"Semavi Dinler" Konferansı - Son Dakika
Dünya

"Semavi Dinler" Konferansı

"Semavi Dinler" Konferansı

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Almanya temaslarının ikinci gününde Uluslararası ve Kültürlerarası Diyalog Enstitüsünce düzenlenen, "Müslümanlar, Yahudiler ve Hristiyanlar."

05.03.2013 20:14

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Yaradılanı severiz, Yaradan'dan ötürü düşüncesi tüm dünyaya hakim kılınmalı"

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Almanya temaslarının ikinci gününde Uluslararası ve Kültürlerarası Diyalog Enstitüsünce düzenlenen, "Müslümanlar, Yahudiler ve Hristiyanlar: Barış Mümkündür! Geçmiş ve Mevcut Durumda Barış içinde Birlikte Yaşamanın Örnekleri-Geleceğe Dair Perspektifler" konulu konferansa katıldı. Konferansta bir konuşma yapan Arınç, üç büyük semavi dinin verdiği ortak mesajları ön plana çıkarak, "Bizler 'Yaradılanı severiz, Yaradan'dan ötürü' düşüncesini tüm dünyaya hakim kılmadığımız müddetçe, ne yazık ki barış için mesafe alamayız. Bu bilinçle, artık sayısı 7 milyarı aşan insanlığın kardeşliğe ve barış ortamına ihtiyacı vardır" dedi.

"Barış ve kardeşliğin tesis edilebilmesi için de, toplumların en büyük gereksinimi olan diyaloğun hayata geçirilmesi gerekmektedir" diyen Arınç, "Diyalog, dinlerin ve kültürlerin birbirlerine karşı tahakküm etmesi değil, karşılıklı anlayış ve kabullenme çabası olarak görülmelidir" şeklinde konuştu.

"KİM ELLERİNİ AÇIP GÖZYAŞI DÖKÜYORSA DÜNYA BARIŞINA EN BÜYÜK KATKIYI VERİR"

"Hangi din olursa olsun, o dine mensup samimi kişileri görünce saygıyla onları izlerim" ifadelerini kullanan Arınç, "Bir Hristiyan gerçekten gönülden, kalbinden Tanrı'ya yalvarıyorsa, bir Musevi Yehova için dua ediyorsa, bir Müslüman Allah'a ellerini açıp gözyaşı döküyorsa, dünya barışına bu insanlardan daha büyük katkıyı kim verebilir ki" dedi.

Materyalizm ve inançsızlığın, metafiziğin yok sayıldığı, dinin insana unutturulduğu bir ortamdan beslendiğini söyleyen Arınç, "17. yüzyıldan sonra özellikle Avrupa'da ortaya çıkan ve toplulukları arkasından sürükleyen birçok akım olmuştur. Bu akımlar, bilim ve sanatta insanlığa dikey bir gelişme kat ettirse ve faydalı olsa da, sonuçları açısından insanlığın dinin ve ruhun derin manalarından uzak kalmasına yol açmıştır" diye konuştu.

"DİNİ GRUPLARIN YÜZDE 75'İ ÜLKELERİNDE DİNİ VECİBELERİNİ YERİNE GETİRİRKEN KISITLAMALARLA KARŞILAŞIYOR"

Konuşmasında PEW Araştırma Merkezi'nin araştırma sonuçlarından örnekler veren Arınç, dünyadaki insanların yüzde 84'ünün kendini bir dine mensup olarak tanımladığını belirterek, "Yine dini grupların yüzde 73'ü ülkelerinde çoğunluk olarak yaşamaktadır. Buna karşın, dünya nüfusunun yüzde 75'i yaşadıkları ülkelerde dini vecibelerine yerine getirirken kısıtlamalara muhatap olmaktadırlar. Üç büyük dine karşı olan rahatsızlık ise, 2007'den bu yana artarak devam etmiştir. Buna paralel olarak, 130'u aşkın ülkede toplumlar arası rahatsızlıklar olduğu sonucu elde edilmiştir" dedi.

Arınç konuşmasına şöyle devam etti:

"Bu veriler incelediğinde, insanların sadece kendilerini bir dine mensup görmelerinin barışı getirmeyeceği görülmektedir. Toplumlar arası barış için, öncelikle toplumlar arası rahatsızlıkların ortadan kaldırılması gerekmektedir. Bu konuda da, dini temsilcilerin, samimi dindarların muhatap oldukları toplumlarda nefreti, düşmanlığı, kini ortadan kaldıracak söylemler içinde olmaları; toplumlarına barışı, huzuru ve sevgiyi telkin etmeleri gerekmektedir.

Tam tersine, toplumlara barış ve birlikte yaşam yerine çatışma telkin edildiğinde ise savaşların ve ihtilafların olması kaçınılmazdır. Bu konuda, soğuk savaş dönemi sonrası ortaya atılan 'medeniyetler çatışması tezinin' ne kadar sakıncalı ve ayrıştırıcı etkiler yaptığını vurgulamak isterim. Batı medeniyeti kadar diğer medeniyetler de insanlığın gelişimine katkı veren medeniyetlerdir. Bir medeniyeti galip, diğer medeniyeti mağlup ilan etmek dar görüşlülüktür. Medeniyetleri belli bir zaman aralığına hapsetmekten başka bir şey değildir."

"İSLAM İNANCININ DEMOKRASİ İLE SORUNU OLAMAZ"

Arınç, "Yine, 'tarihin sonu tezi', bir yönetim biçimini kutsallaştırıp, bir dini düşman ilan ederek esasen tarihi bir hatayı ortaya koymaktadır. İslam inancının demokrasi ile sorunu olamaz. İslam inancı, insan haklarını, adaleti ve barışı, diğer dinlerde olduğu gibi savunan ve koruyan bir dindir. Hem medeniyetler çatışması, hem de tarihin sonu tezinin bugün için ne kadar anlamsız ve mantıksız olduğunu bir defa daha görüyoruz. Bu tezler her ne kadar çökse de, yakın zamanda, özellikle de 11 Eylül sonrasında bu defa da İslam korkusu ve nefreti şeklinde ortaya çıkan ve hatta körüklenen İslamofobi olgusuyla yüz yüze kaldığımızı söylemem gerekir" ifadelerini kullandı.

"İSLAM, DİĞER İKİ KUTSAL DİNE GÖRE DAHA FAZLA ÖNYARGIYA MARUZ KALIYOR"

Arınç ayrıca, "Bu konuda, birlikte yaşamı, diyaloğu ve barışı konuştuğumuz bu çatı altında, İslam'ın diğer iki kutsal dine göre daha fazla önyargıya maruz kaldığını da belirtmek isterim. Şüphesiz hepimiz islamofobi kavramını duymuşuzdur" değerlendirmesinde bulundu.

Radikalleşme ve terörizmle bir dinin yan yana getirilerek korku ortamı oluşturulmasının bilgisizlikten kaynaklandığını vurgulayan Arınç, "Belli radikal ve şiddeti kullanan grupların, İslam'ı kullanarak yapmış oldukları saldırılar ve eylemler ancak kendilerini bağlar. İslam dini hiçbir şekilde terörü meşru görmez. Terörizmin dini olmaz, ancak terörizm dini kullanabilir. Yine kökten dincilik her dine mensup insanların sebep olabilecekleri bir sorundur. Bunun aşılması için, bizlerin kökten dinciliğe değil, kökten diyaloğa ihtiyacımız vardır." dedi.

YUNUS EMRE'DEN BEYİT OKUDU

Arınç, "Bugün insanlığın en önemli sorunlarından biri olan Müslümanlar, Museviler ve Hristiyanların barış içinde yaşamasını konuşuyorsak birbirimizden korkarak, düşman gibi görerek, uzak durarak konuşamayız. Aslında insan bilmediğinden korkar. Bilmek ise ancak tanışmakla olur" diye konuştu.

Ünlü tasavvuf şairi Yunus Emre'den bir beyit okuyan Arınç, "Gelin tanış olalım, işin kolayın tutalım. Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz" dedi.

Arınç, "Bu sebeple, hem anti-semitizme hem İslamofobiye, hem de bundan sonra Hristiyanlıkla ilgili ortaya çıkabilecek bir karşıtlığa karşı, ortak hareket edilmesi ve tavır alınması kültürlerarası ve dinlerarası diyaloğun olmazsa olmazıdır" diye konuştu.

"OSMANLI SİSTEMİNDE TÜM MİLLETLER BARIŞ İÇİNDE YAŞAMIŞLARDIR"

Tarihe bakıldığında, Osmanlı İmparatorluğu'nun, farklı dinlerin barış içinde yaşandığı en güzel örneklerden birisi olduğunu kaydeden Arınç, "İstanbul'u, Kudüs'ü, Selanik'i, Bağdat'ı, Kahire'yi ve Belgrad'ı kapsayan Osmanlı coğrafyasında, dini gruplar millet sistemi ile barış ve huzur içinde yaşamıştır. Osmanlı millet sisteminin en temel özelliği; farklı inançlara sahip insanlara, kendi inançlarının ve hatta hukuklarının gerektirdiği şekilde yaşama imkanı tanımasıdır. Her dini grup, başlarındaki patrik, hahambaşı ve metropolitleri ile kendi dini ve sosyal işlerinde özgür bir şekilde yaşamıştır" dedi.

FATİH'İN HRİSTİYANLAR İÇİN YAZDIRDIĞI İKİ AHİTNAMEDEN ÖRNEKLER VERDİ

Arınç konuşmasında Fatih Sultan Mehmed Han'ın Hristiyanlar için yazdırdığı iki ahitnameden örnekler vererek şöyle konuştu:

"Osmanlı İmparatorluğu'nun en güçlü olduğu dönemde Müslüman olmayan din mensuplarına verilen hak ve saygının en güzel örneği Fatih Sultan Mehmet Han'ın 1453 yılında Galata Frenklerine verdiği Galata Zımmi Ahitnamesidir. İzninizle bu ahitnamenin iki maddesini okumak istiyorum.

1. Kabul eyledim ki, kendilerinin ayinleri ve erkanları ne şekilde ola gelmişse, yine o üslüp üzere adetlerini ve erkanlarını yerine getirsinler. Ben dahi üzerlerine askerlerimle varıp kalelerini yıkıp harapetmicem.

2. Buyurdum ki, kendilerinin malları ve rızıkları ve mülkleri ve mahzenleri ve bağları ve değirmenleri ve gemileri ve sandalları ve bilcümle eşyaları ve eşleri ve çocukları ve kulları ve cariyeleri kendilerin ellerinde kalsın, karışmam ve üşendirmem.

Fatih Sultan Mehmet Han, yine özel olarak Bosna Katolik Fransiskenlerine vermiş olduğu 28 Mayıs 1463 tarihli Ahitname'de; 'Ben Fatih Sultan Mehmed Han... Dünyaya ilan ediyorum ki bu padişah fermanı verilen Bosnalı Fransiskenler himayem altındadır ve emrediyorum ki hiç kimse, ne bu adı geçen insanları ne de onların kiliselerini rahatsız etmesin ve zarar vermesin. İmparatorluğumda huzur içerisinde yaşasınlar ve bu göçmen durumuna düşen insanlar, özgür ve güvenlik içerisinde yaşasınlar. İmparatorluğumdaki bütün memleketlere dönüp, korkusuzca kendi manastırlarına yerleşsinler. Ne padişahlık eşrafından, ne vezirlerden veya memurlardan, ne hizmetkarlarımdan, ne imparatorluk vatandaşlarımdan hiç kimse bu insanların onurunu kırmayacak ve onlara zarar vermeyecektir. Hiç kimse bu insanların hayatlarına, mallarına ve kiliselerine saldırmasın, hor görmesin veya tehlikeye atmasın. Hatta bu insanlar, başka ülkelerden devletime birini getirecekse onlar da aynı haklara sahiptir' demiştir. 550 yılın ardından bu ahitname hala hatırlanmakta ve yıldönümünde Bosna Foynitsa'da etkinlikler düzenlenmektedir."

"TÜRKİYE DE BU HOŞGÖRÜ MİRASINA SAHİP ÇIKMAKTADIR"

Arınç konuşmasının devamında şunları söyledi:

"Osmanlı'dan bugüne geldiğimizde, Türkiye de, benzer şekilde bu hoşgörü mirasına sahip çıkmaktadır. Türkiye'de bulunan 165 azınlık cemaat vakfının geçmişte farklı nedenlerle alıkonulan mallarının iadesi kararı alınmıştır. Şahsen benim sorumluluğumda sürdürülen malların iadesi konusunu, bir mütekabiliyet ve beklenti için değil; bu insanları Türkiye'nin bir parçası olarak gördüğümüz için yapıyoruz. Hak ve hukukun gereği neyse onu yapmak istiyoruz. Öte yandan, Vakıflar Genel Müdürlüğümüz, 5 kilisenin onarımını tamamlamıştır. 2 sinagog ve 4 kilisenin onarımını ise sürdürmektedir. Yine cemaat vakıf temsilcileriyle, dini liderlerle sıkça bir araya geliyoruz. Ramazan ayında onlar tarafından düzenlenen iftarlarda buluşuyoruz. Ben ülkemde, farklı dine mensup insanların barış ve huzur içinde yaşadığını, hatta mümkünse geçmişte yapılan bazı hatalar sebebiyle farklı ülkelere gitmiş insanların da tekrar Türkiye'ye dönmelerini istiyorum. Bu minvalde, Türkiye hükümeti olarak dini cemaatlerin her türlü sıkıntılarını aşmak için elimizden gelen tüm çabayı göstermekteyiz.

Yaklaşık iki bin yıldır mevcut olan ve mensupları yanyana, içiçe yaşamış olan üç semavi din önümüzdeki yıllar boyunca da var olacaktır. Atalarımızın çektiği acıları ve sıkıntıları bundan sonraki dönemde çocuklarımızın, torunlarımızın ve gelecek nesillerin yaşamamalarını arzuluyorum. Barış içinde birlikte yaşama isteği ile bugün burada toplanan ve kanaat önderleri olarak gördüğüm sizlerin, bulunduğunuz toplumlara örnek ve öncü olmanızı bekliyor ve diliyorum. Bu düşüncelerle, tekrar bu konferansı düzenleyen Uluslararası ve Kültürlerarası Diyalog Enstitüsüne ve değerli Başkanı Nuri Özaltın'a, Almanya Federal Parlamentosuna ve siz değerli dinleyenlere teşekkürlerimi sunuyorum."

Kaynak: İHA

Son Dakika Dünya 'Semavi Dinler' Konferansı - Son Dakika

Sizin düşünceleriniz neler ?

    SonDakika.com'da yer alan yorumlar, kullanıcıların kişisel görüşlerini yansıtır ve sondakika.com'un editöryal politikası ile örtüşmeyebilir. Yorumların hukuki sorumluluğu tamamen yazarlarına aittir.

Advertisement