Zarrab Davasında Türkiye Karşıtı 2 İsim Bilirkişi Olarak Eklendi
İsrail'e yakınlığı ve "neocon" kimliğiyle bilinen ve son dönemde adı Türkiye karşıtı söylemlerle anılan Demokrasileri Savunma Vakfının iki üst düzey yöneticisi, Zarrab davasına bilirkişi olarak atandı.
New York'ta tutuklu yargılanan iş adamı Reza Zarrab ve eski Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla'nın gelecek hafta başlaması beklenen jürili duruşmalarına, İsrail'e yakınlığı, "neocon" kimliği ve Türkiye karşıtı söylemleriyle bilinen Demokrasileri Savunma Vakfının (FDD) iki üst düzey yöneticisinin bilirkişi olarak eklenmesi soru işaretlerine neden oldu.
Mahkeme, 27 Kasım'daki jüri seçiminin hemen ardından başlayacak duruşmadan önce tarafların uzlaşmasını istediği 10 konuda anlaşmaya varılamaması üzerine, savcılığın ve savunma avukatlarının taleplerine ilişkin kararını açıkladı.
BİLİRKİŞİ OLARAK DİNLENECEKLER
Buna göre, Zarrab ve Atilla'nın davasına bakan Hakim Richard Berman, savunma avukatlarının itirazlarını reddederek Washington merkezli düşünce kuruluşu FDD'nin Başkanı Mark Dubowitz ve Kıdemli Başkan Yardımcısı Jonathan Schanzer'in "İran yaptırımları konusunda" bilirkişi olarak dinlenmesinin önünü açtı.
Ancak 27 Kasım'dan sonra başlayacak jürili duruşmalarda "İran yaptırımları konusunda uzmanlıklarına başvurulacak" Dubowitz ile Schanzer'in geldiği FDD, hem İsrail'e olan yakınlığı hem son dönemdeki birçok etkinlikte adının Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile anılması hem de "Türkiye karşıtı söylemlerin" yoğunlaştığı bir merkez olmasıyla dikkat çekiyor.
FDD'NİN BAĞIŞLARI SORGULANAMAYACAK
Aynı kararda Hakim Berman, savcılığın talebini kabul ederek, FDD'nin zaten kamuoyuna açık olan finansal kaynakları ve bağışçılarının dışındaki bağışlarının sorgulanmasına izin vermeyeceğini belirtti.
Her ne kadar yasal olarak FDD, tüm bağışçılarını ve finansal kaynaklarını kamuoyuna açıklamak zorunda olmasa da savcılığın bu konudaki ısrarlı yaklaşımı ve bu konuda ayrı bir başlık açması dikkati çekti. Bununla birlikte FDD'nin bağışçıları arasında Amerikalı milyarder ve İsrail destekçisi Sheldon Adelson gibi isimlerin olduğu kamuoyunca biliniyor.
KONGREDE KONUMLARI "AYRICALIKLI"
Bunlara ilaveten Washington'da birçok muhafazakar ve İran konusunda uzmanlaşmış düşünce kuruluşu ve uzman olmasına rağmen FDD yöneticilerinin, Kongredeki İran yaptırımlarıyla ilgili birçok oturuma davet edilmeleri de dikkatlerden kaçmadı.
Örneğin FDD yöneticilerinin 2014-2015 yılları boyunca Kongredeki 17 İran oturumuna davet edilmesine karşın, bütçesi ve hacmi FDD'den çok daha büyük bir başka muhafazakar düşünce kuruluşu Heritage Vakfı uzmanlarının hiç davet edilmemesi, kimi çevrelerde eleştirilere neden oldu.
"İRAN'LA NÜKLEER ANLAŞMA" ODAK NOKTASIYDI
Zarrab ve Atilla davasına bakan savcılığın "İran'a yaptırımlar" konusunda bilirkişi olarak önerdiği Dubowitz, esasen Amerikan kamuoyunda "İran'la nükleer anlaşmaya katı şekilde karşı olmasıyla" tanınan bir isim.
Anlaşmanın imzalandığı 2015 yılından itibaren gerek ABD medyasında gerekse Kongrede katıldığı oturumlarda İran'la nükleer anlaşmanın sona erdirilmesi gerektiğini anlatan Dubowitz, Tahran'da rejim değişikliği veya askeri harekat önerecek düzeyde İran karşıtı çizgisiyle tanınıyor.
TÜRKİYE KARŞITI SÖYLEMLERİN MERKEZİNDE
Önceki Başkan Barack Obama'yı söz konusu anlaşmadan dolayı eleştiren Dubowitz'in, Donald Trump yönetiminin işbaşına gelmesiyle İran konusunda daha geniş bir alanda hareket etmeye başladığı belirtiliyor.
Öte yandan "Türkiye'nin İran'la ekonomik ilişkileri ve bu ilişkilerin yaptırımlarla ilgisi kapsamındaki bilgisi" nedeniyle bilirkişi olarak jürili duruşmalara katılması beklenen Jonathan Schanzer ise Türkiye karşıtı söylemlerin merkezinde yer aldığı makale ve yazılarıyla son dönemde öne çıktı.
"TÜRKİYE PROGRAMI" UZMANLARININ TÜRKİYE KARŞITLIĞI
Aynı zamanda Schanzer'in de üyesi olduğu "FDD-Türkiye Programını", 2003-2005 arasında ABD'nin Ankara Büyükelçisi olarak görev yapan Eric Edelman yürütüyor. Programda Schanzer'in yanı sıra 2011-2015 yılları arasında Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Bursa Milletvekili olan Aykan Erdemir, John Hannah ve Merve Tahiroğlu görev yapıyor.
FDD'nin internet sitesindeki güncel makalelere bakıldığında FDD-Türkiye Programı'nda yer alan tüm isimlerin makalelerinde son dönem Türkiye politikalarının açık şekilde hedef alındığı gözüküyor.
Edelman'dan sonra programın en kıdemli ismi olan Schanzer'in Türkiye ile ilgili çalışmaları sınırlı gözükse de bu çalışmalardaki sert Türkiye eleştirileri dikkatlerden kaçmadı.
FDD'DEKİ "SERT" TÜRKİYE RÜZGARI
Programın en önemli isimlerinden olan eski CHP Milletvekili Erdemir de Schanzer'in Türkiye konusunda yakın çalışma arkadaşlarından biri konumunda.
CHP heyetinin 2013 yılında ABD'ye yaptığı ziyarette Fetullahçı Terör Örgütünün (FETÖ) ABD'deki en önemli organizasyonlarından Rumi Forum ve Amerikan-Türki Topluluğu (TAA) yöneticileriyle bir araya gelmesinde önemli rol oynadığı iddia edilen Erdemir, Rumi Forum'un yuvarlak masa toplantısına konuşmacı olarak da katılmıştı.
Erdemir'in, geçen yıl mart ayında Georgetown Üniversitesinde firari FETÖ'cü emre uslu'nun da yer aldığı bir panelde dile getirdiği "Türkiye'nin 15 Temmuz sonrasındaki politikalarına sert eleştirileri" de tepki çekmişti.
BAE İLE YAKIN İLİŞKİLERİ VAR
Diğer yandan haziran ayında Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Washington Büyükelçisi Yusuf el-Uteybe'nin "hacklenen" e-postalarından, BAE ile FDD arasında çok sıkı ilişkilerin olduğu da ortaya çıkmıştı.
Uteybe ile Dubowitz ve Schanzen'in adının birlikte geçtiği söz konusu e-postalarda, Büyükelçinin İsrail yanlısı FDD ile yakın ilişki içinde olduğunu ve "Türkiye ile Katar'a karşı ortak politikalar geliştirmeye çalıştıklarını" gösteren yazışmalar kamuoyuna yansımıştı.
SAVUNMA EKİBİNDEN ABD'Lİ YETKİLİLERİN SUNDUĞU DELİLLERE İTİRAZ
İran'a yönelik yaptırımları delme, banka dolandırıcılığı ve kara para aklamakla suçlanan Zarrab, geçen yıl mart ayından bu yana New York'ta tutuklu bulunuyor. Atilla ise 27 Mart'ta JFK Havalimanı'ndan Türkiye'ye gitmek üzereyken gözaltına alınmış ve ardından tutuklanmıştı.
Atilla'nın avukatlarından Cathy Fleming, ABD'nin New York Güney Bölge Mahkemesine ekim ayında sunduğu yeminli dilekçelerde ABD'li yetkililerin delil olarak sunduğu tartışma yaratan bilgi, belge ve kayıtların "çalıntı ve sahte olduğuna inandıklarını" belirtmişti. Fleming, "Ses kayıtları ABD'de delil kabul edilebilirlik standartlarını karşılamıyor eksiklik kuralı altındaki minimum standartlara uymuyor ve ayrıca ses kayıtlarının güvenilir olmadığını gösteren önemli kanıtlar var ve bu da ses kayıtlarının delil olarak kabulünü imkansız kılıyor." ifadelerini kullanmıştı.