Türkiye U20 Milli Takımı oyuncusu Alpaslan Öztürk, Türkiye Futbol Federasyonu'nun resmi internet sitesine açıklamalarda bulundu.
"TELEVİZYONDA TSUBASA'YI İZLERKEN FUTBOLLA TANIŞTIM"
Futbola olan ilgisinin nasıl başladığından bahseden Alpaslan Öztürk, "8 yaşında televizyonda Tsubasa'yı izlerken futbolla tanıştım. Sokakta düşe kalka futbol oynarken babam beni Belçika'daki amatör Türk takımlarından birisine yazdırdı. Daha sonra Berchem Sport'a, oradan Belçika 1. Lig takımlarından Beerschot'a geçtim. Sonrasında da Birmingham City'ye transfer olarak İngiltere'ye gittim" dedi.
"MENAJERİM BANA BİRMİNGHAM CİTY'NİN TALİP OLDUĞUNU SÖYLEYİNCE DENENMEK ÜZERE İNGİLTERE'YE GİTTİM"
15-16 yaşında A2 takımıyla maçlara çıktığını anlatan genç oyuncu, "16 yaşına geldiğiniz anda yarı profesyonel sözleşme hakkınız doğuyor. Beerschot'la bu konuyu görüştüm ama olmadı, tercihlerini benden yana kullanmadılar. Menajerim bana Birmingham City'nin talip olduğunu söyleyince denenmek üzere İngiltere'ye gittim. Birkaç antrenmana çıktım, beğenildim ve o dönemde Premier Lig takımı olan Birmingham City ile sözleşme imzaladım" diye konuştu.
"BENİM İÇİN ÇOK SIKINTILI BİR DÖNEMDİ"
İngiltere'deki dönemin kendisi için zor değil, çok zor olduğunun altını çizen Öztürk, "Belçika'da doğup büyüsem de klasik Türk terbiyesiyle yetişmiş birisi olarak İngiltere'de çok farklı bir kültürün içine girdim. Orada bir İngiliz ailenin yanında kaldım. Yemek kültürleri benim kültürümün çok dışındaydı. Tavuktan başka bir şey yemiyor ve zamanımı odamda geçiriyordum. Benim için çok sıkıntılı bir dönemdi ama bir şeyleri elde edebilmek için bu sıkıntılara göğüs germek zorundasınız" şeklinde konuştu.
"İYİ Kİ BÖYLE BİR TECRÜBEYİ YAŞAMIŞIM"
O iki senenin kendisine adam olmayı, kendi ayaklarının üzerinde durmayı öğrettiğini belirten Alpaslan, "Sevinçlerinizi yaşarken sevdikleriniz yanınızda değil, paylaşıp çoğaltamıyorsunuz. Üzüntünüz olduğunda dostlarınız yanınızda değil, paylaşıp azaltamıyorsunuz. Ailenize de bir şey yansıtmamaya çalışıyorsunuz. Çünkü onları üzmek istemiyorsunuz. O yüzden her şeyi içime attım. Fakat geriye dönüp baktığımda başarılı olduğumu düşünüyorum ve 'İyi ki böyle bir tecrübeyi yaşamışım' diyorum" açıklamasında bulundu.
"BİRMİNGHAM CİTY'DE FUTBOLUN SADECE BİR OYUN VEYA BİR SPOR OLMADIĞINI ANLADIM"
İlk yılında U18'de oynadığını söyleyen gurbetçi oyuncu, "İkinci sene beni A2 takıma aldılar. O dönemde A2'de oynadım ama A takımla antrenmanlara çıktım. Alexander Hleb, Joe Hart gibi yıldızlarla birlikte antrenmanlara çıktım. Orada futbolun sadece bir oyun veya bir spor olmadığını anladım. Futboldan ekmek kazanmak istediğimi orada anladım. Futbol olmasaydı, rahatlıkla ekmek yiyebileceğim başka bir meslek olmadığını gördüm. Çünkü severek yapabileceğim başka bir iş olmazdı. Joe Hart'a, Alexander Hleb'e, Nikola Zigic'e bakarken, 'Onlar yaptıysa ben neden yapmayayım, onlar bu işten ekmek yiyorsa ben niye yemeyeyim' diye düşündüm. Bu da beni motive etti" şeklinde konuştu.
"İNGİLTERE'DE ÇOK DİREKT BİR FUTBOL OYNANIYOR"
Başlangıçta her mücadeleden sonra yere yattığını anlatan Alpaslan Öztürk, "Hoca oyunu durdurmuyordu, benim bu sertliğe ve tempoya alışmamı istiyordu. İngiltere'deki tempo farkı inanılmaz, futbol anlayışı ise çok farklı. Orada çok direkt bir futbol oynanıyor. Arkadan topu şişir, önde savaş ve gol at. Oyunu geriden kuralım, dört-beş pas yapalım diye bir düşünce yok. Belki çok basit anlattım ama İngiltere'deki futbol özetle böyle" dedi.
"YÖNETİCİLER BANA 'SENİN 200-300 BİN EURO'NU ÖDEYEMEYECEĞİZ' DEDİ"
İki sene sona erdiğinde 18 yaşına girmek üzere olduğunu ve Birmingham City ile profesyonel sözleşme imzalama aşamasına geldiğini söyleyen genç oyuncu, "Tam o sırada kulüp başkanı Hong Kong'da kara para aklamaktan hapse girdi. Takım küme düştü, sponsorlar kulüpten desteğini çekti ve bir maddi kriz yaşanmaya başlandı. Yöneticiler bana 'Senin 200-300 bin Euro'nu ödeyemeyeceğiz' dedi. Düşünebiliyor musunuz, bir gün önce Premier Lig takımıyla antrenmana çıkarken, ertesi gün hiçbir yerdesiniz. Hayal kırıklığından bir adım daha öte. Dünyanın yedi kat dibi diyorlar ya... Ondan daha da fazla. Çünkü o ana kadar U18, U19'da ilk on bir oynuyorsunuz. İki senedir, "Birkaç yıl içinde A takımda oynayacaksın, sana kontrat vereceğiz" deniliyor. Bu duyguları yaşarken bir anda bütün dünyanız yıkılıyor. Ama Allah babamdan razı olsun; bir telefonla 6 saat içinde yanıma geldi. Valizimizi topladık ve Belçika'ya döndük" şeklinde konuştu.
"SOKAĞA ÇIKTIĞIMDA İNSANLAR 'İNGİLTERE'YE GİDEN ALPASLAN' DEĞİL, 'İNGİLTERE'DEN DÖNEN ALPASLAN' GÖZÜYLE BAKIYORLARDI"
Belçika'ya dönünce şöyle bir durup düşündüğünü anlatan Alpaslan, "Kulübümüz kontrat uzatmadı ve bunun bir iyi, bir de kötü yanı var. İyi yanı, beni alacak olan kulüp bonservis bedeli ödemeyecek. Kötü yanı, kulübü tarafından yollanmış bir oyuncusun ve yüksek bir bedel isteme şansın yok. Babamla birlikte düşündük ve eski takımıma dönmeye karar verdik. Beerschot'la yaptığım o görüşmeyi hiç unutmayacağım. Futbol direktörü bana, 'Kulübün maddi durumu çok kötü, biz zaten transferlerimizi yaptık' gibi sözler sarf etti. 'Fazla konuşmanıza gerek yok. Ben para istemiyorum, sadece burada futbol oynamak istiyorum' dedim. Kontratı imzalamayı, parayı kendilerinin belirlemesini teklif ettim. Çünkü dört ay içinde A takıma çıkacağıma inanıyordum. Aşırı derecede motiveydim. Sokağa çıktığımda insanlar 'İngiltere'ye giden Alpaslan' değil, 'İngiltere'den dönen Alpaslan' gözüyle bakıyorlardı bana. Sonuçta sözleşmeyi imzaladık. Dört ay A2 takımında oynadım. Dört ay sonra bir daha masaya oturduk. Bana 'A takımla Antalya'ya gideceksin' dediler. Antalya'da bir önceki yılın şampiyonu Genk'e karşı ilk on birde başladım. Demek ki iki adım öne atabilmek için bazen bir adım geri gitmek gerekiyormuş. Kamptan döndükten sonra, Standart Liege'le oynanan ilk maç dışında bütün karşılaşmalarda aralıksız forma giydim" diye konuştu.
"GERÇEK MEVKİM KESİNLİKLE ÖN LİBERO"
Başlangıçtan itibaren hep ön libero oynadığının altını çizen genç futbolcu, "Geçtiğimiz sezon hocamız beni sürekli sağ bek oynattı. Fena da oynamadım. Bu nedenle Türkiye'den gelen kulüpler beni hep sağ bek olarak görüp değerlendirdi. Orta sahada zaman zaman dörtlünün sağında da oynadım ama bu kağıt üzerinde böyleydi. Daha çok içeriye girerek ikinci bir ön libero gibi görev yapıyordum. Gerçek mevkiim kesinlikle ön libero. Fiziksel özelliklerim de buna müsait. Benim anlayışıma göre kanat oyuncusu daha kısa boylu, süratli ve çabuk olur. Benim boyum 1.86. Sağ bek de oynarım oynamasına ama pas, şut ve hava toplarındaki hakimiyet özelliklerim bir ön libero için ideal özellikler" açıklamasında bulundu.
"BENİ İZLEYENLER HAMİT ALTINTOP'A BENZETİYOR"
Hiç kimseyi örnek almadığını belirten Öztürk, "Her insanın kendisine göre özellikleri olduğuna inanıyorum. Tamam, o başarmış, ben de başarılı olma konusunda onu örnek alabilirim. Fakat 'O saçını böyle kazıtmış, ben de aynısını yapayım' ya da 'O topa böyle vuruyor, ben de öyle vurayım' gibi düşüncelerim asla olmaz. İmrenirim ama kıskanmam. 'O yaptıysa ben de yapabilirim' diye düşünürüm sadece. Tüm bunları söylerken, beğendiğim oyunculardan da söz edeyim. Bir Xabi Alonso'yu ya da Xavi'yi hangi üslupla, hangi kelimelerle anlatabileceğimi de bilemiyorum. Beni izleyenler ise Hamit Altıntop'a benzetiyor" diye konuştu.
"U21 MİLLİ TAKIMI'NIN BAŞINDA BULUNAN TOLUNAY KAFKAS HOCAM BELÇİKA'YA GELDİ VE BENİ ÇOK İSTEDİĞİNİ SÖYLEDİ"
U18'de bir Almanya kampı için Türkiye'ye çağrıldığını anlatan gurbetçi futbolcu, "Almanya kampında takımın çalışma metodunu ve oradaki grubu beğenmedim. Oyunculardan yanıma gelip de halimi hatırımı soran hiç kimse yoktu. Çok havalı oyunculardı. Ben Premier Lig takımı Birmingham City'den geliyordum ama burada alt liglerde oynayan arkadaşımın havası benden beş kat fazlaydı. Yanlarına yaklaşmak mümkün değildi. İyi oynayan oyuncunun hava atmasına saygı gösterebilirim. Yeri geldiğinde ben de iyiysem hava atabilirim. 'Atmıyorum' diyen yalan söyler çünkü. Bu atmosferi görünce, 'Ben artık gelmiyorum' dedim. Bunun üzerine Belçika'yı denemeye karar verdim. U18, U19 ve U21 düzeyinde Belçika Milli Takımı'nda oynadım. Hatta milli düzeyde ilk golümü de Türkiye'ye attım. Bu sezon nihai kararımı vermem gerekiyordu. Belçika A Milli Takımı'nın yardımcı antrenörüyle bir görüşmem oldu. 'Benim hakkımda ne düşünüyorsunuz?' diye sordum. Bana, 'Seni A Milli Takım için düşünüyoruz ama şimdi değil. 2-3 yıl beklemen gerek' cevabını verdi. O dönemde U21 Milli Takımı'nın başında bulunan Tolunay Kafkas Hocam Belçika'ya geldi ve beni çok istediğini söyledi. Kendisine, 'Benimle ilgilenilecekse gelirim. Geçmişte yaşadıklarım tekrarlanacaksa hiç gelmeyeyim' karşılığını verdim. Bu arada üç yıl önceki oyuncu grubu da büyük ölçüde değişikliğe uğramıştı. Tolunay Hocamın 'Merak etme' cevabı üzerine U21 Milli Takımı'nda oynamak üzere Türkiye'ye geldim. Norveç maçının kampına çağrıldım. Ancak ben kampa katılmadan Tolunay Hoca Trabzonspor'a gitti. Geldiğimde takımın başında Okan Buruk Hocam vardı. O da beni çok iyi karşıladı, 'Seni uzun zamandır izliyor ve istiyoruz' dedi. Fakat Norveç maçında oynayamadım. Çünkü resmi prosedür tamamlanamamıştı. Aradan kısa bir süre geçti, bir telefon geldi, U20'ye çağırdılar. Önce şaşırdım, 'Daha önce U21'e çağırmışlardı, şimdi U20'ye düşürüyorlar' diye geçirdim aklımdan. Hemen menajerimi aradım. Menajerim bana 'U20 Dünya Kupası çok önemli bir organizasyon. Seni onun için U20'de düşünüyorlar' deyince, 'Büyük bir şeref' diyerek koşarak geldim. Gerçekten buradaki bütün arkadaşlarım çok temiz kalpli, çok samimi insanlar. Benim için önemli olan da bu. Ben her gün yanıma gelinip, 'Alpaslan'ım, koçum, nasılsın?' denmesini beklemiyorum elbette. Sadece samimiyet görmek istiyorum. Bu samimiyeti görünce, gösterilen hedefe en önde giderim" açıklamasında bulundu.
"FEYYAZ HOCAM ÇOK KARİZMATİK BİRİSİ"
Milli Takım'daki hocaları ile ilgili konuşan Alpaslan, "Feyyaz Hocam çok karizmatik birisi. Futbolculuğu tartışılmaz ama ben o dönemde çocuk beziyle gezdiğim için hocalığı üzerine konuşayım. Beni gerçekten samimiyetle kucakladı. Söyleyeceği bir şey varsa gelip benim yüzüme söylüyor. Böyle yaptıkları için Feyyaz Hocamı da Emre Aşık Hocamı da Ömür Altunsöz Hocamı da çok seviyorum" ifadeleini kullandı.
"İLK OYNAMAYA BAŞLADIĞIMDA ADETA AYAKLARIM YERE BASMIYORDU"
Belçika Ligi'nde ilk oynamaya başladığında 18 yaşında olduğunu belirten futbolcu, "1,5 sezon boyunca banko oynadım. İlk oynamaya başladığımda adeta ayaklarım yere basmıyordu. Berbere, manava veya bakkala gittiğinizde herkes, 'Ooo, bu Beerschot'un oyuncusu Alpaslan' diyor ve fotoğraf çektirmek istiyordu. İkinci sezonumun da bu havayla çok daha iyi geçmesini bekliyordum ama öyle olmadı. Takımın başına Hollandalı bir hoca geldi, Adrie Koster. Gelirken de dört yeni oyuncu getirdi. Bunların üçü orta saha oyuncusuydu. Dolayısıyla bana sağ bek oynamak düştü. Ama sezon sonunda da takım küme düştü. Çok üzüldüm ve çok ağladım. Yenilmek gerçekten de kanıma dokunuyor. Bunu artistlik için söylemiyorum. Zaten beni sahada izleyen, söylediğime inanır. Maçların çoğunu kaybettik. Ama yenildiğimiz rakiplere bakınca kendimden utanıyordum. Çünkü çoğundan daha kaliteli bir takımdık. Bu bana çok ağır geldi. Bir sezon önce beni el üstünde tutan manav, berber, bakkal bu sefer, 'Yine mi yenildiniz?' demeye başladı. Bu nedenle defalarca bir köşeye çekilip ağladığımı bilirim. Ama bu üzüntüler de bana kazanmanın çok güzel bir şey olduğunu öğretti. İçimdeki kazanma hırsı ve arzusu daha da arttı. Takım küme düştü ama ben düşmedim" dedi.
"STANDART LİEGE TAKIMIYLA 5 SEZONLUK SÖZLEŞME YAPTIM"
Beerschot küme düşünce serbest kaldığına değinen Öztürk, "Standart Liege takımıyla 5 sezonluk sözleşme yaptım. Standart, Belçika'nın üç büyük kulübünden biri. Benim için iyi bir transfer olduğunu söyleyebilirim. Sağ bek mi oynarım bilmiyorum ama takımın başına İsrailli Guy Luzon getirildi. İsrail U21 Takımı'nın eski teknik direktörü. Eğer benim onlara Belçika formasıyla attığım golü unutmadıysa sağ bek oynatmaz" şeklinde konuştu.
"BEN KARİYERİMİ PARAYA SATMAM"
Türkiye'den birçok kulüpten teklif aldığını belirten Alpaslan Öztürk, "Özellikle Trabzonspor ve Eskişehirspor çok istedi. Ama Türk kulüplerinin transferdeki tavrı benim anlayışıma pek uymuyor. Arıyorlar, 'Seni çok istiyoruz' diyorlar, iki hafta sonra bir daha arayıp yine aynı şeyi söylüyorlar. Aradan bir hafta daha geçiyor, onlar yine beni çok istediklerini tekrarlıyorlar. Standart Liege ise bir gece benimle görüştü, ertesi gün başkanın karşısına çıktım. Başkan bana, 'Ben de sportif ekip de seni çok istiyoruz. İşte bu da kontratın' dedi. Bu samimiyeti gördüğüm anda 'Tamam' dedim. Benim için her şey 48 saat içinde bitti. Eğer mesele para olsaydı Türkiye'ye gelirdim. Çoğu gurbetçi oyuncu gibi 3-4 sene burada kalıp paramı alır, Belçika'ya dönüp Beerschot gibi küme düşmemek için mücadele eden bir takımda oynar, çevirir yastığımı yatardım. Ben kariyerimi paraya satmam. Bazen bir adım geriye çekilirsiniz, o adım sizi sonraki aşamada iki adım öteye taşır. Standart Liege'de iyi bir performans gösterirsem, gideceğim yerler belli. İngiltere, İspanya, Almanya veya İtalya. Şimdi hem Belçika'da oynayacağım hem Beerschot'tan daha iyi bir takımda forma giyeceğim hem de aileme 140 kilometre mesafede bulunacağım. Bunların hepsi bana doğru bir karar verdiğimi gösteriyor. Ama Türkiye'ye gelip, 2 hafta oynayıp 28 hafta kenarda oturursam bundan mutluluk duymam. Kazandığım para da bana helal gelmez. O parayı alın terimle kazanmam gerekir. Ben, yatayım da param gelsin diye bakan birisi değilim. Çünkü ailem böyle öğretti" dedi. - İSTANBUL
Son Dakika › Spor › Alpaslan Öztürk: 'Ben Kariyerimi Paraya Satmam' - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?