*Basketball-Reference, Synergy Stats, NBA Stats ve Basketball Index’teki verilerden yararlanılmıştır.
NBA yönetimi, 11 Mart’ta oynanan dört normal sezon maçının ardından koronavirüs salgını nedeniyle sezonun askıya alındığını açıklamıştı. Haziran başında yapılan açıklamada ise sezonun 22 takımla 31 Temmuz’da Orlando’da devam edeceği belirtilmişti. Basketbolla dolu uykusuz gecelere hasret kaldık fakat şov, bir ay sonra devam edecek! Peki bu süreçte Orlando’da yer alacak 22 takıma göz atmaya ne dersiniz?
Los Angeles Lakers – 49 galibiyet ve 14 mağlubiyet ile Batı Konferansı’nda ilk sıradalar.
Atılan sayı ortalaması: 114,3 – Ligde yedinciler.
Yenilen sayı ortalaması: 106.9 – Ligde üçüncüler.
Hücum reytingi: 113 – Ligde dördüncüler.
Savunma reytingi: 105.6 – Ligde üçüncüler.
Olumlu anlamda dikkat çeken istatistik: En az sayı yiyen üçüncü takım olmaları.
Olumsuz anlamda dikkat çeken istatistik: 31.4 denemeyle ligde maç başına en fazla üçlük deneyen 23. takım olmaları.
Los Angeles Lakers’ın 63 maçlık serüvenini üç temel başlık altında inceleyelim ve sonrasında 31 Temmuz’da başlayacak olan maceralarında neleri merak ettiğimize göz atalım.
Sherlock Holmes & James Watson ikilisinin parkedeki yansımaları: LeBron James & Anthony Davis:
Takımın bu kadar yüksek perdeden oynamasının en büyük nedeni elbette LeBron ile Davis’in uyumu. Bu uyumu daha iyi anlamak için her iki ismi ayrı ayrı irdelemekte fayda var.
LeBron James’in 2019-2020 sezonuna dek olan kariyerine göz attığımızda bulunduğu takımı bireysel çabalarıyla bir yerlere taşıdığını görüyoruz. Burada aklınıza, “ Miami Heat’teyken Dwyane Wade ve Chris Bosh ile oynadı. Cleveland Cavaliers’tayken Kyrie Irving ve Kevin Love ile oynadı.” karşıt görüşü gelebilir. Fakat LeBron, Heat’teki dört yıllık kariyeri boyunca normal sezonda kullanılan şutların ortalama %34,1’ini kaplıyordu.
Asist, top çalma, sayı ve ribaund katkılarıyla toplamda atılan sayının ortalama %71,7’sinde imzası vardı. Kyrie ve Love’lı Cavs dönemindeyse dört sezonda, play-off ve normal sezon dâhil, toplam kullanılan şutların %35,5’ini kaplıyordu. Ayrıca Heat’teki dört sezonunda ortalama 38,1 dakika sahada kalmıştı. Cavs’teki dört sezonunda ise 36,9 dakika sahada kalıyordu. Bu sezon Lakers’ta kullanılan şutların yalnızca %31.8’lik kısmı ona ait. Ayrıca maç başına 34,9 dakika sahada kalarak bu anlamda kariyerinin en düşük rakamlarını elde etti. Tabii 10,6 asist ortalamasıyla bu anlamdaki en yakın sezonuna (9,1 ile 2017-2018) 1,5 fark atarak zirvesini yakaladı. Yani efor anlamında biraz daha stabil bir sezon geçirirken oyun olgunluğu, çok daha arttı.
Oyun olgunluğundaki artışı elbette yalnızca asist rakamlarıyla açıklamak doğru olmaz. Misal, Milwaukee Bucks ile sahalarında oynadıkları maçta kritik anlarda takımı yönlendirmesi, savunma ribaundlarını aldıktan sonra hızlı hücumu başlatan pasları rahatça atabilmesi, açık alanda ikiye-bir hücumları yönlendirebilmesi bu olgunluğun en net örnekleri.
Anthony Davis, sekiz senelik NBA kariyerinde ilk kez bir süper yıldızla aynı takımda forma giyiyor. New Orleans’taki yedi yılı boyunca play-off potasının son basamakları için mücadele eden AD, ayrıca kolejdeki Kentucky macerasından beri ilk kez hedefi şampiyonluk olan bir takımda forma giyiyor.
Sayı, ribaund, asist gibi ana istatistiklerde daha iyi yılları olsa da Davis, performans anlamında kariyerinin en iyi sezonunu geçiriyor. Zira %61,4’lük doğru şut ve %52,8’lik verimli şut kullanımlarıyla kariyer zirvesine ulaşmış durumda. Ayrıca 55 maçta 194 üçlük deneyerek 75 maç-162 üçlük sezonunu geride bırakıp bu alanda da zirveye çıktı.
Özellikle de üçlüklerdeki bu gelişimi değerli. 194 üçlüğün 65’inde isabet bulan AD, LeBron ile oynadığı pick&roll’lerde hâli hazırda durdurulamaz bir tehdit. Fakat takımların tuzaklı uzak savunma düzenleri karşısında pick&pop oynayabiliyor. Şut menzilini yayın iki adım gerisine (%35 isabet ortalaması) kadar çekebilmesiyle tuzaklı savunmaları ekarte edip hem kendine hem de LeBron’a alan açabiliyor. Yani Davis ile LeBron, sahaya yansıyan performans anlamında birbirilerini farklı alanlarda zirveye taşımayı başardılar.
Dwight Howard & JaVale McGee: İkisi de mantıklı oynuyor
Küçümsemek veya yıkıcı bir eleştiri yapmak gibi olmasın fakat McGee ile Howard’ın kariyerlerine baktığımız zaman genelde “mantıksız” hareketleriyle gündeme geldiklerini görmüştük. McGee her ne kadar Golden State Warriors döneminde sistemin en iyi rol oyuncularından biri olmuş veya Howard, 2006 ile 2012 yıllarında mükemmel oynamış olsa da uçarı kaçarı hareketleriyle daima bir eksi yazıyorlardı.
Howard’la bu yaz anlaşılırken McGee’nin sona eren kontratı uzatılmıştı. Bu imzaların ardından birçok kişi, soyunma odası sorunları başta olmak üzere takımın kimyasının bozulabileceğini düşünüyordu. Fakat açıkçası, hiç de öyle olmadı.
Howard, maç başına 1,2 top kaybı yaparak bu alanda kariyerinin en düşük rakamını elde etmeyi başardı. Ayrıca toplamda ürettiği 468 sayıyı 257 şutta buldu. Bu toplam sayı-deneme sayısı oranında ise kariyerinin en yüksek rakamlarına ulaşmış durumda. Ayrıca 2,5 hücum ribaund ve %73,7’lik verimli şut ortalamalarıyla bu alanlarda takımının lideri.
McGee’nin etkisi ise biraz daha pratik odaklı. Kariyerinin en iyi “verimli-doğru şut ortalaması (%67,9)” sezonunu geçirirken asıl etkiyi savunmada yapıyor. Misal, Bucks ile Lakers maçını düşünelim. LeBron, tepede Giannis Antetokounmpo’yu savunur. Anthony Davis, perimetrenin sol veya sağ hizasında bekler. Olası bir topsuz oyun perde oyunu ise kısaların kontrolü altındadır. McGee sahada olduğunda ise LeBron, Giannis’e biraz daha yaklaşıp penetre alanını kapatır. Zira McGee, mobilitesini hızlı kaçla dönüşleri ve el-ayak koordinasyonuyla birleştirerek sekansları iyi savunabiliyor. Böylece takıma nefes aldırıyor.
Hazır savunma demişken takımın bu sezon bence çıkardığı en iyi işi mercek altına alalım.
Frank Vogel ile savunma 101
Elinizde Avery Bradley, Danny Green, LeBron, Davis, Howard ve McGee rotasyonunun bulunması aklınıza ortalama üstü bir savunma düzeni getirebilir. Fakat geri kalan kadronuz Kentavious Caldwell-Pope, Rajon Rondo, Kyle Kuzma, Quinn Cook ve Troy Daniels’tan oluşuyorsa işte o zaman işler olumsuz yöne doğru değişir. Zira KCP ile Kuzma, 36 dakikalık ortalamalarda ligde en fazla boyalı isabeti sayısına neden olan ilk 15 oyuncu arasında yer alıyorlar. Rondo ise guardlar arasında maç başına en az 15 dakika sahada kalıp en fazla saha içi isabetine neden olan 10 oyuncudan biri.
Fakat Vogel, savunma kurgusunda o kadar iyi bir iş yaptı ki neredeyse bütün defoları yamaladı. Elbette James Harden ile Russell Westbrook ikilisinden toplamda 69 sayı yedikleri veya Kawhi Leonard’ı durduramadıkları oldu. Ancak totalde düzenleri, mükemmel bir şekilde işlerdi. Bu düzeni üç şekilde açıklamak mümkün.
Kısa savunması
Frank Vogel; 2012-2013 ve 2013-2014 sezonlarında Indiana Pacers’ın başındayken George Hill ve Paul George ikilisini kısa savunma düzeninde anahtar oyuncu olarak kullanıyordu. George’u perimetreye yerleştiriyor, forvet savunmasına gitmesi için bazen serbestlik veriyor Hill’i ise yakın savunmacı olarak kullanıyordu. Bu sezon bu rolü LeBron/McGee/Davis ile Bradley/Green/Caruso üstlendiler. Böylece kısaların konfor alanları hem skor üretimi hem de pas dağıtımı açısından azaldı. Özellikle de ön çizgi savunmasında Alex Caruso, %33,2 geçirgenliğe izin vererek bu alanda ligin en iyi beş oyun kurucusundan biri oldu.
Forvet savunması
Biraz önce McGee örneğinde de bahsettiğim gibi, bu düzen genelde yakın-uzak kriterine bağlı. Yani eğer karışlarında Antetokounmpo veya Doncic gibi yıldız forvetler varsa Davis veya LeBron, o ismi yakından savunuyor hemen arka hatta McGee veya Howard yer alıyor (genelde McGee), baseline tarafında ise forvet ve guard bekliyor. Ancak eğer forvet PJ Tucker, Jaylen Brown gibi bir isimse yakın savunma ikinci hatta yaklaşıyor, ikinci hat dibe iniyor ve baseline savunması dışa açılıyor. Böylece dışarı açılan savunma diğer oyunculara baskı kuruyor ve dışarıdaki forvetin konfor alanı daralıyor.
Adam değişim savunması
Sanırım bu, Lakers’ın savunma düzenine dair en sevdiğim şey oldu. Rondo, Caruso ve KCP gibi fiziksel açıdan dezavantaj yaratan isimler dışında Lakers, hemen hemen her savunmayı değişebiliyor. Howard ve McGee, kısaları savunurlarken fazla dışarı açılmayıp hız dezavantajı riskini almıyorlar. Green, Bradley ve Kuzma ise şutörlerin açısını kapatırlarken birbirlerine yakın olup ekstra pas riskini önlemeye çalışıyorlar. LeBron ile Davis, zaten fiziksel açıdan her şeyi değişebiliyorlar.
Orlando’da neler merak konusu?
Danny Green, hayal kırıklığı yaratacak mı?
Bu biraz fazla kötümser bir düşünce gibi gelebilir fakat Green, Spurs’le veya Raptors’la şampiyonluklar kazandığında play-off’larda normal sezona göre büyük bir düşüş gösteriyordu. Misal, geçtiğimiz sezon play-off’larda 6,9 sayı ortalamasıyla oynadı ve %31 üçlük isabeti buldu. Bu sezon sergilediği normal sezon performansıyla takımın en iyi tamamlayıcılarından biri oldu. Hâli hazırda kısıtlı skor katkısında Green, play-off’larda bocalarsa işler biraz zorlaşabilir. Tabii LeBron ile Davis ikilisi büyük yükü her halükarda taşıyacaklar fakat ek katkı fena olmayabilir.
Avery Bradley, takımın en iyi üçüncü oyuncusu mu?
Bu sezon için kesinlikle evet. İstatistikleri bir kenara bırakalım ve bu sezonu düşünelim. Bradley, bu sezon kritik maçlarda üzerine düşeni daima yaptı.Kariyeri boyunca öne çıktığı agresif savunmasını sürdürdü. Ayrıca işin skor üretim kısmında da önemli bir görev üstlendi. Misal, Los Angeles Clippers’a karşı oynadıkları son maçta 6/12’sı üçlük olmak üzere 24 sayı üretti. Birçok hedef maçta takımın artı-eksi grafiğinde artı yazdı. Belki 8,6 sayı ortalaması çok şaşalı görünmeyebilir fakat %37 ile üç satı atması, verimli şutlarda kariyerinin en iyi üç sezonundan birini yaşaması ve savunma istikrarı onu takımın en iyi üçüncü oyuncusu yapıyor.
Kyle Kuzma’nın sorunları neler?
Kyle Kuzma, 2017 Draftı’nda 27. sıradan seçilen bir oyuncu olarak çaylak yılında sergilediği performansla “draft’ın en iyi ‘steal’ seçimi” olarak adlandırılmıştı. Evet gerçekten de öyleydi. Fakat Kuzma, ilerleyen iki yılda o performansına çıkamadı. İvmesi tepetaklak oldu. Şut yüzdelerindeki isabet ortalamaları berbat bir hâl aldı. Savunmada %37,8 geçirgenlikle oynarken %44,1’e kadar çıktı. Asist ortalaması kolej yıllarındaki ortalamaya düştü. Akıcı ve zaman zaman patlayıcı atletizmini korudu fakat asla istikrarlı olamadı. Özellikle de Davis takasında kendisine duyulan güveni şimdiye dek sergilediği performansla boşa çıkarmasıyla hayal kırıklığı yarattı. Eğer Orlando’daki serüvende geleceğe dair ışık vermezse ve 2020-2021 sezonunda da düşüş yaşarsa geleceği başka bir takımda devam edecektir. Tabii en azından son 1,5 yıldaki performansı ve rakamları bu savı akla getiriyor.
Markieff Morris takıma neler katacak?
Sezona Detroit Pistons’ta başlayıp kışın Lakers’a gelen Morris, sekiz maçtaki performansıyla pek de büyülemedi. Fakat kariyeri boyunca üçlüklerdeki istikrarı, top paylaşım oranındaki payı (%16) ve savunmadaki agresifliği Morris’i ideal bir LeBron & Davis tamamlayıcısı yapıyor. Eğer bu üç unsuru ortalama seviyelerde olsa bile sergileyebilirse kuşkusuz takımı bir üst basamağa çıkarabilir. Tıpkı Trevor Ariza gibi.
Son Dakika › Spor › Nerede kalmıştık? | #1: Los Angeles Lakers - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?