Almanya'da Türk Olmak

Son Güncelleme:

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (Omü) Eğitim Fakültesi Almanca Öğretmenliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zeki Karakaya, Almanya'da Yaşan Türklerin 1961 Yılından Buyana Kimlik Sıkıntısı Çektiğini, Uyum Öne Sürülerek Türklere Baskı Yapıldığını, İslam ve Türk Düşmanlığının Çeşitli Yollarla Uygulandığını Söyledi.

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Eğitim Fakültesi Almanca Öğretmenliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zeki Karakaya, Almanya'da yaşan Türklerin 1961 yılından buyana kimlik sıkıntısı çektiğini, uyum öne sürülerek Türklere baskı yapıldığını, İslam ve Türk düşmanlığının çeşitli yollarla uygulandığını söyledi.


Türk Ocakları Samsun Şubesi'nde "Almanya'da Türk Olmak, Almanya'daki Türk Kimliğinin Sorunları" konulu konferans düzenlendi. Seminere konuşmacı olarak katılan Doç. Dr. Zeki Karakaya, son zamanlarda gelişen olaylar ışığında günümüz Almanya'sında Türk olmanın zorlukları ve ya Almanya'daki Türk kimliğinin sorunları hakkında detaylı bilgi verdi ve tespitleri aktardı. Alman-Türk ilişkilerinin tarihinin çok eskiye dayandığını, 8. yüzyıldan bu yana devam ettiğini belirten Zeki Karakaya, bazı olaylar istisnai tutulduğu takdirde ilişkilerin dostane bir şekilde bugüne kadar sürdüğünü, özellikle Osmanlı döneminin son zamanlarında ve Cumhuriyet döneminde zirveye çıktığını kaydetti.


İyi ilişkilerin sonucu olarak 30 Ekim 1961'de işgücü anlaşmasıyla Türk işçilerin Almanya'ya gitmeye başladığını hatırlatan Karakaya, "Türk kimliğiyle ilgili sorunlar daha Türklerin Almanya'ya ya ilk geldiği zamanlarda başlamıştır. İlk tartışmalar işçilerin adlarının tanımlanması hususunda olmuştur. Bir kısım insanlar 'Fremdarbeiter' (Yabancı İşci) derken bazıları buna karşı çıkmış ve bu kelimenin tarihi olaylardan dolayı kötü bir çağırışım yaptığını söyleyerek 'Gastarbeiter' denilmesi gerektiğini söylemişlerdir. Misafir işçi ismi, işçilerin Almanya'ya geçici olarak geldikleri ve günün birinde döneceklerini dolaysıyla misafir oldukları düşünülerek verilmiştir" diye konuştu.


İlerleyen yıllarda dönmeyi düşünen Türklerin tam dersine dönmediklerini ve Türkiye den ailelerini ve yakınlarını da getirerek Almanya ya yerleşmeye başladıkları anlaşılınca "Arbeitsmigranten" (göçmen işçi) tabirinin kullanılmaya başlandığını ifade eden Karakaya, "Son yıllarda ise yeni nesillerle birlikte Alman vatandaşlığına girişlerin çoğalmasıyla insanlarımıza Türk kökenli Almanlar, Türk Almanı denilmiştir. Daha ilk yıllarda yaşanan bu sıkıntılara tercüman olan İsviçre kökenli Alman yazar Max Frisch 'Biz iş gücü istedik, insanlar geldi' diyerek Almanya'daki Türklerle ilgili kimlik sorununu açıkça ortaya koymuştur. Bu ifade incelendiğinde aslında Türklerin çok ciddi sorunlarla karşılaşacağının işaretleri satıra aralarından okunacaktır. Almanlar sadece işgücü istemişlerdir, fakat tüm değerleriyle, sazıyla, takkesiyle Almanlar gibi normal insanlar gelmiştir" şeklinde konuştu.


"Almanya da 3 nesil yaşamaktadır. Her neslin kendine göre özellikleri vardır" diyen Karakaya, "Birinci nesil ilk giden işçilerdir. Bunlar daha çok köylerden çıkarak direkt kentlere giden Türklerdir. Her yönüyle Türk değerlerini korumuşlar ve Türk olarak yaşamışlardır. İkinci nesil ise Türkiye'de doğup Almanya ya gelen Türk çocuklarından oluşmuştur. Ne tam Türk ne de Alman'dırlar. Üçüncü nesil ise Almanya da doğmuş daha çok Alman değerleriyle yetişen nesildir" dedi.


Almanya'da yaşayan Türklerin kuşaklara göre özelliklerini hakkında bilgi veren Doç. Dr. Zeki Karakaya, üç neslinde kimlik sorunlarının farklılık gösterdiğini belirtti.


Almanya da nüfusun azalması ve yabancıların artmasıyla beraber 90'lı yıllarda çok kültürlülük ve paralel topluluklar kavramı geldiğini dile getiren Karakaya, "Bu anlayışlara göre kimlik kavramı yeniden şekillenmeye başlamıştır. Çok kültürlü toplum veya paralel toplum anlayışı kendine has kültürüyle eşit şartlarda paralel topluluklar meydana getirmeyi amaçlamıştır. Bu gelişme daha sonra kültürler arasılık, bunun sonucu olarak da ortak bir kültürde buluşma anlayışına dönüştürülmüştür" ifadelerini kullandı.


"Batı değerleri çerçevesinde Türk ve İslam kimliği yeniden tanımlanmak istenmiştir. Bu yaklaşımın birçok bakımdan sakıncası vardır" görüşü üzerinde duran Doç Dr. Karakaya, şunları söyledi: "Her şeyden önce yabancılar üzerinde projeler uygulanacaksa onların görüşleri alınmak zorundadır. Politikaları biz belirleriz sizler ancak uyarsınız anlayışı yeni sorunların habercisi demektir. Bu politikalar ülkenin kendi açısından doğru olabilir ancak Türkler için yeni felsefi sorunlar ortaya çıkartmaktadır. Nitekim son olaylar bunu açıkça göstermiştir. Burada Türk toplumuna ve Türk devletine çok önemli görevler düşmektedir. Artık dünya değişmiştir. Türkler ve Türk devleti bugün çok daha güçlü ve gelişkendir. Türkiye Avrupa Birliği yolunda çok önemli adımlar atmıştır. Almanya'daki bu önemli sorun için mutlaka etkili lobi faaliyetlerinin yürütülmesi gerekmekte ve burada da devlet etkin rol oynamalıdır. Özellikle sivil toplumlarla işbirliği ve birlikte vatandaşların bilinçlendirilmesi ve örnek vatandaş haline getirilmesi çok önemlidir." "11 EYLÜL, MÜSLÜMANLARA BASKIYI ARTIRDI" Özellikle 11 Eyla konuştu.


İlerleyen yıllarda dönmeyi dül'den sonra İslam'ın terörle birlikte anılmasıyla Avrupa ve Almanya'daki Türk ve Müslüman kimliği üzerinde baskıları artırdığa dikkat çeken Doç. Dr. Karakaya, baskılar için önemli bir gerekçe ve bahanenin adının 'uyum' olduğunu vurguladı.


"Uyum politikalarıyla Türkler adeta asimile edilmek istenmiştir" diyerek bu konu üzerinde yoğunlaşan Karakaya, "Bu konuda Türk kimliğine yönelik ilk adım anadil üzerinde baskılarla kendini göstermiştir. Anadilin öğretilmesi, yaşatılması ve geliştirilmesi Almanca öğrenmeye ve dolayısıyla Alman toplumuna uyum sağlanmasına engel görülmüş ve buna karşı eğitim kurumlarında çok ciddi tedbirler alınmıştır. Bu tedbirlerden iki tanesi çok önemlidir. Birincisi Anaokullarında ve bazı okullarda anadil yasağı, ikincisi okullarda Türkçe ve Kültür derslerinin aşamalı olarak kaldırılması. Bir milletin kimliğini meydana getiren en önemli hususlardan birisi dildir. Çünkü dil düşüncedir, kültürdür ve sonuç olarak bir kimliktir" dedi.


Uyum politikalarına engel görülen bir başka önemli husus da İslam dini olduğunu dile getiren Karakaya, "Bu nedenle yeni bir dini anlayış geliştirilmeye çalışılmıştır. Bunun adı Avrupa İslam'ıdır. Avrupa da 13 milyondan fazla Müslüman yaşamaktadır. Avrupa'da yaşayan Müslümanların dini vecibelerini yerini getirirken, sanayi toplumunun yani Avrupa'nın değerlerine uygun yaşaması gerektiği düşünülmüştür. Bu gelişmelere bağlı olarak Almanya da din eğitimi anlayışı değiştirilmiş, artık Alman ilahiyat fakültelerinde Alman imamlar yetiştirilmeye başlanmıştır. Hutbeler Almanca okunacak, vaazlar Almanca yapılacaktır. Ayrıca okullardaki din dersi de Almanya da yetişen Alman öğretmenler tarafından yapılacaktır. Bilindiği gibi tüm bu gelişmelerden, yani Türk kimliğine baskılardan sonra Almanya da 3 yangın olayı görülmüştür. Bu yangınlarda çoğu çocuk ve kadınlar olmak üzere çok sayıda Türk vatandaşı yanarak ölmüştür. Yapılan araştırma soruşturmalar sonucunda Solingen yangının failleri bulunmuş ve mahkum edilmiştir. Mahkeme yabancı düşmanlığı nedeniyle yangını Neo -Nazilerin çıkarttığını tespit etmiştir. Bu olaylar yabancı düşmanlığının Türk düşmanlığına dönüştüğünü göstermektedir" diyerek Almanya'da yaşayan Türklerin durumunu ortaya koydu. Karakaya, Almanya'da Türk kimliğinin tehlikeyle karşı karşıya olduğunu da sözlerine ekledi.


(MD-SA-ÖK-Y)

Kaynak: İHA