Geleceğe Daimler Yorumu - Son Dakika
Otomobil

Geleceğe Daimler Yorumu

Geleceğe Daimler Yorumu

Geleceğin dünyasını yakından tanımak ve geçmişin ışığında gelecekte daha yaşanabilir bir dünyayı konuşup, fikirlerimizi paylaşmak için Daimler AG’den davet aldığımda gerçekten çok heyecanlandım. Dünya genelinde farklı zamanlarda 15’er kişilik gazeteci gruplarının davet edildiği bu etkinlik zinciri, bugüne kadar katıldığım ve artık sayısını unuttuğum lansmanlardan çok farklı ve daha yaşanabilir bir gelecek için benim de katkı sağlayabileceğim çok özel bir fırsat olarak görüyorum.

18.02.2014 15:18

Geleceğin dünyasını yakından tanımak ve geçmişin ışığında gelecekte daha yaşanabilir bir dünyayı konuşup, fikirlerimizi paylaşmak için Daimler AG’den davet aldığımda gerçekten çok heyecanlandım.


Dünya genelinde farklı zamanlarda 15’er kişilik gazeteci gruplarının davet edildiği bu etkinlik zinciri, bugüne kadar katıldığım ve artık sayısını unuttuğum lansmanlardan çok farklı ve daha yaşanabilir bir gelecek için benim de katkı sağlayabileceğim çok özel bir fırsat olarak görüyorum.


Daimler AG’nin davetiyle toplantının yapılacağı Berlin’e oldukça konforlu bir yolculuk yaptıktan sonra, kalmamız için özel olarak seçilen Das Stue otelin yemyeşil ağaçların çevrelediği akıllı binası toplantı öncesinde ekolojik denge ile teknolojinin birbirleriyle barışık olarak geliştirilebileceğini göstermesi açısından başarılı bir tercihti.



Ertesi gün bir benzeri sadece ABD’de bulunan ve kendisine has mimarisiyle öne çıkan PanAm binasında geleceği konuşmak için eşsiz bir Berlin manzarası eşliğinde toplandık.


Aslında toplantı yeri olarak PanAm binasını tercih edilmesinin önemli bir sebebi var. 1927 yılında ABD’de kurulan ilk uluslararası havayolu şirketi olma özelliğine sahip PanAM ayı zamanda ilk transatlantik tarifeli uçuş gerçekleştiren şirket olarak hava ulaşımı tarihinde ayrıcalıklı bir yere sahip. Bina ise 1966 yılında Pan American Havayolları’nda görevli pilot ve hosteslerin kalması için inşa edilen özel bir yapı. Mercedes-Benz Otomobilleri Küresel İletişim Departmanı Şefi Christoph Horn binanın seçim nedenini şu sözlerle açıklıyor;  “Geleceğe dönmeden önce geçmişimize bakmalıyız. Geçmişi olmayan bir gelecek asla olamaz. İşte bu nedenle aynı vizyonla geliştirilen otomobillerin 127 yıllık tarihinde yeni bir sayfayı burada açıyoruz. Daimler çalışanları her gün otomotivde yeni buluşlar için çalışmayı sürdürüyor. Carl Benz’in “Keşif Aşkı Asla Ölmez” felsefesini büyük bir kararlılıkla sürdürüyoruz.”


“GELECEK HAYALLERE İHTİYAÇ DUYAR”


Ara başlıkta gördüğünüz slogan aslında bu toplantının ana temasını oluşturuyor dersem çok da yanılmış olmam. İki ana bölümden oluşan toplantının ilk bölümünde geçmişte hayal edilenlerin günümüze yansıması, ikinci bölümde ise bugün bizlerin nasıl bir gelecek hayal ettiği vurgulandı.


Mercedes-Benz Otomobillleri Küresel İletişim Şefi Christoph Horn’un ev sahipliği yaptığı toplantıda Mercedes-Benz Almanya Tasarım  Geliştirme ve smart Tasarım Departmanı Başkanı Holger Hutzenlaub, Daimler AG Toplum ve Teknoloji Araştırma Grubu’ndan Sosyolog Alexander Mankowsky, Stuttgart Üniversitesi Teorik Felsefe Bölümü’nden Prof. Dr. Philipp Hübl, Avusturya Linz’deki Ars Elektronik Laboratuvarı’nda görevli Uzman Araştırmacı Martina Mara ve Stuttgart’taki Güzel Sanatlar Akademisi’nde Mimarlık, Yenilikçi İnşaat ve Uzay Konseptleri Profesörü, aynı zamanda Mimari Vizyon Laboratuvarı (LAVA)’nın kurucu ortağı Prof. Tobias Walliser, geleceğin dünyası ve otomotiv sektörü üzerine görüşlerini bizlerle paylaştılar.


Christoph Horn, bu toplantıda paylaşılan projelerin 2050 yılı ve sonrasını hedeflediğini vurgularken, geçmişte hayallerin geleceği nasıl şekillendirdiğine örnekleriyle yakından tanık olma şansını yakaladık.


Geçmişten günümüze ışık tutan projeler ve hayaller arasında 1922 yılında Le Corbusier tarafından geliştirilen ve otomobil ve uçak üreticisi Gabriel Voisin tarafından finanse edilen Plan Voisin önemli bir yer tutuyor.


Paris’in şehir merkezini çevreleyen büyük binalar ve geniş yollar ve ulaşım ağlarının hedeflendiği plan, dönemin geleneksel çizgilerini koruyan ve büyümekte olan Avrupa ülkelerinin başkentleri için iyi bir çözüm olarak görülüyordu.


Diğer önemli proje ise 1927 yılında Henry Ford tarafından hayata geçirilen ve Michigan – Dearborn’da yer alan Ford River Rouge Kompleksi oldu. 1917 yılında başlayan inşaat 1928 yılında tamamlanabildi ve 2.4 km genişlikte, 1.6 km. uzunlukta olan ve 93 bina ve 24 milyon metrekare üzerine kurulan fabrika dünyanın en büyük üretim tesisi olarak Ford Motor Company adına hizmete girdi.  Fabrika içerisinde 160 kmuzunluğunda raylı sistem kullanılırken, kendi elektrik tesisine sahipti. 1930 yılında fabrikada yaklaşık 100 bin işçi çalışmaktaydı.


Geleceğe yön veren bir diğer proje ise 1939 yılında New York Fuar Merkezi’nde Norman Bel Geddes tarafından sergilenen Futurama City oldu. Geddes’in önerdiği geniş otoyollar, yüksek binalar ve üst ve alt geçitlere sahip köprü ve bağlantı yolları hayali 20 yıl sonra 1960’larda hayata geçirilebildi ve o dönemde bugünkü ulaşım düzeninin temelini oluşturdu


Elbette geleceğe sadece tasarımlar değil bazı tablolar da yeterince ışık tuttu. Bunlar arasında 1929 yılında Francis Dodd tarafından yapılan ve bugün Londra’daki Garden Müzesi’nde sergilenen “Demirci Bahçeleri” isimli tablosu önemli bir yer tutar. 1900’lerin başında Londra’nın kalabalık merkezinde besin yetersizliği ve hava kirliliği hastalık ve salgınlara davet çıkartıyordu. 1902 yılında Ebenezer Howard tarafından yayımlanan “Yarının Bahçe Şehirleri” isimli eserinde alternatif fikirlere yer verilmişti. İdeal bir şehrin modern kent ve doğal yaşamı birlikte barındırması gerektiğine işaret edilirken, 1903 yılında bu amaçla Londra’nın 50 km. kuzeyinde Letchworth adıyla ilk kenar mahalle kuruldu.


Bu bölgede yaşayanlar kendi tarımlarını da yaparken, çevreyle iç içe yaşayan modern bir kentin temelini attılar. Bugün bu projenin elde ettiği başarı yarının modern kentlerinde şehir bahçeciliğinin gerekliliğini ortaya koyuyor. Bugün ülkemizde de bazı bölgelerde rastladığımız kiralanabilen küçük tarım ve bahçe alanları gelecekte bu durumun daha da yaygınlaştırılabileceğini gösteriyor.


Geleceğe dair projeler arasında oldukça radikal olanları da unutmamak gerek. Bunların arasında Frank Lloyd Wright tarafından 1932 yılında tasarlanan Broadacre City konsepti önemli bir yer tutuyor. Plan Voisin ile benzerlik gösteren tasarımda geniş ve büyük binaları çevreleyen oldukça geniş tarım alanları öngörüyor. Wright bu projenin kentlerin yeniden doğuşu olacağına inanıyordu. Wright her ailenin bir tarım alanı sahibi olabileceğine, kendi üretimlerini yaparken, diğer ailelerle sürekli etkileşim içerisinde olabilecekleri yeni bir sosyal toplum anlayışına vurgu yapıyordu.


1890’lar ile başlayan bisiklet akımı tüm sosyal yaşamı derindene tkilerken, bisikletler ise o dönemde lüks bir tüketim aracı olarak görülüyordu. Giderek genişleyen kentlerde ve artan nüfusta etkisini arttıran bisiklet ilk başlarda erkeklerin hegamonyasındaydı. Ancak 1900’de yapılan Le Chalet du Cycle au Bois Bologne isimli tabloda görüldüğü üzere kadınların bisiklet kullanmaya başlamaları mobilitenin geleceğine yön vermesi açısından adeta bir devrim niteliğindeydi. Bu hem taşıtlarda kadının da etkisinin dikkate alınmasını hem de uzun eteklerle bisiklet kullanımının zor olduğu için dönemin giyim tarzında da farklılıklar ve kadın pantolonlarının ortaya çıkmasını sağladı.



MİMARİ ÇÖZÜMLER VE MOBİLİTE


Geçmişten bugüne mimari çözümleri ve insanların tercihlerini inceleyen Profesör Tobias Walliser, 1970’lerde kapsül adı verilen ve  kişiye özel yaşam alanları sunan, böylece daha fazla yer kazanımı elde edilmesini planlayan çözümlere değinirken, 1990’larda daha az sosyal ve evinde daha fazla zaman geçiren bir toplum yapısının oluştuğunu vurguladı.


Toplum yapılarını etkileyen gelişimin 1800’lerde endüstri devrimiyle başladığını, 1950’lerde mobilitenin kişiselleşmesiyle ivme kazandığını ve 1980’lerde akıllı telefonlarla küresel iletişim devrimine geçildiğini belirtti. Walliser bundan sonraki adımı ise 2020’li yıllarda sağlık çağı olacağını ve biyoteknoloji ile daha çevreci bir dünya  anlayışının oluşması olarak tanımlıyor.


Çevre dostu bir yaşam için artık her yerde çeşitli örneklerin görüldüğüne değinen Walliser, Japonya’dan, Dubai’ye, Çin’den ABD’ye her yerde daha yeşil, daha çok ışık alan ve daha çevreci yaşam alanları inşa edildiğini belirtiyor.


Walliser’den sözü alan Uzman Araştırmacı Martina Mara ise daha çok robot teknoojileri üzerinde durduğu incelemelerinde bugün robotların yaşamın artık her alanına girdiğini vurguladı. 2030 yılında robot sayısının insan sayısını geçeceğinin öngörüldüğünü (BBC – Tomorrow’s World) belirten Mara, endüstriyel yaşamın da yeniden şekilleneceğini söyledi.


Robot teknolojisinin bir TV, bir evcil hayvan, iyi bir dost veya iyi bir hizmetçi olarak da görev yapabildiğini, her amaca uygun farklı şekillerde robotların hayatımıza girdiğini aktaran Mara, yakın gelecekte sosyalleşebilen robotların geliştirilebileceğini ve bütün bu farklı özelliklerin aslında tek bir otomobilde de sunulabileceğini iddia ediyor ve bu sayede gelecekte mobilite konusunda çözümlerin daha kolay sağlanabileceği görüşünü savunuyor.


Geçmişten geleceğe ışık tutan proje, plan ve tasarımlar gibi bugün de Daimler AG başta olmak üzere çeşitli kuruluşlar, daha yaşanabilir bir dünya ve ulaşım çözümleri üzerine yeni hayaller kurmaya ve yeni projeler geliştirmeye büyük bir hızla devam ediyor.


Geçmiş olmadan geleceğin de var olamayacğını vurgulayan Sosyolog Alexander Mankowsky şunları söyledi; “Şimdi yeni hayaller için doğru zaman. Yaratıcı fikirler geliştiren kişi ve kurumlarla hep birlikte çalışıyoruz. Elbette mobilite bizim asıl yeteneğimiz.  Ancak sosyal ve kültürek etkenler olmadan teknik öngörüler yapılamayacağı artık çok iyi biliniyor.”


Politik ve sosyal hayallerin geçmişte büyük ölçüde başarısızlığa uğradığına değinen Profesör Dr. Philipp Hübl ise bu başarısızlığın nedenini insan doğasına karşı olmasına bağlıyor. Geleceğe dair öngörüde bulunmak isteynlerin insanların doğalarında bulunan sosyalliğinteknoloji ile nasıl bağdaşması gerektiğini anlamak zorunda olduklarına vurgu yapıyor.



Mükemmel dünyayı yaratmak için sayısız parametreleri çözmek, çevreci yerleşim yerlerini, yiyecek, su ve ışık kaynaklarıyla iç içe inşa etmek gerektiğini söyleyen Hübl, aynı zamanda yaşam, tecrübe, gezinti ve bağımsızlık için mobilite çözümlerinin de geliştirilmesi gerektiğine inanıyor ve ekliyor; “Eğer bu öngörülerin hepsini başarıyla uygulayabilirsek, belki de sadece birini diğerine tercih etmemiz gerekmeyecek.”


Yenilikçi teknolojilerin en fazla uygulandığı araç olarak Yeni Mercedes S Sınıfı’nı gösteren ve 15 Mayıs’ta Avrupa yollarına çıkacağını müjdeleyen Mercedes-Benz ve smart’ın tasarım departmanı şefi Holger Hutzenlaub ise Daimler AG’nin mükemmel dünyasını dört ana senaryo ile özetliyor; “Şehre Geri Vermek, Çok Amaçlılık, Mobil Devrim ve Otomotiv Mimarisi)…


Otomobillerin bugün geldiği noktada daha çok robot özellikleriyle toplum ve şehir hayatı için yarattıkları kalabalığın sosyal yaşama olumlu katkı sağlaması hedefleniyor.


Örneğin; park halindeki bir otomobil çocukların karşıdan karşıya güvenle geçmeleri veya kaldırımda güvenle yürümeleri için aydınlatma sağlayabilir. Aynı zamanda yayalar karşıdan karşıya geçerken, park halindeki otomobil trafikteki diğer araçları uyararak yavaşlamalarını sağlayabilir ve yere yansıttığı yaya geçidi çizgileriyle sanal bir yaya geçidi oluşturabilir. Otomobillerin de katkısıyla ortaya çıkan bu modern yaşamda daha esnek mobil alışveriş mağazaları da hizmete girebilir. Araçların yanlarındaki geniş ekranlarda mağaza veya marketteki ürünler yayalar tarafından görülebilir ve sanal bir alışveriş yapılabilir.


Aynı zamanda bu ekranlar reklamlar veya bulunan yer ile ilgili bilgiler için de kullanılabilir.


Bir diğer akıllı çözüm ise sağlıkla ilgili… Park halindeki araçlar istenilirse sizin kalp ritminizi ölçebilecek ve kaza geçiren veya hastalanan bir yayayı algılayarak, en yakın ambulans aracına otomatik olarak konumuyla birlikte haber verebilecek. Bu da zaman kaybını engelleyecek.



Diğer yandan otomobilinizi çok amaçlı kullanmanızın da geleceğin yaşamında önemli bir yer tutacağına şimdiden kesin gözüyle bakılıyor. Bugün araç paylaşımı üzerine inşa edilmeye çalışılan ve yazının sonunda ayrı bir başlık altında değineceğimiz Car2Go gibi akıllı çözümler aslında gelecekte uygulanması hedeflenen çok farklı projelerin ilk basamağını oluşturuyor.


Otomobilinizle her sabah işe giderken ve işten dönerken harcadığınız yakıtı ve trafiği bir düşünün. Her gün zorunlu olarak yaptığınız bu yolculuktan para kazanmak ve yolculuğu eğlenceli bir hale getirmek istemez misiniz? İşte bu nedenle düşünülen akıllı çözüm aracınızı aynı zamanda taksi modunda da kullanmanıza olanak sağlayacak bir uygulama. Aracınızı özel mi yoksa taksi modunda mı kullanacağınıza siz karar veriyorsunuz ve aracın yanındaki geniş ekranda bu mod farklı renklerle yayalara yansıtılıyor. Taksi modunda hem aracınızı paylaşmış oluyorsunuz, hem para kazanıyorsunuz, hem de toplu ulaşım sorununa çözüm yönünde bir katkı sağlıyorsunuz.


Bu arada geleceğin kentlerinde trafiğin sorun yaratmaması için de çalışan Daimler AG uzmanları ortaya son derece özel bir yerleşim planı çıkarmayı başarmışlar.


Üstteki çizimde gördüğünüz gibi 7 farklı bölge olarak tasarlanan şehirde her halka farklı bir hıza işaret ediyor. Halkaların içinde kalan yollar daha yavaş, dışında kalan yollar ise daha hızlı olacak şekilde belirlenmiş. Yolların arasında geniş boşluklar bırakılarak, kent sakinlerinin daha fazla ışık ve temiz hava alması sağlanmak istenmiş.


Bu arada zamandan kazanmak için geleceğin otomobillerinin istenilirse bir ofis gibi kullanılabilmesi de planlanmış.


Son olarak geleceğin kentlerinin mimarisine de bir otomobil üreticisi gözüyle yaklaşan Daimler AG, daha fazla yer sağlamak amacıyla binalar ve otomobillerin daha fazla iç içe olmasını hedeflemiş. Bu hedefin diğer bir nedeni ise otomobillerin de gelecekte binalar gibi enerji kaynaklarına yakın olmaları ihtiyacı.


Otomobile yüklenen fonksiyonlar ile evinizdeki gereksiz donanımdan kurtulmanız ve otomobilinizin de evinizin bir parçası olması düşünülmüş. Örneğin; raylı bir sistemle evinizin bulunduğu kata çıkartılarak park yerine yerleştirilen otomobilinizin üzerindeki ekran aynı zamanda TV izlemeniz veya internete bağlanmanız, hatta evin ısıtma sistemi olarak da kullanabilmeniz için ideal bir çözüm olabilir.


Bu arada benim de toplantıda dile getirdiğim birkaç farklı önerimi sizlerle de paylaşmak isterim. Mesela aracınız sizin alkol promil seviyenizi ölçerek durup polisi arayabilmeli veya sigara içen yolcular için tavan aspiratör görevi görebilmeli. Hatta elektrik enerjisini tavana ileten aracın tavan sistemi oksijen üretebilmeli ve doğadan alınanı yine doğaya verebilmeli. Diğer yandan elektrikli araçlar için asfalta sensör mantığıyla yerleştirilen enerji hücreleri üzerinden geçen aracı şarj ederek, menzili uzatabilmeli.


Bunlar sizce sadece hayal mi? Bir kere daha düşünün… Çünkü;


“Geleceğin hayallere ihtiyacı vardır”



CAR2GO


Future Talks etkinliğinin ardından, araç paylaşımı konusunda Almanya’da gelinen son noktayı yakından görmek için Car2Go sistemini deneme şansını da yakaladık.


Elektrikli smart modellerinden oluşan özel bir filoya sahip Car2GO sistemi şimdilik bazı  Avrupa ülkeleri için sunuluyor.


Car2Go olarak adlandırılan bu sistem ile siz aracı kullanabilmek için özel Car2Go acentelerinden bir kart alıyorsunuz ve ihtiyacınız olduğunda yol knarında park halinde duran ve üzerinde Car2Go logosu bulunan beyaz ve mavi renkli gövdeye sahip bir smart fortwo’ya binip gidebiliyorsunuz. İşiniz bittiğinde ise aracı uygun bir yere park ederek, yolunuza devam edebiliyorsunuz.



Bu sistem sayesinde acil durumlarda işlerinizi görmek için taksi beklemek veya toplu ulaşım çilesi çekmek gibi sıkıntılardan da kurtulmuş oluyorsunuz.


Şimdilik az sayıda ülkede kullanılmaya başlanılan bu sistemin bütün ülkelerde yaygınlaşması için çalışmalar bütün hızıyla sürdürülüyor.


Yazı: Önder Canözer/ Almanya – Berlin


Fotoğraflar: Daimler AG Press

Kaynak: Carmedya.com

Son Dakika Otomobil Geleceğe Daimler Yorumu - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement