacak ama en hayırlısı masal olacak' ve o haber bizim umudumuz oldu. Eğitimleri, oyunlarla meç ediyoruz, ikimiz de eğlenceli şarkılar söylüyoruz, oyunlar oynuyoruz, masallar okuyoruz" İfadelerini kullandı.

"ÇOCUKLARIN DÜNYASINA GİRMEK ÇOK KOLAY"

Huriye Baş'ın bir de çocukluğundan bu yana kitap yazma hayali vardı. Baş, hayalini nasıl gerçekleştirdiğinden bahsederek, "Masal'a 2 yaş doğum günü hediyesi için bir kitap yazmalıyım ama konusu ne olsun diye düşünüyordum. Sonra madem kızım down sendromlu, down sendromlu bir kızın lösemili çocuklara dokunuşunu ele alayım dedim. Benim en büyük hayallerimden biri ve kitabı yazmamın en büyük nedeni, Masal anaokuluna başladığında okulda kızımı tanıştırmadan önce öğretmeninin kitabı okuması ve bu mucizenin aynısı sınıfımızda da var diyebilmesi. Çocukların dünyası çok geniş ve girmek çok kolay, hele kitaplardaki masallarla kahramanlarla girmek daha kolay" diye konuştu.

"İLK BİN KİTABIN GELİRİNİ DOWN DERNEĞİ'NE BAĞIŞLAYACAĞIM"

Her çocuğa dokunmak istediğini söyleyen Baş, "Çıkarttığım kitaba sadece kızımın eğitim masrafları için bakmıyorum, mesela eşimle konuştuk ilk bin kitabın gelirini şu anda Down Derneği'nin haberi yok ama eğitim alamayan, durumu olmayan çocukların ailelerine bağışlayacağım. Bunun yanı sıra uzun süre hastanelerde yatan çocuklara kitap dağıtıyoruz, Masal tarafından size hediye edildi diye çok seviniyorlar. Özellikle incitmebeni hastası çocuklar kitapta maskeleri görünce, 'Oradaki çocukların da maskesi var' diyerek mutlu olduklarında ben yürekten ağlıyorum ama onlara devamlı gülümsüyorum" şeklinde konuştu.

"BEN DE 10 YAŞINDA SOL BACAĞIMI KAYBETTİM"

Masal'ın babası Selçuk Baş ise kızları doğmadan önce onun geleceği için bir plan yaptıklarını belirterek, "Ben de 10 yaşında sol bacağımı kaybettim. Tabii ki, hayatın buradan bana getirmiş olduğu bir dirayet, bir güç var, hayata bağlılık var. Bu yüzden Masal konusunda da hiçbir şekilde tereddüt etmedim. Ben hiçbir zaman kendimi dışarıdan soyutlamamış bir çocuktum. Çocuğumun da aynı şekilde olmasını istiyordum. Sonuçta bu çocuklar, özel çocuklar ve kız evladı, günümüzde tabii ki, iyi niyetli insanlar var ancak etrafımızda kötü insanlar da çok var. Dolayısıyla bu çocuklar şefkati, sevgiyi direkt mıknatıs gibi çekiyorlar. Karşısındaki insan kötü niyetli olabilir buna rağmen ufacık bir gülümseye bile koşabilirler. Sonuçta bunlar melek, kalplerinde kötü bir niyet yok, kolunu aç koşa koşa gidip sarılır. Bu yüzden ileriye dönük korku ve tereddüdüm var. Biz olmazsak Masal'a ne olur diye, o yüzden kesinlikle eğitim çok önemli" dedi.

Görüntü Dökümü:

-----------

-Down Sendromlu Masal'dan detaylar

-Anne Huriye Baş röp.

-Baba Selçuk Baş röp.

-Kitaptan detaylar

-Muhabir anonsu(Sevda Sarıkaya)

================================

6- İSTANBUL'DA 17 BİN 743 ARACA MAKAS CEZASI...

- SOSYAL MEDYADA GRUPLAR AÇILIYOR, GENÇLER ARASINDA HIZLA YAYILIYOR

- Prof. Dr. Verimli:

"Trafikte makas atanların suç işleme oranları çok daha yüksek"

Elif YAVUZ-Osman BAKIR/ İSTANBUL, İSTANBUL'da geçen yıl 17 bin 743 araca makas cezası geçildi. Trafikte makas atanlar, drift yapanlar çektikleri videoları sosyal medyada yayınlayarak beğeni almaya çalışıyor. Bu videoların olduğu sayfaların takipçileri ise gün geçtikçe artıyor. Psikiyatr Prof. Dr. Arif Verimli ise trafik kurallarını hiçe sayan sürücüler için, "Bu insanların ileride başka suçları da işlemesini bekleyebilirsiniz. Yaşamlarının herhangi bir döneminde bir suç işleme oranları çok daha yüksek" dedi.

SOSYAL MEDYADA GRUPLAR AÇILIYOR

Sosyal medyada, trafikte yaptıkları tehlikeli hareketleri videoya çeken ve paylaşan kişilerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Videoların altına ise 'ruh sağlığı bozukları etiketle', 'trafikte rahat durmadığınız arkadaşları etiketle', ' bu sayfada yavaşlara yer yok" gibi yazılar yazıyorlar. Bu sayfaların izlenme oranları ve beğeni sayıları ise oldukça yüksek. Ancak trafikte bu tür hareketlerin yapılması yasak ve idari para cezası uygulanıyor. Sadece 2019 yılında makas atma sonucunda 17 bin 743 araca, 17 milyon 893 bin lira ceza yazıldı. Drift yapma suçundan ise 493 araca 2 milyon 474 bin lira para cezası verildi.

"YAŞAMLARININ HERHANGİ BİR DÖNEMİNDE BİR SUÇ İŞLEME ORANLARI ÇOK DAHA YÜKSEK"

Psikiyatr Prof. Dr. Arif Verimli ise özellikle gençlerin trafikte tehlikeli hareketlerin yapılmasına ve sosyal medyada ilgi görmesini şu sözlerle açıkladı:

"Özellikle yetersizlik ve aşağılık kompleksi sebebiyle aksi bir tavırla kendilerini var etme çabası. 'Biz de buyuz' demek için adrenalin tutkusu adı altında yapıyorlar. Dürtülerini, iç seslerini denetleyemiyorlar. Buna 'gençlik heyecanı' diyemeyiz. Bu tutku günün birinde kazaya, başka birine zarar vermeye, trafiği karıştırmaya, trafik emniyetini suiistimale kadar götürür. Bu insanların ileride başka suçları da işlemesini bekleyebilirsiniz. Yaşamlarının herhangi bir döneminde bir suç işleme oranları çok daha yüksek"

"BUNLAR ÖZGÜVEN DUYGULARI PEK İYİ GELİŞMEMİŞ İNSANLARDIR"

Prof. Dr. Verimli, trafikte bu tür tehlikeli hareketler yapanların kişilik bozukluğu yaşadığını belirterek, şöyle konuştu:

"Bunun büyük ve küçük sebepleri var. Büyük sebeplerinden bahsetmek gerekirse toplumun orta kesimindeki yüzde 70'lik grubu normal gruptur. Bütün davranışları, duyguları, heyecanları ile kendini durdurabilmeleri ile yüzde 70 normal gruptur. Bir de artı yüzde 15 grup var. Bunlar yazar, çizer, düşünür takımıdır. Ama eksi yüzde 15'lik grup var. Bu grup kendini her alanda tutamayan adrenalin adı altında birtakım aktiveler yaşayan, dürtü kontrol bozukluğu yaşayan, kişilik bozukluğu yaşayan kişilerdir. Bu gruba suçlular da dahildir. Yani ülkemizde 10 milyona yakın bu grupta kişi var. Bu 10 milyona yakın grup içerisinde trafik suçu işleyenler var. Bunlar yasak. Yasak olduğu halde, kırmızı ışıkta geçmek, drift yapmak, makas atmak. Bunca duyuruya rağmen tehlikeli hareketlerde bulunan ve trafik emniyetini ihlal edenler var. Aslına bakarsanız bunlar özgüven duyguları pek iyi gelişmemiş insanlardır. Bir şeyler yaparak varlıklarını ve kimliklerini açıklamaya kanıtlayan eksi 15 içinde yer alırlar"

Prof. Dr. Verimli  "Bu bir cesaret değil. Bu yasayı yok saymaktır. Kanunu yok saymaktır. Bu bir suçtur. Bu insanların suç işlediğini kabul etmemiz lazım. Bahsettiğimiz eksi 15'lik grupta zaten suçlular da var. Trafiğe kapatılmış alanlarda, bir başkasının can güvenliğini düşünerek yapanları eksi yüzde 15'in içerisinde değerlendirmemek gerekir. Ama normal trafikte bu hareketleri yapanların başka suçları işlemesi de kaçınılmazdır"

BTK HESAPLARI KAPATMALI

Siber güvenlik uzmanı Osman Demircan, sosyal medyadaki saflara karşı BTK'nın harekete geçmesi gerektiğini belirtti.

Demircan, "Bunlara alınabilecek önemler var. Bireysel olarak bizim yapabileceklerimiz ve devlet tarafından alınabilecek önlemler var. Ancak her ikisini de biz tetikliyoruz. Hiçbir kurum ve kuruluş bütün hesapları doğal olarak yönetemez. Biz bu tarz kanuna aykırı, insan hayatını tehlikeye atan sayfalarla, profillerle karşılaştığımız zaman öncelikle yayınlandığı platformda şikayet etmemiz lazım. Çünkü o şikayetler belirli bir noktaya geldiğinde istedikleri kadar takipçileri olsun bir daha geri dönülmeyecek şekilde kapatılacaklar ve özendirici boyutu tamamen ortadan kalkmış olacak. Devlet boyutunda şikayet edilebilecek çok fazla platform var. Profili ve yaptıklarını şikayet ederler. Çok kısa bir süre içerisinde de Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) hesapların sahipleri ile iletişime geçerek kapatılması, videoların kaldırılması ile ilgili işlem başlatabilir"

"HESAPLARIN KAPATILMASI İÇİN MUTLAKA ŞİKAYET EDİLMESİ GEREKİYOR"

Bireysel şikayetlerin önemli olduğunu vurgulayan Demircan, "Hesapların kapatılması için mutlaka şikayet edilmesi gerekiyor. Ülkelerin kuralları ile de doğru orantılı. Trafiğe açık bir alanda insanlarını hayatını tehlikeye sokacak bir şekilde araç kullanıyorsanız zaten bunun kanunda cezası var. Şikayet edildiği zaman bu kişiler tespit edilip ceza alıyorlar. Yine bir şikayet mekanizması var. Bizim ülkemizde doğrudan bir kontrolü yok. Mutlaka bireylerin bu tarz paylaşımları gördükleri zaman şikayetçi olmaları gerekiyor. Başta BTK'ya sonra da o hesaptan şikayetçi olmalılar" dedi.

"DRİFT KÜLTÜRÜ OLAN BİR MOTOR SPORUDUR"

Uzun yıllardır motor sporları ile ilgilenen Doğukan Manço ise trafikte yapılan tehlikeli hareketler ile pistte yapılan driftin aynı olmadığının altını çizerek, "Drift bir motor sporudur ve süreklilik gerektirir amacı ve kültürü de vardır. Türkiye'de 14 yıldır geçmişi var. Biz pilotlar bunlar için eğitimler alıyoruz. Sokakta yapılanlar drift değildir. Yanlamak, kaydırmak, magandalık diyebilirsiniz ama bu drfit değildir. Bunlara drfit denildiği zaman biz pilotlar ve akademi olarak zarar görüyoruz. O zaman 'Doğukan Manço serserilik yaptı' gibi anlaşılabiliyor. Drift çok ciddi kültürü olan bir motor sporudur. Lisans gerektirir. Bu merdiven altı bir yerde birinin hastalara iğne yapması sonucu 'Doktorlar dehşet saçtı' demek gibi olur. O yüzden sokakta yapılanın drift olmadığını herkesin anlaması gerekir" diye konuştu.

Drift sporunun sadece pistte yapılması gerektiğini belirten Manço, "Çok fazla güvenlik önlemi alıyoruz. Sadece maddi hasarlarımız oluyor. Bu motor sporlarının doğasında da var. Ancak trafikte yapıldığı zaman bu maddi hasardan can kaybına kadar da gidebilir. Bu işin kesinlikle pistte yapılması lazım. Kask olmazsa olmazlardan biri. Kullandığımız araçların içerisinde kafesler var. Bunlara kafanızı çarpma riskiniz olabilir. Bunun için önlem alıyoruz. Camlarımız polikarbondur. Normal bir cam gibi patlamazlar. Yangın söndürücülerimiz ve yanmaz tulumlarımız var. Ekipmana çok fazla önem veriyoruz" dedi.

"GÖRDÜĞÜ ŞEYLERDEN, İZLEDİĞİ FİLMLERDEN ETKİLENDİĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM"

Vatandaşlardan Hanifi Soytekin ise bu görüntülerin sosyal medya hesaplarında paylaşılmasının kötü örnek olduğunu ifade ederek, "Trafikteki bu videoların küçük yaştaki kişilere kötü örnek olduğunu düşünüyorum. Paylaşımlar yapılabiliyorsa bunlar denetlenmiyor demektir. Devletin ve İnstagram'ın bu konuda daha dikkatli olması gerektiğini düşünüyorum. Yapanların kendi kendine yaptığını düşünmüyorum. Gördüğü şeylerden, izlediği filmlerden etkilendiğini düşünüyorum. Bu yüzden kötü örnek oluyorlar diye konuştu. Yeter Karabacak da "Trafikte makas atanlara, motosikletle ayakta gidenlere denk geldim. Çok korkutucu buluyorum. Ailemiz, çocuklarımız var onlara bir şey olsa kim bakacak onlara" dedi.

Görüntü Dökümü

---------

-Verimli ile röp,

-Manço ile röp.

-Demircan ile röp.

===================================

7- TEKNOLOJİ BAĞIMLILIĞI ANA KUCAĞINDAN BAŞLIYOR

Özlem YURTÇU KARABULUT- Ömer HASAR/ İSTANBUL, - BAKIRKÖY Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Teknoloji/İnternet Bağımlılığı Bölüm Başkanı Doç. Dr. Caner Mutlu, önceki hafta piyasaya sunulan ve pekçok mağazada tükenen telefon tablet tutuculu mama sandalyelerine karşı aileleri uyardı. Mutlu, "Telefon tablet tutuculu mama sandalyesi, oto koltuğu aparatı, hatta biberon tutucu bile var. Çocukların erken yaşta teknoloji ile tanışmaları bu şekilde sağlanıyor. Çok erken ve sürekli maruziyet, teknoloji bağımlılığına yatkınlık oluşturuyor" dedi.

Geçen hafta bir zincir mağazanın satışa sürdüğü ve birkaç saat içinde pekçok mağazada tükenen mama sandalyeleri, daha bebeklik çağından itibaren teknoloji-internet maruziyetine neden olması bakımından tartışma konusu oldu. Konuyla ilgili değerlendirme yapan Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Teknoloji/İnternet Bağımlılığı Bölüm Başkanı Doç. Dr. Caner Mutlu, bu tip kullanımların yanı sıra ödül amaçlı da teknolojik ürünlerin çocuklara sunulduğunu vurgulayarak, "Mesela çocuk iyi bir karne ile geliyor, tamam sana bu yaz en iyi bilgisayarı alacağım diyor ebeveyn. Bunun da bir limiti yok ki. Biz genellikle sınır koymayı maç başladıktan sonra yapıyoruz. Çocuk ve ergenler, nörobiyolojik olarak bağımlılıklara daha yatkın. Bunlara maruziyet ne kadar geç olursa o kadar daha iyi. 3 yaşa kadar zaten kesinlikle önerilmiyor ama bu yaştan itibaren sürelere uygun bir şekilde, daha çok eğitici amaçlı kullanım daha sağlıklı" dedi.

BÖBREK YETMEZLİĞİ BİLE GELİŞEBİLİYOR

Bağımlılık polikliniğine başvuran çocukların yüzde 90'ında dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu veya depresyon gibi altta yatan başka psikiyatrik unsurların görüldüğünü söyleyen Doç. Dr. Mutlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Sosyal anksiyetesi olabiliyor. Ayrıca sadece ruhsal değil, fiziksel hastalıklara da yol açabiliyor teknoloji bağımlılığı. Göz problemleri, ortopedik sorunlar, omurga problemleri, uzun süre oturmaya bağlı olarak sıvı alımının azalmasıyla beraber ciddi böbrek sorunları, hatta böbrek yetmezliği gelişebiliyor. Kemik kitlesinin azalması yani osteoporoz ve hareketsiz yaşama bağlı obezite gelişebiliyor."

ERKEKLER DAHA YATKIN KIZLARDA DAHA ŞİDDETLİ

Nörogelişimsel hastalıklara erkeklerin daha yatkın olduğunu belirten Doç. Dr. Mutlu, "İnternet bağımlılığı ve daha birçok bağımlılık türüne erkekler daha yatkındır biyolojik olarak. Ama bağımlılık başlamışsa da hormonal nedenlerden kızlarda daha şiddetli seyreder. Bazen öyle oluyor ki çocuklarda bu yoksunluk öyle yaşanıyor ki çocuklar da aileye, 'vermezseniz kendimi atarım, kendime zarar veririm, kendimi öldürürüm' gibi tepkiler verebiliyor. Bu, aileleri gerçekten zor durumda bırakan bir durum. Bazen çocuk ekran karşısından ayrılmamak için tuvalete dahi gitmiyor, tüm ihtiyaçlarını medya başında gerçekleştiriyor" diye konuştu.

YAŞLARA GÖRE ÖNERİLEN SÜRELERİ AŞMAYIN

Doç. Dr. Caner Mutlu, ailelere şu uyarılarda bulundu: "Teknoloji kullanımı için yaşlara göre önerilen süreler var. Özellikle 0-3 yaşta teknoloji kullanımı önerilmez. Her türlü cihazı kastediyoruz burada, televizyon, tablet, bilgisayar, telefon, laptop, hepsini kapsıyor. Ekran maruziyeti yani. 3-6 yaş arasında günde toplam ortalama 45 dakika, ilkokulda daha çok 45-50 dakika; 9-12 yaş grubunda 60-70 dakika; ergenlikle birlikte ise 2 saate yakın olmalı toplam süre. Çocuklarda çok şeyi değerlendirmek gerekiyor. Bazı çocuklar daha fazla yatkın oluyor. Dürtülerini, davranışlarını kontrol etmekte zorlanan, dikkat problemleri, sosyal ilişki problemleri, aile içi çatışmalar yaşayan çocuklarda teknoloji ve interneti kötüye kullanma ihtimali daha fazla oluyor. İnternet kullanımını 4 aşamada ele alıyoruz. Sadece belli ihtiyaçları karşılamak için yapılan kullanım ilk aşama, ikinci aşamada bu kullanım biraz daha sıklaşır, hazza doğru kayma başlar. Üçüncü aşamada ebeveynle çatışmaları ön planda görürüz. Kötüye kullanım aşamasıdır bu. Sürenin önemli derecede arttığı, teknolojiden uzak kalmanın zorlaştığı, kendini yatıştırmanın zor olduğu, aile içi çatışmaların arttığı ve okul, arkadaş ilişkilerinin bozulduğu son aşama ise bizim için artık bağımlılık evresidir."

BAĞIMLILIK TEDAVİSİ ÇOK UZUN BİR SÜREÇ

İnternet ve teknoloji kullanımında içeriği kontrol etmenin çok önemli olduğuna vurgu yapan Doç. Dr. Caner Mutlu, sözlerini şöyle noktaladı: "Çocuğum ne yapıyor, nerelere giriyor, kimlerle konuşuyor, neler izliyor bunları velinin çok yakından takip etmesi gerekiyor. Tedaviye gelirsek, çocukla işbirliği olmadan bu iş çözülmüyor. Yani ya saklayalım, her şeyi kapatalım, kaldıralım ile olmuyor. Teknoloji hayatın vazgeçilmez bir parçası artık. Çocukta ilk olarak başka bir ruhsal hastalık varsa onun tedavisinin sağlanması gerekiyor. Tedavide ilaç ancak bu durumda devreye giriyor. Onun dışında biz daha çok bilişsel davranışçı terapiler uyguluyoruz. Çocuklarla işbirliği yaptığımız, aileyle beraber hareket ettiğimiz, sınırlar koyarak işe başladığımız terapiler. Çocuğun haz aldığı bir şeye sınır koyuyorsunuz, yerine bir şey koymak zorundasınız. Bu da aile ile daha fazla vakit geçirmek, ilişkiyi geliştirmek, arkadaşları ile geçirebileceği zamanın artmasını sağlamak, sosyal becerisini artırabileceği çalışmalar şeklinde oluyor. Dolayısıyla bu, uzun bir süreç. Ailelerin bunu bilmesi gerekli."

Görüntü dökümü:

Doç. Dr. Caner Mutlu röportajı

Sokak röportajı

Teknoloji bağınlılığına neden olabilen eşyalarla ilgili görüntüler

Genel ve detay görüntüler

==============================

8 - KIYAFET VE ÇARŞAFLARLA GELEN TEHLİKE

*Deri ve Zührevi Hastalıklar Derneği Başkanı Prof. Dr. Emine Derviş,

"Kıyafet değişimlerinde 15-20 dakikalık bireysel temas söz konusu olmuyor ancak parazitle çok enfeste olmuş bir kıyafet olması lazım"

Beyza Nur GÜLER-Kubilay ÖZEV/İSTANBUL,  Uzmanlar son zamanlarda uyuz vakalarının sayısının arttığını belirtiyor. Büyük oranda birebir insan temasıyla bulaşan bu hastalık ortak paylaşımlı kıyafet, çarşaflar ya da mağazalarda denenen kıyafetlerden de bulaşabiliyor. En belirgin özelliği kaşıntı olan ve son günlerde sayısında ciddi bir artış gözlenen uyuz hastalığıyla  ilgili uyarılarda bulunan Deri ve Zührevi Hastalıklar Derneği Başkanı Prof. Dr. Emine Derviş,  hastalığın birebir insan teması ile bulaştığını belirterek, "Parazitle enfekte  olmuş olan kıyafetlerin veya çarşafların hastalığı bulaştırıcı olabileceğine dair düşünceler var. 'Mutlaka olacaktır' diye bir şey yok. Ama elbette dikkat etmekte fayda var" dedi.

Prof. Dr. Derviş, "Gerçekten son zamanlarda uyuz hastalığında artışa dair bize de bilgiler geliyor. Ben kendim de her zamankine göre daha fazla uyuz hastalığı görüyorum. ve çevrede çalışan, bulunduğu yere göre değişmekle beraber dermatolog arkadaşlarımız günde değişik oranlarda artıştan bahsediyor. Ama tabii Türkiye çapında genel artışın ne boyutta olduğunu veriler birikmedikçe söylemek mümkün değil. Ama klinik pratikte bir artış var gerçekten" ifadelerini kullandı.

MAĞAZALARDA DENEDİĞİNİZ KIYAFETLER YOLUYLA DA BULAŞABİLİR

Mağazalarda denenen kıyafetler yoluyla bile bu hastalığın bulaşma ihtimali olduğunu vurgulayan Derviş, "Uyuz hastalığı bir parazitsel hastalık. Bulaşma şekli birebir insan teması ile oluyor. Elbette kıyafet, çarşaf gibi şeylerin de bulaşmada önemi var. Ancak hiçbir zaman bu birebir insan teması kadar etkili değil. Ortalama olarak kabul edilen şey 15-20 dakika yakın temas. Bu beraber uyumak, el ele tutuşmak olabilir. Ama bunun dışında parazitle enfekte olmuş olan kıyafetlerin veya çarşafların bulaştırıcı olabileceğine dair düşünceler var. Fakat 'mutlaka olacaktır' diye bir şey yok. Ama elbette dikkat etmekte fayda var. Çünkü kıyafet değişimlerinde 15-20 dakikalık bireysel temas söz konusu olmuyor ancak parazitle çok enfeste olmuş bir kıyafet olması lazım. Sizin vücudunuzun onu o anda alabiliyor olması lazım. Yani olasılık düşük de olsa, hiçbir zaman yok diyemeyiz. Özellikle okul, kışla gibi toplu yaşanılan alanlarda ve bunun dışında ortak paylaşımlarda dikkat etmek lazım. Özellikle kıyafet, yatak gibi paylaşımlarda bulunmamak gerekir. Bunun dışında işin açıkçası alınabilecek pek özel önlem yok. Bulaşmada birey birey temas durumu söz konusu, bunu bilemeyiz" dedi.

EN ÖNEMLİ BELİRTİ KAŞINTI

En önemli belirtisi kaşıntı olan bu hastalığa yakalanan bireylerin doktora başvurması gerektiğini anlatan Prof. Dr. Derviş, "En önemli belirtisi kaşıntıdır. Kaşıntının giderek şiddetlenmesi söz konusudur ve kaşıntının özellikle gece uykuda ve sıcak ortamlarda artması çok çarpıcıdır. Aile içinde bireylerde ya da yakın temasta bulunan kişilerde yine benzer tarzda kaşıntının olması uyarıcı olabilir. Bunun dışında başlıca el bilekleri, parmak aralarında birtakım su kabarcıkları şeklinde belirtiler görülebilir. Kaşıntının genital bölge, karın, göğüs bölgelerinde artması çarpıcı özellikleridir. Bu durumda vatandaşlarımızın bir dermatolog veya aile hekimine başvurmalarını önemli tavsiye ediyoruz" dedi.

YANLIŞ TEDAVİ YÖNTEMLERİ DE HASTALIĞIN ARTIŞ SEBEPLERİNDEN BİRİ

Yanlış ya da eksik uygulanan tedavinin de uyuz hastalığındaki artışa neden olduğunu ifade eden Derviş,  "Tedavinin doğru yapılması çok önemli. Özellikle son zamanlarda uyuzun bu kadar artmasında, yanlış tedavi yöntemlerinin uygulanmasının da etkili olduğunu düşünüyoruz. Doğru yapılmama, bir de aile içinde birinde olduğunda herkese tedavi uygulanması gerektiğini düşünüyoruz. Bu durum artışta önemli bir rol oynadı. Tedavi doğru yapılmadığında o kişi hastalığı taşımaya ve yaymaya devam ediyor. Hastalık sayısındaki artışın tedavi edilemeyen kişilerin sayısının artmasıyla da bağlantılı olabileceğini düşünüyoruz. Mesela şu çok önemli, hastalığı almış olan kişinin kaşıntı olmasa bile tüm vücudunun tedavi edilmesi gerekir. Sadece kaşınan yerlerin değil" şeklinde konuştu.

"ALDIĞIM KIYAFETLERİ YIKAMADAN GİYİNMİYORUM"

Aldığı kıyafetleri yıkamadan denemediğini anlatan Elif Bekçi, "Ben de hastanede çalışıyorum. Hastaneye her gelen insan uyuz.  Mağazalarda kıyafet denemiyorum, hele bu soğuk havalarda hiç denemiyorum. Yani direkt aldığımı eve götürdüğümde yıkayıp o şekilde deniyorum. Alt bedenlerde tabii ki denediğim oluyor ama dikkat etmiyorum pek" ifadelerini kullandı.

"MAĞAZALARDA DENETİM YAPILMALI"

Mağazalarda denetimlerin yapılması gerektiğini ifade eden Fatma Doğan da, "Aslına bakarsanız genel olarak pek dikkat etmiyoruz. Tabii ki böyle bir durumda denetim uygulanmasını isterim. Aldığımız ürünleri etiketini çıkarttıktan sonra makineden geçirip kullanmalıyız. Çünkü ne kadar etiketli de olsa dış giyim hariç kazak ve tişört gibi ürünler bulaşıcı bir neden olabilir. Bununla ilgili bir denetim olmalı" dedi.

"KIYAFETLERİ DENEMEDEN SATIN ALIYORUM"

Yeterince hijyenik bulmadığı için kıyafetleri denemeden aldığını anlatan Halime Gargıcılar ise, "Mağazalarda çok hijyen olduğunu düşünmüyorum açıkçası ama ben şahsım adına hiçbir şeyi deneyerek almıyorum. Kendi bedenimi bildiğim için tahminime göre alıyorum ve yıkamadan hiçbir şey giyinmiyorum. Özellikle iç giyimlerde tene değenlerden geçiyordur bence hastalık. Onların da denetilmemesi gerektiğini düşünüyorum. İnsanların bilinçli olması lazım" diye konuştu.

İSTANBUL ECZACI ODASI DA UYARIDA BULUNDU

İstanbul Eczacı Odası ise yayınladığı Uyuz Hastalığı Bilgilendirme Broşüründe, şu uyarılara dikkat çekti:

-Çarşaflar, giysiler, havlular yüksek sıcaklıkta yıkanmalı ve ütülenmelidir.

-Parazit vücut dışında, eşyalar üzerinde 2-3 gün yaşayabildiğinden yıkanamayan malzemeler plastik poşetlerde ağzı kapalı olarak en az 72 saat bekletilmelidir.

-Ev iyice temizlenmeli ve elektrik süpürgesi ile süpürülmelidir.

-Tedavi sonrasında belirtiler 2-4 hafta daha devam edebilmektedir. Tedavi bittikten sonra kaşıntınız 4 haftadan daha uzun sürerse veya cildinizde yeni döküntüler görürseniz doktorunuza başvurunuz.

-Kaşınma nedeniyle döküntülerde iltihaplanma ve deri altı dokusu iltihabı (selülitis) oluşursa doktorunuza başvurunuz.

Görüntü Dökümü:

-------------------------

-Prof. Dr. Emine Derviş'in açıklaması

-Vatandaşlar ile röp.

-Mağaza görüntüleri

-Mağazada kıyafet bakan ve deneyenler

-Muhabir anonsu

-Genel ve detay


Kaynak: DHA