Alman Etik Konseyi ile İstanbul Üniversitesi (İÜ) işbirliğiyle düzenlenen "Yaşamın Sonunda İnterkültürel Bağlamda Etik Kararlar" sempozyumunda, yaşamın sonunda verilen tıbbi kararların hukuki ve etik boyutları Türkiye ve Almanya bağlamında ele alındı.
Uluslararası toplumsal tartışma ortamları oluşturarak sağlık politikalarındaki etik yaklaşımlara dikkat çekmek amacıyla İÜ Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen sempozyumda konuşan İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oktay Demirkıran, yaşamın son evresinde verdikleri kararlar için çeşitli bağlayıcı faktörler olduğunu ve bunun için bir tıbbi ekipten söz edilirken güven sağlanması gerektiğini söyledi.
Değerlendirmeleri yaparken, hasta yakınlarıyla uyum içerisinde çalışmaları ve tıbbi etiğin prensiplerine uymaları gerektiğini anlatan Demirkıran, bu noktada hastanın isteklerinin önemli olduğunu ifade etti.
Türkiye'de yaşamın sonunun yoğun bakıma bağlandığını belirten Demirkıran, "Bizim ülkemizde gelişmiş bir anlayış, evde ölüm ve bunu kabullenme, serviste ölümü bekleme gibi süreçler çok fazla işlemiyor" dedi.
Demirkıran, tıbbi yararsızlık durumuyla çok karşılaştıklarını ve çoğu zaman bu duruma rağmen tedavi yapmak zorunda kaldıklarını dile getirerek, şöyle devam etti:
"Bunun içinde ülkemizde karar vermek o kadar kolay değil. Hastalığın maliyet, kaynakların kullanımı açısından değerlendirilmesi oldukça önemli. Bizim ülkemizde de yaş gittikçe artıyor. Yaşla birlikte yoğun bakım yatağına olan gereksinim de artıyor. Kanser hastaları hızla artıyor ve ölüme doğru gidiyorlar. Bunlar için ne yapılabilir bunlar tartışılmalı. Bizi kısıtlayan çok şey var. Bu nedenle ülkemizde biraz daha sıkıntılı durumdayız. Bizim yapmamız gereken oluşturmamız gereken şeyler, hastaların bilgilendirilmelerinin çok iyi yapılması, ailelere bu durumun çok iyi anlatılması, bu konunun onlarla mutlaka paylaşılması ve açıklık politikasının uygulanması gerekmektedir."
"Hasta yakınlarına süreçle ilgili ayrıntılı bilgi verilmeli"
Demirkıran, hastaların geleceklerine yönelik planlama yapılırken ileride onları neler beklediğine ilişkin hasta ve yakınlarına bilgilendirme yapılması gerektiğine işaret ederek, hayatının son evresindeki hastaların tedavilerinin tekrar dikkatle değerlendirilmesinin ya da azaltılmasının gündeme getirilebileceğini söyledi.
Ülkelere, dinlere ve kültürlere göre bu konuda çok ciddi farklılıklar bulunduğunu anlatan Demirkıran, ülkede yoğun bakım yatak sayısının da nüfus göz önünde tutulduğunda çok az olduğunu kaydetti.
Demirkıran, toplamda 11 bin 523 olan yoğun bakım yataklarına ihtiyaç ve gereksinimlerinin gittikçe arttığını vurgulayarak, "Özetle ülkemiz için ulusal yoğun bakım yatış ve çıkış kriterlerine ihtiyacımız var. Yaşamın sonuyla ilgili bir eğitim toplantısı zincirinin gerçekleştirilmesi gerekiyor. Etik konuda eğitim ve bize bu konularda nasıl davranacağımızı söyleyecek bir etik komitesine ihtiyacımız var" diye konuştu.
"Almanya'da nüfusun yüzde 92'si evde ölmek istiyor"
Alman Etik Konseyi'nden Elisabeth Steinhagen Thiessen de Almanya'da yaşamın son döneminin genellikle evde, hastanede, bakım evlerinde ve palyatif merkezlerinde geçtiğini belirterek, bu sürece sağlıkçıların ve diğer profesyonellerin yanı sıra aile üyelerinin de katıldığını aktardı.
Thiessen, yapılan bir çalışmaya göre Almanya'da nüfusun yüzde 92'sinin evde ölmek istediğini söyleyerek, gerçek duruma bakıldığında durumun böyle olmadığını dile getirdi.
2000 yılında yapılan bir çalışmaya göre ölümlerin yüzde 65 oranında kurumlarda gerçekleştiğinin tespit edildiğini belirten Thiessen, şöyle devam etti:
"Çok önemli demografik deşiklikler yaşıyoruz. Yaşlı nüfusumuz artıyor bu rakamlar yine değişikliğe uğradı. Yüzde 51 hastane, yüzde 21 huzurevinde öldü. Yani yüzde 29'u yaşamını evde kaybetti. Yine de hastalarımıza son evrede hastanede olsalar bile evlerine, aile ortaklarına taşımalıyız. Ancak bu kulağa kolay gelse de kolay olmuyor. Berlin gibi büyük bir şehirde tek başına yaşayan çok yaşlı kişi var. Bunu yapmak neredeyse çok mümkün olmuyor. Bu konuda personelin hastanedeki ölüme hazırlanması önemli. Bunun için de özel odaların olmaması gerekiyor. Ölmek üzere olanlarla sürekli temas halinde olunması gerekiyor."
Thiessen, yaşamın son döneminde ölmek üzere olan kişinin odak noktası olduğunu vurgulayarak, sürecin aile üyeleri ve yakınları da etkilediğine işaret etti.
Yaşamın son evresinde olan kişilere ilginin yanı sıra sakin de bir ortam sunulması gerektiğini ifade eden Thiessen, hastanelerde böyle ortamların sağlanmasının mümkün olmadığını anlattı.
Türkiye ile Almanya arasında bu konuda ilk kez gerçekleştirilen ve aralarında Alman Etik Konseyi Başkanı Christiane Woopen, Almanya Federal Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosu Jutta Wolke, İÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sedat Murat gibi isimlerin de katıldığı konferansla iki ülke arasında karşılıklı daha iyi anlayış ve problemleri çözme konusunda mutabakat hedefleniyor.
Son Dakika › Sağlık › Yaşamın Sonunda Etik Kararlar' Sempozyumu - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?