Kalp hastalıklarını tetikleyen yeni bir faktör: Urfalı Olmak - Son Dakika
Güncel

Kalp hastalıklarını tetikleyen yeni bir faktör: Urfalı Olmak

Kalp hastalıklarını tetikleyen yeni bir faktör: Urfalı Olmak

Kalp hastalıklarını tetikleyen önemli etkenleri sıralayan Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doktor Cüneyt Şelli, bu faktörlere Urfalı olmayı da ekledi.

28.03.2016 12:20

Kalp hastalıklarının belirtileri nelerdir? Günlük yaşam tarzımız kalp sağlığımızı nasıl etkiliyor? Yediğimiz gıdalar kalbimize nasıl bir etki ediyor. Olası kalp krizlerine karşı neler yapılmalı? Kalp hastalığı olduğunu düşünenler nasıl bir yol izlemeli? Bu ve buna benzer soruların cevabını yüzlerce kalp ameliyatı yapan Özel Medigap Ursu Hastanesi'nin Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doktor Cüneyt Şelli'den almaya çalıştık.

Cüneyt Şelli kimdir, diye başlarsak…

Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanıyım. İlkokulu Cengiz Topel İlkokulu'nda, ortaokulu Merkez Ortaokulu'nda, liseyi Şanlıurfa Lisesi'nde tabiri caizse has bir Urfalı olarak bitirdikten sonra Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesini kazandık. Selçuk'ta 1996 ile 2002 yılları arasında okuduk. 2002'de mezun olduktan sonra yine ilk atama yerimiz Urfa'ya 112 Acil Sağlık Hizmetleri oldu. Orada yaklaşık bir buçuk yıl kadar başhekim olarak hizmet verdim. Buradaki hizmetten sonra uzmanlık sınavını kazanarak Harran Üniversitesi Kalp ve Damar Cerrahisini kazanmış olduk. Harran Üniversitesini kazanmamızdaki yegane sebeplerimizden birisi o zamanki pratisyen hekimliğimin yanında Urfa'da kalp ameliyatları yapılmıyordu. Öğrencilik yıllarımda kalp doktoru olmaması büyük bir sorundu.

Bu sorun beraberinde neyi getiriyordu?

Acil kalp ameliyatı veya anjiyo gerekiyordu bu yüzden vatandaşlarımız il dışına çıkmak zorunda kalıyorlardı. Gerçekten çok büyük mağduriyetler yaşanıyordu. Anjiyo fakültede başlamıştı ama kalp ameliyatları bugünkü gibi yapılmıyordu. O zaman Ankara Yüksek İhtisas çıkışlı bir hocamızın Urfa'da olması tercihlerimin arasına girme nedenlerinden biridir. Çok iyi oldu. Burada 5 buçuk yıl zarfında çok iyi bir ivme kazandırdık. Her türlü kalp ameliyatını yapar hale geldik. İyi bir ekip oluşturduk. Altı aylık kısa bir süre de olsa İstanbul Memorial Hastanesi'nde Bingür (Sönmez) hocamızın yanında kendimizi yetiştirme durumumuz oldu. Orada da epeyce ameliyatlara girdik. 2009'da uzmanlık belgemizi aldıktan sonra mecburi hizmet olarak, yine bir Urfalı olarak 500 Yataklı Devlet Hastanesine atamamızı istedik. Burada başladığımızda kalp ameliyatları vardı. Fakat tek tük yapılıyordu. Oraya hızlı bir giriş yaptık. Asistanlığın getirdiği bir tecrübe de söz konusuydu. İstanbul Memorial Hastanesi'nde çalışmamızın verdiği bir tecrübe vardı. 500 Yataklı Devlet Hastanesinde başladıktan altı ay sonra ayda 20 ile 30 arasında değişen kalp ameliyatlarını yaptık.

Başka illere gidişler de azaldı o zaman?

Evet elimizden geldiğince hiçbir hastayı sevk etmedik. Ne kadar riskli de olsa elimizden geldiğince müdahale ettik. Orada da yaklaşık iki yıl mecburi hizmetimizi tamamladıktan sonra Özel Medigap Ursu Hastanesi tarafından teklifte bulunuldu. Orada yapmış olduğumuz başarılı ameliyatlardan kaynaklanan bir teklifti bu. Biz de daha fazla vatandaşa ulaşma ve Urfa'da kalma düşüncesiyle bu teklifi seve seve kabul ettik. Yaklaşık üç yıldır burada aktif kalp cerrahisini yapar durumdayız.

Türkiye'de her yıl 190 bin civarında insan kalp hastalıklarından hayatını kaybediyor. 2020 yılında bu sayının 300 bine çıkacağı tahmin ediliyor. Bu artışın altında yatan nedenler olarak neyi görüyorsunuz?

Maalesef biz, yediğini harcayan bir toplum değiliz. Kalp hastalıklarında en önemli beş risk faktörü var. Bu beş faktör sigara, kolesterol, diyabet-şeker hastalığı, hiper tansiyon, yüksek tansiyon bir de genetik yatkınlık. Urfa ve çevresinde bir türlü kolesterol yüksekliğini kontrol altına alamıyoruz. Sakatat, kuşbaşı, ciğer gibi gıdaların fazla tüketilmesinden dolayı ister istemez bu kolesterol seviyesi yükseliyor. Buna bağlı olarak da koroner arterler dediğimiz, kalbi besleyen damarlarda tıkanıklıklara yol açıyor. Bunlar da maalesef kalp krizlerine ve kalp hastalıklarına yol açıyor. Bu bizim için çok büyük sıkıntı. Örneğin ben öğrencilik yıllarımdan hatırlarım. Kolay kolay 40 yaşın altında bir hasta gelmezdi. Hem eskiyi hem de yeniyi bilen biri olarak bunu söylüyorum. Şu anda 30 yaşın altında, 25 yaşında açık kalp ameliyatı yaptığımız insanlar var. Bu da yaş sınırının gittikçe aşağıya düştüğünü gösteriyor. Yaş sınırı aşağı düşünce bu genlerimize de işliyor. Buna bağlı olarak genetik yatkınlık da artıyor. Bu yatkınlık arttığı içinde önümüzdeki yıllarda daha fazla kalp hastalıklarına yakalanma söz konusu olacaktır. Batıya göre bizim bölgede fazla olma nedenlerinden biri ki, Batı da yiyor, Amerika'yı biliyoruz, onlarda hamburger türü şeyler, obezite fazla ama onlar bunu harcayabiliyorlar. Adama bakıyorsunuz sabah kalkıp sporunu yapıyor, akşam sporunu yapıyor, günlük beden egzersizlerini yapıyor. Biraz önce beş tane risk faktörü saymıştım. Urfa için altı diyorum. O da Urfalı olmak. Onun için bu önemli. Biz gelen bütün hastalarımıza bunu söylüyoruz. Gün içerisinde yarım veya bir saat kendinizi yormayacak şekilde normal tempoda yürüyüşünüzü yapacaksınız. Kısmen uyan hastalarımız var ama Urfa'nın sosyal yapısından kaynaklanan spor alışkanlığımız olmadığı için maalesef bu konuda sıkıntımız var. Onun için sporu, egzersizleri biraz arttırmak lazım. Sigara konusunda bir düzelme söz konusu. Eğer bin hastama demişsem bu yarısında kabul görmüştür. O konuda bir farkındalık yarattığımıza inanıyorum. İkinci farkındalığı da sporda yapabilirsek daha iyi olacak diye düşünüyorum.

Kalp kriziyle ilgili belirtiler nasıl gösteriyor kendisini?

Bizim için en önemli belirti, yürüyüş yaparken, merdiven çıkarken veya yokuş çıkarken nefes darlığı, göğüs bölgesinde yanma, sol kulağa vuran bir uyuşma şeklinde devam etmesi bizim için belirteçtir. Bunlar kalp hastalıklarının ön belirtileri. Kalp krizinde en önemli belirti şiddetli göğüs ağrısı, daha çok sırta vuran bir göğüs ağrısı, ani bir soğuk terleme, nefesin aniden kesilmesi gibi durumlarda kalp krizi söz konusu olabiliyor. Bu tip durumların tabi ki, uyarıcı olması gerekiyor. Her işte olduğu gibi Urfa'da bizim insanlarımız biraz vurdumduymazlar. 'Bir şeyim yok, ufak bir ağrı kesici atarım geçer' türünden şeyler söyleyerek bu işi erteliyorlar.

Bunu nereden anlıyorsunuz?

Hasta bize geliyor ya da en sonunda geliyor. EKO'sunu yapıyoruz. Kalbin ölçümlerini yapıyoruz. Bir de bakıyoruz ki, kalpte ileri derecede büyüme başlamış. Ama hasta bunun farkında değil. Bu kalbin iki senelik geçmişinin, mazisinin olması gerekiyor. Hasta iki üç yıl ufak ufak şikayetleri olmuş ama umursamamış. Ve en son derecedeyken bize geliyor. Onun için 'bir şey olmaz' demeyeceğiz. Çok şükür şehrimizde hem özel hem de devlet hastaneleri söz konusu. Hızlı bir şekilde bir kalp doktoruna ulaşıp görünmeleri gerekir.

Kişi hiç doktora gitmemiş diyelim. Aniden kalbinde sıkışma veya ritim bozukluğu meydana geliyor. Ya da kişi kalp krizi geçirdiğini düşünüyorsa kendi kendisine neler yapabilir?

Bu tür olaylarla çok sık karşılaşıyoruz. Örneğin bir tane hastamız araba kullanırken şiddetli bir göğüs ağrısı oluyor. Çok akıllıca davranıyor. Hemen arabayı sağa çekiyor. Sağa çeker çekmez bir iki defa öksürüyor. Öksürerek kalbi bir baskı oluşturuyoruz. Tekrar ritmine kavuşsun diye. Hemen kızlı bir şekilde camı veya kravatı varsa açması gerekiyor. Geçmişe göre güzel olan bir yanı artık cep telefonları var. Hemen cep telefonuyla 112'yi veya bir yakınını arayıp, mevkisini bildirip, 'kalp krizi geçirdiğimi düşünüyorum' deyip yardım isteyebilir. Burada bazen şu yanlışlık oluyor. Kendisi 'hemen ben şu hastaneye gideyim' diyor. Aslında beklemesi ve bir yakını vasıtasıyla götürülmesi daha iyi olur diye düşünüyoruz.

Bazen sessiz de olabiliyor

Bazen dediğiniz gibi sessiz de olabiliyor. Gizli kalp krizi dediğimiz. Özellikle şeker hastalarında biz onu bekliyoruz. Çünkü şeker hastaları siz de bilirsiniz hani zamanla sinir harabiyetine yol açan, ağrı eşiğini düşüren bir rahatsızlık. Onun için hasta bize göğüs ağrısıyla gelmiyor, hafif bir mide bulantısıyla geliyor. Ondan sonra bir nefes darlığıyla geliyor, bir çarpıntıyla gelebiliyor. Bu tür durumlarda şeker hastaları söz konusuysa bir kalp krizi durumudur aslında. Bu durumda da kendisine yardımcı olunması gerekiyor.

Kalp kapakçıklarına bağlı hastalıklarda da bir artış söz konusu. Buna ilişkin olarak neler yapıyorsunuz?

Bizim bölgeyi yine konuşursak romatizmal kalp kapakçığı dediğimiz hastalıkları daha fazla görüyoruz. Bu romatizmal kalp kapakçıklarının esas nedeni küçükken geçirmiş olduğumuz bademcik intihapları, boğaz enfeksiyonları bundan kaynaklanıyor ve bademcik boğaz enfeksiyonları yeterli antibiyotik desteği görünmediği için küçükken çocuklarımız ileri yaşlarda özellikle ergenlik yaşlarında 20'li yaşlardan sonra başlayan romatizmal kalp kapakçığı durumlarıyla karşılaşıyoruz. Daha sade bir tabirle anlatırsak bademciğimizde yer alan mikropların, bakterilerin yuvarlandığı yer en çok kalp kapakçıklarının üstü oluyor. Bunlar da kalp kapakçığını yiye yiye orada bir kalp yetmezliğine yol açıyor. Bizim Urfa bölgesinde yaygın olan kalp kapakçığı hastalığı romatizmalden kaynaklanan kalp kapakçıklarıdır. Bu tür durumlarda daha çok çarpıntı ve nefes darlığı başlar hastalarda. Performans düşüklüğü olabilir. Bu tür durumlarda yine bize gelecekler. Biz bunu tespit ettikten sonra üçer ay periyotlarla kalp kapakçığının yetmezliğinin derecesini ölçüyoruz. Bir, iki ve üçe kadar durumlarda genellikle medikal tedaviyle takip ediyoruz. Yani ilaç tedavisi ve diyetle özellikle tuz diyetiyle bunu takip ediyoruz. Hastanın ilaç tedavisine cevap veremediği durumlarda da ameliyata karar veriyoruz. O kalp kapakçığını değiştiriyoruz. Kalp kapakçığını iki şekilde değiştiriyoruz. Bir de dünyada yeni bir trend var. Kalp kapakçığının onarımı. Eğer romatizmal hastalığa bağlı bir kalp kapakçığıysa bu tür durumlarda daha çok onarım uygulanabiliyor. Etrafına ring dediğimiz t greft, yumuşak bir greftle sararak o kalp yetmezliğini gidebiliyoruz. Eğer kalp kapakçığı sertleşmişse, o zaman onarım olmuyor. O zamanda kalp kapakçığının değişmesi gerekiyor.

İki şekilde değiştirdiğinizi söylemiştiniz.

Birincisi hayvanlardan sağladığımız biyolojik kapağımız var. Bir de metalik kapak var. Burada önemli olan şudur. Metalik kapakta eğer bayansa doğum izni veremiyoruz ve hayat boyu kullanması gereken bir ilacı söz konusu oluyor. Biyolojik kapakta ise bayanlar için söylüyorum, doğum yapabiliyor ve hayat boyu kullanması gereken ilacı kullanmaktan kurtuluyor. Biyolojik kapağın dezavantajı 10 içinde değiştirilmesi gerekiyor. Metalik kapak ömür boyu. Bu konuda acınası bir örnek vermek gerekirse yakın zamanda yaşadığımız bir olay. Urfa'nın bir gerçeği olduğu için bunu anlatmak zorundayız. Urfa'da bir bayan hastamız altı tane kızı olduğu için ve kalp kapakçığında çürüme olduğu için değiştirilmesi gerekiyordu. Biz, 'altı tane çocuğun var, metalik kapak takalım, yoksa 10 yıl sonra tekrar bu ameliyatı olman gerekiyor' dedik. İkinci ameliyat daha riskli bir ameliyat oluyor. Maalesef hastamızı ikna etmekte çok zorluk çektik. Israrla 'benim erkek çocuğum yok, benim doğurmam gerekiyor' dedi. Çok konuşmamıza rağmen bir türlü hastamızı ikna edemedik. Bu tür durumlarda tabiî ki hastanın tercihine saygı duymak zorundayız. İstemeye, istemeye o biyolojik kapağı taktık. Ameliyattan sonra gebe kaldı. Şimdi takip ediyoruz. Ama yine bir kız çocuğu. Böyle acıklı olaylarla da karşılaşıyoruz. Genç olan bayanlarda, yani doğum yapacak olanlarda ve 75 yaş üstündeki hastalarda biyolojik kalp kapakçığını kullanıyoruz.

Urfalı bir kalp doktoru olarak kalple ilgili Urfa'da yapılan yatırımları yeterli buluyor musunuz?

Şu anda iki tane anjiyo merkezimiz var Kamu Hastaneleri Birliğine bağlı Mehmet Akif İnan Eğitim Araştırma Hastanesi, biri de tıp fakültemizde var. Ama yeterli midir, değildir. Yakın zamana kadar bir tane özel hastanemizde de vardı. Ama o özel hastanemiz kapatıldı. Üçüncü merkez olarak biz kaldık, özel olarak. Şu anda üç tane anjiyo merkezimiz var. Oradaki arkadaşlarla görüşüyoruz. Günlük kapasiteleri 10-15 olarak değişiyor. Biz de günde 24 saat çalışan hem anjiyo hem de kalp ameliyatları olarak halkımıza hizmet veriyoruz. Günde yaklaşık olarak 20'ye kadar kapasitemiz çıkabiliyor. Anjiyo noktasına baktığımızda yeterli gibi görünüyor. En azından geri çevirdiğimiz hiçbir hastamız olmadı. Açık kalp ameliyatlarına baktığımızda da bildiğim kadarıyla Urfa'da en fazla biz yapıyoruz. By pass'tan tutun da bütün kalp ameliyatlarına kadar her türlü kalp ameliyatını yapıyoruz. Urfa'da bizim elit tabakanın Urfa'yı yetersiz görmeleri bizi üzüyor. Az önce dediğim gibi, İstanbul'da da çalıştım. Urfa'dan geliyorlardı, ameliyatlarını yine ben yapıyordum. Sadece yerimiz değişti. Buradayız, ellerinin altındayız. Urfa'da şöyle bir ön yargı var. Çabuk ulaşılabilirlik kendisi için kıymetli olmuyor. Üzülmüyor müyüz, üzülüyoruz tabi. Burada bir emek veriyoruz. Burada bir başarı var. Bu başarımızı istatistiki bilgilere dayandırıyoruz. Türkiye kalp ameliyatlarının yüzde 7'si ile 10'u mortal, yani ölümlü seyreder. Bizim oranımızı yüzde 1 civarında ki, her türlü kalp ameliyatını almamıza rağmen. İstanbul'daki 'benim' diyen hastanelerle yarışır durumdayız. Bunu da dediğim gibi sonuçlara bakıp karar veriyoruz. Gerek anjiyolarda gerekse kalp ameliyatlarında bu şekilde. Böyle olunca yavaş yavaş kırdık o algıyı. Yaptığımız ameliyat ve anjiyo sayısından bunu anlıyoruz. Ama yüzde 100 kırdık dersek yanılırız. Ama o günler de gelecek. Ben Urfalıyım. Urfa'ya hizmet ediyorum. Birçok teklif de aldım ama hiçbir zaman gitmeyi düşünmedim. Eğer biz 24 saat Urfa'nın emrindeysek, onlar da bu konuda bize güvensinler. Böyle bir güvensizliğin olması gerçekten bizi üzer. Üç yıldır özelde olmama rağmen gittikçe artan bir ivmemiz var. Bu da bizi sevindiriyor tabi.

Çok riskli mi kalp ameliyatları?

Adı kalp ameliyatı ama oldukça basit ameliyatlar. Çünkü bizde bir sürprizle karşılaşılmaz. Hastanın damarının nereden tıkandığı bellidir. Kalbi açtığımızda, göğüs kafesini açtığımızda sadece kalple karşılaşırsınız. Bilinmedik, sürpriz bir durumla karşılaşma söz konusu değil. Onun için bizim ameliyatlarımız çok riskli ameliyatlar değil. Bağırsak ameliyatı yapan bir cerrah belki sürprizlerle karşılaşabilir ama biz de öyle olmaz. Bizim için risk sadece narkozdur. Ameliyat esnasında, narkoz ve bilumum ilaçlar veriliyor. Ona karşı hastanın belki bir alerjisi vardır. Onu bilemeyiz. Onun dışında herhangi bir risk söz konusu değildir.

Yaş faktörü…

Ayrıntıya girmek gerekirse bizim için önemli olan hastanın kimlik yaşı değildir. Önemli olan vücut yaşı ve kalp yaşıdır. Bunu tecrübelerime dayanarak ayırıyorum. Ben, hastanın poliklinikten girişine, yürüyüşüne bakarım. Hasta bazen gelir 50 yaşındadır, ama düşkün hastadır. O tabiî ki riskli bir ameliyat. Ama bazen hasta gelir 90 yaşındadır ama gayet dinç, bağında, köyünde halen çalışarak gelmiştir. Ona o şansı vermek zorundasınız. Ben, her zaman kalp ameliyatlarına şu gözle bakarım. Kalp ameliyatlarını yapmamızın nedeni, hastamızın yaşam kalitesini yükseltmek amacıyla yapıyoruz. Ya da bu yaşam kalitesini devam ettirsin diye yapıyoruz. Hayati tehlikeden ziyade bunu yapıyoruz. Ameliyatı yaptıktan sonra hasta eski hayatına dönmek ister. Siz onu düşkün hale getirecekseniz yapmamak gerekir. Örneğin benim geçen hafta yaptığım bir ameliyatta hasta 88 yaşındaydı. Diyarbakır'a, Gaziantep'e CD'yle başvurmuşlar. Arkadaşlar hastayı görmeden '88 yaşındaki kadına ne olacak' türünden şeyler söylemişler. Ben çok üzüldüm. Bana da geldiler. 'Ben CD'yi ameliyat etmiyorum. Siz bana hastayı getirin' dedim. Hastayı getirdiler. 'Teyze ne yapıyordun' diye sordum. 'Valla ekmek yapıyordum, beni getirdiler' dedi. Şimdi siz 88 yaşını düşünerek bu kadına ameliyatı yapmıyorum diyemezsiniz. Çok şükür ameliyatını yaptık. Üç damar by pass'ını yaptık ve gönül rahatlığıyla evine gönderdik. Risk derinlemesine girmek gerekirse, kalp krizi geçirmemiş olması bizim için çok önemli. Hasta kalp krizi geçirmişse kalp etkilenmiş oluyor. İkinci olarak vücut yaşı bizim için çok önemli. Hasta dinçse bu bizim için güzel. Hasta düşkün haldeyse, yürüyemez haldeyse, başka

hastalıkları varsa, şeker, tansiyon, diyabet gibi hastalıkların söz konusu olması bu riski yükselten şeyler. Şu ana kadar çok riskli ameliyatlar da yaptım ama hiçbir zaman yüzde 10'dan fazla bir risk vermedim. Bu da bizim edindiğimiz tecrübeden kaynaklanıyor. Bu da bizi diğer kalp merkezlerinden ayıran bir özelliktir.

Kalp krizinden ölen bir insan olduğundan hep 'stresten, aşırı kızgınlıktan veya üzüntüden' öldü şeklinde nedenler dile getirilir. Oysa son dönemde mutlu kalp sendromu dedikleri aşırı sevinme, mutlu bir ana tanık olup ölen insanların da olduğunu duyuyoruz. Kalple ilgili bu çizgiyi nasıl korumalıyız?

Bunlar kalp damarlarını tıkayan faktörler değil. Böyle hastalarda kalbinin damarlarını tıkayan bir daralma başlamıştır. Ama onun tetikleyici bir mekanizmasının olması lazım. Tabiri caizse bardağı taşıran son damlanın ne zaman taşacağını bilemiyoruz. O son damla nedir? Maçtaki bir heyecan olabilir. Adrenalinin yüksek olduğu durumlarda olabilir. Adrenalin hormonu mutlu durumlarda veya stresli durumlarda artabiliyor. Bazen ağır yemeklerden sonra artabiliyor. Adrenalinle beraber kalbimiz daha hızlı çarpmaya başlıyor. Kalp normalde 80-90 çarparken birden 100-110 seviyesine çıkması damarlarda bir kalp damarlarında bir tıkanma varsa kalp krizini tetikleyebilir. Ama olayın geçmişine gittiğimizde damarlarında yavaş yavaş tıkanmaların olduğunu görüyoruz. Hiçbir zaman damar tıkanıklığı bir dakikada olmaz.

Kalp hastalarına manevi olarak bir şeyler tavsiye ediyor musunuz?

Bu tür durumlarda hastanın doktoruna önem duyması çok önemlidir. Bu güveni aşılayabilmek için de ilk girişte doktorun yapacağı hal ve hareket çok önem arz ediyor. Hastamız poliklinikliğe girdiğinde biz onu mutlaka güler yüzle karşılarız. Güler yüzle karşılamak demek işin yarısını çözmek demek. Güler yüzle derdine derman olabilme hissini verebilmek belki de hastada şikayetlerin yarısını geçirme anlamına gelecektir. Bizde gerçekten psikoloji çok önemli. İnanç da çok önemli. Belki başka doktor da kendisine aynı ilacı vermiş. Siz de bu ilacı vermişsinizdir, hatta bunu denemişimdir, hastalığına karşı o iki ilacı kullanması gerekiyordur. Bizim o psikolojik yaklaşımımızdan, inançlı yaklaşımımızdan 'o verdiğiniz iki ilaç bana iyi geldi' der hasta. Urfa toplumunda aslında bu karşılıklı iyi niyeti biraz ihmal etmişiz gibi. Bu sadece sağlık alanında değil, bir bakkala, bir esnafa girdiğimizde de bu iyi niyet, karşılıklı selamlaşma, bir hasbıhal etmek iyi geliyor. Ben mutlaka gelen hastalara bir halini hatırını sorarım. 'Nasılsın, iyi misin, var mı bir üzüntün, sıkıntın, paylaşmak istediğin bir şey var mı' diye mutlaka sorarım. Ki, olabiliyor, çocuğuna kızmış olabiliyor, eşiyle tartışmış olabiliyor. Ailevi nedenleri olabilir. Urfa'da örf adetin içinde kalırken bazen insanı incitebiliyoruz. Bunları deştiğimizde iletişim başlıyor ve gelen vatandaşımızın hastalığını çok daha iyi anlamış oluyoruz. Sorunun psikolojik olduğunu, strese bağlı olduğunu anlıyoruz. Elimizden geldiğince, gücümüzün yettiğince çözüm bulmaya çalışıyoruz. Bizim çözümümüz yetmiyorsa ilaçlarla destek çıkıyoruz. Her insanın kendisine göre sorunları var. Bütün doktor arkadaşların böyle yaklaşmaları hasta ve hasta yakınları için güven oluşturuyor. Ben Urfalıyım. Elimden geldiğince Urfa'ya, Urfalıya elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Hakikaten Urfa'yı da çok seviyorum. Bunu bütün kalbimle söylüyorum. İki gün bir yere gittiğimde üçüncü gün sıkılırım ben. 'Keşke Urfa'ya geri dönsem' derim. Onun için tatillerim de kısa sürer. Aşağı çarşıda, Gümrük Hanı'nda bir çay içmek bana çok büyük bir lezzet veriyor. Biz, bir hekimiz ama aynı zamanda Urfa'nın dertleriyle dertlenen biriyiz. Elimizden geldiğince Urfa'nın sorunlarını dile getirip, onların çözümlerine katkı sağlamaya çalışıyoruz.

Sağlıklı bir kalbe sahip olmak için neler yapmalıyız? Ne tavsiye ediyorsunuz?

Türkiye için söylersek 40 yaş Urfa için, bölge için söylersek 30 yaştan sonra her altı ayda bir kalp doktoruna muayene olacağız. Her altı ayda bir kolesterol seviyemizi ölçeceğiz, şekerimizi ölçeceğiz. Aynı zamanda EKO'muzu yapacağız. Mümkünse EKG dediğimiz eforlu koşu bandına gireceğiz. Eğer kalp krizine yakalanmak istemiyorsak başta da söylediğim gibi Urfa şartlarında yapabileceğimiz en güzel şey yürüyüş. En az yarım saat ile bir saat arasında normal nabzımızın yüzde 20'sini geçmeyecek şekilde yürüyüş yapabiliriz. Hafif tarzda koşular mümkün, onu yapabiliriz. Yine yüzme bu konuda yapabileceğimiz sporlar arasında. Etsel gıdaların çok fazla tüketildiği bir merkezde yaşıyoruz. Bunu daha çok sebze yemeklerine ağırlık verme şeklinde değiştirebiliriz. Sabah kahvaltılarını düzenli yapmalıyız. Akşam yemeklerinde ağır yememek çok önemli. Akşam atıştırmalardan biraz uzak durmamız gerekiyor. Bunları harcamadığımız için direkt olarak vücutta depolanarak kalıyor. Eğer ailede genetik yatkınlık varsa bu kontrolleri daha hızlı yapmak lazım.

Son olarak…

Urfa'da bizim arkadaşların başarı öyküleri çok fazla. Gerek Urfalı olsun gerek diğerleri olsun, ellerinden geleni yapıyorlar. Ufak tefek hatalar söz konusu olabilir. Urfa'da teçhizat noktasında, medikal aletler konusunda diğer yerlerle hiçbir farkı yok. Bunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz. Yılda birkaç defa kongrelere gidiyoruz. Oradaki bütün yenilikleri takip edebiliyoruz. Vatandaşlarımızın bu konuda kesinlikle bir endişeleri olmasın. Özellikle yoğun bakım ortamları çok önemli. O konuda biz, Özel Medigap Ursu Hastanesi olarak çok iyiyiz. Enfeksiyon konusunda Urfa'da bizim yoğun bakımımız en hijyenik, en temiz yoğun bakımlarından biridir. Bütün Urfalılar gönül rahatlığıyla gelip görebilirler.

(Kaynak: Gazeteipekyol)

Kaynak: Temsilci

Son Dakika Güncel Kalp hastalıklarını tetikleyen yeni bir faktör: Urfalı Olmak - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?

    SonDakika.com'da yer alan yorumlar, kullanıcıların kişisel görüşlerini yansıtır ve sondakika.com'un editöryal politikası ile örtüşmeyebilir. Yorumların hukuki sorumluluğu tamamen yazarlarına aittir.

Advertisement