UEFA Bunları da Okur Mu? - Son Dakika
Spor

UEFA Bunları da Okur Mu?

İnsan ömrü için de ülke tarihi için de 2-3 sene oldukça kısa bir süre... Devir döner, devran döner, keser döner, sap döner, bazen de hesap döner...

06.01.2014 20:06

Bugüne kadar gerek Platini'nin gerek Infantino'nun 3 Temmuz süreciyle ilgili açıklamalarında UEFA'nın medya takibi sayesinde şike davasıyla ilgili basınımızda yer alan iddiaları ciddiye aldıklarını okumuştuk.

Hatta UEFA Disiplin Kurulu, UEFA Tahkim Kurulu ve CAS davasında da UEFA yetkililerinin Türk basınında çıkan haberleri referans göstererek Fenerbahçe'yi suçladığına ve ceza verdiğine de belgeleriyle şahit olduk.

Önce polis fezlekesinden iddianame sürecinde, ardından iddianameden mahkeme sürecinde elenen, ispat edilemeyen ve bir dönem Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın basın danışmanlığını yapan Akif Beki'nin de belirttiği üzere 'palavra' çıkan deliller, yani dedikodular, Fenerbahçe'nin UEFA yetkilileri tarafından suçlu görülmesi, ceza alması için yeterli algıyı oluşturdu.

Akif Beki'den çarpıcı şike itirafı

Tabi basına yansıyan sadece bu haberler değildi…

UEFA ve emniyet yetkilileri ile süreci TFF bünyesinde (hukuki ve idari anlamda üst düzey çalışan ve yönetici sıfatlarıyla) takip edenlerin o dönemin TFF başkanından habersiz UEFA müfettişleriyle gizli toplantılar, yemekler tertip ettiğini, Nyon'a özel içerikli/tek taraflı fakslar çektiğini de gazete sayfalarında zor da olsa görebildik.

Bu görevlilerden bazılarına şu an müstesna spor kulüplerimizin yönetim kurulunda veya organizasyon şemalarından rastlayabilmek de mümkün.

3 Temmuz; gerek Yargıtay'da bekleyen dosyanın, gerek de CAS'ın gerekçeli kararın beklenmesi sebebiyle hukuken sonuçlanmadı. Hoş, şikeyle alakalı suçlu veya suçsuzun kim olduğuna dair herkes vicdanen kararını vermiş durumda, mahkeme kararlarını bekleyen yok.

Bu zaman zarfında, yukarıda bir defa da benim kelimelerimle okuduğunuza benzer pek çok realite gördünüz. Ancak Bunların bazılarına komplo teorisi dendi, bazılarına ise "kargalar bile güler" dendi. Demem o ki doğruluğuna %100 inandığınız, gözünüzün önünde duran gerçekler bile ağzınızdan çıktıktan sonra 'deli saçması' olarak etiketlendi; sağlıklı yoldan akıl yürütmek gittikçe daha da zor bir hale geldi.

Tabii insan ömrü için de ülke tarihi için de 2-3 sene oldukça kısa bir süre… Devir döner, devran döner, keser döner, sap döner, bazen de hesap döner…

17 Aralık itibariyle Türkiye Cumhuriyeti'nde dönen, dönüşen dengeler çıktı karşımıza. Kartlar yeniden dağıtıldı, saflar tekrar belirlendi, paralel yapılardan bahsedildi. Ezcümle yargı devlete karşı kıyama kalkınca yargının da meşruiyeti tartışmaya açıldı.

AK Parti milletvekili ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın danışmanı Yalçın Akdoğan'ın 27 Aralık 2013 tarihinde Star ve Yeni Şafak gazetelerindeki köşesinde yazdıkları pek çoğumuzun aklını başından aldı desek yanlış olmaz…

***

"Kendi ülkesinin milli ordusuna, milli istihbaratına, milli bankasına, milletin gönlünde yer edinen sivil iktidarına kumpas kuranların bu ülkenin hayrına bir iş yapmış olmayacağını çok iyi bilir."

"Kendi ülkesinin istihbarat servisi, ordusu, bankası, hükümeti aleyhine faaliyetler içine girmek, onu tahrip edecek işler yapmak hiçbir makul ve meşru gerekçeyle izah edilemez."

***

Akif Beki ile şaşıran kamuoyu Yalçın Akdoğan'ın sözleri ile iyice gözlerini Balyoz, Ergenekon, KCK ve tabii ki şike davasına çevirdi.

Ve Fenerbahçe'nin Avrupa kupalarından men edilmesini sağlayan cezayla alakalı CAS'ın açıklamadığı gerekçeli karar bekleyedursun; önce Türk Silahlı Kuvvetleri sonra da Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu bambaşka bir sürecin kapılarını araladı.

Balyoz, Ergenekon, KCK gibi davaların yanında şike davasını küçümseyen, ülkenin derdi bu mu diyen, "Tamam tamam şike yok, yeter bağırdıkları, isyan ettikleri" diye söylenen insan sayısı az değil. Ancak kimse kusura bakmasın; ne Balyoz ne Ergenekon ne de KCK davaları toplum tabanında şike davası kadar ses getirmedi, taraf bulmadı ya da muhalefet görmedi.

Ayrıca soruşturma, sorgulama, medyada yönlendirme, algı oluşturma, toplumsal ikna, tutuklanma, yargılama ve sonuçlanma gibi unsurlar açısından metodolojisi aynı olan bu davalar arasında sosyal açıdan etki alanı ve reaksiyonu en yüksek, en karşılık bulan dava şüphesiz 3 Temmuz süreciydi.

Peki Metin Feyzioğlu ne yaptı, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile ne görüştü ya da neyin fitilin ateşledi? İsterseniz bunu onun cümlelerinden anlamaya çalışalım.

***

TSK'YA KUMPAS KURULDU DENMİŞSE BUNU DUYMAZDAN GELEMEYİZ

"Bir süredir artık devlet krizi almış bu krizden çıkış için TBB olarak ciddi bir formül arayışı içindeyiz. Hukuk devletini yeniden tesis için devletin yerinden çıkmış çivilerini yeniden çakmak için çalışıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı'na bir öneri sunduk. Türk Silahlı Kuvvetleri'ne kumpas açıklamalarıyla gündeme düşmüş konu gündemdeydi."

"En yetkili ağızlar yargının içinde bir paralel yapılanma var demişse ve TSK'ya kumpas kuruldu diye en yetkili ağızlarda cümleler sarf edilmişse bizim bunu duymazdan, görmezden gelmemiz mümkün değildir."

"Elimizde cayır cayır yanan sorun şudur. Temmuz 2012'de özel görevli mahkemelerin kaldırılmasına karar verilirken aynı anda bir büyük yanlışlık yapıldı ve bu mahkemelerin ellerindeki işleri bitirinceye kadar çalışmalarına karar verildi. Fevkalade yanlış oldu.

"Bahsettiğimiz değişiklik geçici 2. Madde değişikliğidir. Bu yüzden bugün Türkiye'de ciddi bir hukuk trajedisi yaşanmaktadır. Biz geçici 2. Madde olmasaydı fikrinden yola çıkarak bir yasama çözümü ve yargının yine kendi onurunu temizleyeceği bir formül sunuyoruz. Geçici 2. maddenin kaldırılması suretiyle özel görevli mahkemeler tamamen kapatılacaktır."

"Şu an özel görevli mahkemelerce verilmiş ve Yargıtay'da görülmekte olan henüz kesinleşmemiş karaların bozulması ve yeniden yargılanması sağlanacaktır. Yine Temmuz 2012'den sonra verilmiş ve kesinleşmiş olan davalarda bu hükümleri anti demokratik olan mahkemeler vermiş olduğu için yeniden yargılamanın yolu açılmaktadır."

BAŞBAKAN DA 'YENİDEN YARGILAMA YAPILMALI' KANAATİNE GELMİŞTİR

"Hükümetin Başbakanı, Başdanışmanı dahi tamam yeniden yargılama yapılmalı kanaatine gelmiştir. Bugüne kadar bunu söylememiş olmalarını bugüne kadar biz hep birlikte eleştirmedik mi. Bugün bunu söylüyorlarsa hadi gelin bunu hep beraber çözelim diyoruz. Bugün düğmeye basılırsa Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun önüne gidecek. Hüküm burada bilinen bütün adil yargılama hakkı ihlal edilen bir hüküm."

"Yani 310. Madde Yargıtay Başsavcısı'nın işleteceği bir madde. Şu ana kadar işletmedi. İşletse önce Dairesi'ne gidecek. Bu Daire, Balyoz'da onama kararı veren daire. Bu Daire'de ne değişti de bir bozma bekleyeceksiniz. Yargıtay Ceza Genel Kurulu ya derse ki bir çivi de ben çakıyorum? Biz en başından itibaren adil yargılanma istiyoruz. Bu genel olarak yargıya güvensizlik değil. Biz özel görevli mahkemelerden olan güvensizlik. Bu kanunu bir hafta on beş günde çıkartırlar. Ardından Yargıtay görev noktasında bir günde bozar genel mahkemeler de aynı gün kararını verir ve tahliye eder."

"Çalışma toplantımızı Sayın Başbakan ve Adalet Bakanımızla 1,5 saat yaptık. Adalet Bakanımızla uçaktaydık. Yol haritası üzerinde konuştuk. Görüşmelerimiz çalışma toplantılarını dönüşecek. Diğer siyasi partilerden randevular talep edildi. Meclis Başkanımızla Çarşamba günü görüşeceğiz. El birliği ile bu sorunu çözeriz diye düşünüyorum."

***

Şike davası silbaştan mı?

Bireysel siyasi görüşlerden bağımsız olarak Türkiye Cumhuriyeti'nin içinde bulunduğu bu sürecin yasama, yürütme ve yargıda bulacağı karşılığın, toplumun tüm katmanları için arınma ve yenilenmeye vesile olacağını görmek için çok keskin bir öngörüye sahip olmaya gerek yok. Çünkü angaje olmuş medyanın ağzıyla, KJ'siyle, manşetiyle demokrasiden, dürüstlükten, gazetecilikten vurulan demlere artık herkesin karnı tok.

17 Aralık'la beraber jargonuyla, metoduyla, hukuk kılıfıyla, medyasıyla 3 Temmuz'un fotokopisinin çekildiğini gören gördü ve bu yöntemin kime ait olduğuna dair şüphe kalmadı. Keza Emenike'nin para saymasının, market poşetindeki paraların, bagajdaki çantaların bir vaka değil yöntem olduğunu artık anlatmayacak olmak da bir başka olumlu gelişme.

TSK'yı sevmeyenler Balyoz'u-Ergenekon'u, Fenerbahçe'yi sevmeyenler 3 Temmuz'u, AKP'yi sevmeyenler ise 17 Aralık'ı destekledi. ve ülke o kadar kutuplaştı ki kime ne yaparsınız yapın amacınızı, doğruluğunuzu sorgulamadan sizi destekleyen bir kitle muhakkak bu akıl tutulmalarına sahip çıktı. Yani muhatap olunan kuvvet tamamen nefret yönetimi uzmanlarından müteşekkil…

MHP ve CHP'nin yakın tarihindeki sarsıntılardan ve değişikliklerden de hatırlanacağı üzere şantajcıdan, kasetçiden, iftiracıdan demokrasi, hukuk, adalet dersi alınmayacağı gibi; her devirde ve dönemde iktidarların yakınına konumlanarak hayatlarını sürdüren yanaşmalarından ahlak nutukları dinleme niyetinde kimse kalmadı.

En büyük avantajları olan etki alanlarının belirsizliğini kullanmaktan kendi kendilerine vazgeçip tek tek elini kaldırıyor artık karşınızda dikilenler. Kaybettiğimizi düşündüğümüz akli melekelerimizi tekrar bulurken, 'düşman' dediklerimize karşı nefretle kararan gözlerimiz açılıyor.

***

Dedik ya kartlar yeniden dağıtılıyor…

O halde geçmişte medya takibinde ne kadar dikkatli olduğunu gördüğümüz UEFA yetkilileri de tüm bu olan biteni izliyor olmalı.

Yani spor üzerine bir uzmanlıkları olmadığı halde sporla ilgili bir davayı zorlayarak organize suç örgütüne bağlamaya çalışan, bunda da başarılı olamayan, iki kere adı değişen, tüm kararları dava süreçleriyle ortadan kalkmak üzere olan özel yetkili mahkemelerin durumunu umarız UEFA'dan da görüp, analiz ediyorlardır.

Çünkü Türkiye'de insanlar topyekün bir biçimde bu yaşananları pür dikkat takip ediyor. Eğer UEFA'nın Türkiye'de olanlardan haberi yoksa, ilk fırsatta bir müfettişlerini göndersinler. Öyle gizli saklı yemek ısmarlayan olmaz belki ama o çok sevdikleri ve delil/ihbar kabul ettikleri gazetelerin manşetlerini, televizyonların KJ'lerini tekrar okutmaya talip olacak pek çok insan bulabilirler…

Kaynak: TotemSpor.Com

Son Dakika Spor UEFA Bunları da Okur Mu? - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement