Başbakan Ahmet Davutoğlu, Anayasa Mahkemesi bağlamında devam eden seçim barajı tartışmalarını değerlendirerek, "Burada geçen sene 30 Mart seçimleri öncesinde ve daha önce ortaya çıkan tabloya baktığımızda, 2015 seçimlerinin önemini de gördüğümüzde, bunlar Türkiye'deki istikrarla ilgili bir yeni soru işaretleri uyandırma çabası olarak da değerlendirilebilir" dedi.
Davutoğlu, TGRT Haber'de yayınlanan "Neler Oluyor" adlı programa katılarak, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Başbakan Davutoğlu, Anayasa Mahkemesi Başkanına atfen çıkan haberler hususunda, ertesi gün Anayasa Mahkemesi Başkanlığı'nın yaptığı açıklamayla konuyu açıklığa kavuşturduğunu ifade etti.
Anayasa Mahkemesi üzerinden bir tartışma yapmak istemediğini belirten Davutoğlu, "Açıklığa kavuşan bir husus var. Orada Anayasa Mahkemesi Başkanına atfedilen beyanların, doğru olmadığı ortaya çıktı. ...Gazetecinin iyi niyetle bir algı, bir iletişim sıkıntısından olabiliyor bazen. Bizim için esas olan pazartesi günü yapılan açıklamadır ve o yalanlanmıştır." diye konuştu.
"Hiçbir zaman baraj korkumuz olmadı"
AK Parti yeni kurulduğunda, 14 ay sonra iktidar olacağını düşünerek kurulmadığını vurgulayan Davutoğlu, partinin iktidar hedefiyle kurulduğunu fakat o dönem erken seçime gidilip gidilmeyeceğinin belli olmadığını hatırlattı. Davutoğlu, seçim barajının o dönem de var olduğunu aktararak, şunları söyledi:
"Yeni kurulan bir parti olarak da 'Aman barajlar kalksın' diye bir şey yapmadı. Çünkü, Sayın Cumhurbaşkanımız liderliğinde kendine güveniyordu, 'Ben iktidar olurum' diyordu. Kendine güvenen bir parti olarak hiçbir zaman barajın arkasına da saklanmadık, barajdan da korkmadık. 2001 Ağustos ile 2002 Kasım arasında bir muhalefet partisi olarak, barajı bahane göstermeden halka ulaşmaya çalıştık ve başarılı olduk. Sonra da barajın arkasına saklanmadık. Aldığımız oy oranları herhangi bir şekilde baraj dolayısıyla alınmış oy oranları değil. Milletvekili dağılımını koysak bile yüzde 50'yi yakalamış Türk siyasetinde kaç parti var, yüzde 48,5 yüzde 49'ları yakalamış? 2011 seçimlerinde geldiğimiz düzey belli. Dolayısıyla AK Parti olarak bu konuda herhangi bir kaybımız yok."
"Erdoğan, geçen yıl 3 seçenek önerdi"
Başbakan Davutoğlu, geçen yıl bu sebeple AK Parti Genel Başkanı olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 3 teklifte bulunduğunu anımsatarak, barajın tamamen kaldırılması, daraltılmış bölgeye geçilerek barajın yüzde 3 ile 5 arasında tutulması ya da mevcut sistemle devam edilmesi seçeneklerinin sunulduğunu dile getirdi.
Burada önemli olanın parlamenter sistemde temsil ile istikrarı bir arada sağlanması olduğunu vurgulayan Davutoğlu, şöyle devam etti:
"1995'te Anayasa Mahkemesi'nin aldığı karar var. O zaman yapılan itirazı reddederken, temsil ile istikrar aynı derecede önemlidir. Temsili sağlarsınız, 1965-1969'da Milli Bakiye Sistemi'yle en küçük partilere bile şeyler dağıtıldı, fakat ondan sonra gelen koalisyon hükümetleri gösterdi ki; temsille sağladığınız olumlu unsurlar istikrar getirmiyorsa bu sefer başka sıkıntılar doğuruyor. Peki istikrar yeterli mi? Yetmez. Birçok Ortadoğu ve başka ülkelerde antidemokratik istikrar var ama demokrasi olmadığı için meşruiyet yok, temsil yok. O zaman bizim yapmamız gereken en uygun bir şekilde bunları buluşturabilmek. Bu tartışma geçen sene açılmış olsaydı, biz teklif ettiğimizde, memnuniyetle bütün partililerle oturulur, konuşulur ve yeni bir formül neyse onun üzerinde çalışılırdı."
"Baraj tartışmaları, istikrarla ilgili soru işareti uyandırma çabasıdır"
Davutoğlu, anayasal bir zorunluluk olarak, değişikliğin 1 yıl önceden olmadıkça uygulanma şansı bulunmadığına dikkati çekerek, "O zaman grup konuşmamızda da vurguladığım gibi; bu konuları böyle bir reaktif ya da bir şeyi engellemek için ele alınan konular değil de ilkesel, rasyonel, birlikte oturup değerlendirip, herkesin temsille istikrarı birlikte sağladığı bir noktaya, her fikre açığız. Birden Anayasa Mahkemesi Başkanlığının reddettiği o konuşma etrafında bir fırtına kopartıldı, bir algı yürütülmeye çalışıldı. Burada geçen sene 30 Mart seçimleri öncesinde ve daha önce ortaya çıkan tabloya baktığımızda, 2015 seçimlerinin önemini de gördüğümüzde, bunlar Türkiye'deki istikrarla ilgili bir yeni soru işaretleri uyandırma çabası olarak da değerlendirilebilir. Şu anki temsil, geçerli oylar üzerinden zaten yüzde 95'lere varan güçlü bir temsil şeyimiz var. Bu noktada bir sıkıntı yok" dedi.
Davutoğlu, söz konusu tartışmaların zamanlamasına işaret ederek, Anayasa Mahkemesi'nin 1995'te, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin de 2008'de aldığı kararların şu anki seçim sistemine meşruiyet gölgesi getirmeyeceğini söyledi. Bu kararların barajı meşru gördüğünü anımsatan Davutoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Ama bu çözülmek istenseydi yeni bir teklifle, 2013'ün Eylül ayında yapılan teklif şu ana kadar tartışılır, konuşulurdu. Bunları bekletip, şimdi böyle bir tartışma açmak doğru değil. Önümüzdeki dönemde bu çerçevede de bir kriz beklemiyorum. Türkiye'de seçim normal zamanında yapılır. Meşru prosedürler içinde yapılır. Bu tartışma etrafında hiçbir vatandaşımızın tedirgin olmaması lazım. İstikrarımızı bozacak bir şeye izin vermeyiz, temsili yok edecek bir demokrasiye zaten izin vermeyiz. Bundan heveslenip de 'acaba bu sefer AK Parti'nin ayağını kaydırmak suretiyle Türkiye'de istikrarı bozabilir miyiz' diye hevesleniyorsa, hevesleri kursaklarında kalır."
"Cemaat, gönül beraberliğidir"
Başbakan Davutoğlu, Türkiye'deki bütün cemaatlerin fişlendiği yönündeki iddialara ilişkin soruya şöyle yanıt verdi:
"Bir kere bazı kavramların ne kadar yozlaştırıldığı, hepimizin önem verdiği kavramların ne kadar anlam kaymasına uğradığı, özellikle bu cemaat kavramı etrafında son yaşadıklarımızla görüldü. Biraz önce cemevi dedik, cami dedik… Cemaat de aynı şeyden gelir; cem etmekten yani bir araya getirmekten, muhabbetle bir araya getirmekten. Cemaat, gönül beraberliğidir. Şu cemaat olur, bu cemaat olur, her bir yol eğer o gönül muhabbetine dayanıyorsa bunlar zaten yasakla ortadan kalkacak şeyler değil. Kalksaydı 12 Eylül kaldırırdı, 28 Şubat kaldırırdı. Cemaatler kanunla, yasayla bir araya gelmez ki, kanunla, yasayla kaldırılabilsin. Gönül erleri bir araya gelir ve yapar. Dolayısıyla herhangi bir cemaate, devletin tavır alması demek, sosyolojik bir gerçekliğe tavır alması demek. Dolayısıyla böyle bir şey söz konusu değil. Peki, "Paralel yapı bir cemaat midir?" diye soruyorsanız, cemaat değil. Aradaki ayrım burada. Bunun için niye biz 3 sene önce bu yapıya da bir cemaat, bir gönül şeyi olarak mukabelede bulunup, her türlü imkanı sağlıyorduk. Hiçbir cemaat yapısı AK Parti iktidarlığında herhangi bir kısıtlamaya tabii tutuldu mu? Herkes özgürce kendini ifade etti. 28 Şubat'ın bunaltıcı atmosferinden bu ülkeyi kim çıkardı, herkes kendisine sorsun."
"Cemaat gibi görünüp, başka amaçlara yöneldiler"
Davutoğlu, 28 Şubat döneminde bazı kesimlerin "başörtüsü teferruattır" diyerek maske taktığını belirterek, bu maskeleri kaldıranın AK Parti iktidarları olduğunu söyledi. Söz konusu yapıyı cemaat olarak tanımlamadığına vurgu yapan Davutoğlu, "O vasıfla gönüllü işler yaparken, hiçbir zorlukla karşılaşmazken şimdi neden karşılaşıyor? Çünkü cemaat gibi görünüp yaptığı faaliyetlerin ötesinde başka bir amaca yöneldi. Nedir o amaç? Millete gidip de onun rızasını almadan, meşruiyetini milletten almadan Ankara'da bürokrasiyi örgütleyerek ve kontrol altına alarak millet adına otorite kullanmaya kalktı. İşte o zaman 'Arkadaş sen cemaat değilsin' deriz. Çünkü niyetin gönül ve muhabbet köprüleri kurarak, millet arasında irtibatları kuvvetlendirmek değil, niyetin cemaat görünümü altında halkın oylarıyla seçilmiş iktidara bir politika dikte etmek" ifadesini kullandı.
Davutoğlu, "pararlel yapı"nın dış mihraklarla işbirliği yaptığını aktararak, devletin gizli belgelerinin ortaya çıkarılarak gizli bir operasyonun parçası olunmaya çalışıldığını belirtti.
"Onlar, cemaat vasfını kaybetti"
MİT tırlarına yapılan operasyon dahil olmak üzere birçok olayın alt alta konulduğunda mevcut yapının "cemaat" olarak adlandırılamayacağını vurgulayan Davutoğlu, şunları söyledi:
"Bunlara cemaat adını vermek, cemaat kavramına ihanet etmektir. Şimdi artık cemaat demiyoruz. Paralel yapı diyoruz. Çünkü cemaat vasfını kaybetti. İster seküler olsun ister dini görünümlü olsun devleti bürokraside örgütlenmek suretiyle ele geçirmeye çalışırsa bu 60'lı yıllardaki cunta faaliyeti olsun... Ezanın tekrar aslına döndürülmesini bir darbe gerekçesi olarak, daha sonra birçok... Son örneği 28 Şubat'tır. Başkası da dini argümanlar kullanarak bir şekilde devletin içinde paralel bir örgütlenmeyle millet iradesine ipotek koymak... Buna cemaat faaliyeti denir mi? Burada cemaat vasfını kaybetti. Öyle olmamış olsaydı, yitirmemiş olsaydı, bizim için geçmişte ne idiyseler aynı şekilde yürürlerdi. Kendi yakınlarınızı devlet kademelerine getirmek için personel birimlerini tutacaksınız, imtihanları kontrol edeceksiniz, birçok kul hakkına da gireceksiniz. Sonra da 'Ben, hayır, hizmet işi yapıyorum' diyeceksiniz. İşte o andan itibaren çizgi geçilmiş ve başka bir şeye dönüşmüş olur o faaliyet."
"Yapılanlar, örtülü bir operasyondur"
Davutoğlu, bu faaliyetlere destek veren vatandaşları tenzih ettiklerini aktararak, vatandaşların Türkçe'yi yayan bir faaliyete destek verdiklerine dikkati çekti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde meydana gelen yasa dışı dinleme faaliyetlerine de değinen Davutoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Biz yapmadık' dediler. Peki yapmadınız da neden sahip çıktınız? O çıkar çıkmaz, 'Bu devlete ihanettir. Biz buna karşıyız' demediniz de o tapeleri yayarak bir algı oluşturmaya çalıştınız? İyi niyetli bütün cemaat yapılarına soruyorum. Bu cemaat faaliyeti midir? Değil. Biz o zaman deriz ki 'Bu örtülü bir siyasi operasyondur. Örtülü başka bir istihbari bir operasyondur. O zaman bu yapı oradan çıkar. Bu yapı suçüstü yakalanınca, bu sefer de kendilerini aklamak için diğer cemaat yapılarına 'Onlar da bizim gibi' dediler. Hayır onlar sizin gibi değil. Başka hiçbir yapı böyle bir eylem içine girmedi. Emniyet ve yargı içinde örgütlenerek, 'Sadece benim elemanlarım buraya girer, başkası giremez' demedi. İnsanların mahremine girmedi. Kasetlerle şantajlar yapmaya kalkmadı. Bu ister ana muhalefet partisi liderine yapılsın geçmişte olduğu gibi, isterse başka birine yapılsın, bizim için suçtur."
"MGK'da hiçbir cemaat konuşulmadı"
Davutoğlu, diğer cemaatlerin bu tür söylemleri üstüne alınmaması gerektiğini anlatarak, bu konuda ayrımın net olduğunu söyledi. MGK'da hiçbir cemaatin konuşulmadığına vurgu yapan Davutoğlu, hiçbir cemaate karşı da tedbir düşünülmediğini kaydetti. Davutoğlu, MGK'da paralel bir yapını ve ona karşı alınacak tedbirlerin konuşulduğunu belirtti. Paralel yapının hedeflerine ulaşması durumunda meşru siyaset yapılacak alanın ortadan kalkacağını aktararak, "Meşru devlet yönetimi başka yollarla ipotek altına alınacaktı. Kimse bunu başka şeylerin içine çekmesin. Kendisini aklayabilmek için tekrar cemaat yapısı içine kendisi içine koyarak birtakım... Öyle ifadeler kullanmışlar ki, bunlar çocukça algı operasyonu" diye konuştu.
"Türkiye'de sivil topluma asla baskı yapılamaz"
Türkiye'de sivil toplumun baskı altına alınamayacağını ifade eden Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Hiçbir cemaat, sivil toplum örgütü baskı altına alınmayacaktır. Ama kim olursa olsun kiminle irtibatlı olursa olsun. Halkın meşruiyetini almadan devlet üzerinde bir ipotek kurmaya kalkarsa bu devlet öyle sokakta bulunup da bu hale getirilmedi. 12 yıldır gecemizi gündüzümüze kattık. Bütün AK Parti kadroları ve siyasetçileri itibariyle söylüyorum. Aslında muhalefete de sesleniyorum. 'Sizin de hukukunuz zedeleniyor. Çünkü halka gidip talepte bulunuyorsunuz. Birisi görünmeyen bir muhalefet yapmak istiyor ve sizi kullanmak istiyor. Ne görünmez iktidara ne de görünmez muhalefete izin veririz. Muhalefet yapacak olan da çıksın er meydanına. Görüyorsunuz, Anadolu'yu geziyorum. Çıksın besmeleyi de söyleyerek, 'Euzü billahi mine'ş-şeytani ve's-siyaset' diyerek, 'Siyasetten uzağım' diyeceksiniz. Peki uzaksan uzak dur. Ben akademisyen kimliğim içindeyken herhangi bir siyasi faaliyet içinde olmadım. Engelleyen bir şey yoktu. Oraya gitmiş olsaydım, hocalık yapsaydım siyaset yapmazdım. Öğrencilerimi yetiştirirdim, öğrencim istiyorsa siyaset yapardı, istiyorsa ilim yapardı. Ama onun üzerinden bir siyasi manipülasyona kalkmazdım."
Davutoğlu, "cemaat"in pak ismini kimsenin kirletmemesi gerektiğini belirterek, demokratik bir yönetimden kimseye tehdit gelmeyeceğini söyledi. Demokratik yönetimlerde sivil toplum örgütleri dahil kimsenin takibat altında olmadığına vurgu yapan Davutoğlu, sivil toplumu aşarak kamu alanı etkisi altına almak isteyenlerin bunun dışında olduğunu kaydetti.
- İstanbul
Son Dakika › Güncel › Başbakan Davutoğlu Açıklaması - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?