ATEX Sempozyumu Başladı - Son Dakika
Güncel

ATEX Sempozyumu Başladı

ATEX Sempozyumu Başladı

İlki 2011`de gerçekleştirilen ATEX Sempozyumu'nun ikincisi başladı.

30.09.2013 21:11
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

ATEX (Parlayıcı Ve Patlayıcı Ortamlarda Güvenlik) Sempozyumu etkinliğinin ikincisi Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKE), Türkiye Taş Kömürü Kurumu (TTK), Türk Standartları Enstitüsü (TSE), Türk Akreditasyon Kurumu (TÜRKAK) ve Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'nın (TPAO) desteği ile TSE Gebze Kampüsü'nde gerçekleştiriliyor. Yoğun katılımla başlayan sempozyumda parlayıcı ve patlayıcı ortamlarla ilgili olarak ulusal ve uluslararası mevzuat uygulamaları, personel eğitimi, iş ve işçi sağlığı güvenliği, kamusal denetim, ürün belgelendirme konuları ele alınıyor.

Sempozyumun açılışında konuşan EMO Yönetim Kurulu Başkanı Cengiz Göltaş, EMO'nun neden bu sempozyumu gündemine aldığını şöyle anlattı:

"Çünkü insanlarımız göz göre göre ölüyor. Davutpaşa'da, Karadon'da, Ostim'de, Dursunbey'de, Afşin'de, Erzurum'da, Tuzla'da ve her yerde. Ülkemizin dört bir yanından işçilerin, teknik elemanların, tüm çalışanların ölüm haberleri geliyor. Savrularak, yanarak, boğularak, göçük altında kalarak, ezilerek her gün en az 4 işçi hayatını kaybediyor. Bu gerçeklere rağmen AKP iktidarı işçi ölümlerini 'kader', 'vadeleri dolmuş', 'ölüm bu işin doğasında' diye değerlendiriyor. Oysa tüm iş kazaları ve meslek hastalıkları önlenebilir. Bizler önlenebilir oldukları halde gerçekleştiği için yaşananları 'iş cinayeti' olarak tanımlıyoruz.

Ülkemizde bazı bölgeler veya şehirler artık eskisi gibi yöresel oyunları, kıyafetleri, şiveleri ya da meşhur olmuş meyve ve sebzeleri ile anılmıyor artık. Ülkemizde anımsanacak yeni referans kodları-kriterler oluştu belleklerimizde. Karadon ve Elbistan göçük altında kalan kömür madeni işçileri ile Adana Kozan baraj suları altında kalan, yine Erzurum Aşkale deniz bisikletinden düşerek baraj gölünde donarak, boğularak ölen enerji işçileri ile Esenyurt alışveriş merkezleri inşaatında çadırlarda yanan inşaat işçileri ile, Davutpaşa ve Ostim güvencesiz ve denetimsizce ilkel koşullarda sürdürülen üretimlerin sonucunda canların yok olduğu toplu felaketlerle anılıyor artık."

Sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışmanın en temel insan haklarından biri olduğuna ve sosyal gelişmenin en önemli unsuru sayıldığına dikkat çeken Göltaş, işçi sağlığı ve iş güvenliği kavramını şöyle açıkladı:

"İşçi sağlığı ve iş güvenliği ise iş ortamında çalışanların sağlığını tehdit edebilecek unsurların önceden saptanarak gereken önlemlerin alınması, kaza meydana gelmeden, meslek hastalıklarına yakalanmadan, güvenli bir çalışma ortamının sağlanması, çalışanların fiziksel ve ruhsal sağlıklarının korunmasını kapsar."

İş sağlığı ve iş güvenliğine yönelik politikaların o ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmişlik düzeyini yansıttığını ifade eden Göltaş, gelişmiş ülkelerin yasal önlemlerle toplumsal eğitim ve bilinçlendirmeyle sorunun çözümü yönünde oldukça mesafe kat ettiğini belirtti. Göltaş, "Bizim gibi sanayileşmesini tamamlayamamış, demokrasi kültürü gelişmemiş, eleştiri, öneri ve denetim sistematiğinin oturmadığı, sosyal devlet kavramının gereklerinin uygulanmadığı ülkelerde büyük bir sorun olarak karşımıza çıkmaya devam etmektedir" dedi.

Cengiz Göltaş, Türkiye'de iş kazalarının geldiği noktayı "Küreselleşme sürecine paralel olarak özelleştirme, sendikasızlaştırma ve taşeronlaştırma, kısaca örgütsüzleştirme politikalarıyla her türlü güvenlik ve güvencelerden yoksun kayıtdışı işçilik, çocuk çalıştırma ve uzun çalışma saatleri katmerlenen Türkiye'de iş kazaları ve meslek hastalıklarının boyutu oldukça büyüktür" ifadeleri ile özetledi. Göltaş, OECD'nin yayınladığı çevre, ekonomi ve sosyal alanlara yönelik istatistiklerin sunulduğu "Factbook 2013" Raporu'na göre Türkiye'de işçilerin OECD ortalamasından 101 saat fazla çalıştırıldığına dikkat çekti. Göltaş, rapordan şu bilgileri katılımcılar ile paylaştı:

"Türkiye'de işçiler, yaşam standartları ve ücretlerin daha yüksek olduğu Almanya'dan yılda 464, Fransa'dan 401, İngiltere'den 252, İspanya'dan 187, Japonya'dan 149, İtalya'dan 103, ABD'den 90 saat daha fazla çalışmaktalar. Ayrıca OECD genelinde haftalık çalışma süresi en fazla 40 saat iken, Türkiye'de yasal haftalık çalışma süresi en fazla 45 saat."

Yasal olarak bile OECD ortalamasının üzerinde çalışma süresi bulunduğuna dikkat çeken Göltaş, fiili olarak bu sürelerin daha da yukarı çekilerek, iş kazalarının meydana gelmesindeki en önemli faktörlerden birinin yaratıldığını söyledi. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) rakamlarına göre dünya genelinde dakikada 4, her gün yaklaşık olarak 6 bin işçinin iş kazaları veya meslek hastalıkları nedeniyle öldüğünü kaydeden Göltaş, "Her yıl yaklaşık olarak 360 bin kişi iş kazası, 1milyon 950 bin kişi ise meslek hastalıklarından dolayı yaşamını yitirmektedir" diye konuştu.

Göltaş ülkemizdeki duruma ilişkin istatistiki bilgileri de şöyle aktardı:

"Ülkemizde ise her yıl yaklaşık 70-80 bin iş kazası gerçekleşmekte, bu kazalar ve meslek hastalıkları sonucunda yüzlerce işçi yaşamını yitirmekte ya da sürekli sakat kalmaktadır. Türkiye'de her gün gerçekleşen yaklaşık 200 iş kazası sonucunda, 3 işçi yaşamını yitirmekte 5 işçi sürekli iş göremez duruma gelmektedir. Sosyal Güvenlik Kurumu'nun verilerine göre sadece geçen yıl yaşanan iş kazası sayısı 74 bin 871 olmuş ve kazalar sonucu 744 işçi hayatını kaybetmiş, 2036 işçi sürekli iş görmezlik durumuna gelmiştir. Ülkemiz iş kazalarında Avrupa ve Dünya'da ilk sıralarda; ölümlü iş kazalarında ise Avrupa'da birinci, Dünya'da üçüncü sırada yer almaktadır. İş kazalarının önemli bir bölümünün kayda alınmadığı gerçekliği bir yana, meslek hastalıkları hemen hemen hiç kayda alınmamaktadır."

İş kazalarının önemli bölümünün ağır metal, maden, gıda, tekstil, makine ve elektrik teçhizatı imalatı gibi parlayıcı ve patlayıcı ortamları içeren sanayi sektörlerinde gerçekleştiğine işaret eden Göltaş, "Bizim ATEX Sempozyumlarını gerçekleştirmemizdeki temel amaçlarımızdan biri işçi güvenliği ve sağlığı alanında büyük bir kaygı ve üzüntüyle izlediğimiz bu tablonun değiştirilebilmesine katkı sağlamaktır" diye konuştu. Göltaş, patlamaya karşı özel önlemler alınması gereken yerleri "petrol rafineleri, sıvılaştırılmış gaz dolum tesisleri, tankerler, gemiler, feribotlar, tahıl siloları, boya fabrikaları, akaryakıt stok alanları, benzin tankları ve pompaları, kimya endüstrisi, doğalgaz, kömür madenleri, kereste ve mobilya fabrikaları, ekmek fırın ve fabrikaları, ilaç sanayi, gıda sanayinin bazı kolları" olarak sıraladı. Cengiz Göltaş, "Bu gibi parlayıcı ve patlayıcı ortamlarda alınması gereken önlemleri, arıza ve bakım gibi hallerde uyulması gereken düzenlemeler ATEX Direktifi adı altında bir araya gelmektedir" dedi.

EMO Yönetim Kurulu Başkanı, patlayıcı ortamlarda güvenliğin sağlanmasının yalnızca Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'nın değil, diğer mevzuat yapan kurumları, denetleyicilerini, meslek örgütlerini, sektörde çalışanları, üreticileri, ürün geliştiren ve kullananları da derinden ilgilendirdiğine işaret etti. "Mühendisler olarak konuya yaklaşımımız; kazalar olduktan sonra değil yaşanmadan önce gerekli tedbirlerin alınması yönündedir" diyen Göltaş, "Tesis Denetleme ve Uygulamaları" konusunda ilgili bakanlıklarla ortak çalışılarak mevzuat oluşturulmasında EMO'nun üzerine düşen sorumluluğu almaya hazır olduğunu açıkladı. Göltaş, "Ancak bunun için de kanun koyucular mevzuatlarla meslek odalarını bu denetim faaliyetleri içinde yer alabilecekleri bir konuma getirmelidirler. İşçi sağlığı ve güvenliği ile ilgili ülke genelinde bütünleşik bir politika oluşturulmalı, bu politikanın oluşturulması sürecine ilgili TMMOB ve bağlı odaları, sendikalar ve Türk Tabipler Birliği'nin katılımı sağlanmalıdır" diye konuştu.

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 30 Haziran 2012 tarih Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdiğini anımsatan Göltaş, Hükümet'in kanuna da yansıyan işçi sağlığı alanında pazar yaratma kaygısına dayanan yaklaşımını şöyle eleştirdi:

"Kanunun odağına maliyetlerin azaltılması konulmuş, işverenlerin iş güvenliği uzmanı çalıştırmak yerine özel şirketler tarafından kurulan ortak sağlık ve güvenlik birimlerinden hizmet almaları yeterli görülmüştür. Bir yandan işyeri hekimliği ve iş güvenliği uzmanlığı hizmetlerinin dışarıdan alınması teşvik edilirken diğer taraftan işyeri hekimliği ve iş güvenliği uzmanlığı eğitimi verecek kurumlar arasında meslek kuruluşlarının sayılmaması suretiyle örgütsel yapıların meslek mensuplarıyla bağları kopartılmaya çalışılmıştır.

İşçi sağlığı alanında yıllardır emek veren, çaba gösteren ve önemli birikimleri olan meslek örgütlerinin yok sayılmasının yanı sıra sağlık alanında ortaya çıkan 'piyasacı' anlayışın bir benzerinin işçi sağlığında da egemen olması yeni bir ticaret alanı yaratmakta başarılıdır; ancak işçinin sağlık ve güvenliğini korumakta hiçbir fayda sağlamayacağı yaşadığımız gerçeklikle ortadadır. Aslında hükümetin bu kanuna verdiği isim bile konuya bakış açılarını tamamen özetler niteliktedir. Ülkemiz mevzuatında, bu alanda yapılan düzenlemelerde kullanılan kavram öteden beri 'işçi sağlığı' biçiminde iken son birkaç yılda Bakanlık tarafından yapılan alt düzenlemelerde 'iş sağlığı' kavramı kullanılmıştır. Hayatın her alanında olduğu gibi iş alanında da insanı temel almanın doğru olduğu inancıyla işçi sağlığı denmesi gerektiğini düşünüyoruz. İş sağlığı ve güvenliği önlemleri; işyeri mekanı, teknoloji, üretimde kullanılan hammadde, üretilen ürün gibi unsurlar göz önüne alınarak proje aşamasında planlanmalıdır."

Göltaş, sözlerini, son dönemlerde yaşanan acılar karşısında toplumsal bir bilinç ve örgütlü bir hak arama mücadelesi geliştiren İşçi Sağlığı ve Güvenliği Meclislerinin, "artık Cumartesi anneleri gibi sokakta farkındalık yaratmaya çalışan ve gelenekselleşen eylemliliklerindeki" son açıklamalarını paylaşarak şöyle tamamladı:

"Her köşe başında, inşaat çadırında, baraj gölünde, maden ocağında, tersanede, çağrı merkezinde, hastanede, plaza ofisinde, dershanede bizi bekleyen acı ve cinayetlere karşı mezarlarımızdan kalkıp kendi ellerimizle yazmalıyız mezar taşlarımıza:

İş kazaları ve meslek hastalıklarında kaybettiğimiz emekçiler ve onların aileleri, merhamet değil, adalet istiyor."

Kaynak: Bültenler

Son Dakika Güncel ATEX Sempozyumu Başladı - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement