Tarım Öğretiminin 168. Yılı Kutlandı
Ziraat Mühendisleri Odası Adana Şubesi Başkanı Semih Karademir, “Dünya, açlığı geleceğin en önemli sorunu olarak gündemine alıp, tarım sektörünü destekler, tarımsal kaynakları korumaya yönelik önlemler alırken, Ülkemizde tarım topraklarını, meraları, yaylakları kışlakları yapılanmaya açacak düzenlemelerle ranta kurban edilmiş, HES lerle köylülerin su hakkını gasp ederek, binlerce yılık birikimin ürünü olan kırsal kültürü, yaşamı tehdit ederek, kırsal yerleşmeleri yaşanmaz kılınmıştır” dedi.
Ziraat Mühendisleri Odası Adana Şubesi Başkanı Semih Karademir, "Dünya, açlığı geleceğin en önemli sorunu olarak gündemine alıp, tarım sektörünü destekler, tarımsal kaynakları korumaya yönelik önlemler alırken, Ülkemizde tarım topraklarını, meraları, yaylakları kışlakları yapılanmaya açacak düzenlemelerle ranta kurban edilmiş, HES lerle köylülerin su hakkını gasp ederek, binlerce yılık birikimin ürünü olan kırsal kültürü, yaşamı tehdit ederek, kırsal yerleşmeleri yaşanmaz kılınmıştır" dedi.
Karademir, Çukurova Üniversitesi Mithat Özsan Amfisi'nde düzenlenen etkinlikte, tarım öğretiminin, bugün 168 yılı geride bıraktığını belirterek, "Öğretimde 168 yıllık köklü bir tarihsel geçmişe sahip olmak bir meslek gurubu olarak biz tarımcılar için haklı bir gurur kaynağıdır. Her yıl 10 Ocak, Ziraat Fakültelerimiz ve Ziraat Mühendisleri Odası tarafından güzel bir gelenek olarak Türkiye'nin dört bir yanında kutlanmaktadır. Toplumsal hayatın önemli bir parçası olan ve uygarlık tarihinin en eski ekonomik faaliyeti olan tarımsal faaliyetlerle ilgili sistemli ve programlı bir öğretimin başlaması elbette ki bu öğretimi almış insanlar tarafından kıvanç içinde kutlanmaya değer bir olaydır" dedi.
Karademir konuşmasını şöyle sürdürdü;
"Bu haklı kıvancın kaynağı, çiftçisiyle, teknik elemanıyla, bilim insanıyla ziraat camiasının, toplumun beslenmesi, giyinmesi ve ekonomik kalkınmasına geçmişte yaptığı paha biçilmez katkılardır. Toplumun bu ihtiyaçları her dönemde var olacağı için tarım da, her dönem de olmazsa olmaz bir etkinlik olarak varlığını sürdürecek, tarım bilimiyle tarım teknolojisini toplum yararına çiftçiyle buluşturan biz ziraat mühendisleri bu sorumluluk bilinciyle 10 Ocakları sonsuza dek kutlamaya devam edeceğiz.
Son 20 yıldır küresel neoliberal politikaların tarımda yarattığı tahribat bu dönemde de ağırlaşarak sürmüş, ülke tarımı saman bile ithal eder duruma gelmiş, hayvancılık sektörü çökmüş, hayvancılıkta krizi gidermek için gerçek üreticiler yerine ilgisiz kesimlere verilen destekler ve faizsiz krediler kısa süre sonra iflaslarla sonuçlanmış, kamu kaynakları heba edilmiştir. Kırsal yapı çözülmüş, köyler yaşlılara terk edilmiş, kent varoşları tarımdan kopan genç işsizlerle dolmuştur.
Dünya, açlığı geleceğin en önemli sorunu olarak gündemine alıp, tarım sektörünü destekler, tarımsal kaynakları korumaya yönelik önlemler alırken, Ülkemizde tarım topraklarını, meraları, yaylakları kışlakları yapılanmaya açacak düzenlemelerle ranta kurban edilmiş, HES lerle köylülerin su hakkını gasp ederek, binlerce yılık birikimin ürünü olan kırsal kültürü, yaşamı tehdit ederek, kırsal yerleşmeleri yaşanmaz kılınmıştır."
TOPLUMUN YÜZDE 23-25'İ TARIMDA İSTİHDAM EDİLMEKTE
Türkiye'deki tarımsal eğitim-öğretim faaliyetlerinin 1846 yılında Osmanlı İmparatorluğu döneminde İstanbul Yeşilköy'de Ayamama Çiftliği'nde kurulan Mektebi Zirai Şahane ile başladığını belirten Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İ. Halil Elekcioğlu, "Bu okula ilave olarak 1891 yılında Selanik ve Halkalı'da kurulan yüksek okul, yani "Ziraat Mekteb-i Ali", Bursa'da kurulan "Ziraat Ameliyat Mektebi" izlemiştir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra 1933 yılında tarımsal öğretim faaliyetleri Yüksek Ziraat Enstitüsü ile sürdürülmüştür. Bu Enstitü 1948 yılında çıkarılan yasayla Ziraat Fakültesi adını alarak Ankara Üniversitesi'ne bağlanmıştır. 1955'te Ege, 1957'de Atatürk, 1967'de de Adana'da Ziraat Fakültelerinin kuruluşu ile tarım öğretimi yaygınlaşmaya başlamıştır. Bugün sayısı 31 olan Ziraat Fakültesi ülkemiz genelinde çeşitli programlarda ziraat mühendisi, gıda mühendisi ve peyzaj mimarı yetiştirmektedir" dedi.
KİBAR: "TARIM MİLLİ EKONOMİNİN TEMEL SEKTÖRÜ"
ÇÜ Rektörü Prof. Dr. Mustafa Kibar, tarım sektörünün istihdam ve sanayi sektörüne ham madde sağlamasının yanında milli ekonomiye çok önemli girdileri olduğunu belirtti.
Prof. Dr. Kibar, tarımın ülke kalkınmasında da çok önemli bir rolü olduğunu, milli ekonominin temel sektörlerinin başında geldiğini bildirerek, "Tarım milli ekonominin temel sektörlerinin başında geliyor" dedi.
Rektör Prof. Dr. Mustafa Kibar konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Ülkemizde tarım sektörü, sizlerin de çok iyi bildiğiniz gibi, toplumumuzun temel beslenme gereksinimlerini karşılayan, ülke genelinde istihdam yaratan, sanayiye hammadde sağlayan, ihracat ürünleri ile ülkemize döviz getiren, milli ekonomimizin temel sektörlerinin başında gelmektedir. Bu yönüyle ele alındığında, özellikle gelişmekte olan ülkelerin birçoğunda tarım, kalkınmanın hala ana sektör görevini sürdürmektedir.
Bunun yanı sıra Dünya'nın önünde duran temel sorunların başında, hızlı nüfus artışına karşın artırılamayan tarım toprakları ile insanların beslenmesi sorunu gelmektedir. Tarım yapılabilecek alanların nüfus artışına göre çoğaltılması mümkün olmadığına göre, mevcut tarım topraklarından daha fazla verim alınmasını sağlayacak yol ve yöntemlerin bulunması gerekmektedir. İşte bu bağlamda tarımsal eğitim, araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin önemi daha da ortaya çıkmaktadır.
Çukurova Bölgesi Türkiye'nin en önemli tarım alanlarının başında gelmektedir. Tarım sektörünün son yıllarda Dünya'daki gelişmelere paralel olarak Türkiye'de de hızla büyüme kaydetmesi, tarımsal eğitimin ve kalitesinin önemini bir kez daha ortaya koymaktadır."
"TARIM, İNSAN İLE DOĞA ARASINDA TARİHİ SÖZLEŞMEDİR"
Açılış konuşmalarının ardından, Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü Öğretim Üyesi, Prof. Dr. Cemal Taluğ "Köklü Bir Tarih ve Birikimin Özgüveni ile Geleceği Yaratmak" adlı bir sunum yaptı.
Tarım, doğanın kendiliğinden verdiğinin daha fazlasını elde etmek isteyen insanoğlunun, bilgisini ve emeğini kullanarak doğayla uzlaşmasıdır diyen Taluğ; "Tarım, insan ile doğa arasında tarihi bir sözleşmedir" dedi.
Taluğ, avcı-toplayıcı atalarımızın yerleşik tarıma geçiş sürecinin, kültür tarihinin gördüğü en büyük devrim ve uygarlığın başlangıcı olduğuna vurgu yaparak, sunumunda şu bilgileri paylaştı:
"Bitkileri ve hayvanları yetiştirenler aynı zamanda tarımsal bilgiyi ürettiler ve paylaştılar. "Bitki ile Bilgi"nin birlikte üretilince basit tarım araçlarının geliştirilmesi, çeki hayvanlarının insan emeğini ikame etmek üzere işe koşulması ve sulama sistemlerinin kurulması gibi esaslı dönüşümlerin başarılması mümkün oldu. Ancak bu gelişme bile binlerce yılda gerçekleşti.
Avrupa'da Sanayi Devriminin doğması yaşamın tüm alanlarını olduğu gibi tarımı da etkilemeye başladı. Artık, tarımsal bilgi sadece üreticilerin gözlem ve deneyimleri ile değil, laboratuarlarda ve deneme parsellerinde gerçekleştirilen araştırmalar ile de gelişmeye başladı.
İlk tarım okulu, ülkenin ilk sivil mesleki ve teknik okulu olarak 10 Ocak 1846 tarihinde İstanbul Yeşilköy'de Ayamama çiftliğinde açıldı.
Halkalı'nın başarılı mezunları araştırıcı ve akademisyen olarak yetiştirilmek üzere Almanya'ya gönderilir. 1109 sayılı "Ziraat ve baytar enstitüleriyle ali mektepleri tesisine ve ziraat tedrisatının ıslahına dair kanun" kabul edilir.
Türkiye'ye davet edilen Dr. Oldenburg başkanlığındaki bir Alman tarım uzmanları heyetinin hazırladığı raporda tarım alanında modern bir yükseköğretim kurumunun açılması önerilir.
İlk tarımsal araştırma kurumumuz olan "Ankara Etlik Merkez Laboratuarları" kurulur. Yüksek Ziraat Enstitüsü (YZE) binalarının temeli atılır. Projeler Ernst Egli tarafından yenilenir. Halkalı Ziraat Mektebi Alisi kapatılır. Ankara Yüksek Ziraat Mektebi açılır.
Ülkemizin Humboldt geleneğine bağlı, araştırmaya dayalı ilk yükseköğretim kurumudur. Dönemin en ileri bilimsel altyapısına sahiptir. Bilim insanı yetiştirmeye önem ve öncelik vermek, mesleğin saygınlığının ve geleceğinin güvencesi olarak kabul edilmiştir. Doktora talimatnamesi 9 Ekim 1934'de çıkarılır. Ülkenin ilk kimya, fizik ve jeoloji doktoraları da burada yapılmıştır.
YZE 30 Haziran 1948 günü çıkarılan 5234 sayılı kanunla tarihe armağan edilir. Aslında bir üniversite olan YZE bölünerek kapanmıştır; ama AÜZF onun büyük ve kapsamlı olma geleneği korur. AÜZF bünyesinden yeni meslekler, yeni fakülteler ve hatta yeni üniversiteler doğacaktır.Tarım dünyada ve Türkiye'de yeniden yükselir ve şekillenirken ziraat fakültelerimizi yeniden yapılandırmak ve canlandırmak hepimizin sorumluluğudur."
Etkinlik, ÇÜ Devlet Konservatuarı'nın müzik dinletisi, meslekte 30 ve 40. yılını tamamlayanlara plaket takdimi ve kokteyl ile sona erdi. - ADANA