Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Gölbaşı'nda bulunan Özel Kuvvetler Komutanlığını (ÖKK) ele geçirme teşebbüsüyle ilgili 68 sanığın yargılandığı davaya devam edildi.
Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesindeki davaya sanıklar ve avukatları katıldı. Sanık yakınları da duruşmayı takip etti.
Duruşmada, önceki celsede çapraz sorgusu yapılamayan bazı sanıkların çapraz sorgusu yapıldı. Sanıklardan Şükrü Bülbül, hazır kıta nöbetinde nöbetçi amirlerin emri olmadan hareket etmelerinin mümkün olmadığını, nöbetçi amiri telefonla aradıklarını, amirin, "Askerin emniyetini alın. Kesinlikle dışarı çıkmayın, beklemede kalın." talimatı doğrultusunda hareket ettiklerini söyledi.
Bülbül, sanık Emrah Şentürk'ün soruları üzerine, yetkisi olmayan kimseye silah verilmediğini ve dışarıdaki özel kuvvet personelinin neden içeri alındığına ilişkin bilgisinin olmadığını belirterek, "Gece 04.00 gibi dışarıdaki kişilere ateş emri verildi. Birileri bize komutanlarımıza ateş ettirmek istedi. Askerler, komutanlarımızın karşısına çıkarılmak istendi. Akıncı davasında yargılanan Raşit Öztürk'ün emrini dinlemiş olsak çok kan dökülürdü. Biz bu emre uymadık ve sabaha kadar orada kalan 38 askerin canına en ufak bir şey gelmesin diye uğraştık." diye konuştu.
Tanık beyanları
Mahkeme heyeti, daha sonra tanıkları dinledi. ÖKK Okul Komutan Yardımcısı emekli Albay Mustafa Yılmaz Sayar, tanık olarak verdiği ifadede, olay günü 23.00 sularında telefonla birliğe çağrıldığını, saat 23.30'da Konya Yolu Üzümcü mevkisine geldiklerinde kışla ile Üzümcü arasındaki yola helikopterden ateş edildiğini gördüklerini anlattı.
Ateşin kesilmesiyle kışlanın nizamiyesine geçtiğini belirten Sayar, kendisi gibi kışlaya gelen bazı komutanlarla nizamiyeden içeri sokulmadıklarını belirterek, şunları söyledi:
"Dışarıdan hareket merkezi ve santrali arayarak içeride olanlar hakkında bilgi almaya çalıştık. Yaklaşık 1-1,5 saat içeri girmek için birinci bariyer çevresinde personeli iknaya uğraştık. Gece ÖKK'ye 2 helikopter geldi. Kısa süre sonra yoğun silah sesleri duyuldu. Helikopterlerden sonra 1-1,5 saat yine içeri girmek için uğraştık ama kabul etmediler. Bunun üzerine yürüyerek nizamiye bölgesine yaklaştık. Karanlıkta iki kişi, 'Durun, ateş edeceğiz' dediler. Yolun kenarına mevzilendik. Defalarca kendimizi tanıttık. Israrla 'Buradan gidin, yoksa sizi helikopterlere vurduracağız.' dediler. Bize hedef gözeterek ateş ettiler. Bunun üzerine tekrar 1. bariyer çevresine döndük. Orada toplanan kişi sayısı 40-50'yi bulmuştu. 3 grup halinde tertiplendik. 9-10 kişilik bir grubun batı istikametinden bölgeye yaklaşmasını, diğer grupların da doğu ve yol istikametinden nizamiyeye ulaşmasını kararlaştırdık. Saat 04.00'te bu faaliyet başladı. Saat 06.00-06.30 sularında İsmail Oğuz'un başından vurulduğunu duyduk. İki kişinin onu tahliye ettiğini gördüm. Sabah 07.00 sularında nizamiyeyle aramızda 40-50 metre kalmıştı. Bu saatlerde ikazlarla nizamiyedekilerin bir bölümü ellerini kaldırarak teslim oldu. Yere yattılar. Karşıdaki ateşler de kesildi. Daha sonra 40-50 kişilik grup nizamiye bölgesine girdi ve oradakileri etkisiz hale getirdiler. Ben ve 10-15 kişilik bir grup nizamiyenin kontrolü için görevlendirildik. Yerde yatan 14 kişi vardı. Silah ve mühimmatlarını ayırdık. İsminin Gökmen olduğunu öğrendiğim bordo bereli birini ölü gördüm. 12.00'ye kadar nizamiyenin kontrolünü sağladık. Daha sonra tugaya geçtim."
"Tüm sorumluluğu üstüme alıyorum"
Sayar, nizamiyeden içeriye girmelerine müsaade etmeyen personeli iknaya çalışırken beyaz bir araç içinde Gökhan Mercan ve Ümit Muhtaçoğlu'nu gördüklerini belirtti. Bu kişilerin kışlada görevli olmadığını anlatan Sayar, "Burada görevli değilsiniz, burada ne arıyorsunuz?' dedik. 'Çağrıldık, içeri gireceğiz.' karşılığını verdiler. Hangi sıfatla geldiklerini sorduğumuzda, 'Bize karışamazsınız.' dediler. Bu sırada Ümit Muhtaçoğlu, etrafındaki kişilerin arasından sıyrılarak Konya Yolu'na doğru koştu. Arkasından koşup yakaladık. Aracın yanında kontrol altına aldık." dedi.
Bunun üzerine söz alan Muhtaçoğlu, İstanbul'da görevli olduğunu, bir arkadaşının düğünü için Ankara'da geldiğini, olay gecesi silahının istenmesi üzerine paniğe kapılarak kaçtığını söyledi.
Tanık Emre Hopa da sanıklardan Özgür Çiloğlu'nu, harp akademisinden tanıdığını belirterek, "15 Temmuz akşamı ona herhangi bir talimat vermedim. Tatbikatla ilgili bilgisi olup olmadığı konusunda aramızda WhatsApp üzerinden bir konuşma geçti. Ama ona herhangi bir talimatım olmadı. Talimat verme konumunda da değilim." şeklinde konuştu.
Tanık Adnan Arıkan da 15 Temmuz'da sanık Süleyman Menteş'in aracını ödünç aldığını ve araçla Akıncı Üssüne gittiğini söyledi. Arıkan, "Bu konudaki tüm sorumluluğu üstüme alıyorum. Benim yüzümden bu kişinin başına gelmeyen kalmadı. Aylardır vicdan azabı çekiyorum. Kız kardeşimin eşi Süleyman Menteş'in sorumluluğu yok. Ben de ne olduğunu bilmiyorum. Darbe girişiminin içinde olsam emanet arabayla gitmem. Taksi ile giderim." dedi.
Tanık Albay Çağahan Yeğin de soru üzerine sanıklardan Ertuğrul Bozçal'ın darbeye karışıp karışmadığına ilişkin herhangi bir bilgiye sahip olmadığını söyledi.
Sanık Bekir Kurt, tanık Çağahan'a "İdari tahkikat raporu hazırladınız. Nöbet yerlerinde darbeye karışan nöbetçi gördünüz mü?" diye sordu. Bu soruya karşılık Çağahan, 15 Temmuz'da nöbet listesindeki bazı nöbetçilerin değiştiğini tespit ettiklerini belirtti.
Sanıklardan Ömer Faruk Cavlazoğlu'nun, "Benim talimatımla hareket edildiğine dair bir bulgunuz var mı?" sorusuna Çağahan, "Hayır." karşılığını verdi. Bunun üzerine Cavlazoğlu, "İmzasız bir mülakat raporu yüzünden ailemden ayrı hapishanede yatıyorum." dedi.
Sanık Fatih Rüştü Keten, "Mehmet Ali Çelik ve Ümit Bak'ın listesinden dolayı tutukluyuz. Bu idari tahkikat raporuna da yansımış. Bu listeleri gördünüz mü?" sorusuna karşılık Çağahan, "Aramada çıktığını duydum ama görmedim." şeklinde savunma yaptı.
Son Dakika › Güncel › Ökk'daki Darbe Girişimi Davası - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?