Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir, ekonomi yönetiminin olumsuz senaryoları öne çıkaran yaklaşımlarının piyasadaki güveni bozduğunu ve ekonomik yavaşlamayı beslediğini belirterek, "Maliye Bakanlığı bütçe açığındaki hızlı artışı telafi etmek için kolay yolu tutmuş ve vergileri artırmıştır" dedi.
ASO Eylül Ayı Meclis Toplantısı yapıldı. ASO Zafer Çağlayan Salonu'nda yapılan toplantıda konuşan Özdebir, ekonomideki yavaşlamanın devam ettiğini, bu gidişle bu yıl büyüme hızının yüzde 4'ün altında kalacağını, ikinci çeyrekteki büyümenin beklentilerin altında kalmasına özel tüketim harcamalarındaki binde 5'lik ve özel yatırım harcamalarındaki yüzde 7,9'luk düşüşün neden olduğunu ifade etti. Sanayi üretimindeki yavaşlamanın da devam ettiğini kaydeden Özdebir, "Reel sektör ve tüketici güven endekslerindeki gerilemeler de iç talepteki zayıflamanın önümüzdeki dönemlerde devam edeceğini göstermektedir. Merkez Bankası ayağını frenden çektiğini söylese de ekonomideki yavaşlama devam etmektedir. Faiz koridorunun alt sınırı sabit tutulduğundan, üst sınırın yüzde 11,5'ten yüzde 10'a indirilmesinin kredi faizleri üzerinde önemli bir etkisi olmayacaktır. Ayrıca ekonomi yönetiminin olumsuz senaryoları öne çıkaran yaklaşımı da piyasadaki güveni bozmakta,
ekonomik yavaşlamayı beslemektedir" dedi.
Bütçe dengelerinin bozulduğuna dikkat çeken ve geçen yılın ilk 8 ayda biraz fazla veren bütçenin bu yılın ilk 8 ayında 8,5 milyar lira açık verdiğini belirten Özdebir, "Açığın yıl sonuna doğru artacağı ve 21 milyar lira olarak tahmin edilen yıllık bütçe açığının 35 milyar lirayı geçebileceği belirtilmektedir. Bu durum bütçe açığı hedefinde neredeyse yüzde yüzlük bir sapma olacağını göstermektedir. Bütçe hazırlanırken, gelirlerdeki bu düşüş öngörülmeli ve harcamalardaki artış sınırlı tutulmalıydı. Bu yapılmadığı için yılın ilk sekiz ayında vergi gelirleri reel olarak düşerken harcamalar reel olarak artmıştır. Ekonominin reel olarak yüzde 3 dolaylarında büyüdüğü bir ortamda faiz dışı harcamalardaki reel artış yüzde 6,1 olmuştur. Harcamalardaki artış, gelirdeki artışın üzerinde olunca bütçe açığındaki artış da kaçınılmaz olmaktadır. Maliye Bakanlığı bütçe açığındaki hızlı artışı telafi etmek için kolay yolu tutmuş ve vergileri artırmıştır. Elektriğe ve doğalgaza zam da yolda. KDV oranının yılbaşında 1 puan artırılarak yüzde 19'a yükseltileceği KDV'si yüzde 1 ve yüzde 8 olan bazı ürünlerde oranların da yüzde 19'a çekilebileceği söyleniyor. Motorlu Taşıt Vergilerinde de artış gündemde. Maliye, gelirlerini artırmak için vergileri yükseltirken harcamaları azaltmak için hiç bir tedbir almamaktadır. Başbakanlığın genelgesine ve sıkı denetimine rağmen bugün Ankara'da ya birbirinden lüks kamu binaları yapılmakta ya da kiralanmaktadır. Bütçede T cetvelinde yer almayan taşıt alımı yapılamamaktadır. Ama bürokrasi bunu kiralık araç yöntemiyle delmiş, kamuda lüks araç kullanımı hızla artmıştır. Kamuda personel sayısında da hızlı bir artış olmuştur" dedi.
Maliye politikasının enflasyonu indirmeye çalışan Merkez Bankası'nın işini zorlaştırdığını ve vergilerdeki artışın enflasyonda bir puana yakın bir artışa yol açacağını vurgulayan Özdebir, "Enflasyondaki artış faizlerdeki düşüşü engelleyecek, hatta faizlerde yükselişe yol açabilecektir. Bu durum Hazinenin borçlanma faizlerini yükselterek bütçe üzerinde ek bir yük oluşturacaktır. Bu yılın ilk sekiz ayında bütçeden faize yapılan ödemelerde yüzde 4,5 reel artış gerçekleşmiştir. Bütçe disiplini adı altında getirilen vergi artışları ekonomideki belirsizliği de artırmaktadır. Her an değişebilen vergi ve harçlar, üretim ve yatırım kararlarını güçleştirmektedir. Tüm bu gelişmeler, ekonomik büyüme hızını olumsuz etkilemekte, reel sektör üzerindeki baskıyı artırmaktadır. İSO 500 listesinde yer alan sanayi kuruluşlarının dörtte biri zarar ederken bankaların karı bu yılın ilk yedi ayında yüzde 12'lik artışla 13 milyar liranın üzerine çıkmıştır. Hepimiz bankalara çalışıyoruz. Bankalar ise sanayiyi finanse ederken nazlanmakta, yüksek kredi faizleriyle kredi kullanımını imkansızlaştırmaktadır" dedi.
Özdebir, her yatırımda olduğu gibi her kredide de bir riskin bulunduğunu ve bu anlamda bankacılığın bir risk değerlendirme ve riski yönetme sanatı olduğunu ifade ederek, "Bankacılık sistemini risksiz bir ortamda çalışmaya zorlamak onu asli fonksiyonundan uzaklaştırmak demektir. Nasıl ekonomik durgunluk dönemlerinde bütçe açığı artıyorsa firma bilançoları da bozulmaktadır. Bu nedenle, durgunluk dönemlerinde firmaların hayatiyetlerini devam ettirebilmeleri için finansman kanallarının açık tutulması şarttır. Bu kanalların açık kalmasını sağlamak için bankacılık yasasının gözden geçirilmesinde büyük fayda görmekteyiz. Çek yasasında hapis cezası kaldırılırken karşılıksız çeklerin bedelinin tahsilatını kolaylaştıracak ve hızlandıracak tedbirler alınmaması istismara açık bir ortam doğurmuş, piyasadaki güven sarsılırken, firmalar birbirlerine kredi açmaz olmuşlardır. Çek yasasında karşılıksız çeklerin tahsilatını hızlandıracak düzenlemelerin yapılması şarttır. Sonuç olarak, sürenin kısa tutulması nedeniyle yeniden yapılandırmada beklenen fayda sağlanamamış, piyasadaki daralmayla birlikte buradan gelecek gelirler de azalmıştır. Kar edemeyen, zor ekonomik şartlar içinde özkaynaklarından harcayan firmalar ekonomik yavaşlamayla birlikte daha da zor bir duruma sürüklenmektedir. Bu nedenle, dış pazarların durgunluk içinde olduğu bu şartlarda iç piyasanın önemi daha da artmıştır. Ekonomide çarkların dönmesi için iç piyasanın canlı tutulması, ithal malların haksız rekabetinden korunması gerekmektedir. Eğer çarklar dönmezse, iç piyasa canlı tutulmazsa firmaların hayatiyetlerini devam ettirmeleri zorlaşacak, üretim kayıpları yaşanacak ve yerli firmaların boşalttığı alanlar ithal ürünlerin işgaline uğrayacaktır. Bu nedenle iç piyasamızı kıskançlıkla korumalı ve canlı tutmalıyız" dedi.
Sanayi üretiminde, ekonomik ortamdaki değişmelere bağlı olarak dalgalanmaların olmasının doğal olduğunu hatırlatan Özdebir, şunları kaydetti:
"Ancak, sanayi üretiminin sağlıklı bir biçimde büyümesinin önünde yapısal engeller de bulunmaktadır. Bu yapısal engelleri aşmak için sanayimizde de bir dönüşüm gerçekleştirmeliyiz. Öncelikle ölçek ekonomilerinden yararlanmak için şirketlerimizi büyütmeli ve yüksek katma değerli ürünlere yönelmeliyiz. Bunun için Ar-Ge ve inovasyon üzerinde yoğunlaşarak rekabetçi ürünler üretmek zorundayız. Bunun için öncelikle işgücümüzün niteliğini yükseltmeliyiz. Ankara Büyükşehir Belediyesiyle yaptığımız protokol çerçevesinde kurulan AR-GE birimi OSTİM'de çalışmalarına devam etmektedir. Bu ofis Belediyenin satın alabileceği ürünler için proje pazarı düzenleyecektir. Bu çalışmalar kapsamında Şaşmaz-İvedik arasında tamamı yerli üretim olan bir trambus hattı oluşturulacaktır. Bildiğiniz gibi Ankara metrosunda yüzde 51 yerli katkı oranı şartı aranmasında Odamızın katkısı büyük olmuştur. Şimdi de Mersin-Akkuyu'da kurulacak nükleer santrallerde yerli katkı oranını artırmayı hedefliyoruz. Nükleer santralde kullanılacak malzemelerin Türkiye'de üretilmesi için bir ortak çalışma yapmaya ve MOU imzalamaya karar verdik. Bu işbirliği ile yerli sanayinin nükleer teknoloji ile tanıştırılmasını hedefliyoruz. Nükleer santralin maliyeti için 22 milyar dolar gibi yüksek rakamlar telaffuz edilmekle birlikte kurulacak MVER 1200 tipi santralin fiyatı 1,6 milyar dolardır. Dolayısıyla yapılacak yatırımın toplam tutarı 6,4 milyar dolardır. Biz santrallerin ülkemizde üretilebilecek bölümünün tutarının 2 milyar doları bulacağını tahmin ediyoruz." - ANKARA
Son Dakika › Ekonomi › Ankara Sanayi Odası Eylül Ayı Meclis Toplantısı - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?