Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Eğer Mısır'da darbe değil de demokrasi yerleşmiş olsaydı, Avrupa'dan herhangi biri gelip bir ekonomik bunalım yaşayan ülkeye yapılan yardımın onda birini Mısır'a demokrasi yerleştirmek için yapsaydı, bugün Ortadoğu halkları, DAEŞ terörü ile ya da Suriye rejiminin zulmüyle değil demokrasiyle tanışmış olurdu" dedi.
Başbakan Davutoğlu, TRT'denin canlı yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Davutoğlu, Türkiye'nin Ortadoğu politikasına ilişkin soru üzerine, "Herkes bir strateji oyunu oynuyor. Türkiye'nin gücü var, elinde imkanları var ama herhangi bir yerinde, bu satranç oyununu oynarken eğer şu anda, 'Oyunun dengeleri şu yönde değişiyor' deyip kendi oyun planınızı değiştirmeye başlarsanız, karşı tarafın oyununun parçası haline gelirsiniz" diye konuştu.
"Birileri Ortadoğu'ya demokrasinin gelmemesini istiyorsa, siz de şu anda 'Şu fili, şuradaki fili kurtarayım, rüzgar buradan esiyor' deyip filin peşine düşerseniz, Ortadoğu'ya barış getirecek olan demokrasi dalgasını, yani şahı kaybedersiniz" ifadesini kullanan Davutoğlu, şunları kaydetti:
"İsmini zikretmeyeyim, bir önemli Avrupa ülkesinin dışişleri bakanı ile karşılıklı oturduğumuzda, bana, Mısır darbesinin bir darbe olmadığını anlatmaya çalışıyordu, biz eleştirdiğimiz için. 'Niye Sisi'ye, bu darbeye karşı çıkmıyorsunuz, siz Avrupalı değerleri savunduğunuzu iddia ediyorsunuz' dediğimde, 'Ya bu aslında tam da şey değil, orada meydanda insanlar toplanmış, asker onun için harekete geçti' falan gibi. Dedim ki, 'Çok ilginç bir şeyle karşı karşıyayız. Siz 12 Eylül döneminde, Türkiye'yi AB Konseyi'nden, darbe sebebiyle atmıştınız ve 12 Eylül döneminde, siz benim oturduğum yerde oturan Türk Dışişleri Bakanı'na, 'Darbenin ne olduğunu biz biliyoruz siz bize anlatmayın' dediğinize dair dokümanlar var. Sizin o yerinizde oturan bakan, benim yerimde oturan bakana, askeri darbenin ne kadar kötü olduğunu anlatmış, Avrupa Konseyi ile Türkiye ilişkilerini askıya almıştınız. Kaderin tecellisine bakın ki garip, şimdi, ben gururla bir Türk Dışişleri Bakanı olarak size darbenin ne olduğunu söylüyorum. Mısır'da olan darbedir. Bunun aksini hiçbir şeyle ispat edemezsiniz.'
Eğer Mısır'da darbe değil de demokrasi yerleşmiş olsaydı, Mursi haklıydı haksızdı, başarılıydı başarısızdı, onu tarih test eder ama Mursi, Mısır halkı tarafından seçilmiştir, eğer Mısır'da demokrasi yerleşseydi, Avrupa'dan herhangi biri gelip bir ekonomik bunalım yaşayan ülkeye yapılan yardımın onda birini Mısır'a demokrasi yerleştirmek için yapılsaydı, bugün Ortadoğu halkları, DAEŞ terörü ile ya da Suriye rejiminin zulmüyle değil demokrasiyle tanışmış olurdu. Ama bunlar olmadı."
Gazetecinin, "Sizin söylediğiniz, İsrail'in güvenliğinin altına dinamit koymak gibi" sözleri üzerine, Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Aynen evet. İşte öyle. Onun için zaten bizim hakkımızda çıkarılan, bütün Türkiye aleyhine çıkarılan, Cumhurbaşkanımız aleyhine çıkarılan, benim aleyhime çıkarılan, hükümetimiz aleyhine çıkarılan şeylere baktığınızda, son 5 yıl içinde, 6 yıl içinde, sadece ve sadece İsrail'in güvenliği için dizayn edilmeye çalışılan ve Ortadoğu coğrafyasına karşı bizim onurlu direnişimizin izlerini bulursunuz."
- "Filistin devletinin bağımsızlığı için konuşan tek dışişleri bakanı bendim"-
BM'de Filistin bayrağının dalgalandığı süreci anlatan Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Birçok ülke dışişleri bakanları oradaydı, devlet başkanı, hükümet başkanı düzeyinde bir veya iki kişiydik. Bir Lübnan Başbakanı vardı bir de ben vardım. Bir de tabii Sayın Mahmut Abbas ama daha çarpıcısını söyleyeyim, 29 Kasım 2012, BM Genel Kurulu'nda oylama var. O hafta sonunda, Türkiye'de de Türk-Arap Dışişleri Bakanları toplantısı var. Ben oylamayı duyunca, bütün programları iptal edip, New York'a gittim ve New York'ta Filistin devletinin bağımsızlığı için konuşan tek dışişleri bakanı bendim. Hiçbir Arap dışişleri bakanı yoktu, orada. İslam ülkelerinden yoktu, dünyadan yoktu. Bir de Kanada Dışişleri Bakanı vardı, Filistin'in tanınmaması için, İsrail'in görüşlerini anlatan bir konuşma yaptı. Mahmut Abbas ile orada kucaklaştık. Büyükelçiliğimize götürdüm ve dedim ki, bu büyükelçilik, artık sizin büyükelçiliğinizdir, ne gerekiyorsa yapılacak. O konuşmada da dedim ki, BM Genel Kurulu'na hitap ederken, 'Bir gün Filistin bayrağı, bu binanın önünde dalgalanacak.'
Elhamdülillah, 3 sene sonra Filistin bayrağı dalgalanırken, ilginç tesadüf, Mahmut Abbas son Cumhurbaşkanı olarak konuşuyor, ben de ilk Başbakan olarak konuşuyorum. Arka arkaya konuşmalarımız denk gelmiş, Mahmut Abbas, konuşmadan çıkıp, genel kurula hitaptan çıkacak, törene gidecek. Bir gün önce buluştuk, dedim ki, 'Sayın Başkan böyle bir durum var, eğer siz hemen törene giderseniz, ben törene katılamayacağım. Dolayısıyla acaba biraz beklemeniz mümkün mü?' Dedi ki, 'O BM'de tanındığımızda salonda bir tek sen vardın. Senin olmadığın törene gitmem. Bekleyeceğim. Oradaki herkes bekleyebilir'. Ve benim de konuşmam yaklaşık yarım saat töreni erteletti. Benim konuşmamı bekleyip el ele gittik."
Davutoğlu, 29 Kasım 2012'deki BM Genel Kurulu toplantısında, kendisinin dışında başka bir ülkenin dışişleri bakanının olmamasının bir sebebi bulunduğuna dikkati çekerek, "Niye hiçbir dışişleri bakanı orada yoktu biliyor musunuz? Çünkü birilerini rahatsız etmekten çekiniyorlardı. Ama biz doğru bildiğimizi, hak bildiğimizi orada yaptığımız için şu anda Filistin'de birçok evde bir Filistin bayrağı var bir de Türk bayrağı var. Şimdi 7 Haziran'da, seçim akşamı, Filistin'den ağlayan birçok arkadaştan telefonlar geldi, 'Ya size bir şey olursa bize kim sahip olacak' diye. İşte millet olmak ile olmamak arasında, insan olmak ile insan olmamak arasındaki ince çizgi orada" değerlendirmesinde bulundu.
-"Diri olmanın, yorulmamanın tam vakti"-
Davutoğlu, Suriyeli çocukların da 20-30 sene sonra, bugün takip edilen politikası sayesinde Türkiye'yi kendi ülkesi olarak göreceğini ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Birilerini rahatsız eden boyut bunlar. Bunlar hep birikti birikti ve dediler ki 'Şimdi tam vakti, terör odaklarının hepsini Türkiye'nin üstüne salalım. Şimdi tam vakti, Türkiye'de istikrarı yok edecek şekilde bir kaos ortamı çıkaralım.' Biz de diyoruz ki milletimize, 'şimdi tam vakti, bir arada olmanın, ayakta olmanın, diri olmanın, yorulmamanın tam vakti.' Bakalım kim kazanacak. Ama biz hep insanın yanında olanların kazandığını biliyoruz."
"Ortadoğu'da halkların nezdinde Türkiye'nin itibarı çok yüksek fakat sanki biraz da Türkiye kapasitesini zorluyor mu? Yani şimdi birçok türbülanslar da yaşamaya başladık, son 2 yılda ve iç siyasette de buna yönelik eleştiriler daha da ayyuka çıktı. Sizin inancınız, bu sıkıntılı dönemi aşarak Türkiye'nin kapasitesinin, yani gerektiğinde Amerika ve Rusya'nın perspektifleriyle uyuşmayan bu kaotik ortamda daha öne çıkacağını mı düşünüyorsunuz" yönündeki soruyu da yanıtlayan Davutoğlu, şöyle dedi:
"Ben öğrencilerle ders yaparken hep şunu söyledim; 'Hayatınızı planlarken, bir barfiks çıtasına zıplamayı düşünerek planlayın. Eğer hedeflerinizi çok yukarıya koyarsanız, zıplayamayacağınız bir hedef olduğu için bir müddet sonra yorulursunuz ve o barfiksin anlamı olmaz. Ama hedef barfiks, boyunuzdan aşağıdaysa, kapasitenizin altındaysa o zaman da barfiks yapmanın anlamı yok, iki büklüm, kambur olursunuz. Olması gereken barfiks, boyunuzun biraz üzerinde olacak. Yani kapasitenizin biraz üzerinde olacak, sonra oraya boyunuz uzadığında barfiksi biraz da haya yukarı çekeceksiniz'. Bununla kastettiğim şey şu; işte Türkiye'ye tam da bunu söylediler, 'Türkler bunu yapamaz, Türkiye'nin bana kapasitesi yetmez, ne gerek vardı, sağa sola yardım etmeye.' Dikkat edin, eğer biz 'Türkler bunu yapamaz, Türkiye'nin buna kapasitesi yetmez' diye düşünüyor olsaydık, Marmaray yapılır mıydı, Avrasya Tüneli yapılır mıydı? Şimdi herkes samimiyetle kendisine sorsun, Türkiye'nin 2002'deki kapasitesini esas alan bir rasyonel akıl, yani Türkiye'nin 10 sene içinde Boğaz'ın altından iki tünel geçirip, üçüncü üç katlı tüneli planlayabileceğini hayal edebilir miydi?
Kıbrıs siyasetini, sadece oraya verilen birkaç yüz milyon dolarla sınırlı görenler, ve orada askeri mevcudiyetimizi mümkün olduğu kadar uzun tutmaya ayarlı bir zihin, bunun için de Türkiye'nin bütün dış politikasını Kıbrıs'a endekslemeye çalışan zihin, gün gelip Türkiye'nin Anamur'dan Girne'ye bu sefer bir boru hatlarıyla su götüreceğini hayal edebilir miydi?"
-"Yine aynı şeyi söylüyorlar bize, 'haddinizi bilin' diyorlar"-
"Eğer Türkiye, 2001'deki dünyasına ve zihin dünyasına saplanıp kalmış olsaydı, Allah aşkına dünyada en fazla temsil edilebilen 6. büyük ülke olabilir miydik" diyen Davutoğlu, şunları söyledi:
" Türk Hava Yolları, dünyanın en büyük, en çok, 286 zannediyorum son rakam, destinasyona uçan hava yolu şirketi olur muydu? Bunu şunun için söylüyorum; yine aynı şeyi söylüyorlar, 'Haddinizi bilin' diyorlar bize. Aynen bu kapasite. 'Türkler hadlerini bilsinler.' Problemimiz şu; biz başkalarına had bildiriyoruz. Şimdi rahatsızlık doğuran bu. 'Siz haddinizi bilin' diyorlar. Bana getirilen, 'Efendim hayal kuruyorlar, efendim macera.' Allah aşkına Türkiye'yi hangi maceraya soktuk biz. 'Hayal kuruyorlar' dedikleri şeylerin hepsini de birer birer gerçekleştirdik. Şimdi tekrar bizi bütün şeylerin üzerinden, bizi savunmaya sokmak istiyorlar. Şöyle bir dil istiyorlar bizden; (Doğru ya haklıymışsınız aslında, biz gücümüzün çok üstünde şeylere niyetlenmişiz. Hiç merak etmeyin biz kendi sahamıza çekiliyoruz, içimize kapanıyoruz. Sizin gibi efendileri, dünya yönetmeyi kendine adamış efendileri rahatsız edecek hiçbir şey yapmayacağız. Vallahi billahi yapmayacağız.)"
(Sürecek)
Son Dakika › Politika › Başbakan Davutoğlu Canlı Yayında - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?