Yargıtay Başkanı Cirit: "Evrensel Bir Hukuk Kültürünü Oluşturmak Zorundayız"
Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, "Adaletin ve insan haklarının herkes için eşit olarak sağlandığı, evrensel bir hukuk kültürünü oluşturmak zorundayız." dedi.
Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, "Adaletin ve insan haklarının herkes için eşit olarak sağlandığı, evrensel bir hukuk kültürünü oluşturmak zorundayız." dedi.
"Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Sisteminin Desteklenmesi Ortak Projesi" çerçevesinde 3 gün sürecek konferans ve yuvarlak masa toplantılarının Swissotel The Bosphorus'da düzenlenen açılışında konuşan Cirit, Türkiye'nin önemli bir süreçten geçtiğini söyledi.
İsmail Rüştü Cirit, "Ülkemizin içinde bulunduğu konum ve durum itibariyle ülkemiz 1960'tan başlamak suretiyle demokrasimiz birçok kere inkıtaya uğramış ve demokrasinin inkıtaya uğraması sonucunda da ülkemizde demokrasiyi, hukuk devletini sarsan birçok hamlelerin karşısında bu şekilde Türkiye'nin açmazlarını Batılı dostlarımız anlamakta zorluk çekiyorlardı. Bunları kendilerine ifade ettiğimizde ve 15 Temmuz meselesini ifade ettiğimizde kendileri bunları anlamakta zorluk çektiklerini söylüyorlardı. Biz de ilk anda, 15 Temmuz'un hemen arkasından onların tepki vermemesini anlamakta zorluk çekiyorduk. Birçok reformlarda insan hakları konusunda önemli ülkemizin kazanımları oldu. Bu kazanımları devam ettirmek istiyoruz." diye konuştu.
Yüksek mahkemelerin hukukun tüm ülkede eşit şekilde uygulanmasını sağlamak ve hukuki denetimi yapmak üzere iki temel işlevinin olduğunu hatırlatan Cirit, sözlerini şöyle sürdürdü:
"En üst derecedeki yüksek mahkemeleri karakterize eden asıl unsur, hukuki denetimi yapmanın üzerinde hukukun ülkede eşit bir şekilde uygulanmasını sağlamaktır. Zira bir yüksek mahkeme kararı sadece o davanın taraflarına yönelik subjektif bir işlevle sınırlı değildir. Yüksek mahkeme kararlarının herkese yönelik olması nedeniyle objektif bir işlevi vardır. Bu nedenle daha iyi bir adalet sistemine ilişkin ideallerimizin gerçekleştirilmesinde yüksek mahkemeler olarak rollerimiz, son derece kritik ve sorumluluğumuz oldukça ağırdır. Bizler, hepimiz, insanlık ailesinin birbirine eşit ve birbirleriyle aynı değerde olan fertleriyiz. Adaletin ve insan haklarının herkes için eşit olarak sağlandığı, evrensel bir hukuk kültürünü oluşturmak zorundayız. Bu nedenle daha çok bir araya gelmemiz ve amaçladığımız evrensel hukuk kültürü idealine doğru ve güvenle ilerlemenin yollarını ve çarelerini el birliğiyle bulmak zorundayız."
Evrensel hukuk kültürünü oluşturan kavramlara ve bu kavramların çekirdeğinde yer alan değerlere tarih boyunca çok farklı coğrafyalardan pek çok medeniyetin katkı sağladığını belirten Cirit, şöyle devam etti:
"Daha açık ve kısa bir ifadeyle demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, insanlık tarihinin kültür ocağından çıkan değerlerdir. Hiçbir devletin ve coğrafyanın ya da ideolojinin tekelinde değildir. Bu değerlerin düşünsel temelini antik Yunan'da Aristo ve Platon'un görüşlerinde, Mevlana'nın Mesnevi'sinde, Yunus Emre'nin 'Yaratılanı sev yaratandan ötürü' sözünde bulabilirsiniz. Uluslararası belgelerde çağdaş toplumun adalete ilişkin beklentilerinin karşılanması konusunda yüksek mahkemelerin açıklık ve duyarlılık göstermelerinin önemi vurgulanmıştır. Demokratik toplumlarda yüksek mahkemeler, evrensel düzeyde kabul edilen en ileri adalet standartlarını uygulamalı, bu amaçla adalet politikalarına katkı sağlayarak, gerektiğinde yol gösterici olmalıdır. Evrensel hukuk kültürünün yüksek mahkemelere yüklemiş olduğu bu yol gösterici olma sorumluluğunun bir gereği olarak Asya Pasifik bölgesindeki yüksek mahkeme başkanlarının katılımı ile oluşturduğumuz İstanbul Şeffaflık Bildirgesi'nin uluslararası alanda daha çok tanınması ve uygulanabilirliğinin sağlanmasına yönelik çalışmalarımız Yargıtay olarak devam etmektedir."
"Hukuk bir değerler sistemidir"
İsmail Rüştü Cirit, Yargıtay'ın tüm kararlarının toplumun erişimine açılmasının, son birkaç yılda gerçekleştirdikleri önemli reformlardan birisi olduğunu vurgulayarak, "Bu reformları dosyaların ortalama inceleme sürelerinin taraflara bildirilmesi izleyecektir. Adaletin temel bir ilkesi olan şeffaflık, bireysel başvuru müessesesinin amacının gerçekleştirilmesi bakımından da oldukça önemlidir. Yüksek mahkeme kararlarının toplum tarafından bilinebilir ve öngörülebilir olması uyuşmazlıkların sayısını azaltır, gereksiz dava açılmasını engeller. Yüksek mahkeme kararlarını temel hak ve özgürlüklere ilişkin konularda uyumlaştırılmasının hukuki güvenlik, eşitlik ve toplumsal barışın sağlanması bakımından da oldukça önemli olduğunu belirtmekte yarar görüyorum." şeklinde konuştu.
Bu çerçevede Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının yanı sıra Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamında verdiği kararların da önemli hale geldiğini dile getiren Cirit, "Dolayısıyla bireysel başvuru müessesesinin arzu edilen başarıyı sağlaması, hukuk sisteminin iyi işlemesi bakımından kritik bir role sahiptir. Bölge Adliye Mahkemesi kararlarının da şeffaflık ilkesinin bir gereği olarak toplumun erişimine açılması, yargıya olan güvenin artırılmasına katkı sağlayabilir. Zira bilindiği üzere dosyaların büyük kısmı, istinaf aşamasında kesinleşecek olup bu durum bölge adliye mahkemelerinin yerleşik uygulamalarının bilinebilir ve öngörülebilir olmasının önemini artırmaktadır." diye konuştu.
"Hukuk bir değerler sistemidir. Tüm insanlık için ortak bir değerler sistemi oluşturmak, bu şekilde herkese özgürlük, eşitlik, adalet ve hukuki güvenlik sağlamak tarih boyunca hukukçuların peşinde olduğu, peşine düştüğü bir idealdir" diyen Cirit, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Çok taraflı milletler arası anlaşmaların yapılması, uluslararası mahkemeler ve kuruluşlar oluşturulması bu ideale yaklaşma çabasından kaynaklanmaktadır. Türkiye'nin de içinde bulunduğu Avrupa bölgesi insan hakları sistemi; demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları olmak üzere üç sütun üzerine inşa edilmiştir. AİHM de bu değerleri korumak amacıyla çalışmakta ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de taraf devletlere sözleşmenin yorumlanması ve uygulanması konusunda rehberlik etmektedir. Türkiye'deki bireysel başvuru sisteminin Avrupa İnsan Hakları içtihatlarının Türk hukukuna aktarılması bakımından önemli bir işlevi bulunmaktadır. Hem bireysel başvurunun, anayasa ve kanundaki düzenleniş şekli hem de bireysel başvuru sisteminin kabulünün gerekçeleri böyle bir sonuca ulaşmamıza neden olmaktadır. Bu yönüyle bireysel başvuru, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Türk hukukunda içselleştirilmesi bakımından da önemli bir işlev görecektir. Bu konferansın bireysel başvuru sisteminin ülkemizde gelişimine çok önemli katkılar sağlayacağına inanıyor, tüm katılımcı ve konuklara sevgi ve saygılarımı sunuyorum."
"Olağanüstü hal doğaldır"
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Adem Sözüer, 15 Temmuz'da Türkiye'nin, bir ülkenin yaşayabileceği en büyük tehlikelerden birini atlattığını söyledi. Avrupalıların bunu anlamadığını ve bunun iyi anlatılması gerektiğini kaydeden Sözüer, "Her devletin bu tehlikeye karşı olağanüstü hal de ilan ederek tepki duyması gayet doğaldır. Ancak, hepimiz biliyoruz. Bu tepkiyi hukukun ilkelerini gözardı ederek yaparsak bir sonuç alamayız. Bir sonuç alamayız ve yazık olur. Yine önümüze darbelerle hesaplaşmak konusunda bir fırsat geldi, bunu da kaçırırız. Vatandaş hesaplaştı, o gün oraya çıktı meşru savunma hakkını kullandı 15 Temmuz'da. Şimdi sıra hukuk dünyasında" ifadelerini kullandı.
Adalet Akademisi Başkanı Yılmaz Akçil ise proje çerçevesinde yaptıkları çalışmalar konusunda katılımcılara bilgi verdi.
Açılış konuşmalarının ardından "Türk Ceza Hukuku Reformunun ve Bireysel Başvurunun AİHM Kararlarına Etkisi" başlıklı panel yapıldı.
Organizasyon kapsamında yarın ve cuma günü İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Doktora Salonu'nda yuvarlak masa toplantıları düzenlenecek.
Proje
Türkiye'de yargı kurumlarını Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa Birliği (AB) müktesebatı ile güvence altına alınan hak ve özgürlüklerle uyumlu olacak şekilde güçlendirerek Anayasa Mahkemesince bireysel başvuru sistemini desteklemek ve gelişmesine katkıda bulunmak amacını taşıyan proje, AB, Türkiye Cumhuriyeti ve Avrupa Konseyi tarafından finanse ediliyor.
Projenin hedef grubu olarak ilk derece mahkemelerinde çalışan hakim ve savcılar ile avukatlar belirlenirken, eğitim faaliyetleri, yayınlar, konferans ve yuvarlak masa toplantılarını içeren projenin Aralık 2018'e kadar tamamlanması hedefleniyor.