Sabahattin Ali'nin 'sadelik felsefesi' torununun tasarımlarında hayat buluyor

Son Güncelleme:

Türk edebiyatının önemli yazarlarından Sabahattin Ali'nin torunu sadekar İdil Laslo, 20 yıllık iş hayatını bıraktıktan sonra başladığı kuyumculuk sanatında önemli tasarımlara imza atarak, sade ve yoğun el işçiliğiyle değerli ve yarı değerli taşlara hayat veriyor.

Türk edebiyatının önemli yazarlarından Sabahattin Ali'nin torunu sadekar İdil Laslo, 20 yıllık iş hayatını bıraktıktan sonra başladığı kuyumculuk sanatında önemli tasarımlara imza atarak, sade ve yoğun el işçiliğiyle değerli ve yarı değerli taşlara hayat veriyor.


İstanbul'da önemli kadın sadekar ve tasarımcılar arasında yer alan İdil Laslo, işini bıraktıktan sonra başladığı sadekarlık mesleğini, zanaatını ve dedesi yazar Sabahattin Ali'yle ilgili duygularını anlattı.


Galatasaray Lisesi'ni bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi İngilizce İktisat Bölümü'nden mezun olan, daha sonra İngiltere'de eğitim hayatına devam eden Laslo, hem okuyup hem de Conoco Philips şirketinde stajyer olarak çalıştı.


Türkiye'ye döndükten sonra birçok şirket ve holdingde 20 yıldan fazla satış, pazarlama görevlerinde bulunan Laslo, Kapalıçarşı'da ustası Kevork Polatoğlu'yla birlikte kuyumculuk mesleğine adım attı. 2019'dan bu yana Kapalıçarşı'nın usta kuyumcularıyla işi öğrendiğini ifade eden Laslo, şunları kaydetti:


"Uzun yıllar kurumsalda çalıştım. Güzel deneyimler elde ettim ama hiçbir zaman o dünyaya kendimi ait hissetmedim. Sanatçı bir aileden geliyorum. Annem müzisyen, dedem yazar, babam da çok güzel resim yapardı. Babaannem terziydi. Evin içerisinde hep elle iş yapılırdı. Babam dikiş dikerdi. El işi yapılan bir evde büyüdüğüm için küçük yaşlardan beri, aslında kendi kendime dikiş dikmeyi öğrendim. El yeteneği ve el becerisi vardı birşeyler yapmak istiyordum ama ne olduğunu hiç bilmiyordum. 2018'de kurumsal hayattan ayrılınca tamamen ellerimin çalışacağı bir zanaat yapmak istedim. Belediyenin kursuna gidip orada bir arkadaşımla tanıştım. Gümüşten tasarımlar yapmak için yola çıktım ve arkadaşım 35 yıllık usta Kavork Polatoğlu'yla beni tanıştırdı. Ustamın yanında çırak olarak başladım. Kuyum sanatına bir anda girdim ve devamı geldi. Demek ki doğru zaman ve doğru yermiş, doğru kişiyle birlikte de sanatımla ilgili doğru şeyler öğrenmeye başladım."


"Tasarımlarımda pırlanta, altın yakut, zümrüt gibi değerli ve yarı değerli taşları kullanıyorum." diyen Laslo, taşı değerli veya değersiz taşlar olarak düşünmediğini ve genellikle renkli taşları da kullandığını vurguladı. Kırmızı, pembe ve mor gibi renkli taşları tasarımlarında düşüncelerine ve o günkü hislerine göre kullanmayı tercih ettiğini dile getiren Laslo, şöyle devam etti:


"Ustam 35 yıllık deneyimlerini bana aktarıyor. Değerli madenlerle çalışmayı ve taşları kullanmayı ustamdan öğrendim. Tasarımı oluşturmak bir nevi inşaat gibi bir iş. Takı yapmak, 'basit ve kolay' diye düşünüyorsunuz ama onun arkasında çok büyük bir inşaat var. Tasarımlarda hem mimari hem inşaat, hem de düşünce ve estetik olması gerekiyor. Takıların ergonomik olması ve kullanıcının rahat kullanabilmesi lazım."


Kadın sadekar olarak yaşadıklarına da değinen Laslo, kadın zanaatkar olmanın dezavantajını hiç yaşamadığını belirterek, "Kapalıçarşı'da böyle bir atölyeye gelip çalışabilmek eskiden belki de çok mümkün olmayabilirdi. Şimdi kadın sadekarlar mümkün. Ustalar da el vererek yeni kişilerin de bu sanatla ilgilenmesini istiyor. Kendime usta demiyorum ve hala öğreniyorum. Kendime usta demem için çok fırın ekmek yemem gerekir. İyi fikirlerim var onları da hayata geçirmeye çalışıyorum." diye konuştu.


Kişiye özel tasarımlar da yaptığını ifade eden Laslo, "Sadekarlıktan sonra, taş mıhlama, mine sanatını da öğrenmek istiyorum. Sınırsız öğrenme alanı olan bir meslek ve ben de zamanım ve enerjim olduğu kadar bu alanda her şeyi öğrenmek istiyorum. Tasarımlarımı minik koleksiyonlar haline dönüştürebilmek ve onları daha fazla insana ulaştırmak istiyorum." ifadelerini kullandı.


"Dedem de sade bir insanmış, ben de tasarımlarımda sadeliği kullanıyorum"


Tasarımlarında doğanın kendisine önemli ilham kaynağı olduğunu ifade eden Laslo, bir fikir, insan, kitap, objelerin, kendisine ilham kaynağı olduğunu vurguladı.


Annesi müzisyen Filiz Ali'den tasarımlarıyla ilgili fikirler aldığına değinen Laslo, dedesi yazar Sabahattin Ali'nin kitaplarını okuyarak büyüdüğünü aktardı.


Dedesinin eşyalarının evinde yanıbaşında durduğunu belirten İdil Laslo, "Evde çocukken sürekli bir Sabahattin Ali konuşması olmazdı. Annem 1978-1979 civarında Atilla Özkırımlı ile birlikte dedemle ilgili bir kitap hazırladı. O kitabın hazırlığı sırasında evde daha çok Sabahattin Ali konuşuldu. Anneannemin bütün belgeleri ortaya çıktı. Dedemle ilgili anıları dinledim. Son yıllarda dedem Sabahattin Ali daha fazla konuşulmaya başladı." dedi


Dedesinin etkilendiği eserleri arasında "Değirmen", "Hasan Boğuldu", "Gramofon Avrat", "Kürk Mantolu Madonna" olduğunu belirten Laslo, sözlerine şöyle devam etti:


"Sabahattin Ali'nin eserlerinde en çok etkilendiğim şey çok sade bir şekli olmasıdır. Yani bir cümle içerisinde pek çok şeyi anlatabilme özelliği var. Pek az insanda bulunan özelliktir. O bir cümle pek çok insana dokunuyor. Şu günlerde de dedemin kitapları gündemde. En çok satanlar arasına girmesinin sebebinin bu özelliğe sahip olması olduğunu düşünüyorum. 1930-1940'larda yazılmış dedemin eserleri bugün bile güncelliğini koruyabiliyor."


Laslo, sözlerini şöyle tamamladı: "Sabahattin Ali'nin torunu olmak tabii ki gurur verici birşey. Geçmişte çok açıkladığım birşey değildi. Pekçok insanın etkilendiği kitapları yazmış bir yazarın torunu olmak çok değerli. Hayat felsefem her zaman doğrunun ve adaletlinin yanında olmaktır. Adalet duygum çok kuvvetlidir. Ailemden gelen bir konu. Dedem Sabahattin Ali sade bir insanmış, ben de tasarımlarımda sadeliği kullanıyorum. Sade ve işçiliği yoğun şeyler yapmaya çalışıyorum. Dedemin çalışma masası evimin başköşesinde duruyor. Eskiden anneannemin oturduğu evdi, anneannem vefat ettikten sonra orada yaşıyorum."

Kaynak: Hürriyet