Oscar ödül töreninde kadın yönetmenlerin aday gösterilmemiş olması, sinema sektöründe kadınların görünürlüğü sorununu gündeme taşıdı. DW Türkçe, görüştüğü farklı isimlerle Türkiye'deki durumu mercek altına aldı.İsrailli-ABD'li oyuncu ve yönetmen Natalie Portman'ın Oscar ödül töreninde giydiği, üzerinde aday gösterilmeyen kadın yönetmenlerin isimlerinin olduğu kıyafet, sinema sektöründe kadınların durumunu, festivallerde aday gösterilme ve ödül dağıtımında kadın yönetmenlerin fırsat eşitliğine sahip olup olmadığını bir kez daha gündeme taşıdı. 92 yıllık Oscar tarihinde kadın yönetmenler, sadece beş kez "en iyi yönetmen" dalında ödüle aday gösterildi.
Dünya çapında kadın yönetmenlerin çektiği filmlerin sayısı erkek yönetmenlerin filmlerine göre daha az, bu festival başvurularına da yansıyor. Avrupa Sinema Fonu Eurimages verilerine göre, 2014-2017 yılları arasında çekilen dram filmlerinin yüzde 25'i, belgesel filmlerinin yüzde 38'i ve animasyon filmlerinin sadece yüzde 23'ü kadın yönetmenlere ait. DW Türkçe'ye konuşan yapımcı ve sinema araştırmacısı İlknur Bilir'e göre kadın yönetmenlerin sayısının az olmasının nedeni, büyük bütçeli projelerin kadınlara "emanet edilmemesi" ve endüstriyel bir fırsat eşitliği olmaması. Bilir, "Bir erkek aklı ile yaratılmış sinema endüstrisinin ekonomisinde de erkeklerin imtiyaz sahibi" olduğunu ve kadın yönetmenlerin projelerinin "geri kazanım oranlarının da bütçe meselesinde olduğu gibi erkek yönetmenlerden az olduğunu" belirtiyor.
Bilir, "Natalie Portman'ın aday gösterilmeyen kadın yönetmenlerin isimlerini elbisesine taşıması, erkek imtiyazlı bir sektörde çalıştığının son derece farkında bir kadın yapımcı olarak, kadın yönetmenlerin görünürlüğüne hizmet ediyor" diyor.
Türkiye'deki ödüller için de durum aynı
Türkiye'deki tablo da değişmiyor. Örneğin, Türkiye'nin en büyük festivallerinden biri olan İstanbul Film Festivali'nin 2019'daki "en iyi yönetmen" adaylarında erkek yönetmenlerin yoğunluğu göze çarpıyor. Ödüllere layık görülenlerin de çoğunluğu erkek. En iyi yönetmen, en iyi görüntü yönetmeni, en iyi kurgu, en iyi senaryo, mansiyon ve en iyi ilk film ödülleri erkeklere verilirken, kadınların ismi yalnızca belgesel ve kısa film kategorilerinde verilen ödüllerde görülüyor.
Bir diğer büyük film festivali Ankara Film Festivali'nin istatistikleri de farklı bir tablo göstermiyor. 2018 yılında, Ulusal Uzun Film Yarışması'nda ödüle aday 10 yönetmenden yalnızca biri kadınken, Ulusal Kısa Film Yarışması'nda 15 isimden sadece ikisi kadın. 2019 yılında da dağılım değişmiyor. Ulusal Uzun Film kategorisinde ödüle aday 11 yönetmenden sadece biri kadınken, kısa film kategorisinde 16 adayın sadece dördü kadın.
"Toz Bezi" filmiyle ulusal ve uluslararası festivallerde büyük başarı yakalayan, birçok ödüle layık görülen Ahu Öztürk, kadınların bu sektördeki durumunun rakamlarla okunduğunda daha çok netleştiğini belirtiyor. DW Türkçe'ye konuşan Öztürk, "Kadın yönetmen sayısı az, ikinci filmini çeken kadın yönetmen sayısı çok daha az, bakanlıktan destek alan kadın yönetmenler ise çok daha az. Ama tüm bunlara rağmen iyi ki yılmıyorlar; müthiş bir derinlik ve bilgelik getiriyorlar sinemaya" diyor.
"Kadınların filmlerinin sayısı 200'ü geçmiyor"
Yönetmen Biket İlhan, 1914'ten günümüze dek 7 bin civarında Türk filmi üretildiğini ve bunların içinde kadınların çektiği filmlerin sayısının ise 200'ü geçmediğine dikkat çekiyor. Bu filmlerin 37'sinin Bilge Olgaç'a ait olduğunu söyleyen İlhan, festivallere davet edilseler de ödül dağıtımında azınlıkta kaldıklarının altını çiziyor.
"Directed by Women" uluslararası festivalinin Türkiye ayağı "Kadın Yönetmenler Kısa Film Festivali" bu eşitsizliğe çözüm üretmeye çalışan isimler tarafından bu sene ikinci kez organize ediliyor. Daha fazla kadın yönetmenin film çekmesine destek sağlamayı ve kadınların filmlerinin görünürlüğünü sağlayacak platformları artırmayı amaçlayan girişimin Program Direktörü Ceren Şahan, geçen seneki deneyimin kazanımlarını paylaşıyor: "Kadın yönetmenlere az yer verildiğini düşünen üç kadın yönetmen olarak, kadınları desteklemek ve yüreklendirmek amacıyla bu festivali başlattık. Geçen seneki organizasyonda etkileşim yüksekti. Kadın yönetmenler birbirleriyle tanıştılar, birbirlerine yardımcı oldular. Bire bir dayanışmayı gördük ve aldığımız tepkiler, 'ihtiyacımız vardı, vesile oldunuz' şeklinde oldu."
Belgesel yönetmeni Nejla Demirci de dayanışmanın önemini vurguluyor ve "Kadın sinemacıların birbirleriyle deneyimlerini paylaşmaları ortak mücadeleye olduğu kadar, üretime de yansır, üretime yansıması da çoğalmamız demek" yorumunu yapıyor.
"Çalışırken kadını muhatap almıyorlar"
DW Türkçe'ye konuşan Demirci ayrıca kadınların birbirlerine fonlar bulması, birbirlerinin filmlerini izlemeleri ve birbirlerinin sorunlarına duyarlı olmaları gerektiği görüşünde. Kadınların sahada yaşadıkları sorunlara dikkat çeken Demirci, şu örneği veriyor: "Kanun Hükmü belgeselim yasaklanmıştı. Çekimlerde her sokağa çıktığımızda, 3-5 dakika içinde polisler gelip kameralarımızı kapattırırdı. Fakat, her geldiklerinde bunu ekipteki erkeklere söylerlerdi, muhatap olarak beni almazlardı. Onlar, yönetmenimizle konuşun dediğinde onlar yüzüme bile bakmadan konuşurdu."
"Pozitif ayrımcılık gerekiyor"
Uzun yıllardır bu sektörün içinde olan yönetmen Biket İlhan'ın ise bu sektörde de pozitif ayrımcılık yapılmasını öneriyor: "Daha çok kadının film çekmesi için kendi çabalarının yanı sıra; devletin, belediyelerin ve sponsorların destek sağlarken kadın yönetmenlere pozitif ayrımcılık yapmaları gerektiğini düşünüyorum. En azından durum eşitlenene kadar."
Yapımcı Aslı Şeyda Engel ise bir çelişkiye dikkat çekiyor. Bireysel olarak yaptığı tüm işlerde ekibinin çoğunluğunu kadınlardan oluşturmaya özen gösterdiğini söyleyen Engel sebebini ise şöyle açıklıyor: "Bu konuda hassasmış gibi gözüken uluslararası kadın yapımcıların bile çıkardıkları işlere baktığımızda bir tane kadın yönetmenle karşılaşmamız mümkün değil. Güzel çelişki değil mi?"
Güçlü kadın rolleri artmalı
Sadece yönetmenler değil, sektördeki diğer kadınlar da bu sorunlardan nasibini alıyor. Uzun yıllardır Türkiye'de oyunculuk yapan Taies Farzan, kadın olarak kendini var etmenin ve rollerdeki kadın temsillerinin sorunlarına dikkat çekiyor: "Sadece yapımcıların istedikleri ilgi ve alakayı göstermediğim için pek çok iş kaybettim" diyen Farzan, sunulan kadın rollerinde de güçsüz ve zavallı temsiller yerine güçlü kadın profillerinin arttırılması gerektiğini belirtiyor.
Ayşegül Ilgın
(c)
Son Dakika › Yaşam › Türkiye'de sinema sektöründe kadınlara fırsat eşitliği yok - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?