İTİRAF HEPİMİZE İYİ GELİR
André Malraux, bir din adamına “Elli yıldır bu meslektesin, söyle bakalım insanlık hakkında şimdiye kadar ne öğrendin?” diye sorar. Karşısındaki cevap verir. “Öncelikle, insanlar düşünebildiğinizden çok daha mutsuz…ve sonra şöyle bir gerçek var ki, yetişkin insan diye bir şey yok.”
İtiraflar, bir din adamıyla psikiyatrı ortak noktada buluşturur. Mabette korku ve tevazuyla fısıldanan bir yakarış divana uzanmış nikbin bir ruhun şikâyetlerinde dile gelir. Bütün mutsuzluklar tek tek itiraf edilmeye başlandığında, insanın “büyük kayıp”larını aramaya çıkmış imgesiyle karşılaşırız. İnsan, yas tutar bir halde, “büyük kayıp”larını aramaya koyulmuş bir varlığı anımsatır. O neyi kaybetmiştir de kendini bir “arayış” içinde hisseder, sürekli yurdunu özler? Bu arayış geleceğe doğru bir huzur ve sükûna erme gayreti mi, yoksa geriye dönük derin bir eksikliğin ifadesi midir, bilinmez. Ancak tüm arayışlarda, kayıp bir cennet, kusursuz bir an, yitirilmiş bir çocukluk vardır. Pek tabii, kaybedileni bulmak adına hangi güzergâhtan geçilirse geçilsin, hangi yol seçilirse seçilsin tek başına tüm yanıtlar tam bir yüzleşme olmadan eksik kalacaktır.
Psikanaliz, insanın neyi kaybettiğine ilişkin geniş bir yorumlamadır. Uygulanan yöntem içerisinde çocukluktaki ilk kırılmalar, ilk kopuş anları büyük bir önem taşır. Çünkü, kişi ile dünya arasında kapanmayacak “mesafe”nin izleri bu çağlarda belirir. Yaşamda karşılaşılan derin travmalar, aslında ilk travmaya bir geri dönüştür. Freud’un çalışmalarında görüldüğü üzere sürekli başlangıca döneriz. Sözgelimi, aşk ve sevgi çocukluğun en mutlu anını yeniden yaratma isteği değil midir? Çocukluğun “unutulmuş” bazı anları ve hatırlanmak istenmeyen sahneleri yaşamın ileriki safhalarını her bakımdan belirleyebilecek bir kudrete sahiptir. İlk algılar, korku ve kaygının istem dışı buyur edilişi, olumlu-olumsuz kişilik özellikleri, geçmişte yıldızların parladığı ve söndüğü anlara benzetilebilir.
Pascal’ın deyişiyle küçücük bir noktanın sonsuzluk üzerinde hâkimiyet kurmasını çağrıştırır bu durum. Ya da benliğimiz sonsuzlukta göremediğimiz karanlık bir noktaya hapsolmuş vaziyettedir. Belki de, umutsuzluk ve sıkça tekrar edilegelen yaşamın tekdüzeliği bir ölçüde ruhun sabit bir noktaya saplanıp kalmasından ileri gelir. Çünkü tekrar hissi yaratan şeyler ruhun yöneldiği, kendine ‘ideal’ kıldığı, vazgeçilmez bulduğu sabiteleri oluşturmaktadır. Gelecek mefhumu her türlü değişime fırsat tanırken, hiçbir şeyin aşılamayıp da çocuklukta açılan bir yaranın bütün yaşam boyunca “kendini ifade etmek” istemesi, esasen acının ve hayâl kırıklığının ısrarla nerede olduğunun gösterilmeye çalışılması ne hüzünlüdür! Bu yönüyle, bütün ‘yetişkin’ler, geçmişte dağılan sevgi parçalarını, rengârenk oyun taşlarını benliklerinin aynalarında kendince bir araya getirmeye çalışan çocuklara benzerler.
Psikanalizin uğraşısı insandaki bilinçdışını keşfetmeye yönelik bir çabadır. Divandaki hastanın bazen basitçe geçiştirdiği, söylemek istemediği ya da tam olarak ifade edemediği şeyler, hiç adım atılmamış, hiç izi sürülmemiş ya da hiç dokunulmamış bir dünyanın kapılarını ardına kadar aralar. İtiraflar, anlatılar, serbest çağrışımlar, anılar, imge ve rüyalar psikanalistin ruh arşivinden topladığı malzemelerdir. İnsan ruhunun arşivlerinde gezindikçe, orada bilinmedik ne melankoliler yatmakta, ne fobiler ne nevrozlar uyumakta, ne histeriler kahkaha atmakta, ne şizofreniler birbiriyle dans etmektedir! Kaygı ülkesinin karanlıklarına indikçe kendi adasında yaşayan milyonlarca Robinson görülür. Dehlizlerde keşfe çıkan psikanalist, gerçeğe ayna tutmak adına çözümlemelerini hep başka bir evrene yansıtır. Muhtemeldir ki, bilinçdışında gezinen, yaşamımıza ortak olan ikinci bir kişi daha vardır. Kimdir, bu meçhul varlık? Binbir Gece Masalları’ndaki acımasız cellât mı, yoksa Kafkaesk öykülerden süzülüp gelen bir karakter mi?…Müdahale eden, kesintiye uğratan, yasaklar üreten, acımasız sorgulamalara girişen, yargılayan, kuşku tohumları eken ve dahası ağır bir yorgunluk hissi veren…Kendimizi tanımadığımız anlarda, örneğin hiç beklenmeyecek bir davranış sergilediğimizde bu kişi bize çok yakın, dış dünyayı olduğu gibi kabul edip onayladığımızda, yani ideal mutluluk anlarında çok uzağımızdadır.
Evet, itiraf hepimize bir nebze olsun iyi gelir. Sağaltıcı bir merhem yerine geçer. Ruhumuza dokunur, yaraları öper ve okşar. Kendimizle ve başka varlıklarla yeniden hasbihâl imkânı sağlar. Benliğin karanlık duvarlarındaki pencereleri açar. Ve hiç umulmadık anlarda, “yaşama sevinci” tekrar geri döner, anksiyete suları bir müddet durgunluk kazanır.
Yazar: Kolektif
Yayınevi: Doğu Batı Dergileri
ISBN: S00101-56-011
Boyut: 16x24
Basım Yılı: 2014
Basım Yeri: Ankara
Cilt Durumu: Karton Kapak
Kağıt Türü: 2. Hamur
Dil: Türkçe
Son Dakika › Kültür Sanat › Doğu Batı Düşünce Dergisi Sayı: 56 Psikanaliz Dersleri Kitabı - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?