İstanbul Baro Başkanı İbrahim Kaboğlu: Bunlar Hiçbir Biçimde Hukukumuzla Bağdaşır Uygulamalar Değildir

Son Güncelleme:

İstanbul Baro'su Yönetim Kurulu Üyeleri ve İstanbul Baro Başkanı İbrahim Kaboğlu Çorlu ve Silivri Cezaevinde tutuklu bulunan 40 mahkumu ziyaret etti. Kaboğlu, "Tutukluların önemli bir kısmının yalnızca duyumlarla, itirafçıların beyanlarıyla, etkin pişmanlık statüsünden yararlananların beyanlarıyla tutukluluklarının devam ettiğini gözlemlemiş bulunuyoruz. Bu açıdan tabii ki delillerin sonradan yaratılmaya çalışılması, açıklamalarla, sözlü açıklamalarla birtakım baskılarla...bunlar hiçbir biçimde hukukumuzla bağdaşır uygulamalar değildir." dedi.

Haber: Oktay YILDIRIM - Kamera: Mehmet ÇALPAR

(İSTNBUL) İstanbul Baro'su Yönetim Kurulu Üyeleri ve İstanbul Baro Başkanı İbrahim Kaboğlu Çorlu ve Silivri Cezaevinde tutuklu bulunan 40 mahkumu ziyaret etti. Kaboğlu, "Tutukluların önemli bir kısmının yalnızca duyumlarla, itirafçıların beyanlarıyla, etkin pişmanlık statüsünden yararlananların beyanlarıyla tutukluluklarının devam ettiğini gözlemlemiş bulunuyoruz. Bu açıdan tabii ki delillerin sonradan yaratılmaya çalışılması, açıklamalarla, sözlü açıklamalarla birtakım baskılarla...bunlar hiçbir biçimde hukukumuzla bağdaşır uygulamalar değildir." dedi.

İstanbul Baro'su Yönetim Kurulu Üyeleri ve İstanbul Baro Başkanı İbrahim Kaboğlu Çorlu ve Silivri Cezaevinde tutuklu bulunan 40 mahkumu ziyaret etti. Ziyaret sonrası açıklama yapan Kaboğlu şunları söyledi:

"Tutuklama gereği bulunmamaktadır"

"Biz İstanbul Barosu Yönetim Kurulu olarak ve seçilmiş üyeleri olarak bugün Çorlu ve Silivri Hapishanelerini sabah 08.30'dan itibaren ziyaret ettik. Bu iki hapishanede 40'a yakın mahpusu ziyaret ettik, kendileriyle görüştük. Bilindiği gibi sırf avukatlık mesleğini ifa ettiği için tutuklu bulunan Avukat Mehmet Pehlivan Çorlu'da bulunuyor, oradan başladık ve burada avukatlar, belediye başkanları, öğretim üyeleri, kamu kurumlarının üst düzey yöneticileri, Ekrem Başkan'dan Zeydan Karalar Başkan'a kadar 40 mahpusu Can Atalay dahil olmak üzere, Selçuk Kozağaçlı dahil olmak üzere bunları ziyaret ettik. Bu mahpuslarda -mahpus diyorum çünkü tutuklular bir... İki, Can Atalay gibi sözde hükümlüler, yerleri burası değil Osman Kavala gibi. O nedenle hepsinin ortak paydası mahpus olmaktır yani özgürlüğünden alınmış olan kişilerdir. Fakat özgürlüklerinden haksız olarak alınmış olan kişilerdir. Gerçekten Ekrem İmamoğlu'ndan Özel Kalem Müdürü olan Kadriye Kasapoğlu'na kadar hiçbirinin tutuklama koşulu anayasamıza göre mevcut değildir. Anayasa madde 19, "Belli koşullar söz konusu olursa ancak tutuklanabilir," diyor. Tutuklama gereği bulunmamaktadır. Anayasa 13 ışığında yorumladığımız zaman Anayasa 19'u, gerçekten bir suç kuşkusunun dahi var olduğunu varsaysak dahi adli kontrol önlemleri vardır ve her birine bu önlem ya da yaptırım uygulanabilir.

"Bunlar hiçbir biçimde hukukumuzla bağdaşır uygulamalar değildir"

Nitekim bu yol açık olduğu halde kadınlar koğuşunda tutuklu bulunan Avukat Oya Tekin'in yaptığı beyan -kamuoyuna özellikle yansıtmamı istediği için söylüyorum- koğuşunda 1300 mahpus var. ve bu anne konumunda olan ve koşulları elverişli olduğu halde adli kontrol seçeneği kendilerine uygulanmayan birçok mahpusun, birçok annenin varlığından söz etti. Bu tabii yalnızca annelerin özgürlüklerinden alıkonulması değil aynı zamanda evlatlarının da annesiz bırakılması anlamına gelmektedir. Aslında en başından itibaren anayasaya ve hukuka aykırı bir biçimde aramalar, gözaltına almalar, uzun süre Vatan'da tutmalardan; burada bir delil bulunmadığı halde tutuklanmaları, uzunca bir süre delil araştırması yapılması, iddianamenin 8-9 ay sonra hazırlanması ya da İnan Güney örneğinde olduğu gibi 5 belediye başkanının 5 aydır iddianamelerinin hazırlanmamış olması. Tutukluların önemli bir kısmının yalnızca duyumlarla, itirafçıların beyanlarıyla, etkin pişmanlık statüsünden yararlananların beyanlarıyla tutukluluklarının devam ettiğini gözlemlemiş bulunuyoruz. Bu açıdan tabii ki delillerin sonradan yaratılmaya çalışılması, açıklamalarla, sözlü açıklamalarla birtakım baskılarla, bunlar hiçbir biçimde hukukumuzla bağdaşır uygulamalar değildir.

"Burada 37.000 mahpus var ve Silivri Cezaevi'nin kapasitesi yaklaşık 12.000-13.000"

Bu açıdan tutuklu bulunan, duruşma bekleyenler, tutuklu bulunan iddianame bekleyenler, tutuklama nedenleriyle iddianame nedenleri birbirinden tamamen farklı olanlar ve haliyle 'bir nedenle tutukladım' diyor fakat iddianame bir başka nedenle ortaya çıkıyor, başka bir neden kullanılıyor, aylarca tutuklu durumda bulunuyor ve bunlar tabii ki hem ortak paydalar söz konusu hem de çok muhtelif. Mesela MESEM'den tutuklu olan öğrencilerin on gündür tensip zaptı bile düzenlenmiş değil. Yani keyfilik derken keyfi uygulamalar yalnızca karakolda başlamıyor, Vatan Emniyet'te başlamıyor, Çağlayan'da devam ediyor, Silivri ve Çorlu hapishaneleri ile sürüyor ve bunlar, bu şekilde hukuk dışı keyfi uygulamalar hiçbir biçimde anayasamızın ve Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle bağdaşmayan bir durumla karşı karşıya bulunduğumuzu bugün büyük bir dehşetle, üzüntüyle görmüş bulunuyorum. Burada 37.000 mahpus var ve Silivri Cezaevi'nin kapasitesi yaklaşık 12.000-13.000. Yani bir kişilik yerde üç kişi yatıyor. Sağlık koşulları son derece olumsuz. ve burada görev yapan kişiler, mahpus sayısının bire üç olmasına rağmen koruma memuru sayısı son derece az, onlar da zor koşullarda görev yapmaktadırlar. Haliyle tutuklu bulunan hastalara, okumak isteyen, kitap bekleyen, okuma malzemesi bekleyen mahpuslara malzemelerin ulaştırılması da güçleşmekte. Yalnızca biz İstanbul Barosu Başkanı olarak, Başkan Yardımcısı ve Yönetim Kurulu olarak kadınlar koğuşuna girişimiz hemen hemen 45 dakikada gerçekleşti, yarım saat 45 dakika arası. Bunlar sürdürülebilir değildir.

"Bu nedenle kişiler tutuklanmış olabilir, özgürlüklerinden alıkonulmuş olabilir ama onlar haysiyet sahibi insanlardır"

İnsan onuru açısından bütün insanlar eşit haysiyetten yararlanırlar. Bu nedenle kişiler tutuklanmış olabilir, özgürlüklerinden alıkonulmuş olabilir ama onlar haysiyet sahibi insanlardır. Kaldı ki bu kişilerin hemen hemen ziyaret ettiklerimizin tümü anayasaya aykırı bir biçimde keyfi olarak tutuklanmış olduklarına göre haysiyetleri kendilerinin, ailelerinin, yakınlarının, avukatsa müvekkillerinin, belediye başkanıysa hizmet verdikleri halkın ve seçmenlerin haysiyeti de ihlal edilmektedir. O nedenle benim İstanbul Barosu Başkanı olarak, bizim İstanbul Barosu yönetimi olarak hukukun uygulanması, her aşamada, emniyet aşamasında, savcılık aşamasında ve yargıçlar bakımından hukukun uygulanması ve tutukluluk itirazlarının ivedi olarak değerlendirilmesi, tutukluluk koşulları bulunmayan mahpusların derhal serbest bırakılması yalnızca İstanbul'daki hukuk çevrelerine olan çağrımız değil, aynı zamanda Ankara'daki başta Adalet Bakanlığı, yürütme organı temsilcileri ve yasama organı sorumlularına çağrımızdır."

Kaynak: ANKA