Kadın & Erkek Farkındalık Gelişimi İlişkilerin Paradoksu - Son Dakika
Güncel

Kadın & Erkek Farkındalık Gelişimi İlişkilerin Paradoksu

Kadın & Erkek Farkındalık Gelişimi İlişkilerin Paradoksu

"Aşkın notaları se, ni, se, vi, yo, rum'dan ibaret olsa da, makamında okumak, her yiğidin harcı değildir."

17.03.2020 16:15
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

İlişkilerimizde önce savaşıp sonra sevişenlerden olmalıyız. Önceliğinde birbirimizde istediklerimizi aramadan ya da verebileceklerimizi, veremeyeceklerimizi bilmeden, belirlemeden, "Her şeye varım," diyerek başlangıç yapmamız, en büyük yanılgımızdır. Her şeyde modernliğe sahip yaşamlarınız varken, çiftlerin birlikteliklerinde neden modern düşünce halleri alınmıyor? İlişkilerin bitiminde bakarsanız, elle tutulur bir suçlama dosyası olmamasının tek nedeninin, birbiri için yaratılmış olmayan insanların, kendilerini kendilerinin ötesine geçmeye yeltenmelerinin kayıpları, tamamen öngörüsüzlükleri olduğunu görürsünüz. Sevgi diye ellerine aldıkları silahın gücüne aldanıp güvenmelerine şahitlik edersiniz. Sevgi için ateşleyecekleri silahlarını, mutluluklarının ayrılıklarına ateş eden magandaları olacaklardır. En başta tüzüğünüzü belirleyin; birbirinizin tüzüğünü değiştirmek zorunda bırakmayın kendinizi. Bu tüzükler, birbirlerine aykırı olan iki siyasi partinin ittifak kurmasına benzer. Hem nedir o ilk başlarda, her şeyimle seninim, ardından ben bu şekilde devam edemem, kahrını çekememler?

Anlaşabilmek, elle tutulan kalıcı mutluluk makamıdır; biz anlaşamadan sevgi makamına geçip makamını bilmediğimiz şarkıyı söylerken detone olmaya mahkûm aşkın sanatçılarıyız. Aşk makamının notaları se-ni-se-vi-yo-rum kadar kolay okunabilir olsa da nota defteri çok karışıktır. Aynı notalar, her nota portresinde başka vuruşlara, başka tonlara, başka iniş çıkışlara maruz kalmasıyla tanınır.

Se-ni notasının ardından kimi zaman öz-le-dim bestelenir, kimi zaman bek-le-dim eklenir, bazen aşk makamından ayrılık makamına geçilir, işte o sıra notalar tersten basılır ansızın, Se-ni-sev-me-dim gibi. Aşk makamı başlıca bütün gözükse bile, makam içinde makam gizleyen bir arşiv zenginliğine sahiptir. En anlamsızca ve saygısızca kulağı tırmalayan makamı ise bana göre kuşku makamıdır. Kuşku makamında sanatçılar, birbirleri ile karşılıklı düet yaparlar. Ozanların atışmasını andıran bu düetin tek farkı birbirlerine karşı çirkinleşmenin ve kalitesizleşmenin sanatsal hal almış olmasıdır. Bahsi geçen olayın aslı şöyle seyir eder: Birbirlerini mutlu etmek için birlikte olan çiftler zamanla birbirleri üzerinde hak ve söz sahipliği edinirler ve böylelikle yargılama, hesap sorma, hayatı kısıtlama, kıskançlık adı altında dünyadan soyutlama yetkilileri haline gelirler. Bununla da yetinmezler, sevginin gerekçesi altında, taraflarca karşılıklı ahlak dışı sorgulama içerisine girerler. Bunun bu anlamı taşıdığını inanın kendileri bile göremezler.

Erkek olan taraf arar ve der ki: "Evde misin hayatımın anlamı?" Hayatın anlamı cevap verir: "Evet kahramanım." Kahraman devam eder: "Madem evdesin o zaman evden ara bakayım kahramanını." Hayatın anlamı evden arar ve güven kazanır erkeğinin gözünde. Bunun adına sadakat diyerek ve söz dinleyen âşıklar mertebesi olarak bağlılıklarını sembolize ederler. Ardından başka bir gece, süper kahraman halkın arasına kaynaşmak için, diğer erkek arkadaşları olan kahramanlarla bir kahraman kahramana etkinlik içerisindedir, hayatın anlamını arar, "Kahramanım nerede, kimleymiş diye aradım," der. Kahraman cevap verir, hayatın anlamına der ki, "Kahraman kahramana oturuyoruz." Hayatın anlamı önce anlayışlı bir haldedir, ardından merak eder, "Orada peki hiç kadın kahraman var mı?" Kahramaniçe olmasından şüphe duyan hayatın anlamı hemen fotoğraf yahut görüntülü arama talep eder. Kahraman bazen kanıtlayamaz, bazen kanıtlar, kanıtlayamadığı takdirde halktan bir vatandaşa yardıma geldiğini iddia eder.

Burada önemli olan, bu şekilde birbirini yargılamak demek, açık olacak olursak -ki ben her daim açık yazmaktan yanayım- erkek olanın, kadın olandan kanıt bekleyip istemesi demektir. Kadınının ona ihanet edebileceği veya sahtekârlık yapabileceği algısı yaratmasının, açıkçası hayat kadını mertebesinde itham etmesinin yegâne gerçeğidir.

Aynı şey kadın için de geçerlidir. Madem kadın olarak erkeğinden kanıt ve belge istiyorsun, o zaman sen de biliyorsun ki erkeğin için tek olamayacak kadar kadınsın. Her an erkeğinin kaypaklığına ihtimal veren bir kadınsın. Öyle ise neden kaypaklık ihtimali olan bir erkeğin kadını olasın? Sen onun, o da senin en basitinden adilik ihlali yapmış olabileceğine ihtimal verirken, neden birbirinizi adiliğiniz ve haysiyetsizliğiniz kanısına rağmen sevmeyi sürdürüyorsunuz? Ben sevdiğim kadına evden ara diyecek kadar onu basitleştirmişken, o evden çıkmasa neyime yarar, o benim sözümden çıkmadığını kanıtlasa ne hatıra sığar? Ya da o erkeğim diye seslendiğini dönek damgası altında erkeği varsayarsa, o erkek ona ne kadar erkek duruşu sağlar?

Bence, ilişkileri yıpratan, alaşağı eden etkenlerin listesinin en tehlike arz eden yerleşkesi teknolojidir. Tek dikkat etmemiz gereken, teknolojinin kullanım amaçlarını aşmamak ve kendi amaçlarımız doğrultusunda kötü niyetle kullanmamak. Özgürce ve mesafeleri ortadan kaldırarak iletişim sağlayabilmek adına geliştirilmiş teknolojiyi, kendi amaçlarımız için işler hale getirmiş olmamız, kendimize nişan almış olmamız demektir. Uzaktaki sevdiklerinizi, sevgilinizi, eşinizi özlediğiniz için kullanmanız gerekeni, casusluk zaaflarınızla kullanarak, birbirinizde soyut yaralar ve yıkımlar yaratıyorsunuz.

İlk başta kayda değer sanılmasa da, ileri safhada geri dönüşü imkânsız olan yollara sapıyorsunuz. Eskiden telefonlarda internet yokken sahip olunan güvene göre, şu an aslında daha güçlü bağ kurmasını beklediğimiz gelişmiş teknoloji, tam aksine zararımıza hizmet ediyor. Uzaktaki sevdiğini görebilmek adına şükretmek gerekirken, biz görebilmeyi bir ayrıcalık değil de, fırsatçılık biçiminde değerlendiriyoruz. Özel kılınan sevgimizi, hane içimizi, mutlu hallerimizi sırf egomuzu tatmin etmek ve çevremizdeki kitleye kanıtlamak için gereksinim edinmemiz, bizleri sıradanlaştırırken, nazar ve kötü enerji sahiplerinin etkilerine de maruz bırakıyor. Eskiden ev içimiz mahrem ve kulisimiz sayılırken, şimdilerde şov haline getirdiğimiz özel yaşam stüdyolarımızın sosyal medyadaki dekore edilmiş mekânları oldu. Düşünsenize evinizin içinden bir yayın yapıyorsunuz ve binlerce iyi kötü misafire evinin kapılarını açıyorsunuz. Bunu neden yapıyorsun? Yapmasan olmaz mı? Yapmasan ne kaybın olur? Gizemini korusan, halka açılmasan, paylaşımlarını beğendiklerini sandıran beğeni sayaçlarının aslında kıskançlık ve dedikodu artışı olduğunun farkına varsan, hayatın sosyal medyada değil gerçekte yaşandığının bilincinde olsan çok farklı deneyimlere de açık olabilirdin. Tabii ki her şey taraflarca uyumlu olamaz, dört dörtlük yol alınamaz, bazı şeylerin törpülenmesi gerekir ama benim demek istediğim tarafların birbirlerini değiştirmeye yeltenmelerinin başarısızlık getireceğidir.

İnsanlar, yedisinde neyse yetmişinde aynıdır, değişmezler. Zamana, imkânlara, şartlara, değer kavramlarına göre insanın dünyasını değiştirebilmesi mümkündür, fakat kendi yapısını, huyunu, karakterini değiştirmesi kesinlikle imkânsızdır. Bu yüzden birbirinizi nasıl tanıdıysanız o halinizle kabul edin. Bu, bir nevi çok beğendiğin bir ayakkabıyı alırken sıktığını fark edip "Boş ver, alayım, zamanla açılır zaten," anlamına gelir. Uzun süre giydikten sonra da, "Bu benim ayağımda yara yaptı," diyerek şikâyet etmek gibi oluyor. Hatta aldıktan sonra açılmadığını fark edersin, orada bile kabullenmek yerine "Götürüp kalıba veririm, genişler," diyerek ayağına olmayan bu ayakkabıyı ister istemez rafa kaldırırsın. Bu ayakkabı örneği sadece maddi bir kayıp olduğu için çok önem teşkil etmez ama aynı örnek yaşamlar üzerinde olunca ne yazık ki manevi açıdan büyük yıkımlara neden oluyor.

"Aşkmalama"

İNSTAGRAM: www.instagram.com/yigitertoshi

Son Dakika Güncel Kadın & Erkek Farkındalık Gelişimi İlişkilerin Paradoksu - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement