Uluslararası Hukuk Eğitim Programı - Son Dakika
Politika

Uluslararası Hukuk Eğitim Programı

Uluslararası Hukuk Eğitim Programı

Başbakan Yardımcısı Bozdağ: "Kimyasal silah kullanıldı, hala konuşuyoruz, hala siyasal hesaplar yapıyoruz. Eğer bu kimyasal silah kullanımı karşısında bir adım atılmazsa bundan sonra başka kimyasal silahlar kullanıldığı zaman adım atılmayacağı anlamına da gelir. Başkaları da cesaret bulabilir. Bugün Esed bunu yapıyor, yarın başka bir zalim başka yerde benzer bir şey yapabilir" "Eğer insan hakları varsa, eğer uluslararası hukuk dediğimiz bir hukuk varsa bu hukukun namusunu korumak evvela Birleşmiş Milletlerin vazifesidir. Uluslararası toplumun, uluslararası örgütlerin ve insan olan herkesin birinci derecede vazifesidir" "Eğer seçimi kazanan Mursi değil de onun rakibi Ahmet Şefik olsaydı ve bu darbe Ahmet Şefik'e yapılmış olsaydı Türkiye'nin durumu yine aynı olurdu. Biz yine darbecilerin karşısında dururduk, biz yine demokrasiden, insan haklarından, hukuktan, milli iradeden yana tavır koyardık"

27.08.2013 15:08
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, "Kimyasal  silah kullanıldı, hala konuşuyoruz, hala siyasal hesaplar yapıyoruz. Eğer bu kimyasal silah kullanımı karşısında bir adım atılmazsa bundan sonra başka kimyasal silahlar kullanıldığı zaman adım atılmayacağı anlamına da gelir. Başkaları da cesaret bulabilir. Bugün Esed bunu yapıyor, yarın başka bir zalim başka yerde benzer bir şey yapabilir" dedi.

Bozdağ, II. Uluslararası Hukuk Eğitim Programı'nın açılış töreninde yaptığı konuşmada, Türkiye'nin eğitimden, siyasete, ekonomiden altyapı yatırımlarına kadar birçok alanda değişimler ve dönüşümler yaşadığını, ulaşılan seviyeyi daha ileri noktalara taşımak için de değişim iradesinin canlı olduğunu söyledi.

Türkiye'nin demokrasi açığı bulunduğunu belirten Bozdağ, Hükümetleri döneminde demokrasi açığını kapatma ve hukukun üstünlüğünü tesis etme anlamında tarihi adımlar atıldığını bildirdi.

Demokratikleşmeyle ilgili yurt içinde yapılanlar hakkında bilgi veren Bozdağ, yurt dışında yaşayan vatandaşların hak ve hukukunu koruma yönünde önemli girişimlerde bulunulduğunu dile getirdi.

Bozdağ, çağın en büyük tehlikelerinden birinin özellikle Avrupa'da yükselen ırkçılık ve yabancı düşmanlığı olduğunu ifade ederek, "Avrupa'da yapılan son seçimlere baktığınız zaman yüzde 15 ila yüzde 30 gibi oy oranlarına, ırkçı partilerin ulaştığını görüyoruz. Bu durum Avrupa'da yaşayan milyonlarca vatandaşımız için her geçen gün daha büyük bir tehlikenin ve tehditin oluşmaya başladığını da göstermektedir" dedi.

Irkçılıkla ilgili suçların ve yapılan saldırıların, herhangi bir ön kabul olmadan, tüm ihtimalleri içine alacak biçimde soruşturulmasını ilgili ülkelerden talep ettiklerini bildiren Bozdağ, "Daha olay yeni olmuş. Sıcağı sıcağına bir durum söz konusu, herhangi bir bilirkişi incelemesi yapılmamış, olayın bulunduğu alana hiçbir kamu görevlisi, devlet yetkilisi gitmemişken savcıların çıkıp, 'Burada ırkçı bir saldırı belirtisi yoktur' veya güvenlik birimlerinin, devlet yetkililerinin çıkıp, 'burada böyle bir konu yoktur' demesini de asla kabul edemeyiz" diye konuştu.

Yetkilerden bu tür durumlarda "Biz bu saldırı nedeniyle ortaya çıkan durumu bütün boyutlarıyla araştırıyoruz" şeklinde açıklamalar beklediklerini anlatan Bozdağ, "Ama işin daha başında yangının olduğu yere girmeden kalkıp 'Burada böyle bir ihtimali görmüyoruz' dediğiniz zaman ben, 'Bu ihtimali görmüyoruz' diyenin yapacağı soruşturmaya güvenmem" dedi.

-"Organize bir şebeke olduğuna, kamu içinde de bir ayağı bulunduğuna inanıyoruz"

Bozdağ, Almanya'da Neonazi cinayetlerinin araştırılması için mecliste komisyon kurulmasını olumlu karşıladıklarını belirterek, kendilerini de ziyaret eden komisyon başkanının samimiyetini gördüğünü dile getirdi. Bozdağ, şöyle devam etti:

"Ama bin sayfalık rapora baktığımızda, bu raporun içerisinde kamu görevlilerinin hata ve ihmalinden bahsedilirken Neonazi cinayetlerinden sorumlu tutulan herhangi bir kamu görevlisine işaret yapılmamaktadır. Yani bir nazi terör örgütü, seri cinayet işliyor ve bu cinayetten sonra uzunca bir zaman toplumun içerisinde kalabiliyor, kimse fark edemiyor ve burada herhangi bir ihmalden bahsedip, onun ötesinde bir şeyin olmadığını söylemek, ihmali olanlara ilişkin de somut, 'şunlar, bunlardır' diye bir yaklaşım da ortaya koymamak fevkalade yanlış bir tutumdur. Biz burada organize bir şebekenin olduğuna ve bu şebekenin, bu terör örgütünün kamu içinde de bir ayağının bulunduğuna inanıyoruz.

Çünkü bütün göstergeler, bütün deliller kamu ayağı olmadan böylesi organize suç örgütünün, terör örgütünün yıllarca toplum içinde herkesin gözü önünde gezerken görülmemesinin izah edilmesini anlamakta zorlanıyoruz. Görünmeden gezemezler. Öyleyse bunları görmeyenler kim, bunları duymayanlar kim, Bunların gezmesini kolaylaştıranlar kim, bunları destekleyenler kim? Bunun üzerinde elbette durulması ve sonuçların ortaya konulmasında fayda var."

Bozdağ, bütün eksikliklerine rağmen böyle bir raporun ortaya çıkmış olmasını da önemsediklerini belirterek, "Almanya hükümetinin ve yetkililerinin alması gereken tedbirler bakımından da çok önemli mesajlar içermektedir. Biz bu mesajların da takipçisi olacağımızı buradan bir kez daha ifade etmek isterim" diye konuştu.

-"Canlı yayında insanlık suçu işleniyor"

Uluslararası hukukun ne olduğunu herkesin bildiğini anlatan Bozdağ, mevcut duruma bakıldığında dünyanın uluslararası hukukun ve temel insan haklarının hiçe sayıldığı bir dönemden geçtiğini söyledi.

Bozdağ, Suriye'de en temel insan hakkı olan hayat hakkının çiğnendiğini, kitlesel katliamlar yapılarak ve kimyasal silah kullanılarak, dünyanın gözü önünde, canlı yayında insanlık suçu işlendiğini dile getirdi.

Suriye'de 110 bindan fazla kişinin hayatını kaybettiğine ve Esed yönetiminin cinayetlerine her gün yenilerini eklediğine dikkati çeken Bozdağ, uluslararası toplumun da buna karşılık sessizliğini koruduğunu bildirdi.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, İnsan Hakları Avrupa Sözeşmesi ve insan haklarına ilişkin diğer uluslararası sözleşmelerin ana hedefinin insanı ve haklarını korumak olduğunu hatırlatan Bozdağ, şunları kaydetti:

"Siz yaşama hakkını korumazsanız, teminat altına almazsanız, onun başka haklarını koruma iddianızın hiç ama hiçbir anlamı kalmaz. Kimyasal  silah kullanıldı, hala konuşuyoruz, hala siyasal hesaplar yapıyoruz. Eğer bu kimyasal silah kullanımı karşısında bir adım atılmazsa bundan sonra başka kimyasal silahlar kullanıldığı zaman adım atılmayacağı anlamına da gelir. Başkaları da cesaret bulabilir. Bugün Esed bunu yapıyor, yarın başka bir zalim başka yerde benzer bir şey yapabilir. O zaman orada da binlerce insan hayatını kaybedebilir. Onun için eğer insan hakları varsa, eğer uluslararası hukuk dediğimiz bir hukuk varsa bu hukukun namusunu korumak evvela Birleşmiş Milletlerin vazifesidir. Uluslararası toplumun, uluslararası örgütlerin ve insan olan herkesin birinci derecede vazifesidir."

-"Başka birileri olsaydı acaba başka mı olurdu"

Suriye'de öldürülenlerin gayrimüslim olması halinde uluslararası toplumun bu ölümlere seyirci kalıp kalmayacağını soran Bozdağ, şöyle devam etti:

"Bu soruyu sorun. Eğer başka birileri olsaydı acaba başka mı olurdu? Onun için insan haklarına ilişkin Avrupa Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 'Müslümanlar öldürüldüğünde hayat hakkı, insanın yaşam hakkı ihlal edilmez' diye bir hüküm mü içeriyor? Hayır. 'Fakirler öldürüldüğünde insan hakları ihlal edilmez' diye bir hüküm mü içeriyor? 'Diktatörlerin olduğu yerde, diktatörler vatandaşlarına kimyasal silah kullandığında, insan hakları ihlal edilmez' diye bir hüküm mü içeriyor. İçermiyor".

Uuslararası hukuku, insanın yaşam hakkını ve insana ait bütün değerleri korumak üzere ihdas edilmiş olan uluslararası örgütlerin ve bu  değerleri korumakla yükümlü olduğunu söyleyen ülkelerin, haksızlıklara daha fazla seyirci kalmaması gerektiğini vurgulayan Bozdağ, "Kalırsa ne olur? Bu katliamları kendileri yapmasa bile engelleme kudreti olduğu halde engellemedikleri için bundan mesul olurlar. Tarih önünde de Allah indinde de sorumluluktan kurtulamazlar" değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye'nin Suriye konusundaki duruşunun çok net olduğuna işaret eden Bozdağ, Türkiye'nin Mısır'da da uluslararası hukukun çizdiği çizgilerde ve ABi'nin ortaya koyduğu değerler ekseninde pozisyonunu belirlediğini bildirdi.

AB değerlerini Türkiye'ye kazandırmak için büyük mücadeleler verdiklerini ve bunun süreceğini dile getiren Bozdağ, "Ama ortaya çıkan hadiselere baktığınız zaman bugün AB'nin kendi ihdas ettiği ve kendisini üzerine bina ettiği değerler konusunda da çok büyük bir kriz yaşadığını görüyoruz" dedi

-"Eğer darbeye 'darbe' denmiş olsaydı..."

AB'nin değerlerinde yaşam hakkı ve insan haklarının kutsal, millet iradesi ve demokrasinin esas olduğunu hatırlatan Bozdağ, şunları kaydetti:

"Ama Mısır'da yaşananlara baktığınızda insan hakları, demokrasi ve milli irade katledildi, askeri bir darbe yapıldı, buna 'darbe' dahi denemedi. Peki ne demek lazımdı? Uluslararası hukuk, AB değerleri, insana ait değerler neyi söylüyorsa onu demek lazımdı. Dendi mi? Denmedi ve arkasından iki yüz kişi ramazan ayında sabah namazı vaktinde şehit edildi, arkasından bini aşkın insan başka bir katliama muhatap kılındı. Eğer darbeye 'darbe' denmiş olsaydı, bunu yapanlara karşı tavır alınmış olsaydı, emin olun bu cinayetler işlenmezdi. Belki darbe yapmak isteyenler, insan haklarına ilişkin yeri geldiği zaman mangalda kül bırakmayan ülkelerin ve uluslararası toplumun örgütlerinin bu konudaki ihmalkarlığından öte cesaretlendirici yaklaşımları olmamış olsaydı bu darbeye dahi teşebbüs etmezlerdi."

Türkiye olarak Mısır'da da demokrasi, insan hakları ve milli iradeden yana tavır koyduklarını kaydeden Bozdağ, demokrasiyi, insan haklarını ve milli iradeyi katledenlerin karşısında durduklarını belirtti. Bozdağ, şunları söyledi:

"Bizim bu karşı duruşumuzu bazı çevreler 'Mursi'nin yanında Türkiye duruyor. Sadece İhvan-ı Müslimin'i destekliyor' diye eleştiriyorlar ve büyük bir çarpıtmayı yapıyorlar. Bizim karşı duruşumuz Mursi'nin yanında bir duruş değildir. Bir kez daha bunu ifade etmek isterim, Sayın Başbakanımız da Dışişleri Bakanımız da Hükümetimiz adına konuşanlar da ifade ettiler, bizim duruşumuz demokrasiden yana, insan haklarından yana, haktan hukuktan yana bir duruştur. Milli iradeye saygıdan ve onu korumaktan yana bir duruş olmuştur. Eğer seçimi kazanan Mursi değil de onun rakibi Ahmet Şefik olsaydı ve bu darbe Ahmet Şefik'e yapılmış olsaydı Türkiye'nin durumu yine aynı olurdu. Biz yine darbecilerin karşısında dururduk, biz yine demokrasiden, insan haklarından, hukuktan, milli iradeden yana tavır koyardık."

Türkiye'nin Suriye, Mısır ve başka yerlerdeki tavrının da aynı olduğunu belirten Bozdağ, bu tavırların çıkar eksenli değil ilkesel olduğunu söyledi. Bozdağ, "Eğer bütün uluslararası örgüt ve toplumlar tavırlarını bu şekilde koymuş olsalar emin olun dünyanın hiçbir yerinde zulüm yapma iradesi olanlar bu iradeleri gerçekleştirme cesaretini bulamazlar. İnsanların yaşam hakkına pervasızca son vermek isteyenler bu pervasızlığı asla gösteremezler. Ama ölen, öldüren başka olduğunda tavırlar başkalaştıkça uluslararası hukukun uygulaması değiştikçe o zaman zalimler bundan güç bulur" diye konuştu.

-"Amaç irtibatı ve yardımlaşmayı sağlamak"

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı Kemal Yurtnaç da II. Uluslararası Hukuk Eğitim Programı'nın amacının yurt dışındaki vatandaşların hukuk bilincini geliştirmek, hukuk alanında eğitim görmüş kişilerin birbiriyle irtibatını ve yardımlaşmasını sağlamak olduğunu söyledi.

Toplantıya 17 ülkeden 75 kişinin katıldığını belirten Yurtnaç, şimdiye kadar yapılan toplantılara da 240 hukukçunun katılımının sağlandığını bildirdi. - Ankara

Kaynak: AA

Son Dakika Politika Uluslararası Hukuk Eğitim Programı - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement