İstanbul Sözleşmesi Davası Sürüyor. Ttb Avukatı: "Kadınların Üçte Biri Hayatlarının Bir Döneminde Şidete Maruz Kalıyor"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine ilişkin Danıştay’da açılan iptal davasında Türk Tabipleri Birliği (TTB) avukatı Verda Ersoy, kadına yönelik şiddetin halk sağlığı sorunu olduğunu dile getirerek, Dünya Sağlık Örgütü’nün bir çalışmasını “Kadınların üçte birinin sürekli olmasa da hayatlarının bir döneminde şiddete maruz kaldıklarını ortaya koyuyor” diye açıkladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilmesine ilişkin Danıştay'da açılan iptal davasında Türk Tabipleri Birliği (TTB) avukatı Verda Ersoy, kadına yönelik şiddetin halk sağlığı sorunu olduğunu dile getirerek, Dünya Sağlık Örgütü'nün bir çalışmasını "Kadınların üçte birinin sürekli olmasa da hayatlarının bir döneminde şiddete maruz kaldıklarını ortaya koyuyor" diye açıkladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın imzası ile İstanbul Sözleşmesi feshedilmesine karşı Danıştay 10. Dairesi'nde açılan davada, TMMOB, TTB, Körfez Ankara Diş Hekimleri Odası, Çanakkale Feminist Dayanışma, Bağımsız Kadın Dayanışması ve 11 baronun başvuruları bugün görüşüldü.
TTB avukatı Verda Ersoy, Dünya Sağlık Örgütü'nün yaptığı çalışmalara atıf yaparak, "Kadınların üçte birinin sürekli olmasa da hayatlarının bir döneminde şiddete maruz kaldıklarını ortaya koyuyor. Bu şiddet fiziksel olabilir, duygusal, cinsel, ekonomik olabilir. Hepsi olabilir. Ama bu büyüklükte bir şiddetten söz ediyoruz. Şiddetin kadın sağlığı üzerindeki etkisini biliyoruz. Çok ciddi travmatik etkileri var. Bu travmatik etkiler çok uzun yıllar sürüyor. Şiddet sona erse de etkileri sona ermiyor" diye konuştu.
Ersoy, TTB'nin kadına yönelik şiddeti halk sağlığı olarak gördüğünü kaydederek, şunları söyledi:
"Halkın sağlığını koruma görevi kendisine kurulmuş yasa ile verilmiş. TTB olarak da bu davayı açmakta menfaati olduğunu da ortaya koyuyor. Dünya Sağlık Örgütü de böyle söylüyor. Kadına yönelik şiddetin halk sağlığı sorunu olduğunu söylüyor. Halk sağlığı sorunlarının ortak özelliği vardır. Bunu pandemiyi de içine katarak söyleyebiliriz. Barınma sorunudur, çevresel koşullar. Halk sağlığı sorunu olarak tarif edilen ne varsa, savaş da dahil olmak üzere. Halk sağlığı olarak nitelenecek her şeyin ortak özelliği vardır. Halk sağlığı sorunlarının çözümünü bulabilmek için gerçekten politik bir bakış gerektirir. Bütünlüklü bir anlayış gerektirir. İçinden bir parçasını çekerek hiçbir halk sağlığı sorunu çözülmez."
Ersoy, İstanbul Sözleşmesi'nin feshinden bu yana kadın cinayeti davalarındaki hafifletici nedenlere dikkat çekerek, "Bunların her birisi insanın yaşamına, sağlık hakkına dairdir. İnsan hakkına, onuruna dairdir. Sağlıklı yaşam hakkına dairdir. Bu nedenle TTB İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmedi" dedi.
TMMOB Yönetim Kurulu üyesi Ayşegül Oruç Kaptan, her alanda cinsiyet ayrımcılığının olduğunu ve cinsiyet ayrımcılığının olağanlaştığını kaydederek, "Laiklik karşıtı iktidar, eğitim, çalışma yaşamı, istihdam gibi toplumsal yaşamın tüm alanında gerici politikaları biz kadınlar üzerinde yürütüyor" dedi.
"KADINA HADDİNİ BİLDİRMEK İÇİN ARAÇ"
Kaptan, kadına yönelik şiddetin patriarkal sistem ile ilgili olduğunu dile getirerek, "Şiddet bu sistemin kadına haddini, sınırını ve yerini bildirmek için kullandığı en güçlü ve yaygın araç" diye bu sistemdeki şiddeti açıkladı. Kaptan kadın cinayetlerinin politik olduğunu kaydederek, şunları belirtti:
"Kamusal alanda kadına yönelik şiddete ilişkin bir başka suç da medya tarafından işlenmektedir. Kadın cinayetleri, aşk cinayeti, kıskançlık, kızgın koca, sinir krizi, cinnet getirme, onur, gurur, namus gibi başlıklarla gerekçelendirilmektedir. Kadına yönelik cinsel suçlar, medyada pornografik tiraj malzemesine dönüştürülmekte, suçun işlenişine dair her türlü detaya yer verilerek, şiddet adeta özendirilmekte, hatta mağdur kadınların fotoğrafları yayımlanarak özel hayatına dair tüm detaylar verilerek yapılan eylem magazin haberine dönüştürülerek, şiddet olağanlaştırılmaktadır. Yargılama süreçlerinde ise kadınların hayatları didiklenmekte, yaşam biçimleri gerekçe sayılarak şiddet meşrulaştırılmaktadır. Kadın katillerine bile haksız tahrik ceza indirimi adı altında erkek indirimi yapılmaktadır. En son örnek de Temmuz 2020 yılında hunharca öldürülen Pınar Gültekin'in katili Cemal Çetin Avcı canavarca hisle eziyet çektirilerek, öldürmekten tutuklu. Kardeşi Mertcan Avcı ise canavarca hisle eziyet çektirerek ve tasarlayarak öldürme suçundan tutuksuz yargılanıyordu. 20 Haziran 2022 tarihindeki davada mahkeme heyeti haksız tahrik indirimi uygulayarak, cezayı 23 yıla indirdi. Caninin yardım eden kardeşine ise beraat kararı verdi. Yani faili ödüllendirildi."