Geleceğin yıldızları #4: Ragıp Berke Atar – Özel röportaj

Son Güncelleme:

Türkiye basketbol ikliminde dile pelesenk olan, “jenerasyon” kelimesi basketbol için aslında biraz çatallı anlamları karşılıyor.

Türkiye basketbol ikliminde dile pelesenk olan, “jenerasyon” kelimesi basketbol için aslında biraz çatallı anlamları karşılıyor. Zira bu konuda, genel geçer yargıya göre, iki farklı ayrım var: Jenerasyonların kazandıkları madalyalar mı önemli? Jenerasyonlardaki oyuncuların bireysel yetenekleri mi önemli?


Kerem Tunçeri, Hidayet Türkoğlu ve Mehmet Okur’lu 1979 jenerasyonundan Cedi Osman’ın başını çektiği 1995-1996 jenerasyonuna kadar bu tartışmada her zaman bir, “Altın Jenerasyon” tamlaması kullanılır. Tabii takım olarak başarılar kazanan ve bireysel yeteneklerindeki defoları törpüleyip onları bir cevhere dönüştüren isimler, bu tartışmalardan fazlasıyla uzağa gidip yıldızlaşıyorlar.

Kariyeri futbolla başlayan ama sonrasında basketbola yönelip bu spordan asla kopamayan Ragıp Berke Atar, işte tam da bu dediğimiz isimler arasında yer alacak gibi duruyor. Zira Onuralp Bitim, Yiğitcan Saybir, Erkin Şenel ve Şehmus Hazer gibi isimlerle birlikte 1999 jenerasyonunda başı çekerken aynı zamanda bireysel anlamda geleceğe ümitle bakmamızı sağlayan yeteneklere sahip kendisi.

Post bölgesindeki “canavar” iştahından adam değişim savunmasındaki oyun okuma becerisine kadar Ragıp Berke Atar, A Milli Takım’ın aradığı oyunculardan biri. Tabii şu an için şut konusunda biraz sıkıntı yaşıyor. Ama bu sorunun farkında ve tamamıyla çözümlere odaklanmış durumda. Ve bir de asla vazgeçemediği komedi dizilerine…


İlk olarak, nasılsınız?


Malum, koronavirüsten dolayı sezon askıya alındığı için biraz bir burukluk var içimde ama günümüz koşullarını göz önüne aldığımız zaman gayet sağlıklı, mutlu ve iyiyim. Teşekkür ederim.


Basketbolla tanışmanız nasıl oldu? Sizi bu spora yönlendiren etken neydi?


Açıkçası spor branşlarında ilk denediğim, yer aldığım dal futboldu. Yaşıtlarıma göre çok iyi futbol oynuyordum, yetenekliydim ve o konuda bir kariyer inşa edebileceğimi düşünüyordum. Fakat o dönemlerde boyum birden uzamaya başladı. Gerçekten de çok uzamıştım. Bunun üzerine beden eğitimi öğretmenim, beni basketbola yönlendirdi. Orada daha iyi olabileceğimi düşünüyordu. İlk başta sadece boyumun uzun olmasının yetersiz olacağını düşünüyordum ama kısa sürede spora âşık oldum ayrıca yeteneklerim de gelişiyordu. Tabii ailemin büyük desteğinin de olması önemliydi.


Peki, basketbola nasıl başladınız? Yani bunu bir meslek hâline getirmeye nasıl karar verdiniz?


İlk olarak İzmir’de Ege Elit Spor Kulübü’nde başladım. Orada basketbolun temelleri üzerine yoğunlaşıyordum. Ribaund sırasında nerede durmalıyım, perde zamanlamam nasıl olmalı, nerede hangi pası atmalıyım gibi şeylere çalışıyordum. Bunlar çok önemliydi. Çoğu temeli ve detayı orada öğrendim, basketbol hafızamı yarattım.

Aslında ilk başlarda basketbolu bir meslek olarak düşünmüyordum. Fakat İzmir’de altyapı maçlarındaki performansım arttıkça “Neden olmasın?” diye düşünmeye başladım. Tabii bütün bunlar bir anda olmadı. Basketbol, bence bütün yaştaki oyuncular için disiplin, çalışma, hayal kurma ve vazgeçmeme kavramlarına bağlı. Yani bunları bir arada götürebildiğinizi anladığınız zaman sporu meslek hâline getirmek istiyorsunuz. Daha sonralarda Milli Takım kamplarına gitmeye başlayınca kendime olan güvenim arttı ve bu sporu meslek hâline getirmeye karar verdim.


Milli Takım serüveninize göz atalım. Birçok genç yaş grubunda forma giydiniz. Oradaki turnuvalar, antrenmanlar, kamp kısacası bütün bir organizasyon süreci size neler kattı?


Bence Türkiye’deki çoğu genç basketbol oyuncusu, Milli Takım’ın gruplarında forma giymenin hayalini kuruyordur. Altyapıda onlarca başarı elde ettik ve açıkçası, çok yetenekli bir jenerasyonun parçası olduğunu düşünüyorum. Tabii oradaki arkadaş ortamı ve yurt dışına gidip farklı kültürler karşısında basketbol oynamak, oyunun saha dışı kısmına dair de bir şeyler kattı. Maalesef artık genç yaş gruplarında oynayamayacağım. Umarım ileride A Milli Takım’da forma giyip ülkemizi en iyi şekilde temsil ederim.


Sizce oyununuzun artıları ve eksileri neler?


Bence hücumda ve savunmada nerede duracağımı çok iyi biliyorum, pozisyon bilgim iyi. Pota altında sayı üretebilme kabiliyetimin ve post oyunumun da yeterli olduğunu düşünüyorum. Özellikle de base tarafına doğru etkili hücumlar kurabiliyorum. Eksilerde ise kesinlikle ama kesinlikle şut performansım göze çarpıyor.


Bir genç oyuncu olarak, Basketbol Süper Ligi’nde bu yaşta aldığın sürelerde neler öğreniyordunuz?


Basketbol Süper Ligi, bence Avrupa’nın en iyi liglerinden biri. Buradaki rakiplerimin çoğu, Avrupa’nın neredeyse her takımında rahatlıkla oynayabilecek isimler. Yani onlara karşı oynarken eksiklerimi görmek daha değerli oluyor. Geliştirmeye odaklanmam gereken şeyleri daha iyi anlayabiliyorum.


En sevdiğiniz hücum ve savunma setleri neler? Ve oyunun teknik kısmına nasıl bakıyorsunuz?


Kısalarla pick&roll oynamayı çok seviyorum. Tabii benim için yüksek post bölgesine doğru çizilen setleri oynamaktan da çok büyük keyif alıyorum. Basketbol, her geçen sezon değişen bir spor. Bu klişe biliyorum fakat yalnızca NBA’de değil Avrupa’daki oyunun da çok fazla değiştiğini görüyoruz. Atletizm öne çıkıyor ve uzunlarda, hem savunmada hem de hücumda kısaların sahip olduğu bazı özellikler aranıyor. Mesela p&r savunması sırasında kısanın karşısında kalabilmek veya hücumda perimetre etrafında devrilebilmek bütün bu değişkenlere bağlı minimal ama önemli gelişimler geçiriyor.


Sizce bir uzun olarak modern dönem oyununda neleri çok daha iyi yapmanız gerekiyor?


Oyun repertuarımı çeşitlendirmek adına şutumu geliştirmem lazım. Tabii fiziksel olarak kesinlikle daha güçlü ve hızlı olmalıyım.


NBA ve Avrupa basketbolunda en sevdiğiniz oyuncu ve takımlar kimler?


NBA’de en sevdiğim oyuncu LeBron James. Doğal olarak favori takımım Los Angeles Lakers. Avrupa’da ise Bryant Dunston’ın oyun tarzını seviyorum. Ayrıca kendisi, şu ana kadar eşleştiğim en zor rakip. İnanılmaz kuvvetli ve gerçekten de çok zeki.


Sizce ilerleyen yıllarda basketbolda ne gibi değişimler yaşanabilir? Biraz ütopik düşünecek olursak…


Bildiğin gibi, Houston Rockets tamamıyla beş kısalı düzende oynuyor. Çok daha hızlılar, ataklar, atletler, üçlük deniyorlar, adam değişim savunmaları yaygın… Buna benzer ama daha da kısalan beşleri sürekli olarak görebiliriz bence. Tabii biraz riskli bir oyun tarzı, savunmada çok açık veriyorsunuz bu tarzda. Fakat sonuç olarak daha çok sayı atan kazanır.


Eğer basketbol kariyeri inşa etmek istemeseydiniz hangi mesleği yapmak isterdiniz?


(Gülerek.)Doğrusunu söylemem gerekirse daha önceki dönemlerde bu soru aklıma geliyordu ama basketbol dışında bir şey düşünmüyordum. Sonralardan izlediğim diziler ve filmlerden etkilenerek avukatlığın fena olmayacağını düşündüm. Sanırım avukat olabilirdim.


Saha dışında neler yapmaktan hoşlanıyorsunuz?


Bilgisayar oynamak, konsol oyunlarında zaman geçirmek, aile ve arkadaşlarıma gezmek… Klasik şeyler ama bunların dışında çok fazla müzik dinliyor ve dizi izliyorum.


Favori film, dizi ve yemekleriniz neler?


(Gülerek.) Ooo bu zor bir soru… En sevdiğim filmler bütün Batman ve Yüzüklerin Efendisi serileri. En sevdiğim diziler ise How I Met Your Mother, Suits ve Brooklyn Nine-Nine. Evet, biraz komediyi seviyorum. En sevdiğim yemek kesinlikle fırında tavuk


Basketbol kariyerinizde ideal senaryonun nasıl olmasını istersiniz? NBA veya Avrupa’da en çok oynamak istediğiniz takım, takım arkadaşı olmak istediğiniz oyuncular, hedefleriniz…


Öncelikle Euroleague’de kendimi gösterip sonrasında NBA’e gitmek istiyorum. Los Angeles Lakers’ta oynayıp Kawhi Leonard’la takım arkadaşı olmak… Evet, iki ihtimal: Bir ben ve NBA yolculuğum, iki Kawhi’ın Lakers’a gelmesi.

Kaynak: EuroSport.com