MUHAMMET İKBAL ARSLAN/TAYFUR BAYRAKLI - Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi'nden Dr. Öğretim Üyesi Bayram Sinkaya, nükleer anlaşmanın sona ermesi halinde İran'ın politikalarının güvenlikleşeceğini ve Devrim Muhafızlarının iç ve dış meselelerde daha fazla rol üstleneceğini söyledi.
Sinkaya, ABD Başkanı Donald Trump'ın 2015'te selefi Barack Obama tarafından imzalanan nükleer anlaşmadan ülkesini geri çekmesi ve bunun ardından ABD'nin İran'a yönelik yaptırımları konusunda AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin pragmatist bir lider olduğunu belirten Sinkaya, kendisinin nükleer anlaşmayı savunan bir ekibinin olduğunu iddia etse de son yaşanan gelişmelerle bu iddianın çürüdüğünü ifade etti.
Sinkaya, AB üyesi ülkelerin ABD'nin baskısı karşısında geri adım atmaları halinde anlaşmanın tamamen sona ereceğini ve müzakerecilerin argümanlarının hiçbir geçerliliğinin kalmayacağının altını çizerek, "Bu senaryonun gerçekleşmesi ve nükleer anlaşmanın bitmesi halinde İran'ın politikasının güvenlikleşme ihtimali var." diye konuştu.
Böyle bir durumda, İran'ın hem iç hem de dış politikasında güvenlikçi yaklaşımların öne çıkabileceğine dikkati çeken Sinkaya, Devrim Muhafızları ve istihbarat örgütlerinin de daha aktif olabileceği ihtimalini dile getirdi.
Sinkaya, "güvenlikleşme" meselesine dair Devrim Muhafızlarının gerek yurtdışındaki operasyonları yürüten kolu Kudüs Gücü'nün gerekse İstihbarat Bürosu'nun zaten aktif olduğunu hatırlatarak, "Bundan sonra iç ve dış politika meselelerinde daha fazla müdahil olacaktır ve önümüzdeki meclis seçimlerinde daha etkili olacaklardır. Önümüzdeki süreçte ülkedeki muhalefet üzerindeki baskılar da artacaktır." değerlendirmesinde bulundu.
ABD'nin "İran'ın petrol ihracatını bitirmeyi" hedeflediğini belirten Sinkaya, sahadaki dengelerin buna izin vermediğini söyledi.
"Muafiyet mekanizması olmasaydı ülkeler ABD'ye meydan okuyacaktı"
Sinkaya, ABD'nin İran'ın petrol satışlarını düşürmeyi başarsa bile İran'ın farklı yöntemlerle veya kaçak yollarla petrol satmaya devam edebileceğine dikkati çekerek, şöyle devam etti:
"Aslında ABD muafiyet uygulayarak, yaptırımlara direnme potansiyeli olan ülkeleri sistem içerisine almaya çalışıyor. Muafiyet tanınan ülkelere 'petrol almaya devam edebilirsiniz ancak bunu azaltmalısın ve 180 gün sonra bunu tekrardan ele alacağız' denildi. Böyle bir muafiyet mekanizması olmasaydı muafiyet kapsamındaki ülkeler ABD'ye meydan okuyacaktı. Şu anda bu ülkeler hem ABD'nin suyuna gitmeye çalışıyorlar, hem de İran'la ilişkilerini koruyorlar ancak bu geçici bir durum."
ABD'nin yaptırımları çok taraflı hale getirmekte şimdilik başarısız olduğuna işaret eden Sinkaya, aslında kapsam ve içerik açısından 2015 öncesi yaptırımlarla bugünkü yaptırımlar arasında fazla bir fark olmadığı ancak Trump'ın anlaşmaya taraf olan diğer ülkeleri ve BM Güvenlik Konseyi'ni yaptırımlar konusunda ikna edemediği değerlendirmesinde bulundu.
Sinkaya, yaptırımlara ilişkin İran'da kısa vadede beklenilen ilk sonucun, Ruhani'nin daha milliyetçi bir söylem benimsemesi olacağını ifade etti.
"Ruhani Batı ile ilişkilerde AB ile ABD arasındaki farklılıklara oynayacak"
Ruhani'nin iktidara ilk geldiğinde çatışmadan kaçınan, gerilimi azaltan ve karşılıklı bağımlılığı öne çıkaran liberal bir söylem kullandığını hatırlatan Sinkaya, bundan sonra dış politika dilinin, ABD'ye karşı ve daha milliyetçi bir eksene döneceğini belirtti.
Son gelişmeler ve İran hükümetindeki muhtemel söylem değişikliğinin, Ruhani'nin vaktiyle İran dış politikasına getirmeye çalıştığı liberal anlayışın zeminini ortadan kaldıracağını söyleyen Sinkaya, "Ruhani Batı'yla ilişkilerde Amerika ile AB arasında farklılıklara oynayarak kendi çıkarlarını maksimize etmeye çalışacaktır." diye konuştu.
Sinkaya, AB üyeleri ve İngiltere'nin, İran'ın anlaşmaya sadık kaldığı ve ABD'nin anlaşmaya geri dönmesini savunduklarını ifade ederek, ABD ile AB arasındaki bu ayrışmanın, İran'a hareket alanı sağlayarak, İranlı yetkililerin tabiriyle "ABD'yi izole etmeye" çalıştığını kaydetti.
Nükleer anlaşma çerçevesinde, uygulamada bir sorun çıkması halinde bir çözüm mekanizmasının kurulmuş olduğunu anımsatan Sinkaya, ABD'nin anlaşmaya rağmen bu çözüm yolunu kullanmadan İran'a yaptırım uygulamasının, anlaşmanın ihlali olduğunun altını çizdi.
İran'ın Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması (NPT) çerçevesinde tanınmış sivil haklara sahip olduğuna işaret eden Sinkaya, bu hakların uluslararası toplum tarafından sorun haline getirildiği ve 2008'de BM Güvenlik Konseyi'nin İran'ın nükleer programına bazı kısıtlamalar getirdiğini belirtti.
"İran nükleer anlaşmayla üç ana hedefe ulaşmak istiyordu"
Sinkaya, İran'ın nükleer anlaşmayla üç ana hedefe ulaşmak istediğine vurgu yaparak, "Bunların birincisi, İran'ın sivil nükleer haklarının bir şekilde uluslararası toplum tarafından tanınmasıydı. Bu tanınmanın ardından, BM Güvenlik Konseyi'nin İran'a yönelik yaptırımlarının kaldırılması ikinci gayeydi. Son olarak, BM yaptırımlarının ardından gelen AB ve ABD'nin İran'a yönelik yaptırımlarının kaldırılması da üçüncü hedefti." diye konuştu.
Nükleer anlaşma öncesinde İran'da ekonomik ve siyasal krizin yaşandığını hatırlatan Sinkaya, Ruhani'nin başındaki hükümetin yaptırımlarının üstesinden gelmek için nükleer sorununu çözmeye çalıştıkları, bunu da nükleer anlaşmayla denediklerini vurguladı.
"Yaptırımlar artarsa İran başka pazarlara petrol satabilir"
Nükleer anlaşmadan önce yaptırımların etkisiyle İran'ın günlük petrol ihracatında üçte iki oranında bir azalmanın olduğuna dikkat çeken Sinkaya, yeniden başlayan yaptırımların etkili olması halinde İran'ın petrol satışının tamamen bitmeyeceğini, kaçak yollarla da olsa devam edeceği tahmininde bulundu.
Sinkaya, İran'ın böyle bir durumda, kendi tanker filosuyla uluslararası denizlere açılarak petrolünü pazarlamaya çalışacağını ifade ederek şunları söyledi:
"Bu yöntemin güvenlik riskleri var. Özellikle gemicilik, liman ve sigorta alanında getirilen yaptırımlar, İran'a tanker girişini engellemeyi hedefliyor. Bunun tek yolu, İran'ın kendi tanker filosuyla başka pazarlara ulaşmak olacak. Ancak bu kısa vadede çok da mümkün görünmüyor. Amerika'nın yaptırım mekanizmasındaki en büyük gücü finansal sitemi elinde tutması ve ülkeleri dolarla korkutması. İkinci gücü ise bu şirketlerin ABD ile iş yapıyor olması ihtimali. Dolayısıyla ABD ile hiçbir ilişkisi olmayan paravan şirketler üzerinden bu ticaret sağlanabilir. Keza İran daha önce yaptırımların üstesinden gelmek için Rusya ile takas yöntemine dayalı bir dizi anlaşma yapmıştı. Önümüzdeki dönemde de takas yöntemi daha makul görünüyor. Muhtemelen bu anlaşma tekrardan gündeme gelecek, hatta Çin'le de bu anlaşma gündeme gelebilir. Buna rağmen İran'ın petrol ihracatı tabii ki düşecektir, ama bitmeyecektir."
Türkiye'nin geçmişte bazı siyasi ve hukuki sorunlarla karşılaşmış olsa bile yaptırım rejimi altında İran ile ekonomik ilişkileri sürdürme tecrübesi olduğuna dikkat çeken Sinkaya, Türkiye'nin, Türkiye'de kurulması muhtemel yeni İranlı şirketler veya Amerikan yaptırım sisteminden kaçabilen daha küçük ve orta ölçekli şirketlerle bu yaptırımları aşabileceğini belirtti.
Türkiye ile İran arasındaki doğalgaz anlaşmasının süresinin yakında biteceği hatırlatmasında bulunan Sinkaya, bu konuda ABD'den Türkiye'ye bir baskı gelebileceğine dikkat çekti.
İran uzmanı, Türkiye'nin geçmiş yıllarda Amerikan yaptırımlarına rağmen İran ile ticari ve enerji ilişkilerini sürdürebildiğini, bu meselenin Türk-Amerikan ilişkilerinde öne çıkan bir sorun olsa da Türkiye'nin hem İran ile hem de ABD ile ilişkilerini çok büyük krizlere dönüşmeden idare etmeyi başardığını belirtti.
Sinkaya, AB'nin İran'la ticaret için uygulamaya koymaya çalıştığı ve doları devre dışı bırakmayı hedefleyen bir mekanizma geliştirmesinin önemine değinerek, bu sistemle dolar kullanılmayacağı için AB ülkelerinin İran'la ticareti sürdürebileceklerini ifade etti.
ABD'nin en önemli kozunun büyük şirketlerin ABD'de mal varlıklarının olması ve Amerikan piyasalarında işlem yapmaları olduğunun altını çizen Sinkaya, yaptırımlara rağmen İran ile ticaret yapacak şirketlerin ABD'de varlıkları ve faaliyetlerinin bulunmaması gerektiğine dikkat çekti.
"ABD bu yaptırımları tek taraflı olarak uyguluyor"
Sinkaya, yaptırımların İran halkını huzursuz edeceğine işaret ederek, hükümetin uygulayacağı popülist politikalarla ekonomik sorunlardan kaynaklanan tepkiyi dindirmeye çalışacağı, ayrıca meseleyi milli egemenlik ve hak meselesine dönüştürerek halkı sistem içinde tutabileceğini kaydetti.
İran yönetiminin bu noktada güvenlik önlemlerini de arttıracağını ve böyle bir ortamda insanların protestolar için sokağa çıkmasının zor hale geleceğini belirten Sinkaya, "ABD bu yaptırımları tek taraflı olarak ve nükleer anlaşmaya rağmen haksız bir şekilde uyguluyor. İran hükümetinin bu konuda haklılık payı var. Bu durum da İran halkı tarafından göz ardı edilmeyecektir." dedi.
"ABD İran'da bir rejim değişikliği yapmayı hedefliyor"
Trump yönetiminin esas amacının İran'da bir rejim değişikliği yapmak olduğunu ancak bunun başka yollarla ifade edildiğini belirten Sinkaya, yaptırımların söz konusu çerçevede önemli bir araç olarak görüldüğünü dile getirdi.
ABD'nin İran'ın Ortadoğu bölgesindeki etkinliğini sınırlamak arzusunda olduğunu da söyleyen Sinkaya, "ABD'nin İran'ın bölgesel politikasını sınırlamak istemesi yeni değil ancak sahadaki karşılığına baktığımızda pek de başarılı olduklarını görmüyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
Sinkaya, geçmişte ABD'nin engelleme çabalarına ve yaptırımlara rağmen İran'ın bölgedeki faaliyetlerini ve gücünü artırdığını sözlerine ekledi.
Son Dakika › Güncel › Devrim Muhafızları İran İç ve Dış Politikasına Daha Fazla Müdahil Olabilir' (1) - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?