'Hayallerimin peşinden koştum, nefes nefese koştum'
Canan Budak, 1992'de doğdu.
Canan Budak, 1992'de doğdu. Beyoğlu'ndaki evlerinde kavga, gürültü eksik olmuyordu. 2000'de erkek kardeşi dünyaya geldikten bir süre sonra annesi, onları babalarına bırakıp evden ayrıldı. En kısa zamanda onlara bakabileceği bir gelire kavuşup yeniden birlikte yaşamayı hayal ediyordu. Anne-babasının resmi olarak boşanmalarının üzerinden altı ay geçmişti ki babaları, Şehrazat adlı bir kadınla yeniden evlendi. Canan sandı ki Şehrazat, anneleriyle görüşmeleri için yardımcı olacak, ona bir abla olacak, kardeşinin anne ihtiyacını giderecek. Ama öyle olmadı. Küçük kızı, yaptığı ev temizliğini beğenmediğinde süpürgenin demir borusuyla dövdü defalarca. Canan'ın o zamanlar iki yaşındaki erkek kardeşinin kafasını pencereye, camı kırana kadar vurup başını yardı. Çocukların annesini arayıp onları döverken çıkan sesleri telefonda dinletti. İki kardeş, babalarının görüştürmediği annelerini öğretmelerinin yardımıyla okulda gizli saklı görebildi senelerce.
'Kurtarın' çığlıklarını 40 dairelik apartmanda kimse duymadı
Dört yaşında ilkokula başladığı için 14'üne geldiğinde lise ikinci sınıftaydı Canan. Evdeki şiddet artarak sürüyor, "Kurtarın bizi" diye bağırsa da 40 dairelik apartmanda bir kişi bile polise telefon etmiyordu. Evden kaçmaya başladı. İnternet sitelerinden birinde, ona o zaman 22 yaşında olduğunu söyleyen bir adamla tanıştı, yüz yüze görüşmeye başladılar. Adam, bir iki buluşma sonrası Canan'ı evine çağırdı ve orada, ona tecavüz etti. İlerleyen aylarda ailesine söylemekle tehdit ederek tecavüzü sürdürdü. Canan bir gün hamile olduğunu öğrendi ve adamın ailesinin evine gittiler. 22 yaşında olmadığını işte o zaman anladı. Adam, Canan'ın öz annesinden sadece bir yaş küçüktü.
İmam nikahı kıyıldı, 'evlilik' başladı. Hamileliğinin ilerleyen aylarında adam tutuklandı. Muayene için gittikleri hastaneden mi ihbar edildi yoksa Canan'ın öz babası mı şikayetçi oldu, bugün hala bilinmiyor. İki buçuk ay sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest kaldığında bebekleri Özgür Deniz 10 günlüktü. Kocası girdiği işlerden çeşitli bahanelerle çıkınca, kuaför çıraklığından fırın tezgahtarlığına türlü işte çalışmak yeni doğum yapan Canan'a kalıyordu.
Okula dönmesine annesi yardım etti
Yıllarca doğru düzgün görüşemediği annesi, kızının 'evliliği'ni ve bebeği, doğuma az bir süre kala öğrenmişti. Artık ne olursa olsun yanında olmak istiyordu. Oldu da… Canan'ın açık öğretim lisesi harçlarını ödeyip mezun olmasına önayak oldu ilk iş. Canan 16 yaşına geldiğinde mahkeme kararıyla resmi evlilik için başvuru yapıldı, bir sene sonra da üniversite sınavına girdi. Çocukluğundan beri akademisyen olmak istiyordu, tüm olanlara üniversiteye gitme hayaliyle dayanmıştı. Ama karşısında bir engel vardı: "Evliliğim boyunca gördüğüm fiziksel ve psikolojik şiddetin başlıca sebebi, kıskançlıktı. İşe gidip gelirken beni takip eder, yanımdan geçen adamlardan kıskanırdı. Patronlarımdan, otobüs durağında duranlardan, işyerimde muhatap olduğum kişilerden, herkesten… Kafasında onu aldattığım senaryolarını kurar, şiddet uygular, tecavüz ederdi. Boşanacak, şikayetçi olacak ve üniversiteye gidecektim. Bana, beni öldüreceğini ancak yine de boşanmama izin vermeyeceğini, okumayı unutmamı söyledi."
'Gelinlikle aldım, kefeniyle çıkacak!'
Bir sabah oğlu Özgür Deniz'i arkasında bırakıp evden çıktı, annesinin yaşadığı Ankara'ya gitti. Gider gitmez de tehdit telefonları başladı. Adam, genç kadının annesine "Karımı gelinlikle aldım, kefeniyle çıkacak bu evden" diyor, Canan'a da "Eve dönmezsen kendimi öldürürüm" gibi tehdit mesajları atıyordu. Sonra bir telefon geldi: "Oğlumun babası kendini asmış. Arkasında bıraktığı notta intihar sebebini benim okuma kararım, boşanma isteğim ve hapse girme korkusu olarak açıklıyordu."
O zamanlar iki buçuk yaşında olan oğlunu almak için eski kocasının ailesini aradı Canan. "Başkasına kaçtı deriz, seni linç ettiririz, oğlunu alamazsın" dediler. Ama o aramalarını sürdürdü. Bir gün telefonu bir komşu açtı: "Oğlumun babaannesi tüpü açıp kendini, oğlumu ve kocasını öldürmeye çalışmış. Polisler yavrumu Çocuk Esirgeme Kurumu'na göndermiş çünkü beni sorduklarında 'Annesi bırakıp kaçtı' demişler."
Derslere oğlunu da götürdü
Çalışmaya başladı ve nihayet kurumdan oğlunu aldı. Kamu Yönetimi Bölümü'ne girdi, hocaları hep destekçisi oldu, Özgür Deniz'i derslere ve konferanslara götürmesini sevecenlikle karşıladılar. Erken yaşta yaşadığı evlilik deneyimi ve sonrasında tek başına hayallerinin peşinden koşmaya çalışan çocuklu bir kadın olarak karşılaştığı her güçlükte, daha da fazla kadın dayanışmasına yöneldi. Akademide toplumsal cinsiyet üzerine yoğunlaştı, kadın dayanışma ağlarına dahil oldu. Bu sayede hem kadın tarihinin tozlu raflardan inmesi için profesyonel anlamda çalışma fırsatı buldu hem de onunla aynı çağda yaşayan kadınların sorunlarına yakından şahit olma fırsatı yakaladı. Onu ayrıldığı erkek tarafından ölümle tehdit edilen bir kadın için avukat ararken de görebilirsiniz, siyasi parti tüzüklerini inceleyip kadın hareketi için kafa yorarken de... Hayat motivasyonunu, erken yaşta evlendirilen, şiddet gören, eğitim hakkına erişemeyen, kendi yaşamıyla ilgili kararları almasına izin verilmeyen kadınlarla dayanışmaktan alıyor, "Kendimi kız kardeşliğe adadım ve bundan daha mutluluk veren bir şey bilmiyorum" diyor.
Neden 'İyi ki öldün' dedi?
Biz onunla geçen haftalarda attığı tweetler sayesinde tanıştık. Özetle şunu diyordu: "Oğlumun babası kendini öldüreli 10 sene olmuş. Başlarda üzülmüştüm, ancak geçen zaman şahit olduğum kadın hayatları, şanslı olduğumu fark ettirdi bana. 10 yıl önce bugün, eğer beni bulamadığı için öfkesini ve şiddetini özkıyıma dönüştürmeseydi beni öldürecekti. Bugün, 10 yıldır bir ölü olan ben olacaktım. Hiç üzülmüyorum çünkü yaşıyorum. Benim kadar şanslı olamayıp katilinden kaçamayan kız kardeşlerimin acısını duyuyorum. Savaşıyorum. Yaşam akıyor damarlarından heyecanla koşuyorum. Yaşıyorum. İyi ki öldün."
Onu destekleyenler kadar yazdıklarının kurgu olduğunu iddia eden, "Stalin gibi 40 milyon insan mı öldürdü bu adam" diye soranlar da oldu. Bu yorumlar hakkında ne düşündüğünü anlatıyor: "O adam peşimi bırakmayacaktı ve beni öldürseydi şimdilerde hapisten çıkmış olacaktı. Elbette hayattaysam sevineceğim. Twitter'da bana 'Kocanın ölüşüne nasıl sevinirsin?' dediler. 18 yaşından önce evlenmiş bir kimsenin evliliği evlilik değil, çocuk istismarıdır. Üvey anneden gördüğüm şiddetten kaçmaya çalıştığımı gören bir şahsın bana tecavüz etmesi iki kere çocuk istismarıdır. 15 yaşında çocuk doğurmuş olmam üç kere çocuk istismarıdır. Durmak bilmeyen şiddet, beş kere ve ölümle tehdit edilmem altı kere çocuk istismarıdır. 10 yıl önce o gün beni öldürseydi şimdilerde hapisten çıkmış olacaktı. Toplum için böyle bir insanın tehlikesini düşünen var mı? Daha kaç kadının ya da hayvanın canına kıyacak, şiddet uygulayacak, kime tecavüz edecek? Ben 10 yıldır ölü olacaktım. Bu durumda bana çekecek bir vicdan azabı kalmıyor. Bana iyi ki öldün demek düşüyor."
Annesine örnek oldu, o da üniversitede
Canan Budak, Uluslararası Af Örgütü'nde (Amnesty International) çalışmaya başladı, yüksek lisans yaptı. Kamu politikası ve toplumsal cinsiyet üzerine yazdığı tezini Emine Bulut şahsında, tarih boyunca erkek şiddetiyle yaşamdan koparılan kız kardeşlerine ithaf etti. Şimdilerde 12 yaşındaki oğluyla mutlu bir hayat sürüyor. Özgür Deniz, kadın yürüyüşlerinde "Erkek adalet değil, gerçek adalet" diye slogan atan, annesiyle atölyelere, okuma gruplarına katılan, "Ben feministim" diyen bir çocuk. Canan'ın, 7-8 yaşlarındayken üvey abisinin tacizine uğrayan ve 17 yaşında evlendirilen annesi, şimdilerde Muğla Üniversitesi'nde Güzel Sanatlar öğrencisi. Kızı üniversiteye başlayınca o da liseyi bitirip üniversiteye başlamış, hatta üniversite okumaya teşvik ettiği arkadaşları da olmuş. Canan evden ayrıldıktan bir süre sonra erkek kardeşi de Şehrazat'ın işkencelerine daha fazla dayanamayıp evden kaçmıştı. Çocuk Esirgeme Kurumu'nda büyüdü, şimdi kendi ayakları üzerinde duran 20 yaşında bir genç. Geçen aylarda kurumun kontenjanıyla devlet memuru oldu. Bir yandan üniversite sınavına hazırlanıyor, sosyal hizmet uzmanı olmayı istiyor. Şehrazat, hakkında açılan davada çocuklara yaptıkları nedeniyle sadece küçük bir para cezası aldı. Canan'ın babasıyla ilişkisi artık son derece iyi; babasının geçmişte yaptığı hataları çoktan telafi ettiğini anlatıyor. Bir sözü de bana… Yaşadıklarını anlatırken tek derdinin kadınlara ve kız çocuklarına yalnız olmadıklarını söylemek olduğunu ekliyor, "Birlikte oldukça, inandıkça hayatımızı ellerimize alacağız, eşit bir dünyayı birlikte yaratacağız. Anlatılan sadece Canan'ın hikayesi değil, anlatılan bizim hikayemiz" diyor.
HER ŞEY GERİDE KALACAK, GÜNEŞ DOĞACAK VE ÇİÇEKLER AÇACAK BAHÇENİZDE
"Herhangi bir insan için önemsiz, 14'ünde kocaya gitmiş bir kadın için ne çok şey yaptım! Hayallerimin peşinden koştum, nefes nefese koştum! Özgürlüğün tadı öyle güzel ki anlatamam. Bugün bambaşka bir insanım artık. Oysa sanki dün gibi polisin başınız sağ olsun dediği an. O telefonu annem açmadı, ölüm haberimi almadı. Adımı 'anıt sayaca' yazmadılar. Yaşadım. Hayaller kurdum, hayal kırıklığına uğradım, yeni hayaller kurdum, bazıları gerçek oldu, yenileri geldi yerlerine. Sevdim, sevildim, mutlu oldum, acı çektim. 10 yıl oldu, 10 koca yıl! Tüm kız kardeşlerime sesleniyorum. Gülümseyin kardeşlerim, ayağa kalkın, hayatınızı elinize alın. Birlikte güçlüyüz, kirpiğimiz yere düşmeyecek hiçbirimizin. Yaşayacağız, yaşatacağız. Kalbinizden sevgi ve umudu eksik etmeyin. Hayal kurmaktan asla vazgeçmeyin. Bugüne kadar öldürülen tüm kadınlar için isyan çığlığı atın, susmayın ve korkmayın. Birlikte güçlüyüz, kadın dayanışmasına sığının. Her şey geride kalacak, güneş doğacak ve çiçekler açacak bahçenizde."