'Bilye atar' tabancayla vurulan fırıncı ustasının hayatı karardı
ANTALYA'da tartıştığı iş arkadaşı Caner Narlı'nın (23) 'kurusıkıdan bozma' olarak tabir edilen bilye atar tabancayla 11 el ateş ettiği fırıncı ustası İsmail Aksoy (35) sol gözünü kaybetti. Narlı tutuklanırken, vücudunda hala 3 mermi olan ve gözünü kaybettiği için iş bulamayan Aksoy, hayata tutunmaya çalışıyor.
Antalya'da oturan fırıncı ustası İsmail Aksoy, 2017 yılında Muratpaşa ilçesi Lara bölgesinde fırında personelden sorumlu ustabaşı olarak çalışmaya başladı. Aksoy ile işçi Caner Narlı arasında ast-üst ilişkileri nedeniyle tartışmalar yaşandı. Narlı'nın ustabaşı olmak için kendisine baskı kurduğunu öne süren Aksoy, 28 Ocak 2017'de Ermenek Mahallesi'ndeki parkta onunla tartıştı. Tartışmanın kavgaya dönüşmesi üzerine Narlı, kurusıkı tabancanın mekanizmasını değiştirerek bilye atara çevirdiği tabancayla Aksoy'a 11 el ateş etti.
GÖZÜNÜ KAYBETTİ, VÜCUDUNDA 3 KURŞUN KALDIAksoy, kurşunlardan birinin sol gözüne 10 tanesinin de kol ve belden yukarısına isabet etmesi sonucu ağır yaraladı. 20 gün Yoğun Bakım Ünitesi'nde tedavi gören Aksoy'un gözü kurtarılamadı. İç organları da zarar gören Aksoy'un vücudundan 8 bilye çıkarıldı, 3'ü ise hala bedeninde duruyor.
Caner Narlı ise olayın ardından çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderildi. Narlı, daha sonra öldürmeye teşebbüsle yargılandı ve en yüksek sınır olan 8 yıl 4 ay ceza aldı. Narlı, 'ruhsatsız tabanca taşımak', 'kurusıkı tabancanın mekanizmasını değiştirmek' ve olay sırasında otomobilin lastiklerini patlattığı için 'mala zarar vermek'ten de para cezaları aldı.
1 MİLYON TL'LİK TAZMİNAT DAVASI AÇILDITedavilerinin tamamlanmasının ardından taburcu edilen Aksoy'a gözünü kaybettiği için 'yüzde 33 engellidir' raporu verildi. Raporla birlikte başvurduğu hiçbir engelli kadrosunda iş bulamayan İsmail Aksoy'un maddi kaybını karşılamak adına avukatı Mustafa Gökduman 1 milyon TL'lik tazminat davası açtı. Tazminat davasının devam ettiğini ve İsmail Aksoy'un ilaçlarla ayakta durabildiğini anlatan Gökduman, "İlk kurşun gözüne isabet ediyor. Belden yukarı hedef gözetmeksizin kurşunları boşaltıyor. 11 kurşun yedi. Hukuk mücadelemiz devam ediyor. Müvekkilimin çalışamamasından dolayı tazminat davası açtık. Bir gözü alındı, artık sol gözü yok. Mağduriyetler yaşadı. O yüzden maddi manevi tazminat davası açtık. Yargılama devam ediyor" diye konuştu.
Aksoy'un yüzde 33 engellilik oranının kendisine bir kolaylık sağlamadığını da anlatan avukat Mustafa Gökduman, "İş başvurularında engelli kadrosu verilmiyor. İnsanlar 'Sen ne engellisin ne de sağlıklısın' diyorlar. Ancak bu şahıs mesleğini yapamayacak kadar engelli. Çalışmaya ihtiyacı var" dedi.
ENGELLİ MAAŞI ALABİLİRSEM, BORÇLARIMI ÖDEYECEĞİMGittiği her iş yerinde görme kaybı ve vücudundaki yaralar gerekçe gösterilerek iş verilmeyen İsmail Aksoy ise yaşamını kardeşinin evinde sürdürüyor. Kardeşine yük olmamak için sürekli iş aradığını ancak bir iş bulamadığını anlatan Aksoy, geçen süre içinde bankalardan çektiği kredileri de ödeyemediği için borç batağına düştüğünü kaydetti. 50 bin TL'lik borcunun olduğunu anlatan Aksoy, "Bankaya borcumu çalışamadığım için ödeyemiyorum. Hangi işe gittiysem gözümü ve vücudumdaki kurşunları bahane edip işe almadılar. Engelli olarak verdikleri yüzde 33 rapor bir işe yaramıyor" diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: --------------Mağdur İsmail Aksoy röpİsmail Aksoy detaylarMermi izlerinden detayGözünden detayAvukat Mustafa Dökduman röp
HABER: Alparslan ÇINAR -KAMERA: Mehmet KILIÇASLAN/ANTALYA,
Haber Kodu : 200308025
==========================
Şizofreni hastasının gözlerini oymaya çalıştığı Burcu, saldırıyı anlattı
ADANA Dr. Ekrem Tok Ruh Sağlığı Hastanesi'nde yatarak tedavi gören Sultan Güner'in (57) 2 gözünü parmaklarıyla oyan şizofreni hastası N.K.'nin (36), 2 yıl önce Manisa'da tedavi gördüğü hastanede dış fırçasıyla gözlerini oymaya çalıştığı Burcu Ş. (34), yaşadığı korku dolu anları anlattı. Yanındaki bir başka hastanın çabasıyla kurtulduğunu belirten Burcu Ş., N.K.'nin kontrol altında tutulmasını, gerekli önlemlerin alınmasını istedi. Burcu Ş.'nin annesi Birgül İ. (61) ise bu olayın ihmal sonucu yaşandığını ifade edip, hastane görevlilerini suçladı.
Adana Dr. Ekrem Tok Ruh Sağlığı Hastanesi'nde yatarak tedavi gören şizofreni hastası N.K., 1 Mart'ta aynı odada kaldığı 3 çocuk annesi Sultan Güner'in iki gözünü parmağıyla oydu. Sultan Güner, götürüldüğü Adana Şehir Hastanesi'nde tedaviye alınırken, olayla ilgili başlatılan soruşturma kapsamında Dr. Ekrem Tok Ruh Sağlığı Hastanesi Başhekimi ile 1 başhekim yardımcısının da aralarında bulunduğu 8 personel açığa alındı. N.K. de tek kişilik sünger odada gözlem altına alındı. Soruşturmada N.K.'nın, kendisine küfrettiğini ileri sürdüğü babaannesi K.K.'yi baltayla öldürdüğü de ortaya çıktı.
N.K.'nin ayrıca 2018 yılında ismi öğrenilemeyen bir kadına saldırdığı için Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi'ne götürüldüğü, burada yatarken, Burcu Ş. adlı hastanın da diş fırçasıyla gözlerini oymaya çalıştığı belirlendi.
BİR ANDA ÜSTÜNE ÇULLANIP, GÖZLERİNİ OYMAK İSTEMİŞYaşadığı olayı telefonda Demirören Haber Ajansı'na anlatan İzmirli Burcu Ş., "Sinir krizi geçirdiğim için İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne götürüldüm. Buradan Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi'ne sevk edildim. Bana yapılan ilaç etkisiyle sevk edildiğimi dahi hatırlamıyorum. Olay günü duş aldıktan sonra yataklarımıza geçtik. N.K. kapalı bölümde yatıyordu, ben açık kısımda yatıyordum. Ben ilaçların etkisiyle derin uyurken, üzerime gelip, gözlerimi oymaya kalkıştı. Yanımdaki bir başka hasta durdurup, görevlilere yardım çağrısında bulunmuş. Görevliler kurtarmış. Gözlerimden kan geldi, derin yaralar oluştu. Saldırı anından sonra 'bana görüyor musun?' diye sordular. Görüyorum dedikten sonra devlet hastanesine götürüldüm" dedi.
Hastanedeki görevlilerin olayı kapatmaya çalıştığını öne süren Burcu Ş., "Benim çabamla, ısrarımla aileme durum anlatıldı. Görevliler, aileme olayı bildirirken ufak bir çizik olduğunu söylemiş. Olayı kapatmaya çalıştılar. Sonra ben ameliyata alındım. 'Plastik cerrah yok' denildi. Gözlerimin üstüne dikiş atıldı. Sonra tekrar Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi'ne getirilmişim. O anları hatırlamıyorum. Gözlerimi açtığımda annem ve kardeşim yanımdaydı" diye konuştu.
Hastanede açık ile kapalı alan arasında bir kapı yer aldığını, buranın kilitli olduğunu, görevlilerin ise başında durduğunu belirten Burcu Ş., "Beni hastaneden çıkartmak istemediler. Ailemin itirazlarıyla buradan çıktık. Tedavim için İzmir Ege Üniversitesi'ne gittik. Sonrasında şikayetçi olduk. Konu mahkemeye taşındı" dedi.
Yetkililere seslenen Burcu Ş., "Gereken yapılsın. Bu kişinin çevreye zarar vermemesi için önlem alınsın. Çevreden uzak tutalım bu kişiyi. Kontrol altında tutulmalı. Kimseye zarar vermemesi için önlem alınsın" dedi.
'BÖYLE BİR KİŞİNİN ORTAMDA GEZİNMESİ ÇOK YANLIŞ'Burcu Ş.'nin Bağkur emeklisi 2 çocuk annesi Birgül İ. ise "Mutfaktan bıçak alıp saplayabilirdi kızıma. Bu olayda görevlilerin ihmali var. Oradaki çalışanların hepsinden şikayetçiyim. Böyle bir kişinin ortamda gezinmesi çok yanlış. Bu kişinin kapalı bir hücrede tutulması, bir başkasına zarar vermemesi için gereğinin yapılmasını yetkililerden istiyorum" diye konuştu.Burcu Ş.'nin avukatı Muzaffer Esenkaya da, "Olayla ilgili kamu davası açıldı, 6'ncı Asliye Ceza Mahkemesi'nde. Ben de görevlendirmeyle dosyaya atandım. Yargılama sonucu sanık N.K.'nın ceza ehliyeti olmadığını dair karar çıktı. Kararı istinaf yonula götürdük. İstinaftan karar bozuldu. Hala dava sürerken, Adana'daki diğer olay oldu" diye konuştu. GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -----------------Burcu Ş.'nin gözü yaralı fotoğraflarıBurcu Ş.'nin annesi Birgül İ.'yle röportajGenel ve Detay görüntü
Haber- Kamera: Kadir ÖZEN/ İZMİR,
Haber Kodu : 200308055
===========================
Çilem Doğan: Kadın hakları 8 Mart'ta değil, her gün gündemde olmalı ADANA'da şiddet gördüğü, kendisini fuhşa sürüklemek istediğini öne sürdüğü eşi Hasan Karabulut'u (33) tabancayla vurarak öldürüp, 15 yıl hapis cezası alan ve ardından kefaletle serbest bırakılan Çilem Doğan (29), kadın haklarının sadece 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde değil, her gün gündemde olması gerektiğini söyledi.
Çilem Doğan, 2013 yılında evlendiği 1 çocuğunun babası Hasan Karabulut'u şiddet gördüğü ve kendisini fuhşa sürüklemek istediği gerekçesiyle 8 Temmuz 2015'te tabancayla vurarak öldürdü. Tutuklanan Çilem Doğan, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle yargılandığı 10'uncu Ağır Ceza Mahkemesi'nde 'tahrik ve iyi hal indirimi' ile 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Çilem Doğan'ın avukatı 10'uncu Ağır Ceza Mahkemesi'ne müvekkilinin uygun görülecek adli kontrol tedbirleriyle tahliye edilmesi için talepte bulundu. Mahkeme heyeti ise Çilem Doğan'ı 20 Haziran 2016'da 50 bin TL kefaletle tahliye etti. Dava ise Yargıtay'a gönderildi, ancak henüz karar verilmedi.
O günden bu yana kadına yönelik şiddete karşı mücadele eden Çilem Doğan, kadınların sadece 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde değil, her gün hatırlanması ve haklarının savunulması gerektiğini belirtti. Şiddet gören kadınlarla dayanışma içinde olmaya devam edeceğini kaydeden Doğan, son dönemde cinayete kurban giden kadın sayısının artmasının vahim olduğuna dikkat çekti.
'ŞİDDETİN KALINTILARI OMUZLARIMDA'Eşi tarafından hem psikolojik, hem de fiziksel şiddete maruz kalan bir kadın olarak geçmişin etkisinin hayatında devam ettiğini söyleyen Çilem Doğan, "Geçmiş hayatıma göre çok mutluyum. Artık hayatımda şiddet yok. Haklarımı aramayı öğrendim. Şiddet mağduru insanlara yardımcı olmayı amaç edindim. Elimden geleni yapıyorum. Şiddetin kalıntıları hala omuzlarımda" dedi.
'CEREN DAMAR VE KADİR ŞEKER SİMGE OLDULAR'Akademisyen Ceren Damar cinayeti ve parkta şiddet gören bir kadını kurtarmak isterken şiddet gösteren erkeğin ölümüne neden olan Kadir Şeker'in durumuna da değinen Doğan, bu tür olayların ne kadar acı olsa da toplumda bir duyarlılık oluşturduğunu söyledi. Ceren Damar davasında katil Hasan İsmail Hikmet'in avukatı Vahit Bıçak'ın savunmasında sarf ettiği cümlelerin kendisini derinden yaraladığını anlatan Doğan, şöyle konuştu:
"Bu söylemler evladını kaybetmiş bir ailenin onuruna dokunacak, yüreğini dağlayacak sözler. Ortada bir kadın cinayeti var. Bunu aklamaya çalışmak utanç verici. Neyse ki adalet yerini buldu ve katili gereken cezayı aldı. Ayrıca Kadir Şeker'in haberini duyduğumda bir kadının hayatını kurtaran insanı gördüm. Kadını sadece kadın savunmaz. Şiddetin cinsiyeti yoktur. Gözünüzün önünde eşinden, sevgilisinden şiddet gören bir kadını görmezden gelmek insanlığa sığmaz. Emine Bulut'u hatırlayın. Onun ölüm anını telefon kamerasıyla çeken kişi Kadir Şeker gibi koruyabilirdi onu. Emine Bulut şu an yaşamıyor. Kadir'in cezaevinde kalması vicdanımızı sızlatıyor. Tabi kararı hukuk verecek. Umarım özgürlüğüne kavuşur."
Görüntü Dökümü--------------------------------Çilem Doğan ile röp.Çilem Doğan'dan detay görüntülerARŞİVDoğan'ın adli tıp birimine getirilmesi'Namusum için öldürdüm' diye konuşmasıAdli tıp biriminden çıkarılmasıPolis aracına bindirilmesiPolis aracında 'Kadınlar ölmesin' demesiHaber-Kamera: Can ÇELİK/ADANA,
Haber Kodu : 200308042
==========================
'Kadının erkeğe şiddeti öncesinde birikim vardır' ANTALYA'da sokak ortasında kavga eden çiftten genç kadının erkek arkadaşına şiddet uyguladığı görüntüler sosyal medyada tepki toplarken bu görüntüleri izleyip, değerlendiren Uzman Psikolog Başak İnan, şiddetin toplumsal bir sorun haline geldiğini ifade etti. Kadının kadına ve kadının erkeğe şiddet uyguladığı vakaların da olduğunu kaydeden İnan, "Muhtemelen anlık bir durum değildir. Öncesinde bir birikimi vardır" dedi.
Antalya'nın tarihi Kalekapısı'nda, 29 Şubat günü, 20- 25 yaşlarındaki çift sokak ortasında tartışmaya başladı. Tartışma kısa sürede kavgaya dönüşürken, alışılagelmiş 'kadına şiddet' olayının aksi oldu ve bu kez erkek şiddet gördü. Çiftin kavga anı çevredeki bir iş yerinin güvenlik kamerası görüntülerine yansıdı. Görüntülerde, genç kadının erkek arkadaşına sinirlenip, kolundan çekerek tokat atması ardından kapalı olan bir dükkan önündeki masa ve sandalyeleri dağıtması yer alıyor. Görüntüler sosyal medyada da gündem oldu. Antalya'da görüntüleri izleyip değerlendirme yapan 3'ü kadın 6 kişiden 5'i davranışı çirkin buldu. Bir kadın ise kadının tepkisinin biraz fazla olduğunu söyledi. Görüş belirtenlerin büyük çoğunluğu çiftin aldatma, kıskançlık ya da yalan nedeniyle bu kadar şiddetli bir öfke patlaması yaşadığını düşündüklerini anlattı.
'BEN OLSAM SANDALYE ATARDIM'Bir cinnet haliyle bu görüntülerin meydana geldiğini değerlendiren Merve Tekin (22), "Ben hiçbir erkeğe ya da kadına şiddette bulunmadım. Sadece erkek arkadaşına değil, etrafına da zarar veriyor. Şiddetin her türlüsüne karşıyım, sanırım bir cinnet hali. Ben hiç bu şekilde yansıtmıyorum duygularımı. Böyle bir olayı ilk defa gördüm" dedi.
Çiftin aralarındaki ilişkiyle ilgili bir sorundan kavga çıkmış olabileceğini belirten Gökyüzü Gömleksiz (23), "Bu zamanda böyle manzaraları görmek insanı rahatsız ediyor. Yeteri kadar kadına şiddet var genel olarak bütün şiddetler kötü. Ben hiçbir şekilde onaylamıyorum. Muhtemelen aralarında ilişki bazlı bir kavga çıkmış olabilir. Ne olursa olsun seslerini yükseltmeden bu işi çözmeleri gerekirdi. Çirkin bir görüntü" diye konuştu.
Üniversite son sınıf öğrencisi Aybüke Çürükkuyu (22) ise erkek arkadaşıyla böyle bir olay yaşaması halinde tokat atmayacağını sandalyeleri fırlatacağını ifade ederek şöyle konuştu:
"Sandalyeleri yere atmamalıydı. Ben olsam direkt erkek arkadaşımın üzerine atardım. Tepkisini verebilen kadınları görebilmek güzel. İki tokat atmasını da hoş bulmuyorum. Ben olsaydım sandalyeleri ona atar, temas etmeden olayı bitirirdim. Aldatma ya da yalan söyleme gibi bir durum var sanki. Haklı buluyorum bu tepkiyi. Bir kadın olarak tepki vermesi güzel."
ERKEKLERİN TAMAMI ŞİDDETE KARŞIGörüntüleri izleyen Ferruh Şatursunov (25) şiddetin her türlüsünün yanlış olduğunu belirterek, "Her şekilde kınanması gereken bir hareket. Yaşadığımız coğrafya gereği erkekler kadınları dövdüğü için alışılmışın dışında maalesef. Kadının çıldırmış haline bakınca muhtemelen bir aldatma ya da yalan söyleme durumu var. Yaşları gereği başka bir konu da olabilir" dedi.
Tokat yerken sakin kalmayı başaran erkeğe dikkati çeken Emre Aydın (24) ise "Bu tarz şeylerin olması hiç hoş değil. Çok şaşırdım. Erkeği de takdir etmek lazım. Karşılık verebilecekken tepkisiz kalmış. Muhtemelen aralarında kıskançlık benzeri bir şey oldu" dedi.
Organizatör Ehat Şimşek (30) şiddetin bu çağda olmaması gerektiğini söyledi. Yeni nesillere örnek olunması gerektiğini belirten Şimşek, "Şiddeti kınıyorum. Sebebi ne olursa olsun bir insanın bir insana vurmasını hiçbir şey gerektirmez" yorumunu yaptı.
UZMAN PSİKOLOG GÖRÜŞÜKadının erkeğe sokak ortasında uyguladığı şiddet görüntülerini değerlendiren Uzman Psikolog Başak İnan, şiddetin toplumsal bir sorun haline geldiğini ifade etti. Kadının kadına ve kadının erkeğe şiddet uyguladığı vakaların da olduğunu belirten Psikolog İnan, "Çok üzücü bir durum. Şiddetin ortaya çıkmasının aslında birçok faktörü var. Bunların nasıl engellenebileceği konusuna yönelmek lazım. Kesinlikle doğru değil. Muhtemelen anlık bir durum değildir. Öncesinde bir birikimi de vardır. Öfkemizi kontrol altına almamız lazım. Bu durumla genelde erkeklerde karşılaşıyoruz. Duvarları yumruklayan, bağıran ya da karşısındakine zarar veren erkekleri sıklıkla görebiliyoruz. Ender de olsa kadının erkeğe uyguladığı şiddet olayları da kayıtlarda mevcut" diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: ---------------RÖP: Psikolog Basak İnan ile röpPsikolog cep telefonundan dayak görüntülerini izlerkenDHA Muhabiri Alparslan Çınar'ın anonsuCep telefonundan dayak görüntülerini izleyenler ve röportajRÖP: Merve TekinRÖP: Gökyüzü Gömleksiz RÖP: Aybuke ÇürükkuyuRÖP: Ferruh Şatursunov RÖP: Emre Aydın RÖP: Ehat Şimşek
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ (2)-----------------(6 Mart 2020'de geçilen güvenlik kamerası)
- Kadının adama tokatlamasıKadının sandalyeleri devirmesiPolisin gelişi
HABER: Alparslan ÇINAR -KAMERA: Emrah GÜL/ANTALYA, -
Haber Kodu : 200308027
======================
Oto lastiğine kadın eli değdi
İZMİR'de Karşıyaka ilçesinde yaşayan oto lastik ustası Tuğçe Pehlivanoğlu (30), yaklaşık 10 yıldır mesleğini yapmayı, azim ve kararlılıkla sürdürüyor. Ege Bölgesi'nde bu işi yapan bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda kadın olduğunu belirten Pehlivanoğlu, "Kadınların istedikten sonra yapamayacağı hiçbir iş yok. Yeter ki istesinler. Emin olsunlar, ellerinden her iş gelir. Bunu ben yapabilir miyim diye düşünmesinler" dedi.
İzmir'in Karşıyaka ilçesinde eşi Hakan Pehlivanoğlu (35) gibi oto lastikçi ustası olan Tuğçe Pehlivanoğlu, çok az sayıdaki kadın ustalardan biri olarak, sektörde azmi ve el becerisiyle öne çıkıyor. Maharetli elleriyle araçların rot balans ayarları ve lastik tamirini yapan ayrıca oto elektrik sistemlerini kontrol ederek, akü değişimini gerçekleştiren Tuğçe Pehlivanoğlu, işiyle tercih edilen ustalardan biri olarak görülüyor. Kendisini görenler başta önyargılı olup şaşırsa da sonrasında el işçiliğiyle daimi müşterisi oluyor.
'İŞİMİ BÜYÜK BİR AŞKLA YAPIYORUM'Sektörde işe nasıl başladığını anlatan Pehlivanoğlu, "Yaklaşık 10 yıldır lastik sektöründeyim. İşimi büyük bir aşkla yapıyorum. Eskiden kadın kuaförüydüm. Kalfalık ve ustalık gibi bütün belgelerim var. Uzun yıllarda yaptım o işi. Sonra evlendim. Eşim bu sektördeydi. Bakarak öğrendim. Bir gün baktım makine başındayım ve bu sektörde çalışıyorum. İzmir'de, sektörde kadın olarak ben varım. Ege Bölgesi'nde ise 2 kişiyiz bu kadın olarak bu sektörde çalışan" dedi. Kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutlayan Pehlivanoğlu, "Kadınların istedikten sonra yapamayacağı hiçbir iş yok. Yeter ki istesinler. Emin olsunlar, ellerinden her iş gelir. Bunu ben yapabilir miyim diye düşünmesinler. Ben bugün Tuğçe usta olarak lastik sektöründeysem, başarıyla işimi yürütüyorsam, eminim tüm kadınlarımız her sektörde her şeyi yapabilir" dedi.
ÖNYARGI, İŞÇLİĞİNİ GÖRÜNCE MEMNUNİYETE DÖNÜYORTuğçe Pehlivanoğlu'nun patronu Salih Mert Ünlü (26), "Tuğçe ustamızla yaklaşık 4 yıldır çalışıyoruz. Gelen tepkilerden, işinden ve titizliğinden çok memnunuz. Kadınların istediği zaman yapamayacağı hiçbir şey olmadığına inanıyorum. Bütün kadınların her sektörde çalışabileceğini biliyorum. Bizim sektörümüzde kadın olarak çalışan çok az sayıda kişi var. Bazı müşteriler ilk defa kendisini görünce güven sorunu yaşıyor. Ancak işçiliğini görünce memnun ayrılıyorlar. Sonrasında Tuğçe ustamızın daimi müşterisi olup tekrar tekrar geliyorlar" diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: Sultan Karabulut ve çocuklarından görüntüSultan Karabulut ile röportajGenel ve Detay görüntü
Haber-Kamera: Kadir ÖZEN/ İZMİR,
Haber Kodu : 200308018================================
Dar gelirli ailelerin 'İyilik perisi' oldu İZMİR'de yaşayan Yeliz Sündür (41), bir dönem yaşadığı ekonomik sıkıntıyı unutmayıp, kendisiyle benzer sorunlar yaşayan dar gelirliler için seferber oldu. Dar gelirli kişileri tespit eden, 'İyilik perisi' olarak bilinen Sündür, ihtiyaç sahipleriyle devlet kurumları ve hayırseverler arasında aracılık yapıp iyilik köprüsü oldu. Yardım çalışmalarının huzur verdiğini belirten Sündür, başta kadınlar olmak üzere vatandaşları gönüllü olmaya davet etti.
Gaziemir ilçesi Aktepe Mahallesi'nde oturan spor eğitmeni evli ve 2 kız çocuğu annesi Yeliz Sündür, çalışmalarıyla çevresinde 'İyilik perisi' olarak anılıyor. Kendi ailesi de bir dönem zor günler geçirince böyle bir işin içine giren Yeliz Sündür, dar gelirli aileleri iş insanları ve devlet kurumlarıyla buluşturuyor. Bugüne kadar 80 aileye erzak ve giyecek gibi malzemeler ulaştıran Sündür, daha fazla aileye ulaşabilmek ve yardım götürebilmek için çabalıyor.
Yardım faaliyetleri işine nasıl başladığını anlatan Sündür, "Eşim 8-9 ay işsiz kalınca, ekonomik olarak birçok sıkıntı yaşadık. Bu olumsuzluklarla mücadeleye başladığım zaman çevremdeki birçok kişinin de benzer sorunlar yaşadığını gördüm. Okul Aile Birliği'nde görev yaparken biz çok dar gelirli öğrencinin olduğunu öğrendim. Harekete geçip 'ne yapabilirim' diye düşünüp, çalışmaya başladım. Kızılay ve kaymakamlık gibi devlet kurumları ya da iş insanları gibi hayırseverlere giderek, dar gelirli insanların ihtiyaçlarını anlatıp, yardımcı olmaları için bir köprü oldum. Şuna da çok dikkat ettim. Yardım isteyen insanların gerçekten ihtiyaç sahibi olup olmadığını iyi araştırdım" dedi.
'İNSANLAR EL ELE TUTMALI' Yardım faaliyetleri sonrası iç huzurunun arttığını belirten Sündür, "Gece yastığa başımı koyduğumda huzurla uyuduğumu fark ettim. Yardım faaliyetleri sonrası sıkıntılarımı da unutuyordum. İnsanlara yardımcı olabilmek faydalı olabilmek huzur verdi. Çok fazla şeyler yapabileceğimizi gördüm. Daha fazla aileye ulaşabileceğinizi fark ettim. İnsanlar el ele tutmalı, çabalamalı. Daha fazla aileye yardımcı olabilmek için bir şeyler yapmalı. Benimle başlayan bu faaliyet, çevremdeki insanların desteğiyle gün geçtikçe yayıldı ve büyüdü. Herkesi göreve çağırıyorum" dedi. Kadınların 8 Mart'ın kutlayan Yeliz Sündür, "Kadınlar devlettir. Onlardan naçizane bir şey istiyorum. Biz kadın olarak anne olarak el ele verirsek, birçok kişiye yardım sağlayabiliriz. Buradan kadınlarımıza sesleniyorum diyorum ki bu çalışmamızda siz de yer alabilirsiniz" diye konuştu.
EŞİYLE GURUR DUYUYORYeliz Sündür'ün eşi spor eğitmeni Serdar Sürdür (41), eşiyle gurur duyduğunu vurgulayarak, "Bizim de işlerimiz kötü gitmişti. Okulda çocukların hallerini görünce kendine görev edinmiş. Kızılay veya kaymakamlık gibi kurumlar aracılığıyla dar gelirli ailelerin çocuklarına kıyafet ya da gıda gibi yardımlarda bulunulmasına aracılık etti. Ancak bu kadar fazla kişiye ulaştığını ve yardımcı olduğunu ben bile fark etmedim. Kendisinin böyle özverili çalışması beni mutlu etti. Onunla gurur duydum. Bunun devamının gelmesini hayırseverlerin ve yardım etmek isteyenlerin bu çalışmayı desteklemesini, maddi imkanı olmayan ihtiyaç sahibi daha çok kişiye ulaşılmasını isterim" dedi.
Yeliz Sündür'ün yardım ulaşılmasına köprü olduğu dar gelirli evli ve 2 çocuk annesi Azize Küp (35), eşinin bir süredir işsiz olduğunu belirterek, "Allah Yeliz hanımdan razı olsun. Erzağımızı, çocuklarımızın kıyafetlerini, hep o temin etti. Ona minnettarız. Sokaklarda hurda topluyordum. Çevremdeki insanlar yönlendirdi. Kendisiyle temas kurdum. Bana, aileme yardımcı oldu. Kendisinden çok memnunuz; minnettarız. Allah ondan razı olsun" diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: Yeliz Sündür röportajSerdar Sürdür röportajAzize Küp röportajGenel ve Detay görüntü
Haber: Kadir ÖZEN - Kamera: Tekin GÜRBULAK/ İZMİR,
Haber Kodu : 200308030
===============================
Avrupa, denizi olmayan Denizli'nin balığını yiyor
DENİZLİ'nin Merkezefendi ilçesinde faaliyet gösteren balık işleme fabrikasında füme haline getirilen balıklar, neredeyse Avrupa'nın tamamına ihraç ediliyor. Denize kıyısı olan ve balık ihracatı yapan başta Norveç de denizi olmayan Denizli'den balık alıyor. Şirket Genel Müdürü Yasin Özpek, devletin teşvikleriyle büyüyüp, tereciye tere satar hale geldiklerini söyledi.
Denizli'de, Ahmet Nazif Zorlu Sanayi Sitesi'nde faaliyet gösteren su ürünleri şirketi, sahibi olduğu 10 farklı çiftlikte alabalık üretimi yapıyor. 2001 yılında balık işleme fabrikasını kuran şirket, alabalık çiftliklerinde üretilen balıkları ilk önce şoklama kazanlarında artı 2 dereceden geçirdikten sonra soğuk hava araçlarıyla işleme fabrikasına getiriyor. Burada balıklar, iç organlarının alınmasının ardından gramajlanıyor, salamura olduktan sonra şişlere diziliyor. Fırınlarda pişirilip artı 5 derecede 1 gün bekletildikten sonra fileto haline getiriliyor. Ardından istenilen gramaja göre paketlenip, soğuk hava zinciri bozulmadan Norveç, İsveç, Danimarka, Almanya, Belçika, Hollanda, Çek Cumhuriyeti, Romanya ve Rusya'ya ihraç ediliyor. Denize kıyısı bile olmayan Denizli'den Avrupa'ya ihraç edilen füme balıkları, paket halinde tüm marketlerde satışa sunuluyor. Avrupa'nın önde gelen balık ihracatçılarından biri olan Norveç de Denizli'den balık alıyor.
Yıllık 6 bin ton balık üretim kapasitesi olan ve tamamını Avrupa'ya ihraç eden şirket, Avrupa Birliği'nin verdiği Aguaculture Stewardship Council (ASC) kalite sertifikasını daha önce aldı. Şirket Genel Müdürü Yasin Özpek, Avrupa'ya yıllık 15 milyon Avro'luk ihracat yaptıklarını belirterek, "Fabrikamızda işlediğimiz füme halinde balıkları İsveç, Norveç, Danimarka, Hollanda, Almanya, Belçika, Çek Cumhuriyeti, Romanya ve Rusya'ya gönderiyoruz. Yıllık 15 milyon Avro ihracatımız var. Ancak hedefimiz, üretim kapasitesini de artırarak 20-25 milyon Avro'ya çıkarmak istiyoruz. Yağmurlar iyi olursa üretim de bol olursa rakamı artıracağımıza inanıyoruz" dedi.
'TERECİYE TERE SATIYORUZ'Denizi olmayan Denizli'den Avrupa'ya balık sattıklarını ifade eden Özpek, "Denize kıyımız bile yok. Füme ve donmuş balık satıyoruz. Biz bunu başardık. Avrupa, Denizli'de yetiştirilen balıkları yiyor. Denize kıyısı olan ve hatta balık ihracatı yapan ülkelere bile balık satıyoruz. Adeta tereciye tere satıyoruz. Ürünlerimiz neredeyse Avrupa'nın bütün marketlerinde yer alıyor. Şirketimiz için büyük başarı bu. Devletimizin teşvikleriyle büyüdük. Devletimiz bizi destekledikçe, ihracatımızı daha da artıracağız" diye konuştu.
'KARADENİZ'E YATIRIM YAPACAĞIZ'Türkiye'nin Norveç'ten somon balığı aldığını ifade eden Özpek, "Biz şirket olarak Karadeniz'e dev yatırım yapacağız. Norveç'ten somon alıyorduk. Artık üretimi biz yapıp, iç ve dış pazarda satmayı planlıyoruz. Çin'e de balık ihracatımız vardı ancak virüs nedeniyle sekteye uğradı. Virüs tehlikesi geçtikten sonra devam edeceğiz. Dünyanın en kaliteli balıklarını yetiştirmek için yem fabrikası da kurduk" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -----------------Tesisten detay Balıklardan detayBalıkların tesiste işlenmesindenİşçilerden detay ve genel görüntülerBalıkların paketlenmesinden Yasin Özpek ile röportaj
Haber- Kamera : Ramazan ÇETİN/ DENİZLİ,
Haber Kodu : 200308028==============================
Hayalinin peşinden giderek çok istediği dükkanını açtı MUĞLA'nın Marmaris ilçesinde, çocuk yaşta hobi olarak merak duyduğu yün ve el işi ürünlerle ilgili dükkan açma hayali bulunan Ayşe Ferah Ertürk (35), KOSGEB desteğiyle amacına ulaştı. Ertürk, "Kurslara katılarak başarı sağladım. Kadınların güçlü olduğunu, istediği zaman amaçlarını ulaşabileceğini göstermiş oldum. Özellikle anne olanlara ailelerine katkı sağlamak için neler yapabileceğini göstermek istedim" dedi.
Marmarisli Ayşe Ferah Ertürk, ilkokul yıllarında yün ve el işlerine merak saldı. Zaman içinde çeşitli kurslara katıldı. Ayrıca ebeveynlerinden de eğitim aldı. 25 yaşına kadar hobisine devam eden Ertürk, sonrasında evlendi. Yün ve el işleriyle ilgili bir şeyler yapmak isteyen Ayşe Ferah Ertürk, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı'nın (KOSGEB) verdiği kredi desteğini öğrendi. Eşinin desteğiyle, geçen yıl nisan ayında KOSGEB'in açtığı kurslara katıldı. Yaptığı başvuru sonrası, KOSGEB'ten kredi desteği de kabul gördü. Ailesine ait Tepe Mahallesi 33 Sokak üzerindeki 15 metrekarelik dükkanında tadilat ve dekorasyon yaptı. Çocukluk hayali olan yün işleri satışı yapılan dükkanı açtı. Çeşitli yünler yanı sıra el işleme, tıp işleri, örgü ve çeşitli süsleme ürünleri satışa çıkardı. Marmaris'te ilk defa yün ve örgü üzerine açılan 'Yün Evim' adlı dükkana kadınlar, rağbet göstermeye başladı. 2 çocuk annesi Ertürk, alışveriş yapan kadınlara örgü konusunda da teknik bilgiler vermeye başladı.
'KADINLARIN GÜÇLÜ OLDUĞUNU GÖSTERMİŞ OLDUM'Çocuk hayalini gerçekleştiren Ertürk, "Yün işlerine, çocukken hobi olarak başladım. Hayalimde bir dükkan açmak vardı. Ön yargılarımdan, kişisel tabulardan kurtulup bir kadının hedefine nasıl ulaşır diyerek yola çıktım. Amacım para kazanmak değil, onu araç olarak düşünmekti. Evlenip çocuklarım olunca hayalimi bir süreliğine noktaladım. İçimde kalan hayalimi eşimin desteğiyle hayata geçirmeye karar verdim. Devletimin KOSGEB desteğini öğrendim. Kurslara katılarak başarı sağladım. Kadınların güçlü olduğunu, istediği zaman amaçlarını ulaşabileceğini göstermiş oldum. Özellikle anne olanlara ailelerine katkı sağlamak için neler yapabileceğini göstermek istedim. Bunu da çevremdekilere ispatlayarak göstermiş oldum. Hemcinslerimiz unutmasınlar ki kadınlar her alanda başarılıdır. 8 Mart Dünya Kadınlar günü kutlu olsun" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-----------------Ayşe Ferah Ertürk'ün dükkanı önünde iki çocuğuyla genel görüntüsüErtürk ile röportajHaber- Kamera: Ali GÜNDOĞAN/ MARMARİS (Muğla),
Haber Kodu : 200308021================================
Ünye Kalesi'nin 'altın'lı dehlizlerine giriliyor
ORDU'nun Ünye ilçesinde, M.Ö 200 ile 250 yılları arasında Pontus Kralı 6'ıncı Mithridates tarafından inşa ettirilen Ünye Kalesi'nin 'altın' bulunduğu söylentilerinin yayıldığı dehlizlerinde, temizlik çalışması başlatıldı. Bugüne kadar girilemeyen dehlizler, temizlik çalışmalarının ardından turizme kazandırılacak.
Ünye ilçesinde bulunan ve M.Ö. 200 ila 250 yılları arasında Pontus Kralı 6'ncı Mithridates tarafından inşa ettirilen Ünye Kalesi'nin bugüne kadar girilemeyen dehlizlerinde 'altın' olduğu yönünde söylentiler yayıldı. Ordu Valiliği Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı ile Ünye Belediyesi iş birliğiyle Ünye Kalesi'nin kapalı olan dehlizleri temizlenip, turizme kazandırılması için çalışma başlatıldı. 2 dehlizin bulunduğu kalede başlatılan temizlik çalışması yaklaşık 1 yıl sürecek.
'TURİZME KATKI SAĞLAYACAĞIZ'Ünye Belediye Başkanı Hüseyin Tavlı, çalışmanın ilçenin turizmine katkı sağlayacağını söyledi. Tavlı kalenin Karadeniz için önemli olduğunu vurgulayarak, "Bu kale Pontus Krallığı döneminde 6'ncı Mithridates Kralı tarafından yaptırılıyor. Daha sonra Osmanlı döneminde farklı sebeplerle kullanıldığından dolayı kapatılıyor. Çok uzun süre atıl vaziyette kalıyor. Günümüze kadar gelen Ünye Kalesi'nin turizme kazandırılması için çalışma yapmaya karar verdik. Dehlizlerin temizlenmesiyle hem turizme katkı sağlayacağız hem de tarihimizin değerlerini ortaya çıkaracağız. Bunun için gayret sarf ediyoruz" dedi.
'ÇALIŞMALARLA KALENİN TARİHİ VE DEHLİZLER ORTAYA ÇIKARILACAK'Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın, Ünye Kalesi'nde birinci ve ikinci etap kapsamında saha yüzeyi çalışmalarını tamamladığını belirten Başkan Tavlı, "Bu yıl da üçüncü etabın ihalesini yaptık. Bu kaleyle ilgili, 'kalede bulunan dehlizlerde altın var, kale altında odalar var' gibi çeşitli senaryolar yazıldı. Bu çalışmalarla tarihin ve dehlizin derinliklerinde ne olduğunu tam anlamıyla ortaya çıkaracağız. Dehlizlerin temizlenme çalışmaları 300 gün sürecek. Bu süreçte Ünye Kalesi, ziyarete kapalı olacak. Çalışmalar aynı zamanda Hitit Üniversitesi'nin hocalarıyla istişare halinde yürütülüyor" diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ Kale detaylarıDelhiz detaylarıBelediye Başkanı Hüseyin Tavlı açıklamasıDetaylarHaber-Kamera: Turğut DAĞDEVİREN ORDU-DHA
Haber Kodu : 200308057
================================
Semiha, açtığı restoranda 9 kadın çalıştırıyor SAKARYA'nın Serdivan ilçesinde, Semiha Öztürk, 9 yıl önce açtığı restoranda 9 kadını istihdam ediyor. Restoranın mutfağındaki kadınlar, Sakarya'nın meşhur kabağından yemek, tatlı ve pastalar yapıyor.
Sakarya'nın Serdivan ilçesinde oturan Semiha Öztürk, 9 yıl önce 'Kabak Evi' isimli restoran açarak hayallerinin peşinden gitme kararı aldı. Restoranda 9 kadını istihdam eden Öztürk, kabak kullanarak yemek, kek, börek ve tatlılar yapıyor. Kabak yemeklerinin yanı sıra diğer yemekler de menüde yer alıyor.
Restoranda kendisiyle birlikte 10 kadının çalıştığını belirten Semiha Öztürk, "Sakarya'nın en özel ürünü olduğu için, Sakarya'nın en güzel ismi bana göre Kabak Evi. Burada biz 10 tane bayanız ve en önemlisi de hepimiz anneyiz. En önemlisi de burada hissettiğimiz şey, duygumuzu katarak güzel lezzetler elde etmek. Etrafımızdan güzel tepkiler alıyoruz. Bizde menü yok, ne çıkarsa evinde ne varsa sürpriz ürünler oluyor. Bakmışsınız portakallı kek, bakmışsınız kabaklı kurabiye, bir bakmışsınız kuru fasulye pilav. O yüzden insanlar burayı kendi evi gibi görüyor" dedi.
'KABAK KAYNAYARAK DEĞİL, DEMLENEREK OLUR'İyi bir kabak tatlısının nasıl olması gerektiğinden bahseden Semiha Öztürk, "Kabak tatlısı aslında bir ustalık ve duygu isteyen bir iş, kolay yapılan bir tatlı değil. Biz akşamdan şekeri basıp sabah kabak tatlısı hazır olsun istiyoruz, fakat öyle değil. Bizde kabak tatlısı 3 günün sonunda tabağa gelecek şekle geliyor. Kabak kaynayarak değil, demlenerek olur. Kabak demlenirken üzerini bez ile örttüğümüzde demlenmesi daha sağlıklı olur" diye konuştu.
'HEPİMİZ ANNEYİZ'Kadın personel ile birlikte çalışmanın avantajlarına da değinen Semiha Öztürk, "Bayanla çalışmak aslında bir güç. Hepimiz anneyiz. Kadının hassasiyeti ve duygusu ile aslında biz ön plana çıktık. Biz burayı iş olarak görmüyoruz, evimize gelen bir misafir modundayız. Aileyi hissettirmek istiyoruz" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-----------------Muhabir anons İşletme üretim detay İşletme içi detay İşletme sahibi Semiha Öztürk röp. Detay
HABER-KAMERA: Güven HASBAŞ-Ramiz Kaan OKTAR/SERDİVAN (Sakarya),
Haber Kodu : 200308020=============================================
Çobanlık yapan Veysel, dalga sörfünde Türkiye üçüncüsü oldu
KOCAELİ'nin Kandıra ilçesinde çobanlık yapan Veysel Demir (17), babasının karşı çıkmasına rağmen hocasının ısrarıyla başladığı dalga sörfü sporunda Türkiye 3'üncüsü oldu. Çobanlık ve sörf sporunu aynı anda yürütmeye çalışan Demir, hedefinin dalga sörfünde Türkiye'yi Avrupa'da temsil etmek olduğunu söyledi.
Kandıra Babalı Mahallesi'nde çobanlık yapan Veysel Demir, hiçbir eğitim almadan başladığı dalga sörfünde 2,5 yıl sonra Türkiye üçüncülüğü kazandı. Antrenörü Tolga Hadimoğlu'nun ısrarıyla Babalı Surf City'de başladığı sörf sporunda daha başarılı olmak için her gün çalışan Veysel, aynı zamanda hayvancılıkla uğraşan babasına koyunlarına bakmasında da yardım ediyor. Her sabah kahvaltısının ardından sörf antrenmanına gelen Veysel Demir, çalışmasının ardından babasının yanına giderek koyunlarını otlatıyor. Dalga sörfüne yaklaşık 2,5 yıl önce başlayan Veysel Demir, geçen yaz Antalya'nın Alanya ilçesinde düzenlenen Türkiye Dalga Sörfü Şampiyonası'nda üçüncülük derecesi kazanarak kürsüye çıktı.
Çobanlık yaparken dalga sörfüne başlama hikayesini anlatan Veysel Demir, "Ben burada koyun çobanlığı yapıyordum. Sonra burada sörf yapmaya başladım. Bu sporu sevdiğim için daha çok yapmak istedim. Yarışmalara kadar yükseldim ve Türkiye üçüncüsü oldum. 2,5 senedir sörf yapıyorum. Bu süreçte 2 kez Türkiye Şampiyonası'na katıldım. Bunlardan birinde de üçüncülük elde ettim. Sabah babam koyunları ahırdan çıkartıp götürüyor. Ben evde kahvaltımı yapıp buraya geliyorum. Sörf yapıyorum. Eğer dalga olmazsa antrenman yapıyorum. Zaten haftanın 2 günü dalga olmuyor. Diğer günler dalgalı oluyor. Antrenmandan sonra tekrar koyunların yanına gidiyorum. Akşam olunca da koyunları ahıra kapatıyorum" dedi.
'KOYUNLARI OTLATIRKEN SÖRF YAPANLARI SEYREDERDİ'Kırsal bölgedeki yetenekli çocukları spora kazandırmak amacıyla sörf okulu açtığını söyleyen antrenör Tolga Hadimoğlu, "Kırsal kesimde, özellikle kendi bölgesine kısılmış yetenekli çocukların dalga sörfüyle birlikte kariyer yapabileceğini düşündüğümüz bir proje bu. Veysel de bu çocuklarımızdan bir tanesi. Veysel gibi bu bölgemizden çıkmış, şu anda Milli Takımda Dünya ve Avrupa Şampiyonalarında ülkemizi temsil eden 4 gencimiz var. Hatta 2020 olimpiyatlarına şu anda kota mücadelesi veren gençlerimiz de var. Veysel, bu çocuklarımızın dışında çok özel bir yere sahip bende. Çünkü ailesi hayvancılık ile geçimini sağlıyor. Veysel bundan bir 4 sene evvel koyunlarını bu kumsalın arkasındaki tepeliklere getirip otlatıyordu. O sırada gelip gizli gizli, neredeyse bir 400-500 metre geriden, bir tepenin arkasından sörf yapanları seyrederdi. Ne zaman aramıza katılsın diye yanına gitmeye kalksak, hemen koyunlarını toplayıp utangaç bir şekilde ahıra kaçardı. Bu böyle 1-2 sene devam etti" diye konuştu.
'KENDİ BAŞINA SÖRF YAPMAYA BAŞLADI'Veysel Demir'in hiçbir eğitim almadan sörf yapmaya başladığını belirten Hadimoğlu, şöyle devam etti: "Bundan 2,5 sene kadar önce bir baktım Veysel yine koyunlarını otlatmaya getirmiş. Bu sefer daha yakındı bize, koşup yakalayabileceğim mesafedeydi. Yanına gidip, 'Ne yapıyorsun?' dediğimde utanarak 'Hocam, sörf yapanları seyrediyorum' dedi. Bende, 'Hadi gel sen de katıl bize, ağabeylerinle birlikte sen de sörf yap' dedim. 'Hocam olmaz' deyip kaçtı bu sefer. Ertesi gün, yine aynı saatlerde koyunlarını getirmişti. Bu sefer daha da yakındı. Bir şeyler anlatmak istiyor ama yapamıyor gibiydi. Bu sefer elimde sörf tahtasıyla yanına gittim. Tahtayı uzatarak, 'Veysel bu sörf tahtasını al, sen de arkadaşlarınla birlikte suya girip bir dene' dedim. Tahtayı alıp gitti. Biz bu bölgede yüzlerce çocukla ilgilendik ama beni şaşırtan birkaç çocuktan biri de Veysel'dir. Hiçbir eğitim almamasına rağmen yaklaşık 1,5- 2 sene kadar dışarıdan seyretmesine rağmen, tahtayı aldıktan bir 15 dakika sonra dalga yakalayıp tahtanın üzerine kalktığını gördüm. Bu sadece beni değil, sörf akademisinde izleyen birçok insanı şaşırtmıştı. Biz herhangi bir eğitim, herhangi bir bilgi vermeden kendi başına sörf yapmaya başladı. Bu çok az rastlanan bir şey."
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: ----------------Veysel Demir'in koyunlarını otlatması Demir'in sörf antrenmanına hazırlanması Demir'in antrenmanı Veysel Demir ile röp. Antrenör Tolga Hadimoğlu ile röp. Detay
HABER: Dinçer AKBİR-KAMERA: Alişan KOYUNCU/KANDIRA(Kocaeli),
Haber Kodu : 200308023
========================
Kaportacı anne- kız KOCAELİ'nin Gölcük ilçesinde, Esmeray Mollahaliloğlu (40), çırak olarak işe girdiği oto kaporta tamirhanesini satın alıp, 16 yaşındaki kızı Fulya ile beraber işletmeye başladı. Bu işe araçları çok sevdiği için başladığını belirten Mollahaliloğlu, kadınların istedikleri zaman her şeyin üstesinden gelebileceklerini vurguladı.
Kocaeli'nin Gölcük ilçesinde oturan 3 çocuk annesi Esmeray Mollahaliloğlu, 2004 yılında çırak olarak başladığı oto kaportacıda zamanla işi öğrenip, usta oldu. Mollahaliloğlu, 2017 yılında kaportacı dükkanını satın aldı. Mollahaliloğlu, o tarihten itibaren en küçük kızı Fulya ile birlikte oto kaporta tamirhanesini işletmeye başladı. Araçları çok sevdiği için bu işe başladığını söyleyen Esmeray Mollahaliloğlu, kadınların istedikleri sürece her şeyi yapabileceğini söyledi.
'YILLARCA ÇIRAK OLARAK ÇALIŞTIM'Çırak olarak başladığı tamirhaneyi satın alma sürecini anlatan Mollahaliloğlu, "Ben 2004 yılında araçları çok sevdiğim için böyle bir işe girmek istedim. İş aradım, iş bulamadım. Buradan bana teklif geldi. 'Asistan olarak bizimle çalışır mısınız?' dediler. Ben de kabul ettim. Araç olunca iş değişti. Ben asistanlık yapmaya devam ettim ama çoğunlukla araçların üzerinde çalıştım. Yıllarca eleman olarak, çırak olarak çalıştım. 2017 yılında iş yerini üzerime devraldım. Ben işletmeye başladım. Kızım zaten benim yanımda, benim iş yerimde büyüdü. Sonra benimle çalışmaya başladı. Okul okumadığı için burada işe başladı. Aynı zamanda Çıraklık Eğitim'e gidiyor. Benim yanımda yetişiyor" dedi.
'KADIN MÜŞTERİLERİMİZ GELDİĞİNDE ÇOK MEMNUN OLUYORLAR'Müşterilerin önce yadırgayıp daha sonra alıştığını söyleyen Mollahaliloğlu, "Sanayi ortamını herkes kötü bilir, ama asla kötü değil. Çok iyi bir yer. Kadınların da çoğunlukla çalıştığı bir yer. Çok güzel bir meslek. Kadınların yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Yeter ki istesinler. Ben işimden çok memnunum. Bazıları beni yadırgıyorlar ama özellikle kadın müşterilerimiz geldiğinde çok memnun oluyorlar. Beni gördüklerinde sanayi ortamı içerisinde rahat ediyorlar. Bu da benim hoşuma gidiyor. Erkek müşterilerimiz çoğunlukta, onlar bazen yadırgıyorlar, ama onlar da artık alıştılar bize. Müşterilerde güvensizlik başlarda oluyor, ancak onlar da zamanla alışıyorlar. Benim müşterilerim sabit müşteridir. İlk başta tedirgin oluyorlar ama araçlarını teslim aldıklarında bize güvenebileceklerini anlıyorlar. Sonra da araçlarını devamlı bana getiriyorlar. Kadınlara mesajım; yeter ki istesinler. İstedikten sonra her şeyi yaparlar. Ben kendimden biliyorum, kadınlar olarak biz erkeklerden daha güçlüyüz" diye konuştu.
'ARABALARLA İLGİLENMEYİ SEVİYORUM'Annesi ile birlikte kaporta dükkanında çalışan Fulya Mollahaliloğlu ise, "Annem buralara çok yatkındı. Eskiden beri arabalarla çok ilgileniyordu. Ben de ufak tefek çekiç, tornavida falan tutmaya çalışıyordum. Sonra liseyi okumak istemediğimi söyledim. Ondan sonra çıraklık eğitimine devam ettim. Orada hem bu iş üzerine dersler alıyorum, hem de lise diplomamı tamamlıyorum. Arabalarla ilgilenmeyi seviyorum. Ev işleri bana çok yatkın değil. O yüzden bu işi yapmayı tercih ettim. Bana, 'O iş erkek işi, seni orada yargılamıyorlar mı?" dediler. İlk başta güvensizlik yapıyorlar, arabayı teslim etmek istemiyorlar. Ondan sonra alışıyorlar. Arkadaşlarımdan bazıları da dalga geçti. 'Neden erkek işi yapıyorsun. Kuaförlük yapabilirdin ya da başka bir iş yapabilirdin' dediler. Sonuç olarak bu benim kararım. O yüzden çok fazla söz etmelerine izin vermedim" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -----------------Esmeray Mollahaliloğlu ile kızı Fulya'nın birlikte çalışmaları Esmeray Mollahaliloğlu ile röp. Fulya Mollahaliloğlu ile röp. Detay
HABER: Dinçer AKBİR-Soner GÜLEZER-KAMERA: Alişan KOYUNCU/GÖLCÜK(Kocaeli),
Haber Kodu : 200308034
=========================
Yasemin usta, lastik tamir edip, balans ayarı yapıyor KAYSERİ'nin Felahiye ilçesinde oturan Yasemin Ozar (44), eşiyle birlikte açtıkları oto lastik tamir dükkanında çalışıyor. Lastik söküp, tamir eden, balans ayarı yapan 4 çocuk annesi Ozar, "Çalışan kadın daha özgür olur" dedi.
Yasemin Ozar, 15 yıl önce eşiyle birlikte ilçede açtıkları oto lastik tamir dükkanında çalışarak, aile bütçesine katkı sağlıyor. Her sabah saat 08.00'de dükkanı açan ve 17.00'ye kadar çalışan Ozar, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde de işinin başında oldu. Lastik tamiri, kaplaması ve bakımı yapan Ozar, balans ayarı da yapıyor. Ozar, dükkanda çırak çalıştırmak yerine kendisi çalışarak eşine yardım ettiğini söyledi. Ozar, "15 yıldır eşimle birlikte lastik tamiri yapıyoruz. Kazandığım para ile çocuklarımın ikisini evlendirdim, ikisini de üniversiteye okumaya gönderdim. İş yerimi sabah açıp, günlük gelen araçların tekerlerini değiştirip, bakımlarını yapıyorum. Ağır iş makinelerinin tekerini değiştirirken eşimden yardım istiyorum. Başta zor oluyordu ancak şimdi ben de müşterilerimiz de alıştık. 'Yasemin usta lastikleri değiştir' diyerek geliyorlar. İlçemizde de son dönemlerde kadın çalışan sayısında artış başladı. Aile bütçesine katkı sağlamak çok güzel" dedi.
'ÇALIŞAN KADIN DAHA ÖZGÜR OLUR'Tüm kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutlayan Yasemin Ozar, "Bütün kadınların çalışmasını isterim. Ayaklarının üstünde dursunlar. Çalışan kadın daha özgür olur. Kendi parasını kazanır, çocuğunu ona göre okutur ve büyütür" diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -----------------Yasemin Ozar'ın iş yerini açmasıOzar'ın lastik tamir edip, balans ayarı yapmasıAnons görüntüsüYasemin Ozar ile röportajGenel ve detay
Haber-Kamera: Yasin DALKILIÇ/ KAYSERİ,
Haber Kodu : 200308032
====================
Tramvaylar kadın vatmanlara emanet KAYSERİ'de, yıllık 41 milyon yolcunun taşındığı tramvaylarda kadın vatmanlar da görev yapıyor. 102 vatman arasında bulunan 6 kadın, aile bütçelerine katkı sağlıyor.
Kayseri Büyükşehir Belediyesi'nin iştiraki olarak Kayseri Ulaşım A.Ş. bünyesinde 1 Ağustos 2009 tarihinde kentte kullanılmaya başlanılan hafif raylı sistem araçlarında görev yapan 102 vatman arasında kadınlar da bulunuyor. Her gün ortalama 424 seferin düzenlediği ve yılda 41 milyonun taşındığı tramvaylarda görev yapan 6 kadın vatman, sefer öncesi araçlarının kontrolünü yaparak işe başlıyor.
'GÜÇLÜ OLMAK ZORUNDAYIZ'Kadın vatmanlardan Demet Gümüş, kentte 11 yıldır bu işi yaptığını söyleyerek, "3 ay eğitim gördük. Ardından da test sürüşlerine başladık. Çevremde bu işi yapan hiç kimse yoktu. Sınav yapıldığını duydum, tesadüfen girdim ve kazandım. Güne 05.30'da başlıyoruz. Evli olduğumuz için biraz zorlu oluyor; ama biz bu tempoya alıştık. Yolcular bir kadın olarak bizi karşılarında gördüklerinde mutlu oluyorlar, el sallıyorlar, selam vermeye çalışıyorlar. Tebrik edenler oluyor. Tramvay kullanmak kolay; ama bizim insanlarımız biraz zor. Bazen trafikte sarı çizgiyi geçen bazı araçlar oluyor, bu durumda zorlanabiliyoruz. Bir kadın olarak güçlü olmak zorundayız" dedi.
'OLUMLU TEPKİLER BİR ADIM ÖNDE'Vatandaşlardan bazılarının olumsuz tepki verdiğini ancak olumlu tepkilerin kendilerine moral olduğunu söyleyen Tuba Baykara ise "Kadın olarak zorluk yaşadığımız dönemler oluyor. Bizi gördüklerinde hoşgörülü davrananlar olduğu gibi olumsuz tepki gösterip, istemeyenler de oluyor. Ama yaptığımız iş bize keyif veriyor. Belediyenin Kayseri'ye bu hizmeti sunması güzel bir olay, bizim de bu işe vesile olmamız bir kadın olarak beni mutlu ediyor. Yaptığım işten dolayı memnunum. Olumlu olaylar bizi bir adım önde götürüyor" diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -----------------Kadın vatmanların araçlarına gelişiKadın vatmanların araçlarını kontrolüKadın vatmanlar ile röportajKadın vatmanların araç kullanmasıDiğer genel detaylar
Haber-Kamera: Yasin DALKILIÇ-Samed Aydın SUN/ KAYSERİ,
Haber Kodu : 200308026
==========================
Dekan Ateş: Denize kaçan 2 milyon balığın ekolojik dengeye zarar vermesi söz konusu değil
MUĞLA Sıtkı Koçman Üniversitesi (MSKÜ) Su Ürünleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Celal Ateş, Milas'ın Güllük Körfezi'nde kuru yük gemisinin balık çiftliklerinin havuzuna daldığı kazada denize kaçan 2 milyon balığın ekolojik dengeye zarar vermesinin söz konusu olmadığını söyledi.
Güllük Körfezi Papaz Adası açıklarında seyreden Malta bayraklı 139 metrelik 'Navaho' isimli kuru yük gemisi, kıyıdan 1 deniz mili açıktaki balık havuzlarına çarptı. Ağırlıkları 200 ila 600 gram arasında değişen yaklaşık 2 milyon balık, parçalanan havuzlardan denize kaçtı. Kazada, 3 çipura ve 1 levrek havuzunun zarar gördüğü öğrenildi. Sahil Güvenlik ekipleri, geminin kaptanı ve iki yardımcısının ifadesine başvurdu. Kazaya geminin dümeninin kilitlenmesinin yol açtığı ileri sürüldü. Balık üretim firmasının yetkilileri, "Zararımız çok büyük. Şu anda tam olarak maddi zararımızın ne olduğunu bilmiyoruz" diye konuştu.
Kaza sonrası denize kaçan 2 milyon balığın ekolojik dengeye zarar verip vermeyeceği konusunda MSKÜ Su Ürünleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Celal Ateş, bilgi verdi. Ateş "Çiftliklerde yetiştirilen türler çok değerli balıklardır. Balıkların kendi yapısal özellikleri itibariyle ekolojik dengeye verdiği bir zarar tespit edilmemiştir. Tespit edilmesi de mümkün değildir. Kendileri bu habitatların en lezzetli balıklarıdır. Ekolojik dengeye zarar vermesi söz konusu değildir" dedi.
'AVRUPA'NIN YEDİĞİ 4 BALIKTAN 1'İ TÜRKİYE'DEN'Türkiye'de su ürünleri sektörünün büyük önem taşıdığını belirten Prof. Dr. Ateş, "Mühendislerimizin bu alandaki katkıları yadsınamaz. Avrupa'nın yediği her 4 balıktan 1'i Türkiye'den ihraç oluyor. Bizim için onur verici bir durum. Bunun yanı sıra ihracat ekonomiye katkı sağlıyor. Zaman zaman balık çiftliklerinin havuzlarında gemi çarpması kazaları yaşanıyor. Yetkililerimiz bu tür olayların takibinde etkin bir rol oynuyor. Bizlerde gerektiği zaman kendilerine zararın boyutu konusunda yardımcı oluyoruz. Olaylar zaman zaman mahkemeye yansıyor. Bu tür kazaların yaşanması maalesef oluyor" diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-------------------Balık çiftliğinden görüntü Kazaya karışan gemiden görüntü MSKÜ Su Ürünleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Celal Ateş ile röp.
Haber: Cavit AKGÜN- Kamera: Aykut KURT/ MUĞLA,
Haber Kodu : 200308031
===========================
Fobisini yendi, 4 bin sürücüyü trafiğe çıkardı MERSİN'de, çocukluk döneminde babasının kullandığı aracın sesinden korkan Zümral Gülşen (40), araç kullanmaya karşı oluşan fobisini yenip direksiyon eğitmeni oldu. Gülşen, 4 bin sürücüye eğitim vererek trafiğe çıkardı.
Mersin'de evli ve 2 çocuk annesi Zümral Gülşen, yıllar önce babasının kullandığı aracın sesinden korktuğu için araba kullanmaya karşı fobisi gelişti. Yıllar içinde bu fobiyi yenen ve bir arkadaşının tavsiyesi üzerine 10 yıl önce direksiyon eğitmenliği yapmaya karar veren Gülşen, zamanla usta şoför haline geldi. Eğitmenlik sürecinin azimle geçtiğini vurgulayan Gülşen, "Bugüne kadar 4 bin kişiye yakın öğrencim oldu. Eskiden motor sesinden korkardım. Daha sonra babamı araç sürerken izledim, ne yaptığını öğrenmeye çalıştım. Araçlara olan ilgim öyle başladı. İyi araç kullandığımı fark eden bir aile dostumun tavsiyesi üzerine eğitmen olmaya karar verdim. 'Bu işi yaparsın demişti' bana ve 10 yıldır da yapıyorum. Günde yaklaşık 10 saat eğitim veriyorum" dedi.
'KADINLARIN TALEBİ ARTIYOR'Direksiyon eğitimi almak isteyen kadınların sayısının her geçen gün arttığını dile getiren Gülşen, araç kullanan kadın sayısının önümüzdeki yıllarda hızla yükseleceğini söyledi. Talebin artmasından memnun olduğunu belirten Gülşen, "Bize daha çok ehliyeti olup da aktif araç kullanamayanlar, işe girmek isteyenler, çocuklarını okula götürüp getirmek isteyen kadınlar, ev hanımları başvuruyor. Araç kullanmaktan korkmasınlar. Onun yönetimi sizin elinizde. Siz ne isterseniz o onu yapar. Sizin istemediğiniz hiçbir şeyi yapmaz. Öncelikle aracı tanımak lazım" diye konuştu.
'ÖZGÜVENİMİ KAZANDIM, TRAFİĞE ÇIKTIM'Bir yıldır ehliyet sahibi olduğunu ancak trafiğe çıkmaktan korktuğunu kaydeden Zübeyde Altunkaya, "Kendi başıma trafiğe çıkıp araç kullanamıyordum. Tavsiye üzerine Zümral hoca ile tanıştım. Kendisinden 5 saatlik ders aldım ve üçüncü günde kendi başıma trafiğe çıktım. Zümral hocanın verdiği özgüvenle kendi aracımı kullanıp trafiğe çıkabiliyorum" dedi.10 yıldır ehliyeti olduğunu ancak trafiğe çıkamadığını söyleyen Arafat Tuncel ise Zümral Gülşen'den ders aldıktan kısa bir süre sonra araç kullanmaya başladığını dile getirdi.
Görüntü Dökümü-Zümral Gülşen sürücülerle konuşurkenZümral Gülşen sürücülere eğitim verirken Zümral Gülşen ile röp -Eğitim alan Zübeyde Altunkaya ile röpEğitim alan Arafat Tuncel ile röpHaber-Kamera: Mustafa ERCAN-Soner AYDIN/MERSİN,
Haber Kodu : 200308041
Son Dakika › Güncel › DHA YURT ÖZEL GÜNDEMİ- TEKRAR - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?