TBMM Genel Kurulu - Son Dakika
Politika

TBMM Genel Kurulu

CHP'nin, basın özgürlüğüyle ilgili araştırma önergesinin bugün görüşülmesine ilişkin grup önerisi kabul edilmedi.

30.11.2015 23:38

CHP'nin, basın özgürlüğüyle ilgili araştırma önergesinin bugün görüşülmesine ilişkin grup önerisi kabul edilmedi.

Oturumu yöneten TBMM Başkanvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, 26. dönemin, ülke ve millet için hayırlı olmasını dileyerek, sağlıklı ve başarılarla dolu bir yasama yılı geçirmeyi temenni etti.

Bahçekapılı, "Yeni yasama döneminde bu çatı altında yapılacak görüşmelerin, düşünce özgürlüğü temelinde karşılıklı saygı, hoşgörü içinde ve kişi haklarını her konuda önemseyerek gerçekleşeceğini umuyorum" ifadesini kullandı.

TBMM Başkanvekili Bahçekapılı, şunları kaydetti:

"Bu kürsüden dile getirilecek düşüncelerin, bizler için ufuk açıcı, zenginleştirici olacağına inanıyorum. Burada alınacak kararlar, hiç kuşkusuz sorumluluklarımızın göstergesi olacaktır. Meclisimizin ilk başkanı, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal başta olmak üzere Meclisimize başkanlık etmiş, üye olarak bulunmuş bütün siyaset adamlarımızı, şehit ve gazilerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyorum ve sizleri saygıyla selamlıyorum."

Daha sonra CHP'nin basın özgürlüğüyle ilgili araştırma önergesinin bugün görüşülmesine ilişkin grup önerisine geçildi.

Partisinin önerisi üzerine söz alan CHP Grup Başkanvekili Gök, gazetecilere açık tehditlerin sürdürüldüğünü, boyun eğmeyenlerin sokaklarda saldırılara uğradığını savunarak, "Saldırıya uğrayanların sahipsiz kaldığı, saldırı yapanların da serbest bırakıldığı bir ortamda sadece halkın haber alma hakkını kullanan gazetecilerin içeriye atıldığı bir ortamda Can Dündar'ın ve Erdem Gül'ün, halkın gerçekleri öğrenme hakkından başka amacı olmayan gazetecilik faaliyetlerinden dolayı tutuklandığı bugünde Cumhuriyet gazetesine bir de vergi incelemesi başlatıldı" ifadesini kullandı.

Gök, "Değerli Hükümet üyeleri, siz neyin güvenoyunu istiyorsunuz? Sayın Hükümet yok. Mecliste görüşmeler var, Hükümet yok. Hükümet gerçekleri öğrenmek isteyen halkı bilgilendirmek isteyen gazetecilerin tutuklanmasını seyrediyor. Cumhurbaşkanı talimat veriyor, 'Bunun bedeli ağır olacaktır' diyor. Gazete üzerinde vergi incelemesi. Neyin güvenoyu? Türkiye'yi getirmiş olduğunuz tablonun farkında mısınız?" değerlendirmesinde bulundu.

Dündar ve Gül'ün, casusluktan dolayı tutuklandıklarını dile getiren Gök, böyle bir ortamda Mecliste güvenoylaması yapılacağını bildirdi.

Levent Gök, "Biz, Hükümete güvenmiyoruz. İktidarınızın üzerinde Reyhanlı'nın, Suruç'un, Ankara katliamlarının sorumluluğu vardır. Size güvenmiyoruz. Sadece 7 Haziran'dan sora bu ülkede 200'e yakın asker, polis şehit oldu, 250'ye yakın masum insan hayatını kaybetti. Hukuki güvence yok, yaşam hakkı yok. O nedenle sizlere güvenmiyoruz" dedi.

2013 yılında 823 milyar dolar olan milli gelirin, 725 milyar dolara indiğini aktaran Gök, yine 2002 yılında 626 milyon dolar cari işlemler açığı varken, şu anda bunun 75 milyar dolara çıktığını belirti. Ülkenin dış borcunun da 3 kat arttığını iddia eden Gök, 136 bölgede hukuka aykırı bir şekilde özel güvenlik bölgeleri ilan edildiğini ve anayasaya aykırı davranıldığını savundu.

Hükümetin, Türkiye'nin en önemli kurumlarını sattığını ifade eden Gök, 58 milyar dolarlık özelleştirme parasının harcanmasına karşın hala hazinenin toplam borcunun 435 milyar dolar olduğunu bildirdi.

Türkiye'de vatandaşın borç batağına sürüklendiğini, cezaevindeki kişi sayısının ise arttığını savunan Gök, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Hükümet daha yeni geliyor. Ama ortada Başbakan var mı yok mu sizlere güvenmiyoruz. Cumhuriyet tarihinde, dünya tarihinde ilk defa bir Başbakan şu kürsüden çıkıp 'Ben Başbakanım ama ülkeyi yönetemiyorum. Benim üzerimde bir de Başkan lazım' dedi. O yüzden Başbakana güvenmiyoruz. Bir Başbakan düşünün, üzerinde bir vesayet kurumu oluşturuyor, başkanlığı savunuyor. O yüzden biz diyoruz ki böyle boş bakanın olduğu Hükümete güvenmiyoruz. Onun için bu Hükümete güvenoyu vermeyeceğiz. 'Hayır' diyeceğiz. Bu 'hayır' ülkeyi kaosa sürükleyen iktidar anlayışına karşıdır. Bu 'hayır' Reyhanlı'da, Suruç'ta, Ankara'da bilindiği halde önlenmeyen saldırılarda hayatı kaybeden yurttaşlarımızın hesabını sormak için olacaktır. Bu 'hayır' Uludere 34 gencimizin hala kanlarını yerde bırakan iktidar ve adalet anlaşına karşı olacaktır. Bu 'hayır' bir tek dost komşu ülke bırakmayan dış politika anlayışına karşı olacaktır. Bu 'hayır' eğitimi, sağlığı yapboz tahtasına döndürüp geleceğimizi karartan iktidar anlayışına karşı olacaktır. Bu 'hayır' halkın parasını şatafatlı saraylarda çarçur eden iktidar anlayışına karşı olacaktır. Bu 'hayır' yolsuzluk yapanları serbest bırakıp yolsuzluk yapanları yakalayanları serbest bırakmayan adalet anlayışına karşı olacaktır."

Levent Gök, "Bu 'hayır' Türkiye'de insan haklarını ihlal eden devlet anlayışına karşı, ceberut devlet anlayışına karşı, demokrasiyi katleden her türlü antidemokratik uygulamalara karşı, mazlum halkımızı ezen polis anlayışına karşı, emniyet anlayışına karşı, iktidar anlayışına karşı olacaktır. Bu 'hayır' Türkiye'yi gerçek demokrasiyle tanıştırmak için, insan haklarını tesis etmek için yeniden Türkiye yaratmak için bir mücadele dönemi için 'hayır' olacaktır" dedi.

AK Parti Tokat Milletvekili Coşkun Çakır, "Bir grup başkan vekilimizin burada Sayın Başbakana yöneltmiş olduğu eleştiriler bağlamında kullanmış olduğu 'boş bakan' ifadesini son derece gayrı ciddi ve nezaket dışı olarak görüyoruz ve bunu şiddetle kınıyoruz. Kuşkusuz Başbakanımız eleştirilebilir fakat bu ifadelerin kullanılması kabul edilemez" diyerek, Başbakana yönelik ifadeleri kınadıklarını ifade etti.

-"Gazeteciler tutuklu yargılandıkları için gerçekleri yazmaktan vazgeçmezler"

HDP Kars Milletvekili Ayhan Bilgen, Hükümet Programında Denge ve Denetleme Sistemi'nden bahsedildiğini anımsatarak, "Denge ve Denetleme Sistemi sadece güçler ayrılığı değildir, sadece yasama, yürütme ve yargının birbirinden ayrılması değildir. Denge ve Denetleme Sistemi, aynı zamanda, basının ve sivil toplumun yürütmeyi denetleyebilmesi, hesap sorması ve toplum adına, toplumun hakları, toplumun özgürlükleri adına karar süreçlerine katılabilmesi demektir" ifadesini kullandı.

Türkiye'de gazetecilerin tutuklu yargılanmasının, aslında bir yargılama mekanizması olmasının ötesinde doğrudan doğruya bir cezalandırma mekanizması olduğunu savunan Bilgen, gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül'ün tutuklanmasıyla ilgili olarak, "Haber yapılmış, tırlar gitmiş yani olan olmuş dolayısıyla delillerin karartılması diye bir ihtimal yok. Tanıklar üzerinde baskı kurma diye bir durum da söz konusu değil. Geriye sadece suçun işlenmeye devam edilmesi ihtimali var. Dünyanın her yerinde ve insanlık tarihi şahit ki gazeteciler tutuklu yargılandıkları için gerçekleri yazmaktan vazgeçmezler. Tutuklu yargılanmadığı için sevinmemiz gereken bir baro başkanının hayatını kaybettiği bir ülkeden söz ediyoruz. Dolayısıyla 'Acaba tutuklu yargılansaydı daha mı iyiydi?' diyecek bir ortamdayız. Yani, güçler ayrılığı açısından, denge denetleme açısından basının hali de sivil toplumun hali de ortada" dedi.

Devletin, kişilerin yaşam hakkını korumakla görevli olduğunu belirten Bilgen, "Kim tarafından saldırıya uğrarlarsa uğrasınlar bunun sorumlusu ülkeyi yöneten meşru iktidardır. Dolayısıyla 'O öldürdü, bu öldürdü' gibi polemikler üzerinden Hükümetin sorumluluğunu, siyasi iktidarın sorumluluğunu hiç kimseye devretme hakkı olamaz" görüşünü savundu.

"Ne yazık ki basın özgürlüğü açısından içinde bulunduğumuz durumu tarif edecek bana göre bir tek cümle var. Bugünkü uygulamalar çok açıkça içerisine 28 Şubat'ın ruhunun kaçtığı uygulamalardır" ifadesini kullanan Bilgen, uluslararası kuruluşların, insan hakları örgütlerinin, sendikaların ve sivil toplum kuruluşlarının raporlarına bakıldığında tüyler ürpertici rakamların görüleceğini ileri sürdü.

Bilgen, basın kartıyla ilgili yönetmelikte yapılan değişiklikle basın kartı verilmesine dair kararın işlediği mekanizmada basın kuruluşlarının temsilcilerinin çıkartıldığını iddia ederek, "Bütün bu uygulamalar ne yazık ki Türkiye'nin basın özgürlüğü karnesinin son derece kötü bir yere taşınmasının sebeplerinden birisi. Türkiye'de gazeteciler keyfi biçimde tutuklanıyor ve bu keyfi tutuklamalar doğrudan doğruya basın özgürlüğünün işlemesini, basın özgürlüğünün hayata geçmesini imkansızlaştıran düzenlemeler, uygulamalar olarak devam ediyor" dedi.

-"Basın, iktidarın algı operasyonlarını yaptığı bir mecraya doğru dönüşmüş durumda"

MHP Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy, medyadaki kamplaşmanın ve mahallelerin oluşmasının, 'bizim mahalle-sizin mahalle' oluşmasının adeta toplumu kamplaştırdığını, toplumun kamplaşma sürecinin medyada her geçen gün gerilimle beraber şiddeti artırdığını belirtti.

Medyanın, özgürlüğü toplum adına ve halk yararına kullandığını, bunu yaparken sorumlu yayıncılık adına hukuku, evrensel değerleri ve basın ahlakını göz önünde bulundurması gerektiğini vurgulayan Ersoy, şöyle devam etti:

"Türkiye'de basının en önemli problemi ise şüphesiz son dönemlerde, bu zamana kadar görülmediği kadar, basının siyasallaşması meselesi vardır. Bu siyasallaşma meselesi, medyanın iktidara tahakküm etme, onu kontrol altına alma arzusundan kaynaklanmıştır. Türkiye'de iktidarla ilgili olarak basında çıkan en küçük eleştiri, basın özgürlüğü hiçe sayılarak, milletin haber alma özgürlüğü ayaklar altına alınmıştır. Bırakın gazetecilerin kitaplarda yazdıkları bölümler ya da makaleleriyle alakalı değerlendirmelerini, bir Twitter mesajlarıyla dahi gözaltına alınabildikleri bir görüntü çizmektedir. Basın, haber vermekten ziyade iktidarın algı operasyonlarını yaptığı bir mecraya doğru dönüşmüş durumdadır. Bu dönüşüme ayak direyenler, karşı çıkanlar ise havuç-sopa yöntemiyle adeta terbiye edilmektedir."

Medyanın, TMSF aracılığıyla sürekli iktidar lehine el değiştirmesiyle, vatandaşın haber alma özgürlüğünün iktidar merkezli bir hal aldığını savunan Ersoy, "Devlete ait medya kuruluşları, maalesef, adeta sadece iktidarın icraatlarını yayınlayan birer Pravda'ya dönüştürülmüştür. Medya, toplumu bilgilendirmekten ziyade taraf ve bitaraf psikolojisi enjekte etmekte, özel veya devlete ait basın kuruluşları, bilginin, toplumun veya kişilerin eğitiminde önemli katkıları bulunduğunu unutmuş durumdadır. Bu parlamentonun bir üyesi olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir milletvekili olarak bu ülkede özgürlüklerin arayışının ve basın özgürlüğünün bu kadar gerilerde olduğunu görmekten adeta mahcubiyetimi ifade ediyorum" diye konuştu.

-"Düşünce özgürlüğünün önündeki engeller AK Parti iktidarında kaldırılmıştır"

AK Parti Burdur Milletvekili Reşat Petek sözlerine, "Ülkemizde huzuru ve barışı ortadan kaldırmak için adeta aynı noktadan düğmeye basılmışçasına hareket ederek dün değerli bir avukat meslektaşımızı, Baro Başkanımızı katleden canileri ve onu korumak için orada bulunan polislerimizi şehit eden katilleri huzurunuzda lanetliyorum" diyerek başladı.

Reşat Petek, şu ifadeleri kullandı:

"Öyle bir hava oluşturuldu ki AK Parti Grubu'yla ilgili, bir sayın milletvekili tarafından, Sayın Elçi'nin katledilmesinden dolayı ne kadar duyarsız, duygusuz, vicdansız davranıldığı, benzeri kelimelerle ifade edildi. Şimdi, kalplerden geçeni okuyan bir mekanizmanız mı var ki kendiniz buradan duyduğunuz üzüntüyü ifade ederken başkalarının üzüntü duymadığını veyahut kale almadığını ifade edebiliyorsunuz? Bunu söylemeye hakkınızın olmadığını düşünüyorum. Zira bu ülkede insan onurunu temel felsefe edinmiş ve onun için gerekli bütün demokratik değişimlere imza atmış bir parti varsa Adalet ve Kalkınma Partisidir, bunu herkes bilmeli."

Herkesin elini vicdanına koymasını isteyen Petek, "2002 öncesi Türkiye'de basın özgürlüğü ne haldeydi, bugün acaba ne halde, bunu bir ölçüp tartıp önümüze koyalım. Şimdi, özellikle hukuki değişimleri takip eden arkadaşlarımızın şu hakkı teslim etmeleri lazım. İfade özgürlüğünün önündeki engeller AK Parti'nin iktidarında kaldırılmıştır. Din ve vicdan özgürlüğünün önündeki engeller AK Parti iktidarında kaldırılmıştır. Düşünce özgürlüğünün önündeki engeller AK Parti iktidarında kaldırılmıştır" dedi.

Temel hak ve özgürlüklerin korunmasının, AK Parti'nin üzerinde durduğu en önemli konulardan biri olduğunu vurgulayan Petek, bununla ilgili anayasal ve yasal değişikliklerin bu dönemde yapıldığını aktardı.

Petek, "Biz hiçbir zaman Cumhuriyet Halk Partisi'nin tek başına iktidarındaki Matbuat Umum Müdürlüğünün 'Şunu yazmayacaksın, bunu çizmeyeceksin' diye verilen talimatlarını gündeme getirmek istemiyoruz. Ama aziz millet bunları unutmadı. Ama bu yüce millet AK Parti'ye güveniyor, yüzde 50 oy verip Meclis'e gönderiyor, bunu da unutmayın. Sayın Tahir Elçi'nin alçakça katledilmesi üzerinden kimse prim toplamaya kalkmasın. Biz insan onurunu önceleyen, yaşam hakkını en önemli hak kabul eden bir anlayışla öldürülen, katledilen kim olursa olsun katillerin peşindeyiz ve onların cezalandırılması için ne gerekiyorsa yapılması açısından sonuna kadar bunun takipçisiyiz" diye konuştu.

Kamu düzenini sağlamanın Hükümetin görevi olduğunu belirten Petek, "Öyleyse bu Hükümet, o hendekleri kazanlarla, hendeklerin içine dinamitleri, mayınları döşeyen terör örgütleriyle mücadele etmek ve orada insanların yaşam hakkını korumak için sokağa çıkma yasağı da ilan eder, hukuki her türlü tedbiri de alır" ifadesini kullandı.

Özgürlüklerin sınırsız olmadığını, kamu düzeninin sağlanması, genel sağlık, genel ahlak ilkeleri ve yaşam hakkının korunması söz konusu olduğunda ancak kanunla ve yargı kararıyla sınırlanabileceğini anımsatan Petek, şunları kaydetti:

"Şimdi, hukukun evrensel ilkeleri bu iken daha Fransa dün oradaki terör örgütü saldırısı üzerine aldığı tedbirlerin onda 1'i, yüzde 1'i Türkiye'de alınmamışken özgürlük deyip eğer bunun arkasında terör örgütlerine özgürlüğü savunuyorsanız burada yokuz. Biz, ifade özgürlüğünü sonuna kadar savunuyoruz; din ve vicdan özgürlüğünü sonuna kadar savunuyoruz; düşünce özgürlüğünü de sonuna kadar savunuyoruz ama bu özgürlüklerin arkasına sığınıp da hiç kimse cinayet işleyenleri ve terör örgütlerini savunmaya kalkmasın."

Konuşmaların andından yapılan oylamada, CHP'nin grup önerisi kabul edilmedi.

Kaynak: AA

Sizin düşünceleriniz neler ?

    SonDakika.com'da yer alan yorumlar, kullanıcıların kişisel görüşlerini yansıtır ve sondakika.com'un editöryal politikası ile örtüşmeyebilir. Yorumların hukuki sorumluluğu tamamen yazarlarına aittir.

Advertisement