Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ruşen Keleş, Diyarbakır'da bir sempozyumda yaptığı konuşmada, devletten kişisel olarak çevre açısından zarar görenlerin ekolojik değerler adına bir savunma hakkına da sahip olabildiklerini söyledi. Prof.Dr. Keleş, "İnsanlık anıtı adlı esere 'Ucube' diyenlere oy vermekte direniyorsak, kabahati kendimizde aramalıyız" dedi.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'nce 5 Haziran Dünya Çevre Günü nedeniyle 'Temizlik ve Çevre' konulu bir sempozyum düzenlendi. Sempozyumun moderatörlüğünü yapan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, 21'inci yüzyılın en büyük tehlikelerinden birinin, insanlığın doğaya karşı açmış olduğu amansız savaş olduğunu söyledi.
İSTANBUL'DA YAŞANANLAR ÇEVRE BİLİNCİNİN GÖSTERGESİ
Çevresel tahribatları insanlığın kendi eliyle gerçekleştirdiğini ifade eden Baydemir, "Küresel ısınma, ekolojik dengenin bozulması denilen bütün mevzular, insanlığın kendi eliyle yapmış olduğu uygulamanın sonucudur. İnsanlığın yakın geleceği büyük risk ve tehditlerle karşı karşıyadır. Buna paralel olarak hatırı sayılır bir bilincin oluştuğunu görüyoruz. İstanbul'da yaşananları, bu bilincin oluştuğu olarak algılamak gerekir. İnsanla doğa barış içerisinde yaşamadığı müddetçe, kalıcı bir barıştan söz etmek mümkün değildir" dedi.
KELEŞ: İNSANIN ÇEVREYİ DEVLETE KARŞI KORUMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ VAR
Sempozyuma konuşmacı olarak katılan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim üyesi Prof.Dr. Ruşen Keleş, çevre hakkında hak sahibi olanların bir takım ödevlerin sahibi olması gerektiğini belirtti. İnsanın hem çevreyi bozmamak, hem de çevreyi bozanlara karşı derhal harekete geçmek yükümlülüğü olduğunu belirten Prof.Dr. Keleş, "Gerekiyorsa, insanın çevresini, çevrenin özelliklerini devlete karşı koruma yükümlülüğü de var. Çevrenin, devlete karşı kazanılabilen ve ileri sürülebilen bir niteliği var. Devletten bir şeyi yapması veya yapmaması istenebilir. Yapması gerektiği halde yapmadıklarını, yapmaması gerektiği halde yaptıklarını önleme imkanına kişi sahıptir. Devletten kişisel olarak çevre açısından zarar görenler, ekolojik değerler adına bir savunma hakkına da sahip olabiliyorlar. Çevre hakkının öznesi elbette insandır. Ancak buna bir unsurun, yani gelecek kuşakların ilave edilmesi gerekir" dedi.
HUKUK TOPLUMU OLMAK ÖNEMLİ
Prof.Dr. Keleş, çevre hukukunda sürdürülebilir gelişme, gelişmenin sürekli ve dengeli olması arasında bir denge aranmasının esas olduğunu belirterek, şöyle dedi:
"Sürdürülebilir gelişme kavramı kendi içinde bile bir dengeyi aramaktadır. Bu denge, devleti yönetenlerin söylemleri ve eylemleri arasında bir dengeyi zorunlu kılmaktadır. Ekonomi ve ekoloji arasında bir denge kurulmasını zorunlu kılmaktadır. Kişilerin yararları ile toplumun yararı arasında bir dengeyi öngörmelidir. Ülkemizde 1980'li yıllardan bu yana, liberalizmin yeni liberalist adı altında kendini yeniden tanımladığından beri, bu liberalleşme sürecinden çevre hakkının geniş ölçüde zarar görmekte olduğu görülüyor. Çeşitli mevzuatlar çevreye en büyük zararı vermiştir. 2012 yılında çıkarılan 6292 sayılı 2B yasası var. Her yıl 20 milyon hektar ormanlık arazi heba olup gitmektedir. Bir Başbakan'ın önüne santral kurulması için getirilen ve kendisine, 'Burada fay hattı var, bu santral burada kurulmamalıdır' şeklinde teknik mülahazalara karşı 'Arkadaşlar fay hattını başka yerden geçirin' şeklinde talimat verdiğini biliyoruz. Kültür ve tabiat varlıklarına gösterilen saygıda çok önemli bir erozyonla karşı karşıya bulunuyoruz. Sanat eserlerini, 'Ben bu sanat eserinin içine tükürürüm' diye aşağılayan belediye başkanlarını oylarımızla ayakta tutabiliyorsak, kabahati kendimizde aramalıyız. İnsanlık anıtı adlı esere 'Ucube' diyebilenlere oy vermekte direniyorsak kabahati kendimizde aramalıyız. Atatürk Orman Çiftliği kentsel dönüşüm proje alanı olarak 6306 sayılı yasayla kuruluş amacına ters düşerek ve Atatürk'e olan husumetin ifadesi olarak bu hale sokuluyorsa, kabahati kendimizde aramalıyız. Gezi Parkı'nın park olmaktan çıkarılıp geçmiş dönem özlemlerine feda edilmesinin sonuçları bu anlayıştan kaynaklanmaktadır. Devlete ve siyaset adamlarına düşen çok önemli görevler var. Yerel yönetimlere düşen hem hukuki, hem etik sorumluluklar var. En önemlisi sivil kurumların kendilerine verilen sorumluluğun bilincinde olmalıdır. Sıradan vatandaşların sorumluluğu ise saymakla bitmez. Çevre hakkının sağlanması, başka demokratik haklar sağlanmadan hiç bir mana ifade etmez. Hukuk devleti olmak çok önemlidir. Ama hukuk toplumu olmak daha önemlidir."
Son Dakika › Güncel › İstanbul'da Yaşananlar Çevre Bilincinin Göstergesi - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?