Off-Road tutkunları, yaban hayatı için gaza bastı
OFF-ROAD tutkunları kış şartlarının ağır geçtiği Erzurum'da bu kez yaban hayat için gaza bastı. Özel yapım araçlarına yükledikleri yiyecekleri karlı dağları aşarak araziye bırakan ekip, yaban hayata sahip çıkılmasını istedi. Erzurum Büyükşehir Belediyesi Mecara Off Road Doğa Sporları Kulübü Başkanı Lokman Toptaş, "Doğa şartları bizi zorladıkça eğlendik" dedi.
Erzurum'da yaban hayvanların açlıktan ölmemesi için 5 yıl önce başlatılan ve bunu bir geleneksel hale getiren Erzurum Büyükşehir Belediyesi Macera Off Road ile Erzurum Off Road Doğa Sporları Kulübü üyeleri, karla kaplı dağlara yiyecek bıraktı. Merkez Palandöken ve Yakutiye ilçelerindeki hayırsever vatandaşların verdiği ekmek, buğday ve sakatatları arazili araçlara yükleyen Off-Roadcular daha sonra zorlu kış koşullarının etkili olduğu karlı dağlara doğru yola çıktı. Yaban hayvanların yoğun olduğu Palandöken sıra dağlarına ulaşmayı hedefleyen ekip, yer yer 40 santimetreyi geçen kar engelini araçlarıyla aşmayı başardı. Kara saplanan araçlarını birbirlerine destek olarak kurtaran ekipler daha sonra araziye ekmek, buğday ve sakatat bıraktı. Bölgede belirli aralıklarla araziye yem bırakan ekipler, bazen de araçları ile gösteri yaptı.
Yaban hayata ulaşmak için doğa şartlarının kendilerini zorladıkça daha çok eğlendiklerini belirten Erzurum Büyükşehir Belediyesi Mecara Off Road Doğa Sporları Kulübü Başkanı Lokman Toptaş şunları söyledi: "Beş yıl önce yaban hayatı beslemek için başlattığımız sosyal sorumluluk projesini geleneksel hale getirdik. Özellikle yoğun kar yağışının olduğu günler kulüp üyeleri bir araya gelip, hayırsever vatandaşların verdiği ve bizim aldığımız yiyecekleri araçlarımızla karlı dağları aşarak zirveye taşıyoruz. İsteğimiz toplumda bir hassasiyet oluşması. Etap bayağı zorluydu ancak, bizim araçlarımız uygun olduğu için bu zorlukları kolaylıkla geçebildik. Doğa şartları bizi zorladıkça daha çok eğlendik. Halkımızdan isteğimiz yemek artıklarını çöpe değil uygun yerlere bırakarak onları sokakta yaşayan kedi, köpek ve kuşların yemesi. Unutulmamalı ki yaban hayat varsa biz de varız. Yaban hayatı beslemek isteyenler bizlere katılabilirler."
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -Off road araçların karda gidişi-Doğananın yemlenmesi-Dernek üyelerinin kara batışı-Kulüp başkanı Lokman toptaş'ın konuşması
Haber-Kamera: Turgay İPEK/ ERZURUM,
==========================
O anne ve kızına yardım eli uzatıldı MUĞLA Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nca yatalak annesi Halise Özdemir'e (89) tek başına bakan, görme engelli Rafiye Özdemir'in (63) yardım çağrısına duyarsız kalınmadı. Halk arasında 'tavukkarası' olarak bilinen gece körlüğü 'retinitis pigmentosa' hastalığına yakalanan ve zamanla görme yetisini tamamen kaybeden Özdemir ile annesine yardım eli uzatıldı. Belediyeye ait ambulans ile hastaneye götürülen yaşlı kadının genel kontrolleri yapılırken, tek odalı derme çatma evinin ise tadilatının yapılacağı bildirildi.
Menteşe'nin kırsal Dağpınar Mahallesi'nde yaşayan Rafiye Özdemir, 1998 yılında halk arasında 'tavukkarası' olarak bilinen göz rahatsızlığı olan 'retinitis pigmentosa' hastalığına yakalandı. 10 yıl önce ise görme yetisini tamamen yitiren Özdemir, 3 yıl önce yatalak olan annesi Halise Özdemir'e kendini adadı. 6 kardeşin en büyüğü Rafiye Özdemir, annesine yemek pişirip, bakımını yapıyor. Günlük işlerinde de yardımcı oluyor. 671 lira yaşlılık, 804 lira engelli aylığı alan anne-kız, toplam 1475 lirayla geçimini sağlıyor. Özdemir'in "Haftada bir gün evimiz temizlense mutlu olurum. Annem yatalak olduğu için kaldırıp indiremiyorum. Çaresiz durumdayım" diyerek yardım çağrında bulunması, ulusal ve yerel gazetelerde haber olarak yer aldı. Çıkan haberlere yetkililer kulak verdi. Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı CHP'li Osman Gürün'ün talimatıyla Sağlık ve Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanlığı ekipleri harekete geçti. Ekipler, anne ve kızın Dağpınar'da yaşadıkları eve gitti. Belediyeye ait ambulansla Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne götürülen Halise Özdemir, kontrolleri yapıldıktan sonra tekrar evine getirildi. Ev baştan sona süpürülürken, bahçedeki odunlar kırıldı, çamaşır ve bulaşıklar yıkandı, kovalara kömür koyuldu. Aileye erzak yardımı yapılırken, ilerleyen günlerde evin tadilat işlerine başlanacağı ve elektronik hastane yatağı teslim edileceği öğrenildi.
Kendilerine yardım eli uzatılmasının sevincini yaşayan Rafiye Özdemir, "Bize sahip çıkanlara yerden göğe kadar teşekkür ediyorum. Sağlık ve mutluluk dışında bir şey istemiyorum" dedi. Dağpınar Mahallesi'nin muhtarı İlhan Kabaz da "Haberin geniş yer bulmasının ardından kurumlarımız harekete geçti. Belediye tarafından bahçedeki lavabo evin içerisine alınacak. Elektronik hastane yatağı gelecek. Çatı yenilecek ve boya işleri yapılacak. Evin haftalık temizliği yapılacak" diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: Halise Özdemir'in hastaneden sedye çıkarılışı ve ambulansa taşınması Halise Özdemir'in ambulanstan indirildikten sonra evine götürülmesiBelediye görevlileri tarafından Rafiye Özdemir'in ellerinin yıkanmasıBelediye görevlilerince kömür sobasının yakılmasıBelediye görevlilerince evin süpürülmesi Belediye görevlilerince camların silinmesi Belediye görevlilerince evin süpürülmesi Belediye görevlilerince bahçede odunların kırılması Rafiye Özdemir ile röp.Dağpınar Mahallesi Muhtarı İlhan Kabaz ile röp.
Haber: Cavit AKGÜN - Kamera: Aykut KURT/ MUĞLA, ===================================
Tatile götürüp doğum günü partisi düzenlediği kuzusu 'Sultan'a kına organizasyonu yaptı
Bursa'da 10 günlükken sahiplendiği ve 'Sultan' adını verdiği kuzusunu geçtiğimiz yıllarda tatile götürüp doğum günü partisi düzenleyen Ali Koçak, 1.5 yaşına gelen 'Sultan'a kına organizasyonu düzenledi. Davul ve zurna ile yapılan organizasyonda, davetliler doyasıyla eğlenirken, Sultan'a da kına yakıldı.
Bursa'da zincir restoranlar sahibi Ali Koçak, 1.5 yıl önce Kurban Bayramı öncesinde kurbanlık almak için bir çiftliğe gitti. Koçak, burada gördüğü 10 günlük kuzuyu da satın alıp, sahiplendi. Sultan adını verdiği kuzusuna çocuğu gibi baktı. Geçtiğimiz yıllarda Sultan'ı tatile götüren ve onun için doğum günü partisi düzenleyen Koçak, bu kez de 1.5 yaşına gelen kuzusunu sürüde bulunan 'Seyfo' isimli koç ile evlendirme kararı aldı. Koçak, 'Sultan' ile 'Seyfo' için kına organizasyonu düzenledi. Köy meydanında düzenlenen kına organizasyonuna davul ve zurna getiren Koçak, kuzusu Sultan'ı süsleyip kına yaktı. Koçak ve organizasyona gelen misafirler ise oynayarak doyasıya eğlendi.
"GÜZEL BİR ORGANİZASYON OLACAĞINI DÜŞÜNDÜK"
Kuzusu Sultan ile ayrı bir bağımız oluştuğunu söyleyen Ali Koçak, "10 günlükken onu sahiplendim. Plaja götürdüm, denize götürdüm, kitap okudum. Çok gezdik. Birinci yaş gününü kutladık. Hayvanlarla aram zaten çok iyidir ama Sultanı çok sevdim. Sürüde onunla ilgilenen bir koç vardı. Baktım çok ilgileniyor. Ben de onları evlendirmek istedim. Böyle bir kına organizasyonu düşündük. Davul zurna ekibi çağırdık. Köylüler de katıldılar. Eşimiz dostumuz geldi, güzel bir ortam oldu. Güzel bir düğün olduğuna inanıyorumö dedi.
Görüntü Dökümü----------------------Kuzulardan detaylar-Kalabalıktan detaylar-Kına organizasyonundan detaylar-Oynayan kişilerden detaylar-Drone görüntüleri-Anons
-Süre: 05.41 Boyut: 637 MB
Haber: Muammer İRTEM-Kamera: Semih ŞAHİN-İsmail Hakkı SEYMEN/BURSA,
===========
Engelli çocuğun hastalığına teşhis konulamıyor
ORDU'da yaşayan Nazmiye-Durmuş Bodur çiftinin gözleri görmeyen, konuşamayan ve ayakları üzerine basamayan çocukları Metehan'ın (6) hastalığına teşhis konulamıyor. Aile, çocuklarının hastalığına teşhis konulması ve tedavi masrafları için yardım bekliyor.
Ordu'nun Altınordu ilçesine bağlı Şahincili Mahallesi'nde yaşayan özel sektörde çalışan Durmuş ile ev hanımı Nazmiye Bodur çiftinin çocuğu Metehan doğuştan sağlık sorunları yaşamaya başladı. Gözleri görmeyen, konuşamayan ve ayakları üzerine basamayan Metehan'a teşhis konulamadı. Aile, çocuklarının hastalığına teşhis konulması ve tedavi masrafları için yardım bekliyor.
Nazmiye Bodur, çocuğunu doğuştan itibaren sürekli hastaneye götürüp getirdiklerini ve tedavisinin sürdüğünü, şırınga ile özel mamayla beslediğini belirterek, "Çocuğumuzun engelli raporu bulunuyor. Hastaneye götürüp getiriyoruz fakat bir teşhis koyulamadı. Samsun'da tedavileri sürüyor, Ordu'da da fizik tedaviye götürüyoruz. Çocuğumun hastalığına bir an önce teşhis koyulup tedavisinin yapılmasını istiyoruzö dedi.
'HERHANGİ BİR TANISI YOK'
Eşinin sigortalı işte çalıştığını, çocuk içinde bakım maaşı aldıklarını, ancak tedavi için yinede maddi desteğe ihtiyaç duyduklarını anlatan Bodur, "Kirada ödüyoruz, gelirimiz çocuğumuzun masraflarına yetmiyor. Samsun dışında hastaneye götürmedik, sürekli fizik tedavisine götürüyoruz. İlaçlarını evde kullanıyor, beslenmesini de mamayla sağlıyoruz. Tedavi sürecimiz ne kadar uzun sürecek onu bilmiyoruz, tedavi masrafları için yardım bekliyoruz. Doğduğunda nefes alamamıştı, Ankara'ya gönderdiler. Nöbetleri başladı, gözlerinin görmediği söylendi. Midesinden besleniyor, herhangi bir tanısı yok. Biran önce tanı koyulmasını bekliyoruz" şeklinde konuştu.
-Görüntü Dökümü
-Anne Nazmiye Bodur ile röportaj
-Metehan'dan yatarken görüntü
-Annenin çocuğuna bakım yaparken görüntüsü
-Diğer detaylar
Süre: 3: 17 DK Byout: 510 MB
Haber-Kamera: Nedim KOVAN-ORDU-DHA
=============
Rize'de 'Ayakkabısız Okul' projesi başladı
RİZE'de uygulamaya geçirilen 'Ayakkabısız Okul Projesi' ile öğrenciler ev ortamına dönüştürülen sınıflarda eğitim görüyor. Ev ortamının ve hijyenin sağlanması için hayata geçirilen projede öğrenciler kimisi terliklerle kimisi temiz ayakkabılarla sınfılara giriyor.
Rize'de Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından 'Ayakkabısız Okul Projesi' başlatıldı. Projenin uygulandığı Kalkandere ilçesi Ormanlı İlk ve Orta Okulu'nda zeminler ahşapla kaplandı. Öğrenciler okul girişinde ayakkabılarını çıkararak terlik ve temiz ayakkabı ile sınıflara giriyor. Okulda ev ortamının yakalanarak hijyenin sağlanması amacıyla başlatılan proje öğrencilerin beğenisini topladı. Okulu ziyaret eden Vali Kemal Çeber ve Kalkandere Kaymakam'ı Sercan Yılmaz da ayakkabılarını çıkararak giydiği terliklerle sınıflara gezdi.
"HIZLA YAYGINLAŞMASI LAZIM "
Rize Valisi Kemal Çeber, okula girişten itibaren herkesin ayakkabılarını çıkarttığını, terliğini, patiğini veya temiz ayakkabısını giydiğini belirterek "Okulda dışarıda kullanılan ayakkabılar kullanılmıyor. Bunu yapmak için okulda önce bir altyapı hazırlığı yapıldı. Zeminler ahşapla kaplandı. Yaptığım ziyarette gördüm ki bütün öğrenciler ile öğretmen ve idareciler memnun. En çok dile getirilen memnuniyet ise hijyen konusunda. Dışarıda kullanılan ayakkabıların okul içerisinde kullanılmamasından dolayı çok ciddi bir temizlik sağlandığını ifade ediyorlar. Bir öğrencimiz 'bu şekilde daha çok ev gibi hissediyorum, samimiyetimiz çok arttı' diye söyledi. Yani bir binanın yuvaya dönüşmesi anlamında da faydası olduğunu gördük. Avrupa ve Amerika'da uygulamalarını gördüğümüz bir çalışma aslında bu. Kesinlikle yaygınlaştırmamız gereken hatta hızla yaygınlaştırmamız gereken bir proje olduğunu düşünüyorumö dedi.
'ÖĞRENCİLER UYGULAMADAN ÇOK MEMNUN'
Ormanlı İlk ve Ortaokulu Müdürü Tuğçe Bağın ayakkabısız okul projesinden bahsettiklerinde öğrencilerin heyecanlandığını belirterek "Bizim hedefimiz öncelikle hijyenik bir ortam sağlamaktı. Bunu sağladığımız düşünüyorum. Artık çocuklar dışarıda gezdiği ya da okul içerisinde tuvalete girdiği ayakkabılarla sınıf ortamında bulunmayacaklar. Kendilerini evlerinde hissedebilecekleri bu uygulamayı öğrencilere söylediğimizde çok mutlu oldular. Hızlı bir uyum süreci de yaşandı. Herkes halinden memnunö diye konuştu.
8'inci sınıf öğrencisi İclal Yener "İlk duyduğumuzda da çok sevinmiştik, kendimizi evdeymiş gibi hissediyoruz. Güzel bir ortam oluştu. Bazı arkadaşlarım okulda temiz ayakkabı kullanıyor ama ben daha çok ev ortamı olsun diye terlik tercih ediyorumö dedi. Hüsna Turaboğlu da "Okulumuzda artık farklı bir hava var. Daha güzel ve temiz oldu" ifadelerini kullandı.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
-Okuldan detaylar
-Öğrencilerin okula gelişi
-Ayakkabılarını çıkartıp terliklerini giymesi
-Sınıflardaki terlikli öğrencilerden detaylar
-Vali Kemal Çeber'in okulu terlik giyerek gezmesi
-Röportajlar
408 MB
HABER-KAMERA: Arzu ERBAŞ RİZE-DHA
==============
Ömrünü çiniciliğe adayan Üstünkaya'ya UNESCO ödülü
KÜTAHYA'da çocuk yaşlardan itibaren çini ustası olan babasının yanında yetişen Hamza Üstünkaya (73), adeta ömrünü çini ustalığına adadı. Kültür Bakanlığı sanatçısı olan ve UNESCO Yaşayan İnsan Hazinesi ödülüne layık görülen Üstünkaya, ödülünü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan aldığı için çok gururlandığını ifade ederek, "Ben 73 yaşındayım ve hala çalışıyorum. Gecem gündüzüm çinidir benim. Her gün bir tane desen çizerim. Benden sonra geleceklere yol iz olabilirsem ne mutlu banaö dedi.
Kütahya'nın ilk çini ustalarından ve ini fabrikası kuran bir ustanın oğlu olan Hamza Üstünkaya, başka işlerle yapmasına rağmen bir çini rölyeften esinlenerek baba mesleğine atıldı. Kütahya'ya özgün 7 bin adet desen çizerek ömrünü adeta çiniciliğe adayan Üstünkaya, Kültür Bakanlığı sanatçısı olmasının ardından bu yılda UNESCO Yaşayan İnsan Hazinesi ödülüne layık görüldü. Ödülünü Ankara'daki törende Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın elinden alan Üstünkaya, hala çalışmalarını atölyesinde sürdürüyor.
Hayatı boyunca çiniciliğin içinde yoğrulduğunu anlatan Üstünkaya, farklı meslekler denemesine rağmen baba mesleğini seçerek çini ustası olduğunu söyledi. Bu zamana kadar çok öğrenci yetiştirdiğini ifade eden Üstünkaya, "Hacı Mehmet Üstünkaya'nın oğluyum. Benim babam çini fabrikasının kurucusudur. Ben 73 yaşındayım ve babam çinici olduğu için çininin içinde yoğruldum. O zamanlar iki elin beş parmağını geçmeyecek kadar çini atölyeleri vardı. Dağdan gelen toprağı fırından çıkana kadar kendileri işliyorlardı. Başka meslekler yaptım sonra ağacın yaprağı dibine düşer hesabı babamın mesleğini seçtim. Evin bir çocuğu olduğum için hiçbir işi bana yaptırmadı. Sonra kendi merakımdan gördüğüm rölyef çiniyi panoya, tabağa ben işledim. Bu sürede çok öğrenci de yetiştirdim. Kısa bir süreliğini çiniciliği bırakmıştım, kendi kızım iki yıllık yüksek okulu kazanarak gitti. Yaklaşık 20 yıl önce ona yardım ediyorum derken ben yeniden çinici oldum ve babamın mesleğini tamamen kaptım. Desen çizmeye başladım ve şuan 7 bini aşkın desenim var. Bu desenler oradan buradan kopya desenler değil. Hepsi benim aklımda olan desenler. Kültür Bakanlığı kurullarından geçtimö dedi.
'HER GÜN BİR DESEN ÇİZİYOR'
73 yaşında olmasına rağmen gece-gündüz çinilerle uğraşarak ustalığını sürdürdüğünü anlatan Üstünkaya, her gün yeni bir desen çizdiğini söyledi. Tecrübelerini yeni öğrencilerine aktararak mesleğin devam etmesini sağlamak istediğini belirten Üstünkaya, "Ben 73 yaşındayım ve hala çalışıyorum. Gecem gündüzüm çinidir benim. Her gün bir tane desen çizerim. Çinicilik yahut sanatçılık zamana mahsustur. Alt yapısını bilmeden hiçbir şey olmuyor. Bir sanatçı karşısına biri geldiğinde soru sorduğunda cevap verebilmeli konusu hakkında. Hepimiz ilk zamanlar kopya çektik ve çok çok yapınca zanaatkardık. Ama zaman içinde zanaatkar o kopya çektiği kendine yol iz olan insanların yaptığının üzerine koyabildiyse kendinden de fark yarattı ise o zaman sanatçı oldu demektir. Yani benim vazifem benden sonra gelecekler yol iz olabilirsem ne mutlu banaö diye konuştu.
'ERDOĞAN'DAN ÖDÜL ALMAK BENİ GURURLANDIRDI'
Kültür Bakanlığı sanatçılarından biri olan Hamza Üstünkaya, bin 200 sanatçı arasından UNESCO Yaşayan İnsan Hazinesi ödülüne layık görüldüğünü ve ödülünü Recep Tayyip Erdoğan'dan almasının kendisini çok gururlandırdığını ifade etti. Bundan sonraki amacının yeni öğrenciler yetiştirmek olduğunu anlatan Üstünkaya, "Ben Kültür Bakanlığı sanatçısıyım. Bu son ödül, tatlının üzerine kaymağı gibi oldu. Ben bin 200 sanatçı içinden seçildim. Ödülümü Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın elinden aldım. Muhabbetimizi ettik, kendisini Kütahyamıza davet ettim. Bu beni çok gururlandırdı, mutlu etti. Dünya üzerinde tanınmak çok güzel bir şeyö ifadelerini kullandı.
Görüntü Dökümü:
-Çinici Hamza Üstünkaya
-Eserleri ve odasından detaylar
-Yaptığı çiniler
-Hamza Üstünkaya ile röp.
-Üstünkaya'nın çini yapması
-Genel görüntüler
Haber-Kamera: Oğuzhan KILIÇ/KÜTAHYA,–
========
Neşesiyle hastalığına meydan okudu
*- Antalya'da anne karnında sol kolunda oluşan yumuşak doku tümörü nedeniyle kolu kırılıp, yeniden kaynayan Dila Günaydın, 7 yaşına kadar geçirdiği 3 ameliyatla sağlığına kavuştu.
*- Tedavisi için hastaneye her geldiğinde doktorunun hasta bilgilendirmesi için kullandığı panoya resim yapan, neşesi ve yaşam enerjisiyle hastane çalışanlarının da gönlünü kazanan Dila ile ailesi, dünyada nadir görülen hastalığı yenmenin sevincini yaşıyor.
Antalya'da oturan Burak ve Özlem Günaydın çiftinin kızı Dila doğduktan sonra ailesi, sol kol bilekten dirseğe kadar şişlik fark etti. Yapılan kontrollerde, Dila'nın sol kolunda doğuştan yumuşak doku tümörü olduğu belirlendi. Tümör nedeniyle anne karnında Dila'nın kolunun kırılıp yeniden kaynadığı belirlendi. Memorial Antalya Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Turan Aydın, tarafından gerçekleştirilen üçüncü ameliyatın ardından tümör alınarak, Dila sağlığına kavuştu. Tümör nedeniyle kolundaki kas ve sinirlerdeki kısalıktan parmaklarını tam açamayan Dila'nın, doktor gözetiminde fizik tedavisi devam ediyor. HASTA BİLGİLENDİRME PANOSUNA RESİM YAPTIKolundaki tümör nedeniyle el hareketleri kısıtlı kalan Dila, tedavi sürecinde güler yüzü, yaşam enerjisiyle ailesine ve çevresindekilere moral oldu. Tedaviye geldiği günlerde doktoru Ahmet Turan Aydın'ın hasta bilgilendirme panosuna yaptığı resimlerle hastane çalışanlarının da gönlünü kazanan Dila, parmaklarını tam olarak hareket ettirmek için gerçekleştirilen el rehabilitasyonunda kullandığı ateli de oyuncak gibi değerlendirerek eğlenceli hale getirdi. '3 DEFA AMELİYAT OLDU'Anne Özlem Günaydın, kızının kolundaki atele bağlı lastikleri parmak uçlarına takarak kas gelişimi için antrenman yaptığını söyledi. Bu uygulamayı Dila'nın oyun olarak gördüğüne değinen Günaydın, kızının sağlığına kavuşmasından dolayı mutlu olduğunu belirtti. Baba Burak Günaydın ise kızı doğduğunda sol kolunda bilekten dirseğe kadar olan şişliğin fark edilmesiyle tedavi sürecine başlandığını anlattı. Tetkiklerin ardından şişliğin yumuşak doku tümörü olduğunun belirlendiğini dile getiren Günaydın, "Tümör dairesel sarmal yapıya sahip, kas ile sinir yapısının içinde olduğu için farklı bir tümördü. Bu nedenle alınmaması gerekiyordu. Tümörün büyüme ya da kaybolma gibi durumu olabilirdi. Biz de bekledik. Bu tümör bütün kas ve sinir yapısını doğuştan itibaren bozduğu için kızımızın sol kolunda, ellerinin açılması, bileğinde dönüklük durumu vardı. Bugüne kadar 3 defa ameliyat oldu. Tümör alındı. Şimdi, bileklerimizi çok daha iyi açıyoruz. Kas ve sinirde ameliyat sonrası düzelme oldu" diye konuştu.AMELİYATA GİDERKEN AİLESİNE DE MORAL VERDİDila'nın bileğini açamadığı için oyun oynarken ya da okulda zor günler geçirdiklerini ve üzüldüklerini anlatan Günaydın, şunları söyledi: "Tabi bu süreçte biz de büyük olaylar atlattık. Dila her oyununu, eğlencesini bilekleri kapalı yaptı. Kreşte el baskısı yaparken, oyun oynarken zorlandığı için okulda ya da dışarıda üzüldüğü günler oldu. Çok sıkıntılı günler geçirdiği zaman da oldu. Hep bununla yaşayabileceğini gösterdi. Oynadı, zıpladı, atladı, salıncakta sallandı, jimnastiğe, spora gitti. Ameliyatlardan sonra şu anki durum çok daha iyi. Ameliyatlarda da çok dirayetli, çok sağlam durarak bizi mutlu etti. Şimdi her şey çok daha iyi. Bundan sonra da parmaklarımızı, bileklerimizi çok daha iyi bir şekilde kullanmaya devam edeceğiz"'DÜNYADA ÇOK ENDER GÖRÜNEN BİR TÜMÖR'Dila'nın tedavisini gerçekleştiren Prof. Dr. Ahmet Turan Aydın ise şöyle konuştu: "Dila'nın, dünyada çok ender görülen bir yumuşak doku tümörü hastalığı var. Anne karnındaki süreçte başlayan bir tümör. Anne karnındayken sol ön kolundaki tümör oluşumu nedeniyle aynı zamanda kırık da oluşmuş. Ben Dila'yı yeni doğan döneminde gördüm. Çok ender görülen bir tümör, özellikle yumuşak doku tümörleri içerisinde çalışılan ve bu konuda ABD'de bir merkezde incelenen bir tümör. Çok neşeli bir kızımız. Benim pozitif iletişim içinde olduğum nadir hastalardan biri. Haziran ayındaki ameliyat öncesi odamdaki hasta bilgilendirme için kullandığım yazı tahtasında yaptığı bir resim benim için çok özel. Şu anda tedavi olmuş durumda. Kasın içinde oluşan, kası yok eden tümör ameliyatla alındı. Kasta ve tendonlarda kısalık nedeniyle eklemlere ve parmaklara bulaşan şekil bozuklukları tedavi ediliyor. Hastalığı tedavi olmuş durumda, fonksiyonel açıdan da ellerinde ileride ciddi bir sorun olmayacak."
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ--------------Anne ve babadan detay görüntüÇocuğun kolundan detayÇocuktan detay görüntülerÇocuk resim yaparken görüntüRÖP 1: Baba Burak GünaydınKucağında kızını tutan anneyle röportajRÖP 2: Prof. Dr. Ahmet Turan AydınDoktorun kızla sohbetinden detaylar
HABER: Tolga YILDIRIM- KAMERA: Emrah GÜL/ANTALYA,
==========
Ders için üretmeye başladıkları mantarı ilçeye satıyorlar
MARDİN'in Derik İlçesi Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Tarım Bölümü öğrencileri, tarım dersi için okulun bodrum katında öğretmenleriyle birlikte üretmeye başladıkları istiridye mantarını ilçeye satıyor. Günde ortalama 200 kilo mantar üreten öğrenciler ve öğretmenleri emeklerinin karşılığını almanın mutluluğunu yaşıyor.
Derik ilçesi Bahçelievler Mahallesi'nde 700 öğrencisi bulunan Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Tarım Bölümü'nün 80 öğrencisi, okulun 60 metrekarelik bodrum katında 2 aylık çalışma sonucunda günde 200 kilo istiridye mantarı üretmeye başladı. Derik ilçesinde ilk defa öğrenciler tarafından üretilen istiridye mantarı, bakkal ve marketlerde kilosu 15 TL'den satışa çıkarıldı. İlçe Kaymakamı ve Belediye Başkan Vekili Hakan Kafkas, ilçe Emniyet Müdürü Tarık Ziya Turan, ilçe Milli Eğitim Müdürü Mustafa Kahraman ve ilçe Tarım Müdürü, üretim yapılan alanı ziyaret etti. Üretilen mantar incelendi, çalışmalar hakkında bilgi alındı.
'ALICISI ÇOK'
Üretim yapan öğrencilerden Dilan Dağlık, "Tarım dersi ile ilgili bu işe başladık. Günde ortalama 200 kilogram mantar üretimi yapıyoruz. Öğretmenlerimiz bize ders anlatıyordu. Şimdi bunları birebir yaşıyoruz. Bizde çok mutluyuz, Derik halkı da çok mutlu. Mantarımızın alıcısı da çok" dedi.
Tarım bölümü öğrencisi Sedat Çağlayan da, "Önce teori yapıyorduk faydası yoktu. Fazla aklımızda kalmıyordu. Şimdi mantarları üretiyoruz. Daha çok aklımızda kalıyor" diye konuştu.
'EMEKLERİMİZİN KARŞILIĞINI ALDIK'
Tarım Dersi Öğretmeni Şeyda Güder ise üretim ile ilgili bilgi vererek, şunları kaydetti:
"11'inci sınıf öğrencilerimizle başladığımız projeyle istiridye mantarlarını okulumuzun bodrum katında poşetler içerisinde üretmeye başladık. Öğrencilerimizle ortaklaşa bu konuda yaptığımız bu işe baş koyduk. İnandık ve başardık. Daha güzel işlerde yapacağımıza inancımız sonsuz. 80 öğrencimiz var. Günde yaklaşık 150- 200 kilogram kadar istiridye mantarı çıkarabiliyoruz. Bu emeklerimizin karşılığını gördüğümüz için çok mutluyuz."
Görüntü Dökümü----------Okul tabelasıProtokolün üretim yapılan alanı ziyaret etmesiÖğrencilerin çalışmasıÖğrencilerin konuşmasıŞeyda Güler'in konuşmasıGenel ve detay
Haber-Kamera: Emrullah KARAKAŞ/ DERİK (Mardin),
GÖRÜNTÜ BOYUTU 377 MB
=====================
Tunceli'de Dağ Keçisi sürüsü ilçeye indi
TUNCELİ'de, kış aylarında yüksek kesimlerde yiyecek bulmakta zorlanan dağ keçisi sürüsü, Çemişgezek ilçe merkezinden geçen Tağar Çayı kıyısına indi. Sürü, vatandaşlar tarafından cep telefonu ile görüntülenirken, sarp kayalıklar ile uçurum kıyılarına çıkan dağ keçilerini, DHA muhabiri görüntüledi.
Ağır kış şartlarının yaşandığı kentte, kar kalınlığı yüksek kesimlerde 2 metreyi aştı. Bu da yaban hayvanların yiyecek bulmakta zorlanmasına neden oldu. Koruma altında oldukları için avlanmaları yasak olan dağ keçileri de yiyecek bulamayınca vadilerin alt kesimlerine kadar inip, kar olmayan bölgelerde yiyecek aramaya başladı. Çemişgezek ilçesinde, yaklaşık 100 dağ keçisi, Tepebaşı Mahallesi'ne inip, Tağar Çayı kenarında beslendi. Dağ keçisi sürüsünü vatandaşlar cep telefonlarıyla görüntüledi.
MEŞE AĞAÇLARINA ÇIKARAK BESLENİYORLAR
Tunceli ile Ovacık ilçesi arasında yer alan Munzur Vadisi Milli Parkı içinde yaşayan çok sayıda dağ keçisi de vadinin kar olmayan alt kısımlarına kadar indi. Bazı dağ keçileri büyük meşe ağaçlarının en üst dallarına kadar tırmandı. Beslenmelerini tamamlayan dağ keçileri bölgedeki yırtıcı hayvanlardan korunmak için en sarp alanlara çekiliyor. Uçurum kenarlarında dolaşan dağ keçilerini DHA muhabiri görüntüledi.
Görüntü Dökümü---------Cep telefonu ile çekilen görüntüTağar çayı kenarındaki dağ keçilerinden detayMunzur Vadisi içindeki kalabalık dağ keçisi sürüsüMeşe ağacının üzerine çıkarak beslenen dağ keçileriKayalara tırmanan dağ keçilerinden detayGenel ve detay görüntüler
Haber-Kamera: Ferit DEMİR/TUNCELİ,
GÖRÜNTÜ BOYUTU: 900 MB
===========
'Erkek işi' diyenlere aldırmadı, 28 yıl fener gardiyanlığı yaptı
ANTALYA'da eşinin ölümünden sonra devraldığı fener gardiyanlığı görevini 'erkek işi' diyenlerle mücadele ederek 28 yıl sürdüren Fenerci Teyze' Fatma Doman (95), fırtına, yağmur ve dev dalgalara aldırış etmeden her akşam bir elinde gaz lambası, diğer elinde gaz tenekesiyle Kaleiçi Yat Limanı'ndaki iki feneri yaktı, sabah gündoğumuyla söndürdü.
Antalya'da 1955- 1983 yılları arasında fener gardiyanlığı yapan Fatma Doman, eşinin ölümünden sonra üç kız çocuğuyla birlikte verdiği yaşam mücadelesini ve erkek işi olarak görülen bu zor görevi 28 yıl boyunca nasıl sürdürdüğünü anlattı. 'Fenerci Teyze' olarak bilinen Doman'ın hikayesini kızı Nevin Doman ile o dönemlerde çocukluğu Kaleiçi'nde geçen iş insanı Emin Altıner Antalyalılara duyurmaya çalışıyor. Antalya Büyükşehir Belediyesi Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı'nın engelli aracıyla evinden alınan Fatma Doman, Kaleiçi'ndeki deniz fenerleri ile uzun yıllar sonra tekrar buluştu. 'ÇOK ZORLUK ÇEKTİM'30 yıla yakın süre yat limanındaki deniz fenerlerini her gün akşam yakıp, sabah gündoğumuyla söndürmeye gittiğini anlatan Fatma Doman, "İskeleden fenere ulaşmak için giderken yağmur, dalgalar başımdan geçiyordu. Karşıda kahve vardı oradan izlerlermiş, 'Dalgalar kadını şimdi alacak' diye konuşurlarmış. Cenabı Allah korudu. 12 sene eşim yaptı, sizlere ömür oldu. Ama çok zorluk çektim, çok ağladım yollarda giderken. 3 çocuğum var, başka gelirim yok. Yapmasam ne yapacağım" dedi. 'ERKEK İŞİ' DİYE ELİNDEN ALMAYA ÇALIŞMIŞLAREşi öldükten sonra kahvede erkeklerin 'Fener bakıcısı öldü, sahip çıkan var mı, erkek işi bu iş' gibi konuştuklarını, bir kişinin işe talip olduğunu sonradan öğrendiğini anlatan Doman, "Benim haberim yok tabi. Kahveci İsmail İstanbul'da fener dairesine gitmiş ve kabul olmuş, muamelesi yapılmış. Bir baktım kapı çalınıyor, Mustafa abi, onunla aramız iyiydi. 'Kızım kızım Kahveci İsmail'in muamelesi yapıldı, akşam sabah geliyor, gözünü aç, işini elinden alacaklar' dedi. 'Ne yapayım abi, çok yere gidip yalvardım hiçbir şey olmadı' dedim. 'Vali Akın'a git' dedi. Ertesi gün valiye gittim, vali yerinde yokmuş sekreteri varmış. 'Yarın gel abla çocuklarını da al gel' dedi. Ertesi gün gittim. Valiye anlattım. 'Sen yarın memurunla beraber gel' dedi. Ertesi gün memur Tevfik efendiye söyledim, gittik" diye konuştu. VALİ SAHİP ÇIKTIValinin 'Bu kadını neden işten çıkarıyorsunuz' diye sorduğunu anlatan Doman, "Memurun 'Efendim ben çıkarmıyorum, başkaları çıkarıyor, kadın olduğu için' dedi. 'Üç çocuğu varmış hanımefendinin. Üç çocukla ne yapacak, nereye gidecek, sokakları mı süpürecek, hizmetçilik mi yapacak ne yapacak. Nasıl yaptınız bunu' dedi. Epey bir söyledi. Sekreterine de söyledi, o da yazdı, zarfın içine bir mektup kattı, 'Bunu elinle götür postaneden atacaksın' dedi. Bir hafta sonra tayinim geldi. O günden sonra her gün feneri yaktım. Ama hiç güç gelmedi, koşarak gittim, koşarak geldim. Gece saat bir-ikide, çok soğuk havalarda, 'Fenerci fenerin söndü' derlerdi. Kiminle gideceğim, eşim de yoktu. Tek başıma gider ikisini de yakar gelirdim" dedi. FENERLERİ GAZLA YAKIYORDUO yıllarda deniz fenerlerini gazla yaktıklarını anlatan Doman, "Benim bir elimde büyük lamba vardı, diğer elimde ibrik, içine gaz doldururdum. Tırmanıp fenerlere çıkardım, iki feneri de doldurur ve yakardım. Tenekelerle 30-40 teneke gaz gelirdi. Bazen akardı gaz ve ben öderdim. Gazhane vardı, orada dururlardı. Bir keresinde 20 teneke gaz akmış, kendim ödedim. Bir gün teknisyenler geldi, 'Sabah ve akşam gidip yakıyorsun ne güzel' dediler. Öyle söylemeleri ne kadar ağrıma gitti. Böyle böyle anlattım, 'Her ay şu kadar gaz, şu kadar fitil yanıyor, şu kadar bez' diye bordro da yapardım" diye konuştu. ÇOCUKLARIN FENERCİ TEYZESİFener gardiyanı Doman'ın hikayesini anlatan Emin Altıner, çocukluğunda istikrarı, azmi, çalışma gücünü Fatma teyzeden örnek aldığını belirterek, şöyle konuştu: "Fatma teyzem bizim annemizdi. Çocukluğumun geçtiği ev limanı görüyor. Sabah saat 7'ye çeyrek kala Fatma teyzem geçer feneri söndürür, akşam 5'te gelir yakardı. Herkes saatini Fatma teyzeme göre ayarlardı. 1965 yılında, yine çok yağmurlu bir gün, dalgalar mendireğin üzerinden aşıyor. Fatma teyzem bir amazon gibi dalgaların içinde bir kayboluyor bir çıkıyor, fenere kadar geldi, feneri yaktı döndü. Endişelendim, acaba karaya dönecek mi diye. Dönünce anneme sordum, 'Anne çok korkuyorum bir gün teyzemi dalga alacak, bu işi yapmak zorunda mı diye' sordum, 'Çocuklarına bakmak zorunda' dedi. Çocukluğumda fenerci teyze olarak beynimizde kaldı."KIZIYLA TESADÜFEN BİR SEMPOZYUMDA KARŞILAŞTIYıllar sonra kızı Nevin Doman'la karşılaşmasının ardından Fatma Doman'ın farkındalığını yaşatmaya çalıştığını anlatan Altıner, "O yıllarda Fatma teyzemin eşi Ahmet Doman işe başlıyor. Başladıktan iki sene sonra büyük bir hastalık geçiriyor ve hastalığı boyunca iki sene teyzem de burada fenercilik yapıyor. Eşi öldükten sonra birçok kişi 'Bu iş erkek işi' diyerek, işe talip oluyor. Fakat teyzem de çocuklarına bakmak zorunda. Eski İskele Camii'nde 30 yıllık imamlık yapan Mustafa Ekizler, bir gün evine gelip, 'Kızım senin işini elinden alacaklar, işe sahip çık' diye uyarıp vali ile görüşmesini istiyor. Valiye gidiyor ve 'Kızım o iş senindir sen işine devam et' diyor ve yaklaşık 30 sene fenerleri her gün yakıp söndürüyor" diye konuştu.FENERİN YANINA HEYKELİ DİKİLSİNKaleiçi'nin yaşayan önemli değerlerinden biri olan Fatma Doman'a sahip çıkmaya çalıştıklarını anlatan Emin Altıner, insana vefanın hayattayken gösterilmesi gerektiğine işaret ederek, "Allah nasip ederse inşallah Büyükşehir Belediye başkanımızla da konuştum. Teyzemin heykelini o mendireğin önüne, Mustafa amcanın heykelini de İskele Camiinin önüne diktirerek en azından Kaleiçi'ne sembol olmuş insanlara farkındalık yaratmaya çalışacağız" dedi. 1983'TE EMEKLİ OLDUAnnesi fener gardiyanlığı yaparken 7-8 yaşlarında olan, iki ablası da yatılı okuduğu için annesiyle yaşayan Nevin Doman ise 1955'ten sonra babası hastalanınca annesinin fenerleri yakmaya başladığını, 1958'de babası vefat ettikten sonra da işi annesinin devraldığını söyledi. 'Kadının burada çalışması zor' diye zorluklar çıkarıldığından bahseden Nevin Doman, "Annemin yapacağı başka bir iş yoktu, mecburen bildiğim iş bu dedi. Burada çalışmaya başladı. 1983'te emekli oldu. Her gün gündoğumu ve gün batımında fenere giderdi. Babamın ölümünden sonra annem de ölecek diye bana korku gelmişti. Sabah uyandığımda fırtına sesi duyarsam, yağmurun cama vurduğunu duyarsam ve annem yoksa korku içinde ağlayarak annemi bekliyordum. Dalgalardan denize düşecek, ölecek ben yetim kalacağım diye düşünüyordum ve çok üzülüyordum" diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ--------------Fatma Doman, Nevin Doman ve Emin Altıner'le röportajDetay görüntüler
HABER: Mehmet ÇINAR -KAMERA: Mehmet KILIÇASLAN/ANTALYA, -
==========
İp üzerinde nefes kesen yürüyüş
Antalya'da düzenlenen Uluslararası Türkiye Highline Karnavalı'nda, metrelerce yükseklikteki sentetik ip üzerinde yürüyen 'Slackline' sporcuları, izleyenlerin nefesini kesiyor.
2013 yılından bu yana her yıl yüzlerce 'Slackline' sporcusunun katılımıyla Antalya'da gerçekleşen Uluslararası Türkiye Highline Karnavalı, başladı. Geyikbayırı Geyiksivrisi kayalıklarında gerçekleşen karnavala, yurt içinden ve yurt dışından slackline sporcuları katılıyor. İki sabit nokta arasına kurulan, genişliği 2.5 santimetre ile 5 santimetre arasında değişen sentetik iplerden dokunmuş yassı ip üzerinde denge kurarak karşı tarafa geçme olarak adlandırılan 'Slackline' sporunun, özellikle Avrupa'da binlerce hayranı bulunuyor. Dünyanın farklı noktalarında gerçekleşen karnavalları yakından takip eden sporcular, Antalya karnavalını da kaçırmıyor. Bölgedeki küçük pansiyonlarda kalan sporcular, gün boyunca metrelerce yükseklikteki ip üzerinde karşı tarafa yürümeye çalışıyor. Yürüyüşler esnasında dengelerini kaybedenler, bellerinden bağlı güvenlik halatları salyesinde asılı kalıyor. Dengelerini sağlayıp ipe tekrar tırmanan sporcular, kaldıkları yerden yürüyüşlerine devam ediyor. İzleyiciler ise nefeslerini tutarak gösteriyi takip ediyor. 29 Şubat'a kadar devam edecek festivali izleyenler, nefes kesen anları cep telefonlarıyla görüntülüyor. Karnavalın gerçekleştiği bölgenin hemen karşısında yaşayan İsmail Bayık, ipte yürüyen gençleri izlemenin keyifli olduğunu söyledi. Bayık, "Hepsi öğrenci. Burada tatillerini yapıyorlar. Kimisi kayaya tırmanıyor, kimisi ipte yürüyor" dedi.Eşi Dursadiye Bayık ise metrelerce yükseklikte gençleri ip üzerinde yürürken ilk kez görenlerin şok olduğunu belirterek, "Dengelerini kaybettiklerinde ilk kez izleyenler çığlık çığlığa kalıyor. İp üzerindekiler korku yaşamıyor, çok eğleniyorlar. Yorulanlar ipte oturup dinleniyor. Biz de onları buradan izliyoruz" diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: --------------İp üzerinde yürüyen sporcularDengeyi kaybedip düşmesi ve ip üzerinde sallanmasıTekrar ip üzerine üzerine çıkmasıRÖP: İsmail Bayık ile röportajRÖP2: Dursadiye Bayık ile röportajDHA Muhabiri Alpaslan Çınar'ınDrone ile kanyonun ve ip üzerinde yürüyenlerin detay görüntü
HABER: İbrahim LALELİ- Alpaslan ÇINAR -KAMERA: Mehmet KILIÇASLAN/ANTALYA, -
=============
Edirne'nin ünlü tava ciğerine yüzde 12 zam geldi
EDİRNE'de Ticaret ve Sanayi Odası'na bağlı işletmelerde kentin meşhur lezzeti tava ciğere gelen yüzde 12 zamla porsiyonu 28 lira oldu. Edirne Esnaf ve Sanatkar Odaları Birliği'ne bağlı işletmelerde halen 25 liralık tarife üzerinden satışlara devam edilirken, köftede ise her iki odaya bağlı işletmelerde fiyat artışına gidilmedi.
Edirne'de uzun süredir tavan fiyat uygulamasıyla en yüksek fiyat olan 25 liradan satılan kentin meşhur lezzeti tava ciğerine zam geldi. Edirne Ticaret ve Sanayi Odası'na bağlı işletmeler, odaya yaptıkları zam talebinin karşılığını aldı ve ciğerin porsiyonu 28 liraya çıktı. Oda söz konusu zam talebini köftede kabul etmezken, fiyat üzerinde söz sahibi bir diğer kuruluş olan Edirne Esnaf ve Sanatkar Odaları Birliği (EDESOB) ise henüz üyeleri için zam kararı almadı.
'ZAM YAPMADAN ÖNCE TÜM GİRDİLERİ KONTROL EDİYORUZ'
Edirne Ticaret ve Sanayi Odası (ETSO) Başkanı Recep Zıpkınkurt, talebin odaya üye olan işletme sahiplerinden geldiğini söyledi. Zıpkınkurt, en son 1 yıl önce zam yapılan ciğerde girdi maliyetlerine dikkat çekerek, "Biz şöyle bir prosedür izliyoruz, önce firmalardan ürettiği ürünle alakalı talep geliyor, fiyat tarifesinin güncellenmesini ve yeni fiyatın belirlenmesini istiyor. Biz önce bu talebi alıyoruz, meslek komitesine gönderiyoruz. Komite bu fiyat tarifesine bakıyor, ham madde girişleri, doğalgaz, akaryakıt, personel, elektrik yani tüm girdileri toparlıyor ve bir kanıya varıp bize rapor veriyor. Diyor ki, bu istenen fiyat doğrudur, yönetime tekrar geliyor. Yönetime gelen rapor doğrultusunda girdiler piyasada yeniden kontrol ediliyor. Ardından tekrar yönetime geliyor. Daha sonra bunu odamız meclisinde görüşüyoruz. Mecliste sektör temsilcisi çıkıyor diyor ki; şu tarihte aldığımız fiyata şu kadar zam geldi gibi tüm bilgilerini aktarıyor. Meclis de kendi iradesiyle fiyat böyle olmalı şeklinde fiyat onaylanıyor" dedi.
'TAVAN FİYAT VERDİK'Verilen 28 liralık tarifenin tavan fiyat olduğunu söyleyen Zıpkınkurt, "Bizim verdiğimiz fiyat tavan fiyat. Serbest piyasa koşularında arkadaşlarımız bu fiyatı alabilir ama daha aşağı da uygulayabilir, en üst rakamı da uygulayabilir. Yani arz, talep meselesi bu. Köftede henüz bir talep yok bize gelen. Tabi bunlar et fiyatlarıyla alakalı, et fiyatlarında bir yükselme olursa bununla ilgili köfteciler de fiyat tarifesi isteyecektir" diye konuştu.
ESNAF BİRLİĞİ: TALEP GELİRSE BİZ DE FİYAT ARTIŞI VERİRİZEdirne Esnaf ve Sanatkar Odaları Birliği (EDESOB) Başkanı Kemal Cingöz ise birliklerine bağlı işletmelerde henüz fiyat zammı uygulamadıklarını söyledi. Cingöz, "Ciğerdeki fiyat artışı konusu zaten 2 aydır Edirne'nin gündeminde vardı. Bir ara fiyat tarifesi almadan da bazı arkadaşlar ciğer fiyatlarını arttırdılar. Bize şu ana kadar yapılan müracaatları biz onaylamadık. Edirne Ticaret ve Sanayi Odası'nın da geçen hafta ciğere fiyat zammını onayladığını öğrendik. An itibariyle bu gelişmeden sonra bu ayki yönetim kurulu toplantısına ciğerle ilgili artış talebi gelirse biz de bu zammı vermek zorundayız. Sonuç olarak ETSO'ya kayıtlı olan ciğerci esnafıyla Esnaf Odaları Birliği'ne kayıtlı olan ciğerci esnafının girdi fiyatları arasında bir fark yok. Eğer onlar girdi fiyatlarından dolayı bu fiyatı vermişse bizim de vermek zorunda olduğumuzu düşünüyorum" ifadelerini kullandı.
Fiyat artışının normal olduğunu söyleyen Cingöz, "Ben olması gerekenin bu olduğuna inanıyorum. En son geçen sene Mart ayının sonunda ciğere zam vermiştik. 1 yılda çok şey değişti. Ham maddeye fark geldi, asgari ücrete farkı geldi. Özellikle enerjiye çok ciddi fark geldi. Dolayısıyla ETSO da artık fiyat verdiği için biz de talep gelirse kabul edeceğiz" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -Ciğerin hazırlanması-Ciğerin unlanması-Ciğerin tavada pişirilmesi-Pişirilen ciğerden detaylar-Ciğeri pişiren ustadan detaylar-Ciğerin servisi-EDESOB Başkanı Cingöz röportajETSO Başkanı Zıpkınkurt ile röp.
Haber-Kamera: Olgay GÜLER/ EDİRNE,
=========
'Şalvarlı Ressam' Mona Lisa'yı görmek istiyor
İZMİR'in Karabağlar ilçesinin kırsal mahallesi Kavacık'ta yaşayan Meryem Düzgün Kaya (56), küçük yaşta ateşli hastalık geçirerek, tekerlekli sandalyeye bağlı kaldı. Hayatına tekerlekli sandalyede devam eden ve 6 yıl önce de kanserden dolayı eşini kaybeden Kaya, çocukluk hayali olan resim tutkusunu, yıllar sonra eline aldığı tuval ve fırça ile gerçekleştirdi. 'Şalvarlı Ressam' olarak da tanınan Kaya, Leonardo da Vinci tarafından resmedilen Paris'teki Mona Lisa'yı görmek istediğini söyledi.Kavacık Mahallesi'nde yaşayan ve 'Şavarlı Ressam' diye ünlenen Meryem Düzgün Kaya'nın hayatı, mücadelelerle dolu. 3 yaşında geçirdiği ateşli hastalığın ardından felç kaldığı için tekerlekli sandalyede yaşamak zorunda kalan Kaya, anne ve babasını kaybettikten sonra mahallede terzilik yaparak geçimini sağlamaya başladı. Daha sonra evlenen ancak eşini de 6 yıl önce kanserden dolayı kaybeden Kaya, karşısına çıkan hiç bir zorluğuna teslim olmadı. Hayatı mücadelelerle geçen Kaya, 45 yaşında 'çocukluk hayalim' dediği yağlı boya ile doğa ve manzara resimleri yapmaya başladı. Tek başına, resim yapmaya duyduğu aşkla yaşayan Kaya, "İkizimle birlikte dünyaya geldik. 3 yaşında ateşli bir hastalık sonucu belimden aşağısı felç oldu. 3,5 yaşından beri bu şekilde mücadele ediyorum. Bir süre koltuk değnekleri ile yürüdüm. 10 yıldır tekerlekli sandalye kullanıyorum. Engelli olmak çok zor. Hiç bir şey tos pembe değil. Zorluklarla karşı karşıya kalıyorum. Kendi ihtiyaçlarımı karşılamaya çalışıyorum. Terzilik yapıyorum. Resim yapmak benim için bir tutku ama bir türlü kısmet olmadı. 45 yaşına geldiğimde resim yapmaya başladım. Mahallenin terzisi oldum. Örgü ördüm, dantel ördüm. Hayatımı bu şekilde idame ettirmeye çalıştım ama hedefim resim yapmaktı. Bu tutku içimde hep yaşadı. Daha sonra köyümüze gelen Ressam Şebnem Tuncer Çamdalı sayesinde resime başladım. Resim yapmanın tekniklerini öğretince 3 ay gibi kısa bir süre içerisinde güzel yol aldım. Tablolar yaptım. Bir buçuk yılda 28 tablo yaptım. İlk kişisel sergimi açtım. 20'den fazla karma sergiye katıldım. Kişisel olarak da 8 sergi açtım" diye konuştu. Gidemediği, göremediği yerleri hayal ederek çizmeye çalıştığını anlatan Kaya, "Resim benim için bir rehber oldu. O yaşayamadığım yerleri, resim yaparak yaşadım. Gidemediğim, göremediğim yerleri çizdim. İçimde olan rengi, bu şekilde dışarı çıkardım" dedi. 'MONA LİSA'YI GÖRMEK İSTİYORUM'Leonardo da Vinci tarafından resmedilen Paris'teki Mona Lisa'yı görmek istediğini belirten Kaya, şunları söyledi: "Ben sanatçıyım. Ben maddi ve manevi olarak sıkıntı yaşamamalıyım. Sanatımı en güzel şekilde yürütmeliyim. Tablolarım aslında benim çocuklarım gibi, satmaya kıyamıyorum ama para da lazım. Para olmadan resim malzemesi alamam. Daha iyi şartlarda yaşamak isterim. Güzel bir yerde sergi açmak isterim. Resim yapmaya başladıktan sonra Paris beni çekmeye başladı. Ünlü ressamların hayat hikayelerini okuduğumda, bir çocuğunun Paris'ten çıktığını gördüm. Bir gün Leonardo da Vinci tarafından resmedilen Paris'teki Mona Lisa'yı görmek kısmet olur umarım. Yurt dışına açılmak istiyorum. Tablolarım değerinde satılmasını, sanata gereken değerin verilmesini istiyorum. Bana biraz sahip çıkılmasını istiyorum. Bir sanatçı kolay yetişmiyor." Kaya'nın komşusu Fatma Dündar (70) ise, "Mahallemizde bir ressam var. O tekerlekli sandalyede olduğu için pek bir yere gidemiyor. Biz de gidip gördüğümüz yerleri gelip anlatıyoruz. O da çiziyor. Çok güzel çiziyor, çok yetenekli. Hepimiz beğeniyoruz" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜRessam Meryem Düzgün Kaya'dan görüntüKaya tekerlekli sandalye ile evin içerisinde dolaşırkenKaya resim çizerkenKaya'nın yaptığı resimlerdenMeryem Düzgün Kaya ve Fatma Dündar ile röportajGenel ve detay görüntü
Haber: Umut KARAKOYUN-Kamera: Mücahit BEKTAŞ/ İZMİR,
==============================
Koçarlılı kadınlar hem öğreniyor, hem kazanıyor
AYDIN'ın Koçarlı ilçesi Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü'nde açılan kurslarda el sanatları öğrenen kadınlar atölyede ve evlerinde yaptıkları elbiseleri Denizli'nin Buldan ilçesindeki bir firmaya satarak ev ekonomisine katkı sağlıyor.
Koçarlı Halk Eğitim Merkezi'nde sürekli el sanatları kursu açılıyor. Açılan kursta kadınlar dikiş nakış ve giyim üzerine öğrendiklerini kazanca dönüştürüyor. Denizli'nin Buldan ilçesinden aldıkları bezlerle kendi tasarımları ile elbise dikiyor. Üzerlerine yine el ekmekleriyle yaptıkları nakışları işliyorlar. Halk Eğitim Merkezi atölyesinde ve evlerde bu işi yapan yaklaşık 50 kadın hem öğreniyor hem de kazanıyor. Ayda yaklaşık 200 elbise üreten kadınlar, aylık 400 ile 1000 lira arasında para kazanarak aile bütçelerine katkıda bulunup, pazar ve çocuklarının okul masraflarını çıkarıyor. 'TURİZM BÖLGELERİNE GİDİYOR'Koçarlı Halk Eğitim Merkezi Müdür Vekili İsmail Kılıçaslanoğlu, "Burada kadınlara yönelik daha çok giyim, el sanatları teknolojisi ve yiyecek içecek alanında kurs vermekteyiz. Özellikle giyim ve el sanatları alanımızda Koçarlı'daki, kadınlara ufakta olsa ev ekonomilerine katkı sağlatmaya çalışıyoruz. Tamamen tasarımı, kesimi, dikimi, nakışlar kendimize ait olan elbiseler üretiyoruz. Ürettiğimiz elbiseleri Denizli'nin Buldan ilçesindeki bir firmaya veriyoruz. Elbiselerin fiyatını alıcı firma belirliyor. Bizde kurum olarak buna aracılık yapıyoruz. Otantik elbise üzerine çalışmamız var. Tamamen el nakışı süslemeleri bulunuyor. Buldan ve Şile bezi üzerinde çalışmalar yapılıyor. Burada üretilen elbiseler genellikle turizm bölgelerindeki müşterilere ulaşıyor" dedi.'YARIŞMA DÜZENLENECEK'Kadınların bu işe daha yatkın hale gelmesini sağlayacaklarını belirten Kılıçaslanoğlu, "Mart ayında 'El Nakışları Yarışıyor' diye bir yarışma düzenleyeceğiz. Buradaki en büyük amacımız el sanatlarımızı yaşatmaktır. Bu kültür, Halk Eğitim Merkezleri'nin vizyonu arasında bulunuyor. Bu vesile ile Türk Kültürünü yaşatmak, korumak ve gelecek nesillere aktarmayı hedefliyoruz. 10 Mart'ta yapılacak bir programla dereceye girenler ödüllendirilecek. Birinci çeyrek ve gram altın, ikinci çeyrek altın, üçüncüye ise gram altın ödülünün sahibi olacak. Dört; beş ve altıncı olanlara da sürpriz hediyeler olacak" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: Kadınların elbise tasarımı ve dikiminden görüntüElbiselerden görüntüCanlı manken üzerinden dikilen elbiselerin doğada görüntüsüKoçarlı Halk Eğitim Merkezi Müdür vekili İsmail Kılıçaslanoğlu ile röp;Genel ve detay görüntüler
Haber - Kamera: Burhan CEYHAN/ KOÇARLI (Aydın),
===========================
On altı yıl sonra kavuştuğu kızı, beş gün sonra cinayete kurban gitti
İZMİR'in Bornova ilçesinde geçtiğimiz kasım ayında boşanmak üzere olduğu eşi Turgay Ç. (32) tarafından pompalı tüfekle vurularak öldürülen 33 yaşındaki Seda Ç.'nin, olaydan 5 gün önce yaklaşık 16 yıldır görmediği babasıyla kavuştuğu ortaya çıktı. Acılı baba Abdullah Küçükyaylalı (60), "Kızımı öldürenin en ağır cezayı almasını istiyorum" dedi.
11 Kasım 2019 tarihinde Karacaoğlan Mahallesi 6211 Sokak'ta meydana gelen olayda 2 çocuk sahibi olan Seda -Turgay Ç. çifti boşanmaya karar verdi. Çocuklardan biri anne Seda Ç.'nin diğeri ise baba Turgay Ç.'nin yanında kaldı. Seda Ç., ayrılık aşamasında olan eşinin yanında kalan çocuğunun hasta olduğunu öğrendi. Bunun üzerine Turgay Ç.'nin evinin bulunduğu apartmanın önüne geldi. Ancak ikili arasında apartman önünde tartışma çıktı. Bu sırada Seda Ç., çocuğunu görmek için apartmana yöneldi. Eşinin önüne geçen Turgay Ç., Seda Ç.'ye pompalı tüfekle ateş etti. Kanlar içinde yere yığılan kadın hayatını kaybederken, kaçan Turgay Ç. ise kısa süre sonra yakalanarak cezaevine gönderildi. Eş kurşunuyla hayatını kaybeden Seda Ç.'nin hayatında bir dram daha ortaya çıktı. Cezaevinde olan babası Abdullah Küçükyaylalı ile yaklaşık 16 yıl boyunca hiç görüşmeyen Seda Ç.'nin, olaydan yalnızca 5 gün önce Küçükyaylalı ile buluşup barıştığı ortaya çıktı. Evlat hasretini yalnızca 5 gün dindirebilen Küçükyaylalı sanığın en ağır cezayı almasını istedi.'KIZIMI BEKLERKEN CENAZESİ GELDİ'Yıllarca süren evlat hasretini sadece 5 gün dindirebilen Abdullah Küçükyaylalı, olayın olduğu gün kızı Seda Ç.'nin torunlarıyla birlikte oturduğu eve geleceğini ancak gelemediğini söyledi. Küçükyaylalı, "1974 yılında Emine Arapgirli ile evlendik. Evlendiğimizde onun üç çocuğu vardı ve ardından da Seda dünyaya geldi. Fakat başıma gelen bir olayın ardından cezaevine girdim. Bu sürede de eşimle boşandık. Hem cezaevindeyken hem de çıktıktan sonra Seda benimle görüşmek istememişti. Çünkü çevresi kendisine, 'Baban cezaevinden çıkınca seni öldürecek' diye yalan söylemişler. Ben bunu duyunca kendisine doğru olmadığını söyledim ve cinayetten 1 hafta önce buluştuk. O buluşmada, 'Baba seni bana hep kötülediler. Gerçekleri bilmiyordum' dedi. Cuma günü torunlarımı alıp bana gelmesi konusunda sözleştik ve ayrıldık. Cuma günü kızımı beklerken cenazesi geldi" ifadelerini kullandı.'GEÇ BULDUM ERKEN YİTİRDİM'Kızıyla görüşmediği yıllarda bile maddi olarak hep destek olduğunu aktaran Küçükyaylalı, "Cezaevindeyken, boşandığım eşim kızımın üniversite okuduğunu ve maddi olarak zorluklar yaşadıklarını söylemişti. Bunun üzerine cezaevinde çalışıp para biriktirdim. Kızımı görmüyordum ama her ay yemeyip içmeyip ona para yolladım. Kızımla konuşmamda öğrendim ki benim para gönderdiğimi dahi söylememişler ve duyunca şok oldu. İlk buluşmamız çok güzeldi. Beraber yemek yiyip muhabbet ettik. Cuma günü çocuklarını alıp gelecekti. Ben de ilk kez torunlarımı görecektim. Fakat o gün kendisine hiç ulaşamadık ve kızımı morgda buldum. Kızımı geç buldum erken yitirdim. Yıllar sonra kavuştuktan sonra mutluluk hayalleri kurarken yeniden umutsuzluğa düştüm. Bir anda tüm dünya başıma yıkıldı. Beklemek zorundayım. Devletimize ve adaletimize güveniyorum" dedi. Seda Çelik'in üvey kardeşi Seher Yazıl'ın, Turgay Çelik'e avukat tuttuğu iddiaları hakkında da konuşan acılı baba, böyle bir duruma inanmak istemediğini söyledi. Küçükyaylalı, "Üvey kardeşinin avukat tutup tutmadığını bilmiyorum. Eğer böyle bir şey varsa yanlış yapmışlardır. Zaten kendileriyle görüşmüyorum. Ben ona 15 yaşına kadar babalık yaptım. Seda ile aynı anneden doğdular. Artık kimseye güvenmiyorum. Seda öldükten sonra mezarlıktan ayrıldıktan sonra bir daha da gelmediler" şeklinde konuştu. Küçükyaylalı ayrıca, torunlarını da yanına almak istediğini sözlerine ekledi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜAbdullah Küçükyaylalı röportajAbdullah Küçükyaylalı genel ve detay görüntüAbdullah Küçükyaylalı çay dağıtırken görüntüAbdullah Küçükyaylalı ocaktan görüntü
Haber: Tolga TAHÇI -Kamera: Tekin GÜRBULAK/İZMİR,
==========================
Marmarisli turizmcinin milyonluk güvercin aşkı sınırları aştı
MUĞLA'nın Marmaris ilçesinde, turizmci ve vücut geliştirme antrenörü Serkan Reisoğlu (42), çocuğu gibi sevdiği milyon değerindeki 200 güvercin için kendisine ait üç katlı apartmanın çatı katı dairesine kafesler yerleştirip, yuvaya çevirdi. Reisoğlu, yumurtadan çıkmalarının ardından, özenle beslediği cins güvercinleri dostları olan Katar, Suudi Arabistan ve Kuveyt'teki şeyhlere hediye ettiğini söyledi.
Vücut geliştirme yarışmalarında 9 kez Türkiye şampiyonu olan, Marmaris'teki 3 yıldızlı bir otelin sahibi, iş adamı Serkan Reisoğlu'nun güvercin sevgisi 6 yaşında iken başladı. Reisoğlu, o yaşlarda komşusunun beslediği güvercinlere hayran kalarak her gün onlarla ilgilenmeye başladı. Rahmetli babası tarafından doğum gününde kendisine hediye edilen güvercinle sevdası daha da katlandı. Zamanla güvercinlerinin sayısı daha da artan Reisoğlu, özel türlere de yönelmeye başladı. 10 yıl önce Reisoğlu, Hatipirim Mahallesi'nde kendisine ait üç katlı apartmanın çatı dairesini güvercinlerine yuva için yeniden düzenledi. Aralarında sıfır otomobil fiyatında olanların bulunduğu güvercinleri için Reisoğlu, özel kafesler yaptırdı. Şu an çeşitli türlerde 200 güvercin sahibi olan Reisoğlu, Türkiye ve Ortadoğu da yapılan güvercin güzellik yarışmalarına hakem olarak katıldı.'GÜVERCİNLER EVLADIM GİBİ'36 yıldır güvercin yetiştirdiğini belirten Reisoğlu, "Güvercinler evladım gibidir. Sabah ve akşamüstü 3'er saatimi onların bakım ve ihtiyaçlarına ayırıyorum. Onları seviyorum, bakımların yapıp, konuşuyorum. Bana terapi gibi geliyor. Bir otomobil fiyatında olan güvercinlerim var. Onları satmak gibi amacım yok, ticari amaçlı düşünmüyorum. Villa, otel fiyatı kadar para teklifi edip, güvercinlerimi satın almak isteyenler var. Gerçekten bakabilecek ve sevgisini verebilecek olan kişilere güvercin veriyorum. Posta ve diğer çeşitli cins 200 güvercinimin aylık yiyecek ve bakım masrafı 2 bin 500 ile 3 bin lira arasında tutuyor. Güvercinlerimin temizlik ve sağlıkları ile kendim uğraşırım. Aynı zamanda özel veterinerleri de var. Güvercinlerim için arıtılmış suyu kullanıyorum. Soya çeşitleri, özel buğday, arpa gibi kaliteli ve doğal gıdalarla besliyorum" dedi.'KATAR VE KUVEYT'E ÖZEL GÜVERCİN' Özel tür güvercinlerini Arap dostlarına hediye ettiğini söyleyen Reisoğlu şunları söyledi: "Hünkari, Osmanlı Dönemi'nde şehzadelerin yetiştirdiği ender güvercin türlerinden biridir. Gagasız bir tür olan Hünkari cinsi, yaklaşık 20 bin Avro. (133 bin 860 lira) Bir güvercinimi Katarlı bir işadamına hediye ettim. Ortadoğulu iş insanları bu güvercine görüntüsü dolayısıyla çok düşkün. Kendim özel çiftleştirerek yetiştiriyorum. Elimde 15 özel cins güvercin var. Çiftleştirip yumurtadan çıkarıp, büyüttüğüm her biri bir otomobil fiyatına denk gelen bu cins güvercinlerim bazıları Katar, Kuveyt ve Suudi Arabistan'daki dostum olan şeyhlere hediye ediyorum.Güvercin tutkum nedeniyle sık zık Ortadoğu ülkelerine gidip, buradaki yarışmalara katılıyorum. Bu sevgiyi anlatmak tarifsiz ve her şeyin önündedir. Bu yıl Marmaris'te 'Güvercin Güzellik Yarışması' düzenlemeyi planlıyorum. Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan'dan bu işe gönül veren insanlarla görüşmelerimiz devam ediyor. Proje tamamlandığında uluslararası bir yarışma olacak" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: Turizmci Serkan Reisoğlu'nun üç katlı apartmanın dışardan görüntüsüApartmanın güevircin beslenen çatı katından görüntüGüvercinlerden görüntüSerkan Reisoğlu ile elinde otomobil fiyatındaki bir cins güevincini gösterirken yaılan röp.Hünkari cinsi güvercinin görüntüsüSerkan Reisoğlu'nun güvercinleriyle ilgilenip, suyunu değiştirmesiReisoğlu'nun güvercinlerini öpüp, sevmesi
Haber - Kamera: Ali GÜNDOĞAN/ MARMARİS, (Muğla),
=======================
Kolları olmadan ahşap maketler yapıyor
KOCAELİ'nin Gölcük ilçesinde yaşayan Selahattin Genli, çocukken elektrik akımına kapılarak kollarını ve bir bacağını kaybetti. Tüm olumsuzluklara rağmen yaşama tutunan Selahattin Genli, kollarına takılı aparatlarla 35 yıldır ahşap ürünler ve maketler yaparak satıyor. Gölcük'te yaşayan evli, 3 çocuk babası Selahattin Genli, 1974 yılında elektrikçi olan babasına yardım ettiği sırada yüksek gerilim hattına kapıldı. Geçirdiği kaza sonrasında 2 kolunun dirsekten aşağısını ve 1 bacağını kaybeden Selahattin Genli, 4 yıl hastanede kaldıktan sonra iyileşerek taburcu edildi. Yeni bir hayata başlayan Selahattin Genli, kollarına bağladığı sopalarla bir taraftan bateri çalarken, bir taraftan da ince işçilik isteyen ahşap ürünler üretmeye başladı. Ürünlerinin arasında çerçeve, kaşıklık gibi ürünler olan Selahattin Genli, son yıllarda ise ahşap ev modellerine ağırlık vermeye başladı. Hayallerindeki ev figürlerini doğaçlama bir şekilde ahşap maketler haline getiren Selahattin Genli, ürettiği maketleri satıyor. Babasının yanında çalışırken elektrik akımına kapıldığını söyleyen Selahattin Genli, "1974 senesinde 14 yaşındayken elektrik kazası sonucu, yüksek gerilim hattına kapılarak 2 kol ve 1 bacağımı yitirdim. Bu kazadan sonra 4 yıl boyunca bir hastane dönemim oldu. Almayan Allah canı almıyor. Ben de bunun kıymetini bildim ve hiç uzvuma bakmadım. Bedenimin görselliğine hiç bakmadım. Hayata farklı bir sistemle girmek istiyordum. Kazadan önce, çocukluğumda düğünlere, derneklere, kına gecelerine darbukamla gidip eşlik ederdim. Hastane döneminden sonra ağustos ayında dahi ceketle gezmeye başladım. Ayak protezim takıldıktan sonra gezmeye başladım. İnsanlar bizi yargıladığı, yadırgadığı için geri çekiliyordum. Ben bu sistemde 6-7 sene boyunca kendi savaşımı verdim." dedi. Ahşap işleme işine nasıl işlediğini anlatan Selahattin Genli, "Bir dönem hayata karşı bir küsme başladı. Ne yapabileceğimi düşünürken akrabalarımdan birinin bağına ziyarete gittim. Kulübede otururken bir fındık sürgüsü gördüm. Ben bu falçatamı yemek yiyebilmek için ağabeyime yaptırmıştım. Kelepçeye çatal, kaşık, bıçak takıp yemek yiyordum. Ben o olmadan bir yere gidemezdim. O gün, fındık sürgüsünü alıp yontmaya başladım. O sırada kendimi sorguluyorum. 'Ben neden böyleyim? Neden kaçıyorum? Hayattan niye uzaklaşıyorum?' diye soruyorum. Ben o fındık sürgüsünü oturduğum yerde bir çerçeve şekline getirdim. Yanlarına kıvrımlarla bir örgü yaptım. Bunu evin bir odasına astım. Yakın bir dostumuz geldiğinde çok beğenip satın almıştı. Ondan sonra birçok malzeme aldım ve ondan sonra hayat başladı." diye konuştu.
BATERİ ÇALIYOR Kollarına bağladığı sopalar ile bateri çaldığı yıllardan bahseden Genli, "Bana bu da yetmiyordu. Müzik ruhu bende durmuyor. Benim bağlamacı bir arkadaşım vardı. Hayat zaten onunla başladı. Baba yadigarı evimiz o zaman müsaitti. Bahçede benim koluma bantladığımız bir sopa parçasıyla evde bulduğumuz sürahileri, bakırları, alüminyumları birleştirip bir bateri haline getirdik. O bağlamasını çaldı, ben de o oluşturduğumuz bateri ile ritim tuttum. O gün,'Kamil bu iş oluyor' dedim. Sesi duyan mahalle sakinleri düğünlerine, kınalarına davet etmeye başladı. Ondan sonra 30 sene bu müziğin içerisinde bulundum. Tabii kazandığımız parayla elektro bağlama aldık, bateri aldık. Kendimizi geliştirdik. Ben yine de açılamıyordum. Sahneye çıkarken görselliğim kayıptı. İnsanların bakış açıları biraz daha değişti. Ne kadar gözleriyle beni oysalar da, 'Hadi Selocan, yürü' dedim kendi kendime. Binlerce insanı evlendirdim. Ben insanları neşelendirdim. Neşelerine neşe kattım. Şu anda da devam ediyorum ama işler tabii ki eskisi kadar yoğun gelmiyor." dedi.
7 BİNE YAKIN ÜRÜN YAPTI Genli, 1985 yılından bugüne kadar 7 bine yakın ürün yaptığını belirterek, şöyle konuştu: "O zamanlar ufak tefek işler vardı. Tam profesyonel değildim. Fındık sürgüsüyle başladım, çerçeve yaptım, at arabası, fayton yaptım. Buradaki başarımın tek bir sebebi vardı. O da kendimle barışık olmamdı. Ama eskiden engelli insanlar çok göz önünde bulunamıyordu. Bir ev yaptım, dağ evi. Hayalimdeki evi yaptım önce. Karadeniz eviydi, kütüğün üzerinde şelaleler vardı. Bunu hayata geçirmeye başladım. Ufak tefek yapmaya başladıkça çevremdeki birkaç güzel insan bunları satın aldı. Bu işin olduğunu gördükçe yapmaya devam ettim. 1985 senesinden bugüne kadar 7 bine yakın ürün çıkardım. Bunların içerisinde kaşıklık, fayton, çerçeve gibi birçok ürün var. Fakat artık yorulmaya başladım. Bunları satabilecek duyarlı insanlara ulaşmak istiyorum. Satabilecek yer arıyorum."
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -------------------------------Selahattin Genli'nin atölyesinden görüntüler Genli'nin atölyede çalışması Genli ile röp. Detay
HABER: Dinçer AKBİR-KAMERA: Alişan KOYUNCU/GÖLCÜK(Kocaeli),============================================
Ayten öğretmen, öğrencilerine tenisi sevdirdi
Gaziantep'te Cevizli köyündeki okulda görev yapan beden eğitimi öğretmeni Ayten Acun, kısıtlı imkanlarla öğrencilerine tenis sevgisini aşıladı. Okul bahçesinde ders işleyen, masalar arasına gerilen voleybol filesi ile tenis öğrenen Ayten Acun'un öğrencileri, Gaziantep'te yapılan turnuvalarda başarılar elde etti.Gaziantep'in Şahinbey ilçesinde bulunan ve merkeze yaklaşık 30 kilometre mesafede bulunan Cevizli İlkokul-Ortaokulu'nda 5 yıldır önce göreve başlayan Ayten Acun öğrencilerini tenis sporuyla tanıştırdı. Amatör şekilde masalara file geçirerek yaptıkları tenis kortlarında antrenman yapan öğrenciler okulda spor yamaya devam ediyor. Profesyonel maç izlemek için İstanbul'a gidecek olan öğrenciler ilk defa gerçek tenis kortu ve sporcular görmenin heyecanıyla gün sayıyor. 2018 yılında il genelinde yapılan turnuvada 50 öğrenci arasından 3'üncülük başarısı elde eden öğrenciler ilerde yapılacak olan turnuvalarda başarılı olmayı hedefliyor.Okulda 60 öğrencinin tenis oynadığını söyleyen ve sıralara file çekerek tenis oynamaya başladıklarını ifade Ayten Acun, "Bu iş ilk olarak okulumuzun deposunda başladım. Bahçede zemin çok kötüydü, elimizde birkaç raket ve 5 -6 tane de top vardı. Daha sonra çocuklarım oynamaya başladıkça depo bize küçük geldi. ve sonra bahçeye çıktık, voleybol filesini indirdik ve ardından ders masalarına fileleri çekme fikri geldi aklıma. Saha ölçüleri tenis kortu ile aynı ölçüde değildi, filenin içinden de top geçiyordu ama öğrencilerim bu eksiklerin farkında bile değildi. Çünkü daha önce hiç kort görmemişlerdi. Bu kurduğumuz yeni düzenle aylarca antrenmanlarımıza devam ettikö ifadelerini kullandı.
'İLK DEFA KORTUGÖRME ŞANSI YAKALADILAR'Turnuvaya katılan çocuklar arasında hayatları boyunca Cevizli köyünden şehrin merkezine gelmeyen çocukların da olduğunu söyleyen Acun, "İlk defa şehir merkezi gören öğrencilerimiz vardı. Kort gördüklerinde bir kız öğrencim "Aha demek Ayten hocanın dediği kort buymuş "dedi. Hem üzüldüm hem sevindim. İki duyguyu bir arada yaşadım. Uygun olmayan koşullarda antrenman yapmış olmanın bizim için avantajları da oldu. Şöyle ki; bizim köydeki okulumuzun bahçesinin zemini kötü olduğu için top küçük taşlara gelince yön değiştirirdi, okulda öğrenciler de hep tetikte beklerdi ama turnuvada saha düzgün olunca, 'hocam burada hiç yön değiştirmiyor' dediler. Servis atarken de bir avantajımız oldu öğrencilerim topu burada voleybol sahasında iç çizgiye atıyorlardı alan daha küçük olduğu için ama kortun servis alanı büyük bu yüzden de servisler çok rahat hep içerideydi. Çocuklar da "hocam toplar hiç dışarıya gitmiyor" diyerek mutlu oldular. 13 yaşındaki öğrencimiz Ayşe Görgün bu turnuvada Gaziantep üçüncüsü oldu. Üç maçtan ikisini alsak da çeyrek finalde elendik ama mutluyuz. Aslında oraya gelmek orada olmak dahi bizim için çok çok büyük ve mutluluk verici bir deneyimdi" diye konuştu.
'ORGANİK BESLERDİKLERİ İÇİN GÜÇLÜ VURUŞLAR YAPIYORLAR'Yeni başarılar elde etmek için çocukların çok istekli olduğunu ve organik beslendikleri için güçlü vuruşlar yaptıklarını belirten Ayten Acun, "Ben bu sporu yapmalarına vesile olduğum için çok mutluyum. Burada bir saha yok. Benden sonra da çocuklar burada tenis oynamaya devam edecek. Bu okulda tenisin yanı sıra bocce, dart, badminton, hentbol ve masa tenisi öğrencilerime elimden geldiğince tanıtmaya çalışıyorum. 13 köyden gelen öğrencilere burada eğitim veriyoruz. Bir avantajımız da çocukların organik beslendikleri için güçlü vuruşlar yapıyorlarö dedi.Okulda tenis oynayan öğrenciler ise tenis kortunu kendileri kurduklarını ilk defa şehir dışına çıkacak olmanın heyecanını yaşadıklarını söyledi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -------------------------------Öğrencilerin masalarla kort hazırlamasıÖğrencilerin antrenman yapmasıÖğrencilerin tenis oynaması Ayten Acun ile RöpÖğrencilerle Röp.Genel ve detay görüntüler
Haber-Kamera: Mustafa KANLI-GAZİANTEP-DHA)=======================================
Soba ustasına yaptırdıkları mamalıkları doğaya bıraktılar
BİNGÖL'de, sosyal medya örgütlenip bir araya gelen grup, kış aylarında zor şartlarda yiyecek bulamayan hayvanların beslenmeleri için aldıkları yemleri. soba ustasına yaptırdıkları mamalıklara koyup, ağaçlara astı.Genç ilçesinde çoğunluğu devlet memuru olan bir grup,sosyal medyada, beslenme zorluğu çeken hayvanlara yem ve mamalık temin etmek için 'Genç için bir saat' adı altında bir araya gelerek kampanya başlattı. Gönüllüler, başlattıkları kampanyada 5 mamalık ve 100 kilo yem toplamayı başardı. Toplanan mamalıklar yemlerle doldurularak, kış şartlarında yiyecek bulamayan hayvanların faydalanmaları için ilçedeki ormanlık alana bırakıldı. Mamalık sayısının yetersiz kalmasıyla gönüllüler, ilçedeki soba ustasına giderek, tenekeden mamalık yaptırdı. Soba ustasının yaptırdığı mamalıklar alan gönüllüler, içine bıraktıkları yemlerle birlikte ağaca asıp, yiyecek bulmaktan zorlanan hayvanların faydalanmalarını sağladı. Gönüllüler adında konuşan Anıl Korkut, başlattıkları kampanyaya yoğun ilginin olduğunu ifade ederek, "Kış aylarının gelmesiyle hayvanların yiyecek bulmakta zorlandıklarını gördük. Sosyal medyada kampanya başlattık. 2 mamalık temin ederek getirdik, daha sonra vatandaşlar duyarsız kalmadı ve mamalık sayısını attırdık. Her hafta yemleri getirip bırakıyoruz. Mamalık sayısı şu an yeterli sayıya ulaştı. Sadece yem ihtiyacımız var. Duyarlı vatandaşlardan bu konuda destek bekliyoruz" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ: -------------------------------Mamalıların ağaca asılmasıHayvanlara yemlerin verilmesiAnıl Korkut'un konuşmasıGenel ve Detay görüntüler
Haber-Kamera: Aziz ÖNAL/BİNGÖL,=================================
Muş'ta tek katlı evler kar altında
MUŞ'ta etkili olan kar yağışı ve tipi nedeniyle yüksek rakımdaki köyler, adeta kar altında kaldı. Tek katlı evlerin neredeyse görünmeyecek hale geldiği köylerde, evlere geçişler ise tünelleri aratmadı. Kent merkezindeki kar kalınlığının yer yer 50 santimetreye ulaştığı Muş'ta 1800 rakımdaki Yukarı Yongalı Köyü, adeta kara gömüldü. Yüksek rakımda olduğu için kar yağışının etkili olduğu köyde, tek katlı evler neredeyse görünmeyecek duruma geldi. Tek katlı evlerin çatı katına kadar kar kütlelerinin çıkması köyde ilginç görüntülere sahne olurken, evlerin kapı girişleri ise adeta tünellere dönüştü. Evlerinin penceresi kardan kapanan köy sakinleri, kürek yardımıyla biriken karı atmaya çalışırken, köy içinde kendi imkanlarıyla açtıkları yollarla da bir birlerini ziyaret ediyorlar. Köydeki tüm evlerin karın altında kaybolduğunu söyleyen Eyüp Omur, "Bütün evlerimiz karın altında kayboldu. Ev kapılarımızı tünel gibi açmışız, komşulara gidip geliyoruz. Evlerimize, kilerlerimize bu şekilde gidip geliyoruz. Komşularımızla iş makinelerinin giremediği yolları küreklerle kendimiz açıyoruz. Bizim yollarımız hiç kapalı kalmıyor. Allah razı olsun her gün, bazı günler iki sefer iş makineleri geliyorlar. Köyümüzdeki mahalle içlerini elle açıyoruz. Çünkü mahallelerin içerisi dardır ve iş makineleri giremiyor. Bütün evlerimizin girişleri tünel gibi" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ-Kar altındaki evden detay-Çatı boyunu bulan kar ve odunluk girişinden detay-Kar altında kaybolan odunluk kapısından detay-Kar altındaki evlerden detaylar-Köy çocuğunun kar eğlencesinden detay-Köy sakinlerinin kürekle açılan yoldan ilerlemesinden detay-Odunluk girişinin kardan temizlenmesinden detay-Evin giriş kapısının kardan temizlenmesinden detay-Tek katlı evden detay-Köylülerin kürekle açılan yoldan ilerlemesinden detay-Köydeki kar altındaki evlerden detaylar-Köy sakinlerinde Eyüp Omur Röp.
Haber-Kamera: Muhammed Sami MARAL/MUŞ,
(Süre: 03: 25 - Boyut: 126 MB)
=========
Köylülerin kayak keyfi
SİVAS'ın İmranlı ilçesinde kayak merkezine gidemeyen köylüler, kendi imkanlarıyla dağ yamacına oluşturdukları amatör pistte kayak yapmanın keyfini yaşadı. Kızakla kayma yarışları düzenleyen köylüler renkli görüntüler oluşturdu. Sivas'a 107 ve İmranlı ilçesine 3 kilometre uzaklıkta olan Delice köyü gençleri, kendi imkanlarıyla Kızıldağ'ın yamacında oluşturdukları pistte kayak keyfi yapıyor. Geleneksel hale gelen etkinlik bu yıl da gerçekleştirildi. Kimileri kızaklarla, bazıları ise şambrel ve poşetler ile kaydı. İlçede eğitim gören üniversite öğrencileri de poşetlerle kaymanın keyfini yaşadı. Gençlerin kaydığını gören yaşlılar da piste gelerek onlara eşlik etti.
'PARA VERMEDEN EĞLENİYORUZ'
Gençleri ile kendi imkanlarıyla kayak pisti yaptıklarını söyleyen köy sakinlerinden Veysel Söylemez, "Bir yanımız Kızıldağ, diğer yanımızda da Kızılırmak var. Her yıl bu festivali kendi imkanlarımızla yapıyoruz. Bu yıl köyün yaşlıları da bizlere destek çıktılar. Mangalımızı yaktık, çayımız getirdiğimiz sobanın üzerinde kaynıyor. İnsanlar milyonlar verip Kayak Merkezine gidiyorlar. Biz burada para vermeden eğleniyoruz" dedi.Meral Elmas ise "Burası Sivas'ın Uludağ'ıdır. Kaymak için arkadaşlarla toplanıp buraya geldik. Herkes çok para harcayarak eğlenceye gidiyor. İmkanlarımız kısıtlı olduğu için ve kış şartlarından dolayı buradayız. Gençlerimiz ve yaşlılarımızla beraber kayıyoruz. Bir yanda da mangal ve çay keyfi yapıyoruz. Kayak malzemelerini de kendimiz yaptık. Naylon ve kızaklarımızla kayıyoruz" diye konuştu. Gençlerin heyecanına ortak olduklarını belirten Zeynel Buldu(60) ise, "Baktım gençler kayıyor. Benim de çocukluğum aklıma geldi. Gençlere destek vermek için geldim ve onlarla birlikte kaydım" dedi.
Görüntü Dökümü: -Köyden görüntüler-Köylülerin kayak yaptığı alan-Kızak, naylon ve şmbrel ile kayanlar-Konuşmalar
Haber-Kamera: Yasin KIRAS/İMRANLI(Sivas),
====================
Emekli öğretmenin kar manzarası eşliğinde deniz ritüeli
*- Antalya'nın Demre ilçesinde yaşamını sürdüren emekli felsefe öğretmeni İlhan Tuğral (74), Toros Dağları'nın karla kaplı manzarası eşliğinde Demre'nin en güzel plajı olan Taşdibi'nde deniz keyfi yaptı.
*- Yıllardır sürdürdüğü kışın denize girme ritüelini tekrarlayan İlhan Tuğral, "Kışın daha sağlıklı denize girmek. Sağlığımı kışın denize girmeye borçluyum" dedi.
Demre'de oturan 2 çocuk babası emekli öğretmen İlhan Tuğral her kış denize giriyor. İlçenin en güzel plajlarından Taşdibi'nde kış aylarında denize girmeyi bir ritüel haline getiren İlhan Tuğral, bunu bu kış da sürdürdü. Taşdibi Plajı'na gelen İlhan Tuğral, mayosunu giyerek önce bazı hareketler yaptı. Ardından hava sıcaklığının 19 derece, deniz suyu sıcaklığının 16 derece olduğu günde denize girdi. Denizde kulaç atıp bol bol yüzen İlhan Tuğral denizden çıkınca da güneşlendi. Ardından yine denize giren, sonrasında ise plajda kısa koşu yapan Tuğral, yaklaşık bir saat denizde ve plajda kaldı. Biraz ileride ayaklarını denize sokan gençlere taş çıkartan Tuğral, dakikalarca denizde yüzdü.'DENİZE DAHA ÇOK KIŞIN GİRERİM'Aynı zamanda profesyonel dağcı olan ve yaz- kış demeden doğa yürüyüşleri, dağ tırmanışları yapan İlhan Tuğral, 25 yılı devlette, 12 yılı özel kurumlarda olmak üzere tam 37 yıl öğretmenlik yaptı. 2007 yılından bu yana kışın denizde yüzüyor, yazın Torosların doruklarında gezen İlhan Tuğral, "Denize daha çok kışın girerim. Böyle güzel havalarda hiç kaçırmam. Deniz çok güzel. Hava çok güzel. Yazın da bazen torunumun hatırı için girerim. Kışın daha sağlıklı denize girmek. Sağlığımı kışın denize girmeye borçluyum. Denize kışın girerken hasta olmayacağım diye gireceksin. Korkarak girerseniz hasta olursunuz. Kışın deniz daha temiz, daha güzel. Çok faydalı. Ben sağlığımı ona borçluyum. 74 yaşında gayet sağlıklıyım" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ--------------Mayo ile denize doğru yürürkenKıyıda ısınma hareketleriDenize girmesi ve kulaç atmasıDenizde suyla oynamasıDenizden çıkarak güneşlenmesiDeniz kıyısında kısa koşularRÖP: İlhan Tuğral
319 MB/// 05.16"
HABER -KAMERA: Ahmet ACAR/DEMRE (Antalya), -
====================
Yürekleri ağza getiren anlar kamerada
İZMİR'de, yol kenarındaki ormanlık alandan yola atılan cam şişe seyir halindeki hafif ticari aracın ön camını parçaladı. Trafiğin yoğun olduğu saatte yaşanan olayın kazaya neden olmaması ise olası bir faciayı önledi.
Buca- Gaziemir Çevreyolu 6'ncı Sanayi yol ayrımında meydana gelen olayda, yol kenarındaki ormanlık alandan bira şişesi atıldı. Atılan şişe, plakası ve sürücüsü belirsiz bir hafif ticari aracın ön camına isabet etti. O anlar, aracın arkasından gelen başka bir hafif ticari aracın kamerası tarafından kaydedildi. O anlar ucuz atlatırken, şişenin zincirleme veya ölümlü bir kazaya yol açmaması sürücülerin rahat bir nefes olmasını sağladı. O anları aracının kamerası kaydeden perde dükkanı sahibi, evli ve 1 çocuk babası 50 yaşındaki Ali Gürhan, "Biz havalimanına gidiyorduk. Bu sırada yol kenarındaki ormanlık alandan bira şişesi atıldı. Rastgele atılan şişe, önümüzdeki hafif ticari aracın ön camına isabet etti. Ön camın parçalandığını gördük. Allah korudu, çok büyük bir kaza olabilirdi. Şişenin isabet ettiği aracın şoförü tecrübeliydi, panik yapmadı. Yol kenarına aracını çekti. Bu bizim aracımıza da gelebilirdi. Üzücü bir olay olabilirdi. Neyse ki olmadı. Bu cinayete teşebbüstür. Başka bir şey değil. Çevre yolunda sürücüler araçlarını belli bir hızda kullanılıyor. Böyle bir durum zincirleme kazaya yol açıp hatta ölümle sonuçlanabilirdi. Yetkililer, o bölgedeki ormanlık alanlarda denetimi artırsın. Bu kişiler yakalanıp gerekli ceza uygulansın" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜAli Gürhan röportajAraç kamerasıCam parçalarıÇevreyolu görüntü
Ormanlık alan görüntü
Haber: Kadir ÖZEN- Kamera: Tekin GÜRBULAK/ İZMİR,
==========================
Son Dakika › Güncel › DHA YURT ÖZEL GÜNDEMİ - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?