Yüzyıllık Yalnızlık Latin Amerika'yı nasıl şekillendirdi?

Son Güncelleme:

Gabriel Garcia Marquez Yüzyıllık Yalnızlık romanıyla Latin Amerika kıtasının yaradılış hikayesini yeniden yazdı.

Gabriel Garcia Marquez Yüzyıllık Yalnızlık romanıyla Latin Amerika kıtasının yaradılış hikayesini yeniden yazdı. İşte bu romanın ortaya çıkış hikayesi ve siyasi etkileri...

Yüzyıllık Yalnızlık romanından önce Latin Amerika pek çok bakımdan, kitabın ilk paragrafında tarif edilen hayali ülkeye benziyordu. "Dünya öylesine çiçeği burnundaydı ki, pek çok şeyin adı yoktu daha ve bunlardan söz ederken parmakla işaret edip göstermek gerekiyordu." Marquez bu ünlü romanı yazdığında Latin Amerika yeni bir kıta değildi elbette. 15. ve 16. yüzyıllarda İspanyol sömürgeciler kıtaya geldiğinde bölgenin tarifini yapmış, ilk kez gördükleri şeylere isim takmışlardı bile.

Garcia Marquez yıllar sonra Amerika'nın ikinci keşfine girişmişti. Mexico City'deki küçük çalışma odasında daktilosuyla bu kıtanın ortaya çıkışını yeniden hayal etmiş ve böylece geleceğini biçimlendirmişti.

20. yüzyılın ikinci yarısında Latin Amerika sancılı bir dönemden geçmiş, Şili, Kolombiya, Meksika gibi ülkeler istikrarsızlık, diktatörlükler ve siyasi şiddet ile boğuşmak zorunda kalmıştı. Bu durum Ernesto Che Guevara ve Fidel Castro önderliğinde gerçekleşen Küba Devrimi gibi ani ve karmaşık sosyal değişimlere neden olmuştu.





Garcia Marquez bu dev eserinin yazımının ilk aşamalarında Küba'da olup bitenlerden, bu kıtada ABD'nin baskı ve talepleri dışında yeni bir düzen kurulmasından etkilenmişti.

Mario Vargas Llosa, Jean-Paul Sartre, Albert Camus ve Simone de Beavuoir gibi pek çok aydın Marquez'in heyecanını paylaşıyordu. Bunların çoğu ilerleyen yıllarda hayal kırıklığına uğrayıp Küba ile aralarına mesafe koysa da Küba modelinin Yüzyıllık Yalnızlık üzerinde büyük bir etkisi oldu; kıtanın geleceği konusunda Garcia Marquez'e umut aşıladı.

Bir destanı örmek

Ancak bu büyük eseri yazmak kolay olmadı. O sıralar eşi Mercedes ve iki oğluyla birlikte Mexico City'de yaşıyordu. Kolombiyalı Marquez, sağcı bir partinin iktidara gelmesiyle ülkesinden ayrılmış, önce Venezuela'nın başkenti Caracas'ta, Paris ve Barcelona'da kaldıktan sonra Meksika'ya gelmişti.

Bu sıralar dünyaca ünlü bir yazar olmayı hayal ediyordu. Ama geçim sıkıntısı çekiyordu. İspanyolca yayınlanan bir-iki gazete ve dergiye düşük ücretle dış haberler muhabirliği yapıyordu. Daha önce yazdığı kitaplar övgüyle karşılansa da ticari başarı gösterememişti. Marquez anlatması gereken iyi bir hikayesi olduğunu biliyor, ama kafasında canlandırdığı büyük romana ilk adımı bir türlü atamıyordu.





Yüzyıllık Yalnızlık için yazar tutulmasını nasıl aştığına, hikayenin esin kaynağını nasıl bulduğuna dair pek çok söylenti dolaşsa da Marquez bunların hiçbirini onaylayıp reddetmedi.

Gerald Martin'in Marquez biyografisinde yazdığı bana en inandırıcı geldi. "Ailesiyle birlikte bir saat mesafedeki Acapulco'da deniz tatiline gitmek için yola çıkmıştı. 1962 model Opel arabasıyla yarı yoldan döndü. Kitabının kurgusu kafasında netleşmişti. Küçük bir köyde yaşayan geniş bir ailenin hikayesini yirmi yıldır kafasında evirip çeviriyordu. Şimdi ise idam mangası karşısında duran bir adamın netliğiyle tüm hayatının bir film şeridi gibi akışını gözlerinde canlandırmıştı."

Martin'e göre, Mercedes tatili hemen iptal etmiş ve evlerine dönerek Marquez'in derhal yazmaya başlamasını istemişti. O yeni romanına odaklandığı sürece evin masraflarını kendisi üstleniyordu. Marquez de öyle yaptı: gerçekleri görmezden gelerek, kahramanlarının küçüklükten beri kulağına fısıldadığı hikayeleri yazmaya koyuldu. Tam sekiz ay boyunca…

Bu Kolombiya'da hayali bir kasaba olan Macando ve Buendia ailesinin hikayesiydi ve anında modern bir klasik haline geldi. Bu eser Cervantes ve Shakespeare'in eserleriyle kıyaslanır oldu.

ABD'de Latin Amerika kültürü üzerine çalışmalarıyla bilinen ve Yüzyıllık Yalnızlık romanını 30 kez okuduğunu belirten Ilan Stavans'a göre, "Bu sadece Latin Amerika edebiyatını değil, genel olarak edebiyatı yeniden tanımlayan bir kitap oldu."

Marquez ne tarihçi ne de sosyologdu. Çok fazla bilgiyi işleyip yeni bir efsaneye dönüştürme yeteneğine sahip doğal bir hikayeciydi. Yüzyıllık Yalnızlık romanının becerisi buydu işte. Farklı kaynaklardan yola çıkarak Latin Amerika kültürünün doğuşuyla ilgili farklı ve abartılı bir doğuş hikayesi yarattı. Bu yolla onun niteliğini de yeniden yorumlamış oldu.

Gerçek ve hayal

Bu yeni evreni şekillendiren tüm kaynakları sıralamak mümkün değil. Kolombiya'da doğduğu küçük Aracataca kasabasında çocukken dinlediği masal ve destanlardan esinlenmişti büyük ölçüde. Ayrıca William Faulkner'ı, Yunan mitolojisini ve İspanyol işgali öncesi Latin Amerika mitlerini okumuştu. Bir de 18-20. yüzyılda Kolombiya'nın şiddet içeren tarihinden esinlenmişti. Tüm bu hikayeler Marquez'in olağanüstü zihninde olgunlaşıp kendine özgü bir sembolizmle farklı bir vücut bulmuştu.

Marquez ayrıca bu hikayeleri kendisinden önce başka hiç kimsenin yapmadığı bir şekilde dile getirme yeteneğini gösterdi. Kolombiya'nın bir bölgesine özgü Vallenato müziğinin hızını ve ritmini, gazeteciliğinden gelen anlatım becerisini kattı hikayeye. 1990'ların sonlarında Cambioin dergisinde gazetecilik kariyerime başladığımda onu çalışırken görme fırsatım olmuştu. Kolombiyalı genç bir gazeteci olarak, onun gündelik ufak olayları büyülü masallara dönüştürme konusundaki olağanüstü yeteneğine tanık olmuştum.





Yüzyıllık Yalnızlık, Latin Amerika kimliğinin güçlü bir alegorisini içeriyor. Yüz yıllık bir zaman dilimi içinde, 'güçlü' lider, maçoluk, isyan, iktidar, hastalıklar ve siyasi şiddet olayları gibi bölgenin önemli sorunlarını ele alıyor. Ancak yoğun sosyal dokusuna rağmen, Marquez hikayeyi nükteli ve rafine, şiirsel bir dille anlatıyor. Bu karmaşık toplumsal gelişmeler içinde yatan güzellikleri görebiliyor.

Nobel Edebiyat Ödülü'nü alırken yaptığı konuşmada Marquez şöyle diyordu:

"Tüm bunlara, baskı, yağma ve terk edilmişliğe yaşam ile karşılık veriyoruz. Ne seller ne de açlık, hastalık ve diğer felaketler, hatta yüzyıllarca süren savaşlar bile yaşamın ölüm karşısındaki üstünlüğünü ele geçiremedi."

Bu tanımlama karikatür gibi gelebilir, ama büyülü gerçekçilik abartı üzerine kuruludur. Marquez'in yarattığı dünya, Latin Amerika'nın kendi eksiklerini ve erdemlerini görmesini sağlayan bir büyüteçtir.

1988'de New York Times gazetesine verdiği bir mülakatta ise şöyle diyordu Marquez:

"Kitaplarımın Latin Amerika üzerinde siyasi bir etkisi olduğunu düşünüyorum; Latin Amerika kimliğinin yaratılmasına, Latin Amerikalıların kendi kültürlerinin farkına varmasına katkı sağladılar."

İşte bu romanın gücü de bu farkındalıkta yatıyor.

Kaynak: BBC