“Ne mi hissediyordum? Sadece basketbolu değil toplumsal düzenimizin de değişeceğini hissediyordum.”
1705 Virginia Kölelik Yasası’nda, “Bu yönetim bölgesindeki tüm siyahi, melez ve Kızılderili köleler taşınmaz mal olarak elde tutulacaktır. Herhangi bir köle efendisine karşı direnirse sahibi ıslah etmeye çalışırken asi köleyi öldürecek olursa böyle bir kaza hiç olmamış gibi köle sahibi tüm cezalardan muaf tutulacaktır.” maddesi ikinci sırada yer almaktadır. Yani hâlen daha Birleşik Devletler’de adaletin sorgulandığı “siyah-beyaz” ırkçılık konusu, aslında bundan üç asır önce yasal olarak dengesiz bir konumdaydı. Ancak bu yasanın konulduğu bölgede, 92 yıl önce bugün dünyaya gelen bir adam, dengeyi sağlayamasa da en azından aradaki makası fazlasıyla kapatacaktı.
3 Nisan 1928’de Virginia’da dünyaya gelen Earl Lloyd’un babası Theodore Lloyd, evlerinin birkaç kilometre yakınında bulunan madende işçiydi. Günlük iki dolara yakın para kazanıyordu. Annesi Daisy Lloyd ise tipik bir ev hanımıydı. Bazen bölgelerindeki iş yerlerine ev yemeği servisi yapıyordu. Ama onun da geliri pek yüksek değildi.
Theodore ve Daisy, ABD’de ırkçılığın en şiddetli olduğu dönemlerde tanışmışlardı. Her ikisinin de kıtada kalma nedeni bir ihtimal üniversite eğitimi görebilmeleriydi. Fakat bu, maalesef mümkün olmadı. New York’ta tanışıp Virginia’ya taşındıklarında oğullarının dünyaya gelmesiyle hayatlarında bir şeyler olumlu yönde değişmeye başlamıştı.
Earl, beş yaşına geldiğinde babasıyla birlikte bazı sporları deniyordu. Boyu yaşının ortalamasına uygun olduğundan basketbol, ilk planda değildi. Biraz futbol biraz hentbol tecrübesi ediniyordu. Fakat bu iki sporu da sevmediği için kendisini tamamen derslerine verdi.
Yedinci sınıfa geldiğinde işler değişti. Earl’ın boyu o yıl 14 santimetre uzadı. Bu ilk olarak okul basketbol takımının koçunun dikkatini çekti. O zamanki koçu Clark Hill, 1961’de yerel bir gazeteye verdiği röportajda şunları diyordu: “Boyu uzundu ama çok da uzun değil. Guard için idealdi. Ama sanki daha önceden basketbol topunu hiç görmemiş gibiydi. Sekizinci sınıfa geçene kadar her gün topla birlikte çalışmalar yaptık. Şut antrenmanları yaptık. Ve buna benzer birçok temel çalışmadan sonra Eari liseden önceki son yılında bizim takımımızı bölge şampiyonluğuna taşıdı.”
Earl için yeni bir sayfa kendisini bekliyordu. Lise seçimini, okulun basketbol kapasitesine göre belirlemek istiyordu. Zira bu sefer de dersleri ikinci plana atıp tamamen basketbola odaklanmak istiyordu. Bölgenin en iyi basketbol takımlarından birine sahip olan Parker-Grey Lisesi, Earl’e %75 burs verip onu liselerine dâhil ettiler.
Earl Lloyd, lise dönemi boyunca üç defa Güney Atlantik Konferansı’nın en iyi ilk beşine seçilirken bir defa da yılın en iyi lise oyuncusu ödülünü kazandı. 1946’da liseden mezun olduktan sonra üniversite kariyeri için kafasında tek bir hedef vardı: Batı Virginia Devlet Üniversitesi.
Genç yıldızın not ortalaması, okula girebilmesi için yeterliydi. Ayrıca okulun basketbol koçu da onu takımında istiyordu. Fakat bu seferki problem biraz daha büyüktü. Dönemin ırkçı baskıları giderek şiddetleniyordu. Theodore Lloyd, kömür madenindeki işini kaybetmişti. Yani ailenin hâli hazırda az olan geliri neredeyse sıfırlanmıştı. Fakat Earl’ın lise eğitimini gördüğü Parker-Grey, Theodore’a hademe görevi ve üç aylık maaş bonusu verdi. Böylece hem Earl üniversiteye gidebilecek hem de sonrası için ailenin maddi geliri olacaktı.
Lloyd, Virginia’ya gider gitmez etkisini hissettirmeye başladı. Deplasman turlarında rakip taraftarlar kendisine hakaretler yağdırıyordu. 1978’de Detroit Free Press ‘e verdiği bir röportajda konuya dair şunları söylemişti: “Üzerime sürekli olarak yumurta ve buna benzer şeyler atmak istiyorlardı. Ama küfür ve hakaret, bir istekten çıkıp onur kırıcı, küçümseyici bir eyleme dönüşüyordu. İnsanlar sırf siyahi olduğum için benden nefret ediyorlardı. Düşünsenize, renginiz farklı diye laf yiyorsunuz. Bunun bir mantığı var mı?”
Fakat Earl, kendi taraftarı için bir süper kahramandı. Takımını iki defa bölge şampiyonluğuna taşırken ikisinde de bölgesinde yılın en iyi kolej oyuncusu seçiliyordu. Giderek uzayan boyu, dönemin basketbol anlayışının tam tersi bir şekilde ilk üç pozisyonda oynayan oyuncuları savunabilmesi ve şut tehdidiyle “Moon Fixer” lakabını bile almıştı.
1950 yılına girildiğinde kolejden ayrılma zamanı gelmişti. Fakat NBA’e draft edilip edilmeyeceği konusunda büyük soru işaretleri vardı. 1950 NBA Draftı’ndan bir ay sonra kendisine gelen bir mektupta; Washington Capitols’ın kendisini dokuzuncu turdan seçtiğini fakat bazı bildirim aksaklıkları nedeniyle bu mesajın geç ulaştığını öğreniyordu. Irkçılık polemiği nedeniyle draft organizasyonunun yapıldığı bölgeye girememiş ve takımlarla yüz yüze görüşme yapamamıştı. Fakat yine de NBA’e adım atmayı başarıyordu.
Ve 31 Ekim 1950… Washington Capitols, Rochester Royals (Günümüzdeki adı Sacramento Kings) deplasmanında. Capitols; Fred Scolari, Dick O’Keefe ve Frank Kudelka gibi yıldızlarıyla sezon başlangıcını yaparken Rochester’da Arnie Risen ve Bobby Wanzer ikilisi dikkatleri çekiyor. Ama o gece parkede dikkati en fazla çeken isim Earl Lloyd. Zira NBA tarihinde ilk kez bir siyahi oyuncu, resmî bir maçta forma giyiyor.
Lloyd, maçı altı sayı, dört ribaund ve üç asistle tamamlıyor. 1993’te ESPN’e verdiği bir demeçte o geceyi şöyle hatırlıyor: “Ne mi hissediyordum? Sadece basketbolu değil toplumsal düzenimizin de değişeceğini hissediyordum. Bunu sağladığımı söylemiyorum yalnızca önemli bir adım attığımı düşünüyorum. Günümüzde NBA dediğimiz zaman Michael Jordan, Kareem Abdul-Jabbar veya Bill Russell gibi isimler ilk aklımıza gelenler. Yanlış anlamayın ama bu oyuncuların hepsi siyahi. Yani bu güzel oyunda birlikteliği yakaladığımız zaman ırkçılığa girmeden neler başarabildiğimiz ortada. O gece bazı taraftarlar bana garip bir surat ifadesiyle bakıyordu. Ama hayatımda ilk kez bir hakaret bile duymadığım deplasman maçındaydım. Beyazlarla birlikte bu güzel oyunu paylaşıyordum.”
Earl’ın annesi ise oğlunun NBA macerasına dair 1970’te şunları söylüyor: “Draft yazında yanımıza gelip, ‘Washington’a gidiyorum. NBA’de oynayacağım’ dediği zaman benimle dalga geçtiğini düşünüyordum. Çünkü bu, imkânsızdı. İmkânsız görünüyordu. Ama benim oğlum bunu başardı.”
Earl Lloyd ertesi yıl askerlik görevini tamamladıktan sonra bu sefer Syracuse formasıyla NBA’de boy gösterir. 1958’de ise Detroit’e transfer olur. 1954-1955 yılında takımı şampiyonluğa ulaşırken NBA standartlarında biraz küçük kalan fiziksel özelliklerine karşın sergilediği oyun felsefesiyle, “Big Cat” lakabını alır. 1960 ile 1965 arasında basketboldan uzak kalır fakat 1965’te Detroit Pistons’ın asistan koçluğunu yapar. 1971-1972 sezonunda ise baş antrenörlüğe getirilir. Antrenörlüğü bırakır ve altı yıl oyuncu gözlemciliği yapar. Fakat istediği “şeyi” bir türlü bulamaz ve 1980’de parkelerden tamamen ayrılır.
Ardından gelen yıllarda Detroit’teki ortaokulların müfredat düzenleme danışmanı olarak görev alır. Aynı zamanda önde gelen bir bilim şirketinin iletişim direktörlüğünü de yapar. 2003’te Şöhretler Müzesi’ne seçilir. Ardından gelen 12 yılda eşi Childa ve üç çocuğuyla birlikte Louisville’de yaşar. 26 Şubat 2015’te ise hayata veda eder.
Moon Fixer, Big Cat… Earl Lloyd, günümüz NBA tarihinin süper yıldızlarına baktığımızda, bu sporun en önemli devrimcilerinden biri. Zira vazgeçmeden çalışıp dönemin ırk sorunlarına aldırmadan ülkenin en fazla değer verdiği spor alanlarından birinde zirveye çıkması bunun en büyük kanıtı.
Son Dakika › Spor › Renk bariyerlerini yıkan adam - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?