İran 11. dönem meclis seçimleri: Meşru ama makbul değil - Son Dakika
Güncel

İran 11. dönem meclis seçimleri: Meşru ama makbul değil

İran 11. dönem meclis seçimleri: Meşru ama makbul değil

İran'da siyasal sistemin doğrudan halkoyuyla belirlenen kurumlarından biri olan İslami Şura Meclisi seçimleri 21 Şubat'ta gerçekleştirildi.

06.03.2020 12:02

İran'da siyasal sistemin doğrudan halkoyuyla belirlenen kurumlarından biri olan İslami Şura Meclisi seçimleri 21 Şubat'ta gerçekleştirildi. Adayların 290 üyeli İran Meclisine girebilmek için yarıştığı seçimin sonuçları çarpıcı olmakla birlikte şaşırtıcı olmadı. Sonuçlara göre, Muhafazakar blok yüzde 79 oy oranıyla yaklaşık 220 adayını meclise taşıdı. Bunun yanında yüzde 15 oy oranıyla 35 bağımsız aday meclise girmeye hak kazanırken, Ilımlılar/Reformistler (Cumhuriyetçiler) yüzde 6 ile sadece 20 adayı meclise taşıyabildiler. Bazı seçim bölgelerinde yüzde 20'yi aşan aday olmadığı için, yaklaşık 10 milletvekili Nisan ayında yapılacak ikinci turda belli olacak.

İran iç siyasetini takip eden İranlı ya da yabancı hiçbir gözlemci için bu sonuçlar şaşırtıcı değil. Sonuçlara bakıldığında, Ilımlılar/Reformistlerin büyük bir hüsrana uğradığı görülüyor. Bu kesimin 2016 ve 2020 Meclis seçimlerinde elde ettikleri sonuçları karşılaştırdığımızda, gerçekten büyük bir düşüşün olduğunu görmek mümkün. Ancak 2016 meclis seçimlerinde de Ilımlılar/Reformistler, İran'ın büyük güçlerle 2015'te imzaladığı nükleer anlaşmanın verdiği avantaja rağmen, Muhafazakarlara karşı kayda değer bir üstünlük sağlayamamıştı. 2016 meclis seçimlerinde yarışı önde kapatmışlar, ancak bunu yüzde 34,62 gibi görece mütevazı bir oy oranıyla elde edebilmişlerdi. Hatta Ilımlılar/Reformistlerin bu orana ulaşmalarını temin eden şey, Tahran'daki sonuçlardı. Öyle ki ulaşılan yüzde 34,62 oy oranına, Tahran tek başına yüzde 7 puan kazandırmıştı. Buna karşın Muhafazakarlar da yüzde 29,7 ile Ilımlılar/Reformistlere yakın bir oy almışlardı. Hatta Tahran değerlendirme dışında bırakıldığında, ülkenin genelinde seçimleri Ilımlılar/Reformistlerin önünde tamamlamışlardı.

2020 Meclis seçimlerinde ise uluslararası ve ulusal şartlar Ilımlılar/Reformistlerin aleyhine gelişti. ABD'nin nükleer anlaşmadan tek taraflı çekilmesi ve İran'a ağır yaptırımların tekrar uygulanmaya başlanması, İran'ın ekonomik ve siyasi olarak tecrit edilmesine yol açtı. Bu izolasyonun semptomları olarak ortaya çıkan ekonomik kriz ve gittikçe "İslam Cumhuriyeti'nin" sembollerini hedef almaya başlayan kitlesel protestolar, Ruhani hükümetine olan inancın ve güvenin sarsılmasına yol açtı. Ayrıca İran Devrim Muhafızları Ordusu'nun dış operasyonlarını yürüten birimi olan Kudüs Gücü'nün komutanı General Kasım Süleymani'nin ABD tarafından suikastla öldürülmesi ve ardından Ukrayna yolcu uçağının düşürülmesi gibi krizlerin yönetilmesindeki başarısızlıklar da yine İranlıların protestolarına neden oldu.

Bunlar dışında, Anayasa Konseyi'nin birçok ılımlı ve reformist adayı veto etmesi, bu adaylara oy veren İranlıların seçimlerin işlevi ve anlamı hususunda umutsuzluğa düşmelerine ve sandığa gitmemelerine neden oldu. İran'da milletvekili adayı olabilmek için Anayasa Konseyi'nin onayı gerekiyor. Adaylık başvuru yapanların Anayasa Konseyi tarafından onaylanma oranı ortalaması, 2016 Meclis seçimleri öncesinde yüzde 68 iken 2016 ve 2020 Meclis seçimlerinde yüzde 50 oldu. Yani Anayasa Konseyi, meclise girmek için müracaat edenlerin yarısını doğrudan veto ediyor.

Seçimlere katılım oranının sembolik anlamı

Böyle bir siyasi atmosferde seçim yapılan İran'da, çoğu gözlemcinin beklediği gibi, katılım oranı da İran İslam Cumhuriyeti tarihinin en düşük seviyesinde gerçekleşti. Genel olarak meclis seçimlerine katılım oranının yüzde 60'larda olduğu İran'da, 2020 meclis seçimlerine katılım oranı yüzde 42,5 oldu; bu da devrim sonrası kırk yılın en düşük oranıydı. Daha çarpıcı olansa, en fazla milletvekilinin çıktığı Tahran'da katılım oranının yüzde 26'da kalmış olması ki bu da Tahran'da her dört kişiden yalnızca birinin oy kullandığı anlamına geliyor. 2016 Meclis seçimlerinde Tahran seçim bölgesinde yüzde 50 katılımla 30 vekil çıkaran Ilımlılar/Reformistler, bu seçimlerde katılımın yüzde 26'ya inmesiyle hiçbir vekil çıkaramadılar. Bu da sandığa gitmeyenlerin çok büyük bir kısmının, seçimlerin işlevinden artık umudunu kesmiş ılımlı ve reform yanlısı taban olduğunu gösteriyor.

İran'da seçimlere katılım oranı diğer ülkelere kıyasla hayli önemsenir. Devrimin başından itibaren İran'da yapılan tüm seçimlerde, katılım oranının yüksek olması konusunda yetkililerin büyük bir hassasiyeti olmuştur. Bu seçimler öncesinde de İran lideri Hamaney'in en üst yetkili merci olarak seçimlere katılımı dini bir vecibe olarak ifade etmesi, bu hassasiyetin derecesini gösteriyor. Çünkü İranlı yetkililer, seçimleri öncelikli olarak rejimin halk tarafından sürekli onaylandığı bir referandum olarak değerlendiriyorlar. Her seçim, esas olarak rejimin referanduma tabi tutulduğu ve yüksek katılımla halk tarafından onaylandığı bir platform olarak algılanıyor. Tersinden okuduğumuzda ise son seçimde de görülen düşük katılım oranı, aynı zamanda bir "sistem krizi" anlamına geliyor. Esasında İran, tartışmalı 2009 Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve bunun üzerine ortaya çıkıp yaygınlaşan protestolardan itibaren, gittikçe büyüyen bir sistem krizi içinde. Kriz derinleştikçe İran siyasal sistemi daha da sertleşiyor, krizi güvenlik sektörüne yaptığı yatırımları artırarak ya da dışsallaştırarak öteliyor. İran'da seçimlere yüksek katılım meselesine büyük önem atfedilmesinin arkasında, siyasal sistemin meşruiyet temeli üzerindeki tartışmalar vardır. Bu anlamda iki kavram birbiriyle rekabet halindedir: Meşruiyet ve makbuliyet.

Yaklaşık kırk yıl önce İran'da Şah'ı devirip bir İslam Cumhuriyeti kuran devrimciler, seküler olmayan, Batı dışı alternatif bir modernite inşa edebileceklerini düşünüyorlardı. Bu aynı zamanda bir önceki Şah rejiminin hem seküler-milliyetçi politikasına karşı İslami/Caferi, hem de onun Pehlevi saltanatına karşı cumhuriyetçi bir revizyon anlamına geliyordu. Bu doğrultuda İran İslam Cumhuriyeti kurulduğunda, teokratik kurumlara paralel olarak cumhuriyetçi kurumlar da ihdas edilmişti. İran siyasal sisteminin en önemli cumhuriyetçi kurumlarından biri cumhurbaşkanlığı ise diğeri de meclistir. Çünkü bu kurumlar doğrudan halk tarafından belirlenmektedir. Ancak Rehberlik ve Anayasa Konseyi gibi kurumlar, İran siyasal sisteminin temel kurumlarıdır ve meşruiyetleri dini temele dayanmaktadır. İran siyasal sistemi, cumhuriyetçi kurumların dini kurumlar tarafından kontrol edildiği ve biçimlendirildiği bir yapıya sahip. Örneğin Anayasa Konseyi, yasama faaliyetini anayasa ve şeriat bakımından denetleme dışında, cumhurbaşkanı veya milletvekili aday adaylarını veto etme yetkisine de sahip. Anayasa Konseyi bu veto yetkisini genel olarak reformistleri elemek gibi siyasi mülahazalarla yerine getiriyor. On iki kişiden oluşan bu kurumun ulemadan altı üyesi doğrudan İran lideri Hamaney tarafından atanıyor. Dolayısıyla Anayasa Konseyi yasama faaliyetini denetlemenin yanında, seçimlerde adayları akredite eden bir siyasal kurum olarak da faaliyet göstermekte. Bu açıdan İran'da seçimlerin rekabetçi özelliği daha ilk aşamada sakatlanmakta; öyle ki İran, temel olarak Muhafazakarların kendi arasında yarıştığı, "bir buçuk partili" bir siyasal rekabete sahne olmaktadır.

İran'daki yönetim sisteminin meşruiyet dayanakları

İran'da güç merkezinin en tepesindeki Veliyy-i Fakih ise doğrudan halk tarafından değil, 88 ulema üyesinden oluşan Uzmanlar Heyeti tarafından belirleniyor. Bu heyetin oluşması ise doğrudan halk tarafından yapılan seçimlerle gerçekleşmektedir ki 21 Şubat günü yapılan Meclis seçimlerinin yanında ara dönem Uzmanlar Heyeti seçimleri de gerçekleştirilmiştir. Bu kurum her ne kadar halk tarafından seçiliyor olsa da adayların şeriat sertifikasına sahip olması ya da Anayasa Konseyi tarafından yapılan sınavı geçmeleri gerekiyor. Böylelikle adayların denetlenmesi, Anayasa Konseyi tarafından veto edilmeleri mümkün kılınmakta. Daha açık ifade etmek gerekirse, İran'da siyasal yapının dini (Rehberlik, Anayasa Konseyi) ve cumhuriyetçi kurumlara (Cumhurbaşkanlığı, Parlamento) sahip olmasından hareketle hem seküler hem de dini bir meşruiyete sahip olduğu algısı doğru değil. Elbette Ilımlılar ve Reformistler olarak siyaset yapan Cumhuriyetçilerin temennisi, seküler kurumlar olarak Meclis ve cumhurbaşkanlığı kurumlarının sistem içinde daha belirleyici bir pozisyona sahip olması gerektiği. Ancak mevcut durumda sistem tek bir meşruiyet temeline sahip.

İranlıların kullandığı terminolojiyi tercüme ederken dikkatli olmak gerekiyor. İlk etapta İran'da siyasal sistemin iki meşruiyet kaynağı olduğu görülmekle birlikte, İranlıların ifadesiyle sistemin bir meşruiyet, bir de makbuliyet ayağı bulunuyor. Meşruiyet sistemin üzerinde yükseldiği dini ayağı ifade etmektedir ve bunu Rehberlik, Anayasa Konseyi ve Uzmanlar Heyeti gibi kurumlar temin eder; makbuliyet ise halkın rızasını ifade etmektedir ve Meclis ile Cumhurbaşkanlığı kurumlarında temsil edilir. Yani siyaset kuramcısı Weber'in kullandığı anlamda "meşruiyete" denk gelen kavram aslında "makbuliyet" kavramıdır. İran siyaset literatüründe ise meşruiyet şeriatla ilgili bir şeydir. İran'da siyasi partiler, daha doğru bir ifadeyle siyasi gruplar da, bu ayrıma göre konumlanmaktalar. Reformistler (Sol Cumhuriyetçiler) ve Ilımlılar (Sağ Cumhuriyetçiler) şeklinde isimlendirilen Cumhuriyetçiler, sistem içinde şer'i kurumlar kadar cumhuriyetçi kurumların da ağırlığının olması gerektiğini savunurken, Muhafazakarlar (Sağ Teokratikler) ve Yeni Muhafazakarlar (Sol Teokratikler) ise sistem açısından şer'i kurumların meşruiyet için yeterli olduğunu, Cumhuriyetçi kurumların ise ancak makbuliyet sağlaması bakımından bir anlamı olduğunu savunmaktalar.

Bu tartışmanın nüveleri devrimin başından itibaren görülse de kendini en yakıcı şekilde 2009 Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında gösterdi. Siyasi hayatının son dönemini sağ ılımlı ya da pragmatist olarak tamamladığını gördüğümüz ve 2009'da Düzenin Yararını Teşhis Konseyi'nin başkanı olan Haşimi Rafsancani'nin 2009 Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası verdiği hutbe oldukça semboliktir. Rafsancani hutbede Hazret-i Peygamber'den Hazret-i Ali'ye tavsiye niteliğinde bir Hadis-i şerif nakletmiştir. Bu Buna göre Hazret-i Ali'ye "Eğer insanlar senden hoşnut olursa onlara yönetici ol; değillerse onları kendi hallerine bırak ve reylerine saygılı ol" tavsiyesinde bulunulmuştur. Açıkça söylemek gerekirse, bu yaklaşım bir Şii din adamı ve devlet yetkilisinin Şii siyaset kuramını Sünnileştirmesi olarak değerlendirilebilir. Rafsancani'ye göre, bu Hadis-i şeriften yola çıkıldığında, yöneticilerin sadece şer'i kurumlar tarafından onaylanması yetmez, aynı zamanda halk tarafından da onaylanması gerekir. Yine mevcut Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani de sağ ılımlı bir isim olarak, bu gibi referanslarla benzer bir anlayışa sahiptir. Ancak İran siyasal sisteminin dayandığı Velayet-i Fakih doktrini dini bir meşruiyeti yeterli görmekte, Cumhuriyetçi kurumları ise toplumun rızasının üretildiği bir enstrüman olarak değerlendirmektedir.

Meşruiyet ve makbuliyet tartışmasını, 21 Şubat'ta yapılan ve çok düşük katılımın gerçekleştiği 11. İran Meclis Seçimleri üzerinden okuduğumuzda, teorik olarak İran'ın bir sistem krizi yaşadığını varsaymamız mümkün. İran siyaset literatürünü kullanarak söylemek gerekirse, İran siyasal sistemi bu anlamda meşrudur ama makbul değildir.

[Nuh Uçgan Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde araştırma görevlisi olan çalışmaktadır]

Kaynak: AA

Son Dakika Güncel İran 11. dönem meclis seçimleri: Meşru ama makbul değil - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?


Advertisement